Etiket: Sağlık

  • “Alzheimer” sayısı 10yıl içinde 135milyona çıkabilir

    “Alzheimer” sayısı 10yıl içinde 135milyona çıkabilir

    Bilgiç, “Dünya Alzheimer Günü” kapsamında AA muhabirine yaptığı açıklamada, Alzheimer’da en önemli risk faktörünün yaş olduğunu söyledi.

    Kişi ne kadar yaşlanırsa, Alzheimer’a yakalanma oranının o kadar yüksek olduğunu kaydeden Bilgiç, hastalığın görülme sıklığının 65 yaşından sonra her 5 yılda bir 2 kat artığını aktardı.

    Bilgiç, yaştan sonra cinsiyetin en önemli risk faktörü olduğunu ifade ederek, “Maalesef ki kadınlarda bu hastalık daha fazla görülüyor. Yaklaşık 3 Alzheimer hastasının 2’si kadın oluyor. Yani yüzde 60-66 gibi oranlarda bir kadın baskınlığı var. Türkiye’deki istatistikler Batı dünyasına oldukça benziyor.” dedi.

    – “Maalesef ki yaşlanan Türkiye’de bu hastalığı çok daha fazla göreceğiz”

    Tüm bunama hastalarının Alzheimer olmadığına dikkati çeken Bilgiç, “Şu an ülkemizde 1 milyon bunama hastası var. Bunun yaklaşık 600 ila 700 bini Alzheimer hastası. Dünyada gittikçe artan bir hastalık. Önümüzdeki 10 yıl içinde 135 milyon hasta olacağı öngörülüyor. Maalesef ki yaşlanan Türkiye’de bu hastalığı çok daha fazla göreceğiz. Ülkemizde 15-20 yıl içinde bu söylediğim sayıların maalesef ki iki katına ulaşacağız.” diye konuştu.

    Bilgiç, Alzheimer’dan korunma yöntemlerine değinerek bu hastalıkla ilgili eğitim almanın, fiziksel aktivitede bulunmanın ve Akdeniz tipi beslenmenin en önemli koruyucular arasında olduğunu dile getirdi.

    Alzheimer tedavisiyle ilgili dünyadaki ve Türkiye’deki gelişmelere yönelik bilgi veren Bilgiç, hastalık ortaya çıktıktan sonra ilerleyici tarzda bulguların devam ettiğini söyledi.

    Bilgiç, bu hastalıkta kişilerin yakınları ile birlikte nöroloji, psikiyatri ve geriatri branşlarına başvurmaları gerektiğini belirterek, burada hastaların öyküsü dinlendikten sonra birtakım testler yapıldığını, tanı konulduktan sonra da gerekli tedavilere başlandığını anlattı.

    – Tedavide son 3 yılda önemli gelişmeler yaşandı

    Alzheimer tedavisinde geçen 3 yıl içinde çok önemli gelişmeler olduğunu vurgulayan Bilgiç, şunları söyledi:

    “Tedavide ortaya çıkan yeni ilaç, beyinde biriken amiloid isimli proteini temizliyor. Bu proteinin temizlenmesiyle beraber hastalığın, erken dönemde yakalanırsa yaklaşık yüzde 35 yavaşlatılabileceği düşünülüyor ama maalesef bazı yan etkileri de var. Beyinde ödem adını verdiğimiz şişmeye yol açabiliyor. Çok masum ilaçlar değil ama bunlar hastalığı ilk defa yavaşlatan, yavaşlattığı gösterilen ilaçlar.”

    Prof. Dr. Başar Bilgiç, hastalığın tedavisiyle ilgili tüm dünyada çok uluslu çalışmalar yapıldığını ifade ederek, “Bahsi geçen ilaçların çalışmalarında yaklaşık 800 hasta ilaç alırken diğer 800 hastaya ilaç verilmiyor. Yaklaşık 800 hastada ilaç alanların gidişatının daha olumlu olduğu görülüyor.” diye konuştu.

    Bu çalışmaların yeni yayınlandığını dile getiren Bilgiç, şunları kaydetti:

    “Onun için bunlar çok yeni bir gelişmeler. Türkiye’ye bir ilacın gelmesi için çeşitli prosedürler izlenmesi ve Bakanlık onayı alınması lazım. Bakanlık onayı alınırsa hastalarda kullanılabilir anlamına geliyor. Bir de işin geri ödeme boyutu var. Bu ilaçlar yıllık 25 bin dolar gibi maliyeti olan ilaçlar ve bu nedenle de kolay erişim olacak ilaçlar değil. Türkiye’de bu saydığım üç tane aynı mekanizmayla etki eden ilaçtan bir tanesine Sağlık Bakanlığı bireysel bazda onay verdi. Diğer ikisi için birtakım başvurular var. Onların şu an sonucunu bekliyoruz.”

