Etiket: Sağlık

  • Sonbaharda alerjik egzamaya dikkat

    Sonbaharda alerjik egzamaya dikkat

    Sonbahar ve kış aylarında kapalı ısıtma sistemlerinin kullanılmaya başlanması, çok kalın giysiler, sıcak banyolar, soğuk ve rüzgârlı hava, enfeksiyonlar egzamanın alevlenmesine sebep olduğunu belirten Dermatoloji Uzmanı Dr. Oğuz Küçükçakır, “Günlük hayatımızda uygulayacağımız basit önlemlerle bu durumdan korunmak mümkündür. Yün kıyafetler cildi kurutarak kaşıntıya sebep olacağı için kullanılmamalı, yerine pamuklu giysiler tercih edilmelidir. Sıcak suyla yapılan uzun banyolar cilde aşırı ısı temasına sebep olup cildin kurumasına sebep olur. Bunun yerine ilik su ile kısa süreli duş tercih edilmelidir. Banyoda hekiminizin önereceği, deriyi kurutmayan, nemlendirici özelliği olan, parfümsüz yıkama ürünleri kullanılmalıdır. Banyo sonrası ilk 5 dakikada deriyi havluyla ovalamadan, hafif dokunuşlarla, hafif nemli kalacak şekilde kurulanmalı ve hekiminizin önereceği nemlendirici sürülmelidir. Çok sıcak ve nemli ortamlardan uzak durularak aşırı terlemenin önüne geçilmelidir. Diğer genel önlemler, gıdalardan süt ürünleri, yumurta, kabuklu yemişler, soya ürünleri ve buğday gibi tetikleyici gıdalardan uzak durulmalı ve hekiminizin önerisi çerçevesinde gerekli alerji testlerinin yapılması uygun olacaktır” dedi.

    Yeni satın alınan tüm elbiselerin giyilmeden önce yıkanması, formaldehit ve diğer tahriş edici kimyasalların temizlenmesini sağlayacağını ifade eden Küçükçakır, “Çamaşır deterjanınız tahriş edici geliyorsa, kokusuz ve boyasız deterjanları tercih ediniz. Egzersiz yaparken geniş ve seyrek dokumalı kıyafetler giyiniz. Duygu ve stres, kaşıntıyı arttırarak egzamayı alevlendirdiğinden kızgınlık, düş kırıklığı, utanma gibi duygu durumlarıyla bas edebilmek ve gereğinde nasıl tedavi olunacağını öğrenmek ve yardım almak çok önemlidir. Bakteriler, virüsler ve mantarların neden olduğu bulaşıcı mikroorganizmalar egzamalı hastalarda çok sık problem oluşturduğundan, cildinizde oluşan artan kızarıklık, iltihap dolu şişlikler, uçuklar ve ateş durumunda vakit kaybetmeden hekime başvurulmalı. Sağlıklı beslenmek her hastalığın en temel tedavi biçimidir. E ve C vitamini bakımından zengin gıdalar tüketmek cildinizin nem oranını arttıracaktır. Prebiyotik ve probiyotik gıdalar ve takviyeler alarak bağışıklık sisteminizi güçlendirmek egzama tedavinde ve atakların sıklığını azaltmakta çok fayda sağlamaktadır. Günde en az 2 litre su içmeye özen gösteriniz ve sigaradan uzak durunuz” diye konuştu.

  • Hasta çocuğunuzu okula göndermeyin

    Hasta çocuğunuzu okula göndermeyin

    Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Çağıl Şekerci, okula ve kreşe başlayan çocukların anne babalarının aklındaki “Çocuğumu hastalıklardan nasıl korurum?” sorusuna yönelik önemli bilgiler verdi. Çocuklarının sınırlı sayıda kişi ile teması olduğu, aile bireyleri tarafından korunduğu çocukluk döneminde hastalık beklentisinin düşük olduğunu belirten Dr. Şekerci, kreş ve okul döneminde kendi hijyenini korumayı henüz öğrenmemiş çocuklarla aynı ortamı paylaşan ve hasta çocuklarla sık temas eden çocukların yeni mikroplarla tanışması ve sık hastalanmasının beklendiğini söyledi. Bazı çocukların bu duruma kolay uyum sağladığını ancak altta yatan hastalığı olan, sigara dumanına maruz kalan veya alerjik yapılı bazı çocukların zorlandığını anlattı.