  • Eris varyantından korunma yöntemleri

    Eris varyantından korunma yöntemleri

    Açıklamasına göre, Kovid-19’un Omicron varyantının bir alt türü olan Eris, diğer SARS-CoV-2 virüs varyantlarında olduğu gibi en sık, üst solunum yolu enfeksiyonu belirtileri ile ortaya çıkıyor.

    Açıklamada görüşlerine yer verilen Prof. Dr. Ali Acar, Eris varyantına ilişkin bilgilendirmede bulundu.

    Prof. Dr. Acar, şu ana kadarki bilgiler doğrultusunda Eris varyantının aşıyla ya da geçirilmiş hastalık sonrası oluşan antikorlardan kaçabildiğini ve bulaştırıcılığa ya da hastalığa yol açabildiğini aktardı.

    Acar, Eris varyantının neden olduğu enfeksiyonların Omicron veya daha önceki varyant enfeksiyonlarından daha şiddetli olmadığını ifade ederek, “Eris varyantı enfeksiyonları hafif seyirli olmaya meyilli ve hastaneye yatış ya da ölüme neden olma sıklığı yüksek değil. Delta varyantına göre çok daha hafif, Omicron’a göre benzer veya daha hafif enfeksiyona neden olduğu söylenebilir. Tabii bu bilgiler şu an için geçerli olup, ilerleyen zamanda daha fazla veri elde edildiğinde çok daha kesin bir değerlendirme yapılabilecektir.” bilgisini verdi.

    Eris varyantının soğuk algınlığı ve grip ile karıştırılabileceğini belirten Acar, soğuk algınlığının hapşırık, tıksırık, burun akıntısı, gözlerde yanma, ışığa karşı hassasiyet, boğaz ağrısı ve bazen yüksek ateş ile seyrederek genelde basit bir üst solunum yolu enfeksiyonuna yol açan bir hastalık olduğunu, gribin ise “influenza” olarak adlandırılan virüslerin neden olduğu ve soğuk algınlığına benzer belirtilerin yanında daha şiddetli kas-eklem ağrısı, yüksek ateş belirtilerine ve bazen de sistemik tutuluma neden olduğunu anlattı.

    Acar, influenzadan her yıl aşılanmak suretiyle korunmanın mümkün olduğuna işaret ederek, “Koronavirüs enfeksiyonu ilk olarak Aralık 2019’da Çin’de ortaya çıkan ve sonrasında pandemiye neden olan SARS-COV-2 olarak adlandırılan virüsün neden olduğu viral bir hastalıktır. Genelde akut üst solunum yolu belirtilerine ve bulgularına yol açmakla birlikte, özellikle yaşlılarda ve kronik hastalığı olanlarda şiddetli solunum yetmezliği ile karakterize akciğer enfeksiyonuna ve ölüme dahi neden olan bir enfeksiyondur.” ifadelerini kullandı.

    – “Eris varyantı süresi hastaya göre değişiklik gösterebiliyor”

    Eris varyantının neden olduğu hastalık şiddeti ve süresinin Omicron varyantının neden olduğu hastalıkla benzer olduğuna vurgu yapan Ali Acar, Eris varyantının, Omicron’a göre daha kolay bulaşmasına karşın, daha hafif bir hastalığa yol açtığının görüldüğünü bildirdi.

    Acar, dolayısıyla hastalık süresinin kişinin yaşına, altta yatan hastalığının olup olmamasına göre değişmekle birlikte, semptomatik (belirti gösteren) hafif seyirli olgularda 5-7 gün denilebileceğini, ancak önemli bir oranda belirti vermeyen hastalığa yol açabileceğini ve bu dönemde kişilerin bulaştırıcı olabileceğini belirtti.

    Eris varyantının neden olduğu hastalıktan korunmak için alınması gereken koruyucu önlemlerin önceki varyantlardan farklı olmadığını aktaran Ali Acar, şunları kaydetti:

    “Maske takılması, el hijyeninin sağlanması, hasta olduğu düşünülen kişiler ile aynı ortamda bulunulmaktan kaçınılması, öksürme ve hapşırma sırasında ağız ve burnun tek kullanımlık bir mendil ya da dirsek içi ile kapatılması, ellerin göz, burun ve ağız ile temasından kaçınılması, kalabalık ortamlardan kaçınılması gerekiyor ve bunların dışında aşı bilindiği üzere en etkili koruyucu önlemdir. ABD’de 2022 yılında Omicron varyantına karşı geliştirilmiş bivalan aşılar, 11 Eylül tarihinden itibaren yerini yeni varyantlara karşı etkili aşılara bıraktı. Bunun en önemli nedeni Omicron varyantının alt tip varyantları ve yeni tanımlanan Eris varyantına karşı eski aşıların etkinliğinin yetersiz olması. Buna karşın Eris gibi yeni varyantlara karşı etkili aşılar ülkemize gelene kadar, risk grubunda bulunanların mevcut aşılar ile aşılanması veya rapel (pekiştirme) dozlarının yapılması hastaneye yatış, ağır hastalık gelişimi ve ölümü azaltabilir.”

  • ‘Yol hipnozu’na dikkat

    ‘Yol hipnozu’na dikkat

    Yol hipnozu sürücünün, gözleri açık haldeyken yarı uyku halinde olması durumu olarak ifade edilirken uzmanlar özellikle uzun yol seyahatlerinde meydana gelen birçok sıkıntının yol hipnozundan kaynaklandığını belirtiyor. Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, yol hipnozuna ilişkin bilgi verirken hipnoz durumuna karşı yapılması gerekenleri sıraladı. Dr. Yavuz, ezberlenmiş yolların yol hipnozu riskini arttırdığını söylerken birçok kazanın nedeninin yol hipnozu olabildiğini aktardı.

    “Hem kendimiz hem başkalarının hayatları için yol hipnozuna çok dikkat”

    Yol hipnozuna karşı sürücülerin dikkatli olması gerektiğini ifade ederek önerilerde bulunan Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, “Oldukça önemli ve çoğu kişinin pek farkında olmadığı bir durum. Yol hipnozu, normal hipnozdan biraz farklı ama çok benzerlikleri var. Özellikle otoyollarda sürüş yapan sürücülerin başına gelen bir durum. Sürüş esnasında tamamen idrakin kaybolmasıyla farklı bir bilinçlilik, farkındalık haliyle sürüş kontrolünden kopma durumu, bir nevi gözleri açık bir şekilde uyuma. Tamamen sürüş kontrolü sizin dışınızda gelişiyor, böyle olması hasebiyle daha da tehlikeli bir durum. Özellikle uzun yola çıkan, bilhassa da gece yolculuğu yapanlara çok önemli bir tavsiyemiz; yardımcı pilot olarak birinin şoförün hemen yanında oturması. Sürekli şeritleri ayıran çizgilere bakmak, aynı aralıklarla geçen elektrik direklerini takip etmek ya da karşıdan gelen far ışıklarının hemen hemen aynı pozisyonda olması gibi durumlarla kişi yol hipnozuna girebiliyor. Gece yolculuğu yapanların gündüz en azından bir miktar uyumalarını tavsiye ediyorum. Yol hipnozundan kurtulmak için 2 saatte bir mola vermek, kafein almak oldukça yararlı diye düşünüyorum. Mutlaka şoförün yanında yardımcı şoför olmalı, o kişiyi takip etmeli, yol hipnozuna girebilecek bir pozisyon, dikkatin dağıldığı, konsantrasyonun bozulduğu zaman derhal müdahale edilecek birinin olması o da çok önemli. Yol kenarına park etmiş tıra arkadan çarpmalar, şerit dışına çıkıp şarampole yuvarlanmalar hepsinin arka planında büyük bir ihtimalle yol hipnozuna girmek yatıyor. Bu konuda çok bilinçli olmamız gerekiyor, kişi sürüş esnasında vücudunda, göz kapaklarında bir ağırlaşma, hareketlerinde yavaşlama hissediyorsa mutlaka arabasını bir dinleme tesisine çekip, dinlenmesi gerekiyor. Hem kendimiz hem başkalarının hayatları için yol hipnozuna çok dikkat etmemiz gerekiyor” dedi.

    “Servis şoförlerinin bu konuda azami dikkat etmeleri gerekiyor”

    Sık kullanılan yollarda yol hipnozu durumuna ilişkin konuşan Uzm. Dr. Yavuz, “Sadece otoyol yolcuğunda değil şehir içinde de bazen bir yere gideceksiniz beyin tamamen otomatizmaya alıyor, ‘Ben buraya nasıl geldim’ diyorsunuz. Geçtiğiniz sokak, kavşakları hatırlamıyorsunuz. Kişi frene bile basamadan kazaya karışıyor, bir anda zincirleme kaza gelişebilir. Ezberlenen yollarda da daha çok ortaya çıkabiliyor, diyelim ki servis şoförleri güzergahları ezbere biliyorlar. Böylece zihinsel anlamda bir otomatizma gelişip kişi idrak dışı bir pozisyonla sürüş yapabiliyor. Bu yüzden küçücük çocukların teslim edildiği servis şoförlerinin bu konuda çok azami dikkat etmeleri gerekiyor. Şehirlerarası yolculuk yapanlar için de aynı durum söz konusu, otobüs şoförleri defalarca aynı yoldan gitmiş gelmiş artık yolu ezberlemiş. Şoför arkadaşlarımızın gece uykusuz kalmaması gerekiyor, çocukların teslim edildiği bu arkadaşlarımızın sorumluluğu çok büyük. Sabah erken kalkıyorlar bir yandan İstanbul trafiğiyle boğuşuyorlar dolayısıyla bu anlamda çok emniyetli sürüş yapmak zorundalar. İstanbul trafiğinde sıkışık sürekli dur, kalk şeklinde gelişen bir seyir olduğu için bu aslında bir açıdan çok olumsuz bir durum oluşturuyor ama diğer açıdan yol hipnozundan koruyan bir durum. Yol hipnozu özellikle otomatik arabalarda gördüğümüz bir durum. Otobüs, servis, minibüs, taksici arkadaşlarımızın dahi dikkat etmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