    “Yılda 8’den fazla üst solunum yolu enfeksiyonu oluyorsa dikkat”

    Özellikle sonbahar-kış döneminde artan viral enfeksiyonlar nedeniyle üst solunum yolu enfeksiyonlarının, orta kulak iltihabının, zatürre vakalarının arttığına değinen Dr. Şekerci “Sağlıklı bağışıklık sistemi olan bir çocuk hasta olabilir ama ardından da uygun tedavi ile iyileşebilir. Bazı enfeksiyonların sık olması durumunda bağışıklık sisteminde bozukluk olup olmadığına bakmak gerekir. Bu sıklık her enfeksiyon için değişiklik göstermektedir” dedi. Dr. Şekerci bağışıklık sisteminin değerlendirilmesi gereken durumları da şöyle sıraladı:
    “Yılda 8’den fazla üst solunum yolu enfeksiyonu; yılda 4’ten fazla orta kulak iltihabı; yılda 2’den fazla sinüzit; yılda 2’den fazla zatürre, 2’den fazla derin doku enfeksiyonu, tekrarlayan ağız içinde pamukçuk veya ciltte mantar enfeksiyonu; tekrarlayan cilt ve organ apsesi öyküsü, 2 aydan uzun süreli antibiyotik kullanımı, enfeksiyonların iyileşmesi için antibiyotiğin damar yoluyla alınması.”

    “Hangi hastalıkta çocuk kaç gün okula gönderilmemeli?”

    Bulaşıcı ve döküntülü hastalık geçiren bir çocuğun, diğer çocuklara bulaştırmaması için hastalığın bulaşma evresinde okula gönderilmemesi gerektiğinin altını çizen Dr. Şekerci, farklı hastalıklardaki bu evreleri de şu sözlerle anlattı:
    “Ateşi olan, beslenmesi yetersiz olan, solunum sıkıntısı olan, kusma ve ishal gibi halsizlik oluşturabilecek, aktivitelere katılmasını önleyen şikayeti olması halinde çocuğun evde dinlenmesi, yakın takip edilmesi önerilir. Beta enfeksiyonunda tedaviden sonraki 24 saatte; bit- uyuz gibi kaşıntılı döküntülü kolay bulaşabilen hastalıklarda ilk tedavisi yapılana dek; su çiçeğinde tüm döküntüler kabuklanıncaya dek; boğmacada uygun tedavi sonrası 5. güne dek; ishallerde, ishal tamamen geçene dek çocuğunuzu okula göndermeyin.”

    “Çocuğu okuldan almak bir seçenek olmamalı”

    Sık tekrarlayan enfeksiyonlar nedeniyle ailelerin çocuklarını okuldan almayı dahi düşündüğüne dikkat çeken Dr. Şekerci “Çocuğu okuldan almak bir seçenek olmamalı. Çocuk sağlığı sadece hastalıklardan ibaret değildir. 0-6 yaş arasındaki dönem, çocukların fiziksel, zihinsel, sosyal, duygusal ve dil gelişimlerinin çoğunun tamamlandığı bir süreçtir. Bu sürecin doğru yönetilememesi, çocuğun tüm hayatını olumsuz yönde etkileyebilecek sonuçlar doğurabilir. Çocuğun sağlıklı bir şekilde gelişimi için akranları ile iletişim kurabilmesi, kendini daha rahat ifade edebilmesi, dil gelişiminin sağlanabilmesi, sosyal açıdan desteklenmesi gerekmektedir. Tüm bunlar daha iyi bir akademik başarıyı beraberinde getirecektir” dedi.
    Dr. Şekerci, bu uyum sürecini sağlıkla atlatmak isteyen anne babalara, çocuklarına el yıkamanın önemini anlatmalarını, ağızlarını kapatacak şekilde öksürüp hapşırmalarını öğretmelerini, aşı takvimine özenle uymalarını, hasta çocukları okula göndermeden evde dinlendirmelerini, ayrıca sağlıklı beslenmelerini sağlayarak bağışıklık sistemini güçlendirmelerini tavsiye etti.

  • Doğum sonrası sağlıklı kilo verme

    Doğum sonrası sağlıklı kilo verme

    Kontrollü kilo alımının doğum sonrası dönemde bu kilolardan daha kolay kurtulmayı sağladığını ifade eden Medicana Bursa Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hande Güngör, “Kontrolsüz kilo alımı ise gebelik sırasında ve sonrasında birçok sağlık problemine yol açar. Aşırı kilo almış anne ve bebek sağlığı açısından diyabet, yüksek tansiyon ve iri bebek gibi riskleri artıracağı gibi gebelik sonrasında kaybedilmeyen ve kalıcı olan kilolar, kalp damar sağlığını bozabilir. Gebelik boyunca, kişinin gebelik öncesi kilosuna göre değişmekle beraber, 7-18 kilo kazanımı normaldir. İdeal kilo kazanımı sağlayan anneler, doğum sırasında 5-7 kilogram, doğum sonrası 2-3 kilogram kaybederek ve emzirme döneminde artan enerji harcaması ile birlikte sağlıklı beslenme, su tüketimi ve aktiviteyi artırma ile ideal kilolarına ulaşabilirler” dedi.