  • 10 adımda cildinizi sonbahara  hazırlayın

    10 adımda cildinizi sonbahara hazırlayın

    Dermatoloji Uzmanı Dr. Nalan Kükürt, uzun ve sıcak yaz aylarında kızgın güneşin kuruttuğu, deniz tuzu ve klorun yıprattığı cildin ihtiyaç duyduğu bakımı yapabilmek için sonbahar aylarını bir fırsat olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

    Uzman Dr. Kükürt, önümüzdeki aylarda yaşanması muhtemel cilt sorunlarının önüne geçmek için yapılabilecek adımları şu şekilde sıraladı:

    1- İlk adım cilt temizliği

    Cilt bakımı rutinindeki ilk adım her zaman temizlik olmalı. Cilt tipinize uygun bir ürün ile cildinizi temizleyerek sonbahar için iyi bir başlangıç yapabilirsiniz. Sabun veya alkol içerikli cilt temizleme jeli yerine makyaj temizleme sütü veya köpük formundaki ürünleri kullanın. Eğer çok kuru bir cildiniz var ise önlem olarak temizleyici ürünlerden yağ bazlı olanları tercih edin. Özellikle akşamları yatıştırıcı etkiye sahip çift uygulama yapmanız oldukça faydalı olacaktır.

     

    2- Cildinizi nemli tutun

    Vücut normal şartlarda kendi nemini dengelemeye çalışır. Ancak bu durum havaların sertleştiği dönemlerde yeterli olmayabilir. Bu nedenle soğuk ve rüzgarlı havalarda cildinizin nem dengesini koruyun. Bunun için kullanacağınız nemlendirici ürünler içerisinden, losyon, süt, krem, serum, balm gibi seçeneklerden birini tercih edebilirsiniz. Ancak bunlar arasından seçeceğiniz ürün mutlaka cilt tipinize uygun olmalı. Vücut için kullandığınız body butter, nemlendirici yağ vb. ürünleriniz de varsa bunları kesinlikle yüzünüz için kullanmayın.

     

    3- Çok sıcak duş almayın

    Günün yorgunluğunu atmak için rahatlatıcı bir sıcak duş veya banyo yapmak her zaman iyi bir fikirdir. Ancak bunun cilt üzerinde olumsuz bir etkisi olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Çünkü sıcak suyla yapılan duş cildinizi kurutur ve doğal yağlarını temizleyebilir. Bu nedenle duşta çok fazla kalmayın ve ılık suyu tercih edin.

     

    4- Sonbahar güneşinden korunun

    Halk arasında genellikle cildi yaz güneşinden korumanın yeterli olduğu gibi yanlış bir algı bulunur. Oysa ki güneşin zararlı UV ışınları yıl boyunca cilt sağlığını tehdit eder. Bu nedenle dışarıya çıkacağınız zaman güneş kaynaklı leke görünümüne maruz kalmamak için cildinizi zararlı UVA-UVB ışınlarından koruyacak en az 30 SPF koruma faktörü içeren güneş kremi sürün.

     

    5- Beslenmenize özen gösterin

    Neredeyse her biri antioksidan deposu olan sebze ve meyve ağırlıklı beslenmek metabolizmayı birçok hastalığa karşı korurken cildin yenilenmesine de büyük katkı sunar. Bu nedenle özellikle, C-E-A ve B vitaminlerini doğal yollardan almaya özen göstermek cilt sağlığı açısından oldukça önemlidir. Ayrıca, kuru ciltlerin çokça ihtiyaç duyduğu yağ dengesine kavuşması için Omega-3 ve selenyum içeren deniz mahsullerini bol miktarda tüketmeyi de ihmal etmeyin.

     

    6- Düzenli spor yapın

    Sağlıklı olmanın yollarından biri de hareketli bir yaşam tarzını benimsemekten geçer. Bundan dolayı düzenli spor veya egzersiz yapmak büyük önem taşır. Özellikle açık havada yapılan bu tarz aktiviteler metabolizmanın kan dolaşımını hızlandırıp, cildin daha ışıltılı görünmesine yardımcı olur.

     

    7- Bol su içmeyi ihmal etmeyin

    İnsan metabolizmasının yaklaşık yüzde 60‘ı sudan oluşur. Cildimiz kuruduğunda kırışıklıklar oluşmaya, sarkmalar gelişmeye başlar. Cildin bu duruma karşı olan maruziyetini en aza indirmek için neme, dolayısıyla suya ihtiyaç vardır. Bu nedenle susamasanız dahi günde en az 2 buçuk litre su tüketmeniz gerekir.

     

    8- Sigarada uzak durun

    Sigaranın içinde bulunan zift ve nikotin gibi zararlı maddeler damarlarda daralmaya sebep olurlar. Bunun sonucunda damarların işlevinin bozulması ise cilt kuruluğuna, kırışıklık ve deride renk değişimlerine neden olurken erken yaşlanmaya da davetiye çıkartır. Bu nedenle sigara tüketimine son verilmesi önemlidir.

     

    9- Uykunuza dikkat edin

    Uyku sırasında fiziksel ve zihinsel dinlenme süreci gerçekleşir. Ancak uyku esnasında bu süreçlerin yanı sıra fiziksel yenilenmeler de yaşanır. Kaliteli bir uykuda metabolizmanın cilde esneklik kazandıran kolajen üretimi artar ve nem dengesi korunmuş olur. Az ve yetersiz bir uykuda ise vücudun su dengesini bozulur ve kırışıklık oluşumu başlar.

     

    10- Dudaklarınızı unutmayın

    Sonbaharda gelişen hava şartları dudaklar üzerinde de olumsuz etkiler gösterir. Böyle durumlarda dudakların çatlayıp yara halini almaması için nemlendirici ürünlere başvurmak gerekir. Bunlar arasında ise seçebileceğiniz lip balmdan, dudak yağlarına, kremlerden dudak maskelerine kadar cildinizi sonbaharın olumsuz etkilerinden koruyacak pek çok üründen birini seçebilirsiniz.

  • İşte Alzheimer’ı tetikleyen o nedenler

    İşte Alzheimer’ı tetikleyen o nedenler

    Kronik kalp damar hastalıkları, şeker gibi kronik hastalıkların Alzheimer hastalığına yakalanma riskini artırdığını ifade eden Dicle Memorial Hastanesi’nde görev yapan Uzman Dr. Seher Kakdaş, Alzheimer hastalığının henüz bir tedavisinin olmadığını, hastalığın ilerleyişi üzerindeki engelleyici olduğu tespit edilen tedavilerin mevcut olduğunu söyledi.

    Dr. Kakdaş, Alzheimer hastalığının erken evresi ve orta evrelere yakın evrelerde tedaviye başlandığı zaman daha net sonuçlar alınabileceğini ve hastanın gün içerisinde fizik tedaviyle egzersiz kapasitesinin artırılması, beslenme şeklinin düzeltilmesi, özellikle Akdeniz tipi beslenmenin Alzheimer hastalarına önerdikleri beslenme şekli olduğunu kaydetti.

    Yetersiz fiziksel aktivite, düzensiz beslenme, sigara, alkol gibi alışkanlıkların Alzheimer hastalığına yakalanma riskini artırdığını aktaran Kakdaş, “En fazla 65 yaş üstü bireylerde görülüyor. Genetik yatkınlıkta risk oluşturur. Birinci derece yakınlarında Alzheimer hastalığı olanlar Alzheimer hastalığına yakalanma açısından daha büyük risk altındadırlar. Aynı zamanda kalp damar hastalıkları, şeker gibi kronik hastalıklar Alzheimer hastalığına yakalanma riskini artırır. Bu yüzden şeker ve tansiyon hastaları olan kişilerin kontrol altında tutulması gerekir. Bunlar özellikle Alzheimer’a yakalanma açısından en sık kontrol edebildiğimiz durumlardır. Tekrarlayan kafa travmaları da Alzheimer hastalığı açısında risk oluşturur” dedi.

    Alzheimer hastalığında doktorlara başvurulduğunda en çok yaşanan belirtinin unutkanlık olarak bilinen hafıza kaybı olduğunu dile getiren Kakdaş, “Bellek kaybı hastada en çok yakın bellek durumunda gerilikler belirtir. Hasta özellikle erken evrelerde ve orta evrelerinde geçmiş olayları çok rahat hatırlar, hatta bunu detaylandırır. Ama bir gün önce olan olayları hatırlayamaz, bir saat önce konuşulan şeyi geri getiremez. İkinci bir belirti ise yürütücü fonksiyonlar dediğimiz muhakeme, neden sonuç ilişkisi kurma, hesap yapma gibi frontal lob işlevleri aksar. Hasta bu tür becerilerini eskisi gibi yerine getiremez. Bu yüzden sosyal bir geri çekilme olur. Diğer bir belirti ise hastanın yer, zaman, yön oryantasyonunda bozulmalar olur. Bu kişiler erken evrelerde bilmedikleri yerlerde kaybolabilirken, hastalığın orta evrelerinde artık evde odaların yerini karıştırır duruma gelir” diye konuştu.

    Alzheimer’ın henüz bir tedavisinin olmadığını fakat hastalığın ilerleyişi üzerindeki engelleyici olduğu tespit edilen tedavilerin mevcut olduğunu ifade eden Kakdaş, özellikle hastalığın erken evresi ve orta evrelere yakın evrelerde tedaviye başlandığı zaman daha net sonuçlar alınabildiğini kaydetti.

    Hastanın günlük yaşam aktivitelerinde destekleyici bir takım tedaviler de mevcut olduğuna değinen Dr. Kakdaş, “Hastanın gün içerisinde fizik tedaviyle egzersiz kapasitesinin artırılması, beslenme şeklinin düzeltilmesi özellikle Akdeniz tipi beslenme Alzheimer hastalığında önerdiğimiz bir beslenme şeklidir. Alzheimer hastalığı, hasta yakını tarafından eğitimi de önemli. Erken evrede hasta günlük yaşam aktivitelerini genellikle basit yönlendirmelerle sağlayabilir. Hasta yakının eğitimi de bu anlamda önemlidir. Hastalığın orta evrelerinde hastada okuma konuşma unutkanlıkları olabileceği için bu anlamda biraz daha birinin eşliğinde yapmasını öneriyoruz. Hastalığın ileri evresi dediğimiz, artık günlük yaşam aktivitelerinde tamamen bağımlı olduğu bir durumda artık bu hastalarda günlük bakım dışında yapılacak bir şey yok” şeklinde konuştu.

  • Sanatçı Nilüfer koronavirüse yakalandı

    Sanatçı Nilüfer koronavirüse yakalandı

    Sanatçı Nilüfer, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamayla koronavirüse yakalandığını duyurdu. Yüksek ateş ve beraberindeki semptomlar nedeniyle hastaneye başvuran sanatçı, koronavirüse yakalandığını öğrendiğini belirtti.

    Tedavisine hastanede devam edildiğini ifade eden Nilüfer, en kısa sürede iyileşmeyi temenni etti. Sanatçı, geçirdiği koronavirüs nedeniyle iptal olan konserlerini ileri bir tarihe planladığının bilgisini vermeyi de ihmal etmedi.

    Nilüfer, hastane odasında çekildiği fotoğrafının üzerine, “Neye niyet, neye kısmet. Hayaller Kuruçeşme konser. Gerçekler hastane odası. Hayat” yazdığı paylaşımıyla da sevenlerini üzdü.

     

  • Rahat hamilelik geçirme formülü

    Rahat hamilelik geçirme formülü

    Bazı basit gündelik alışkanlıkların değiştirilmesi ve alınacak basit önlemler ile bebeğin yeni hayatına çok daha iyi bir başlangıç yapmasını sağlanabileceğini belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Okan Özden, “İlk önerimiz hamilelik planladığında veya hamileliği öğrenir öğrenmez, hemen kadın doğum doktoruna başvurulmalıdır. Hamileliğin en az ilk üç aylık döneminde folik asit desteği, ‘spina bifida’ gibi nöral tüp defekt riskini azaltacaktır. Bununla birlikte D vitamini desteği de bebeğin iskeleti ve ilerideki kemik sağlığı için önemli. Eğer öğünlerde yeteri kadar balık tüketilmiyor ise, özellikle omega-3 içerikli destek vitaminleri tercih edilmelidir. Her zaman dengeli ve sağlıklı beslenmeye özen gösterilmelidir. Günde 4-5 öğün meyve sebze tüketilmeli, pilav gibi karbonhidrat içerikli gıdalardan da uzak durulmalıdır. Tam tahıllı ürünleri tercih etmekte fayda vardır. Protein ihtiyacı için bakliyatlar, yağsız et, yumurta ve fındık-ceviz gibi çerezler tüketilebilir. Pastörize süt, peynir ve yoğurt gibi günlük ürünler ve haftada en az iki kez balık tüketimi de beslenme programın olması gerekenler arasında olmalıdır” dedi.

    Bir yiyeceğe dokunmadan önce mutlaka ellerin yıkanması gerektiğinin altını çizen Özden, “Mümkünse çiğ etlere direk temas edilmemeli, edilirse de sonrasında ellerin yıkanması gerekmektedir. Çiğ gıdalar ile yemeye hazır gıdaları ayrı yerlerde muhafaza edilmeli. Gebelik için bazı sakıncalı bakteri ve parazitler içerebileceği için pastörize olmayan süt, peynir, çiğ veya az pişmiş et ürünleri gibi gıdalardan uzak durmakta fayda vardır. Egzersizlerin anne adayına ve bebeğe bir çok faydası vardır” diye konuştu.

    Çok fazla kafein düşük yapma riskinizi artırabileceğini belirten Özden, “Bunun yanı sıra her ne kadar net veriler olmasa da düşük doğum ağırlığı ile ilişkili olabileceğini iddia eden vardır. Bu sebeple kahve, çay, kola, çikolata ve enerji içeceklerini azaltıp kafeinsiz çay ve kahve çeşitleri ile taze sıkım meyve sularına yönelmekte fayda var. Sigara içmek; düşük doğum ağırlığı, erken doğum, düşük, ani fetal ölüm gibi çok ciddi sonuçlar ortaya çıkarabilir. İlk birkaç ay yüksek hormon seviyeler sebebiyle yorgun ve halsiz hissetmek normaldir. Sonraki dönemlerde ise artan tuvalet ihtiyacı veya yatakta rahat edememek uykuları bölmeye sebep olabilir. Gece uykuları bölünüyorsa, gün içerisinde kısa süreli kestirmeler anne adayını rahatlatacaktır. Hamilelikte kan hacmi yaklaşık yüzde 50 artmaktadır. Dolayısı ile bu artışı karşılamak için bol su içilmelidir. Yeteri kadar su tüketmek hamilelikte ciddi problem oluşturacak kabızlık, idrar yolu enfeksiyonları, halsizlik, baş ağrıları, şişkinlik gibi durumlar için de önleyici olacaktır” şeklinde konuştu.

  • İşitme kayıpları eğitimi olumsuz etkiliyor

    İşitme kayıpları eğitimi olumsuz etkiliyor

    Gerek sosyal gerekse zihinsel gelişim açısından iletişim önemli bir konu. Hepsi birbirinden önemli beş duyu organımızdan özellikle işitme duyusu iletişim gerekliliği konusunda çok önemli bir rol taşıyor. İşitme duyusunun sağlıklı olması da çocukluk döneminden geçiyor. Kulak, Burun ve Boğaz Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Bedri Özer, sadece sosyal açıdan değil eğitim açısından da işitme duyusunun önem taşıdığına dikkat çekerek, “İyi bir eğitim için çocukların minik bedenlerinin ve tüm duyularının olabildiğince sağlıklı ve verilen eğitimi algılayabilecek düzeyde olması birinci şart. Bilindiği üzere ülkemizde Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğünün koordinasyonunda sadece yeni doğan değil okul çağı çocuklarda da işitme tarama programları yürütülmektedir” dedi.

    İşitme kaybı her 7 çocuktan birini etkiliyor

    Prof. Dr. Bedri Özer, yeni doğan bebeklerde ortalama binde 2-3 oranında tespit edilen işitsel kayıpların doğum sonrası yoğun bakım tedavisi alan bebeklerde binde 4’lere çıktığını ifade ederek, “Okul yaşına gelindiğinde ise okul öncesi erken çocukluk döneminde geçirilen sistemik enfeksiyonlar, kulak iltihapları, kullanılan ilaçlar, geçirilmiş kazalar nedeni ile bu oranlar binde 6’lara ulaşmaktadır. Kalıcı işitme kaybı yaygınlığının okul çağı nüfusta binde 9’lara çıktığı bilinmektedir. Bir ya da her iki kulakta kalıcı ya da geçici işitme kayıplarının sıklığı okul çağı nüfusta yaklaşık yüzde 15’ler düzeyinde olup, her yedi çocuktan birini etkilemektedir” şeklinde konuştu.

    “Okulda uyum sorunu yaşatabilir”

    Prof. Dr. Bedri Özer şöyle devam etti:
    “Doğumdan itibaren mevcut olan ya da sonradan ortaya çıkabilen işitme kayıpları erken tespit edilmez ise, erken tedavi ve rehabilitasyon programlarına alınmaz ise bu çocuklar ruhsal ve sosyal açıdan yaşıtları ile uyum sorunu yaşamakta, zeka ve akademik başarıları geri kalmaktadır. Okul çağında çevresi ile uyumsuz, arkadaşları ile geçimsiz, ilgi alanı dağınık öğrenciler olarak hem okul hem de aile ortamında yalnız kalabilmektedirler. Yeni eğitim ve öğrenim yılının başladığı bu günlerde ebeveynlere ve okul öğretmenlerine düşen en önemli görev çocukların bedensel ve ruhsal sağlıklarının yerinde olup olmadığının gözlenebilmesidir.”

    İşitme kaybını test etmek için 10 kritik soru

    Prof. Dr. Bedri Özer, ebeveynlerin çocuklarını yakından gözlemesinin ve 10 kritik soruya cevap aramasının önemli olduğunu belirterek soruları şöyle sıraladı:
    “1. Ailenizde erken yaşta işitme kaybı olan bir birey var mı?
    2. Çocuğunuzun hastane takibini gerektiren geçirilmiş bir kafa travması oldu mu?
    3. Öğrenme güçlüğü konusunda bir tereddüttünüz var mı?
    4. Yüksek şiddette bir gürültüye maruz kaldı mı?
    5. Geçmişte iç kulağa / işitmeye zarar verebilecek bir ilaç kullanım zorunluluğu oldu mu?
    6. Geçmişte tekrarlayan kulak enfeksiyonları yaşandı mı?
    7. Söylediklerinizi sık tekrarlatır ya da yanlış anlar mı?
    8. Ses duyduğunda sesin geldiği yönü tam olarak algılayabiliyor mu?
    9. Radyo ya da televizyondan gelen sesi sizinle aynı mesafeden dinleyip ayırt edebiliyor mu?
    10. Kapının zilini, telefonun sesini yan odadan algılayabiliyor mu?”

  • Sağlıklı yaşam tarzı demansı önlüyor

    Sağlıklı yaşam tarzı demansı önlüyor

    Alzheimerın görülme ihtimalinin iyi beslenmeyen, fiziksel aktiviteleri aksatan, hareketsiz ve kilolu kişilerde daha yüksek olduğunu belirten Uzm. Dr. Didem Er, zihin yitirilmesi olarak bilinen Alzeheimer demansına yakalanmamanın en büyük yönteminin beyin açısından sağlıklı yaşam tarzı olduğunu ifade ederek, açıklamalarda bulundu.

    “Hareketsiz ve kilolu kişilerde Alzheimer hastalığı görülme ihtimali yüksek”

    Hareketsiz ve kilolu kişilerde Alzehimer hastalığının görülme ihtimalinin daha yüksek olduğunu belirten Medicana Intarnational Samsun Hastanesi Nöroloji Bölümünden Uzm. Dr. Didem Er, “Hareketli bir yaşam yoksa veya düzenli egzersiz yapılmıyorsa beyin kan akışı azalıyor ve bu da Alzheimer’ın oluşması açısından risk faktörü oluşturuyor. Bir diğer neden ise beslenme. İşlenmiş karbonhidrat ve hayvansal yağ ağırlıklı ve protein, vitamin dengesine özen gösterilmeyen düzensiz beslenme de Alzheimer hastalığı açısından önde gelen risk faktörü arasında. Bu yüzden iyi beslenmeye ve fiziksel aktiviteye emek harcamak istemeyen, hareketsiz ve kilolu kişilerde Alzheimer hastalığı görülme ihtimali yüksek” dedi.

    “Beyin açısından sağlıklı yaşam tarzı, demans gelişimini geciktirebiliyor veya önleyebiliyor”

    Demans gelişiminin önlenmesindeki en büyük faktörün beyin açısından sağlıklı bir yaşam tarzı olduğunun altını çizen Uzm. Dr. Er, “Beyinsel işlevlerinizi etkileyebilecek sağlıklı alışkanlıklar edinmeye başlamak için asla çok geç değil. Beyninizi zekice yapılandırın. Beyin açısından sağlıklı bir yaşam tarzı, önemli sayıda insanda demans gelişimini geciktirebiliyor veya önleyebiliyor. Bu nedenle Alzheimer hastalığında hiçbir zaman geç değil, bu yüzden biz herkese ‘şimdi başla’ diyoruz. Akdeniz tipi beslenen ve hareketli kişilerde Alzheimer riski oldukça azalıyor. Şu an elimizde Alzheimer durduracak veya iyileştirecek herhangi bir ilacın olmaması hastalıktan korunmanın önemini daha da net ortaya koyuyor. Elimizdeki ilaçların tamamı hastalık başladığında süreci yavaşlatmaya yönelik. Bu nedenle çocukluktan itibaren sağlıklı beslenmek ve egzersizi hayatımızın bir parçası haline getirmek son derece önem taşıyor. Yapılan çalışmalar göstermiş ki Alzheimer hastalığı tanısı aldıktan sonra bile düzenli egzersiz ve iyi beslenme hastalığın gidişatını yavaşlatabiliyor ve ilaçların yapamadığı düzelmeyi sağlayabiliyor” diye konuştu.

    Ailesinde Alzheimer tanısı alan kişilerin genetik risk durumunu da değerlendiren Er, “Alzheimer; yaşlanma ile alakalı bir hastalıktır. Gençlerde bu hastalığın ortaya çıkması için yeterli yaşlanma olmadığından Alzheimer hastalığı da söz konusu değildir. 25-30 yaşlarında Alzheimer tanısı almanın zaten mümkün olmadığının bilinmesi gerekir. Ailede birden çok tanı almış kişinin olması ya da ailede 50 yaşından önce tanı almış hastaların olması durumunda genetik risk artıyor diyebiliriz ama kesinlikten söz edemeyiz” şeklinde konuştu.

  • Bursa’ya 309 hekim atandı

    Bursa’ya 309 hekim atandı

    Sağlık Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen “112. Devlet Hizmeti Yükümlülüğü Kurası” sonucuna göre Bursa’ya 309 hekim ataması yapıldı.  Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Bursa İl Sağlık Müdürü Dr. Fevzi Yavuzyılmaz, yeni gerçekleşen atamalar ile birlikte Bursa’da sağlık hizmetlerinin daha da güçleneceğini dile getirdi. Ataması yapılan hekimlerin en kısa sürede görevlerine başlayacağı bilgisini veren Dr. Yavuzyılmaz, atamalar ile gelen personellerin, hastanelerinde önemli bir ihtiyacı karşılayacağını dile getirdi.

    Atamayla gelen 309 hekimin 29’unu uzman hekimlerin oluşturduğuna dikkat çeken Dr. Yavuzyılmaz, “Acil tıp, beyin ve sinir cerrahisi, çocuk göğüs hastalıkları, gastroenteroloji, tıbbi onkoloji ve üroloji başta olmak üzere çeşitli alanlarda uzman hekimlerimiz merkez ve ilçelerde bulunan kamu hastanelerinde görev yapacak. Ataması gerçekleşen personellerimizle birlikte vatandaşlarımıza daha nitelikli ve verimli sağlık hizmeti sunacağız. Atamaların ilimiz için hayırlı olmasını diliyorum” şeklinde konuştu.