    Süt, yoğurt, peynir, yumurta, balık, tavuk, et, kuru baklagiller, tam tahıllar, sebze, meyve, zeytinyağı, ceviz gibi besin gruplarını enerji ihtiyacınıza uygun miktar ve porsiyonlarda dengeli ve düzenli olarak tüketilmesinin önemli olduğunu belirten Güngör, “Tam tahıllı gıdalar, yulaf, kuru baklagiller, enginar, kereviz, bezelye, brokoli, ıspanak, patates gibi taze sebze ve muz, elma, ayva gibi taze meyveler, çiğ kuruyemişler ve kuru meyvelere günlük beslenme planınızda mutlaka yer verin. Günde 3 litre su tüketin. Güvenli bitki çayı, ayran, çorba, meyve suyu, komposto tüketerek sıvı alımınızı artırın. Basit şeker içeren yüksek kalorili tatlılar, çikolatalar tüketmeyin. Yerine az şekerli sütlü tatlı, basit şeker ilave edilmemiş komposto, kakao, bal, pekmez ile tatlandırılmış besinler tercih edin. Düşük kalorili diyetler bazal metabolizma hızını düşürür ve anne sütünün veriminin azalmasına sebep olur. Bu dönemde hızlı kilo kayıpları yerine, ideal kilo kayıpları hedefleyin. Gebelik sonrası, emziklilik döneminde ilk 6 ay anne sütü önemlidir. Annenin sağlıklı-dengeli ve çeşitli bir beslenme planı ile süt miktarını-kalitesini artırmak ve ideal kilo kaybı sağlamak mümkündür. Beslenme uzmanına danışmak, enerji ve besin öğeleri ihtiyacına uygun, kişiye özgü diyet planı uygulamak bu süreci sağlıkla sürdürmeyi sağlayacaktır” şeklinde konuştu.

  • Hareketsizlik bel düzleşmesine neden olabiliyor

    Hareketsizlik bel düzleşmesine neden olabiliyor

    Beyin ve Sinir Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Murat Sili, bel düzleşmesi hakkında önemli bilgiler verdi. Sili, sağlıklı insan omurgasında bel kemiğinin karın içerisine doğru bir yay çizdiğini söyleyerek, “Bu yay kişinin yük taşıması ve esnemesi bakımından önemli bir yapıdır. Bu yapıya ‘bel çukuru ya da bel kavisi’ adı verilir. Bel düzleşmesi omurgadaki bu kavisin kaybedilmesi ve dolayısıyla beldeki hareket mekaniğinin bozulmasıyla ilgili bir hastalıktır. Bel düzleşmesinin en sık nedeni, omurganın arkasında bulunan bel kaslarının zayıflaması ve omurganın esnekliğini kaybetmesidir. Omurganın esnekliğini kaybetmesiyle birlikte omurganın duruşu değişir. Kasların zayıflamasıyla oluşan beldeki düzleşme, bazen kalıcı hale gelebilir” dedi.

    Kemik erimesi bel düzleşmesine neden olabiliyor

    Sili, kemik erimesinin bel düzleşmesine neden olabildiğini ifade ederek, “Omurganın arkasında bulunan kasların zayıflamasının farklı nedenleri olabilir. Ancak en önemli nedenlerinden birisi hareketsiz bir yaşam tarzıdır. Özellikle uzun süre masa başında aynı pozisyonda çalışmak zorunda olanlar risk altındadır. Bununla birlikte; aşırı kilolu kişilerde de bel düzleşmesi yaşanabilmektedir. Kemik erimesi yani osteoporoz gelişen kişilerde bel düzleşmesi riski altındadır. Skolyoz ya da farklı omurga rahatsızlıkları bel düzleşmesi nedeni olabilmektedir. Bel düzleşmesinin en sık belirtisi ağrıdır. Ağrının oluşmasındaki sebep eklemlerin gerilmesi ve kas tendonlarının buna eşlik etmesidir. Bel düzleşmesinde yaşanan ağrılar ataklar şeklinde gelişebilir. Bazen yaşanan ağrı atakları keskin ve kitleyici tarzda olabilir. Yaşanan ağrılar nedeniyle hastanın duruşunda bozukluklar yaşanabilir. Ağrı kişinin yürümesine engel olacak şekilde şiddetli olabilir” diye konuştu.

    “Hareketlenmekle oluşan enerji ve ısı bel düzleşmesi ağrısı azaltabilir”

    Hareketlenmekle oluşan enerji ve ısının bel düzleşmesi ağrısı azaltabileceğine değinerek, “Hastanın duruşunun incelenmesi ve doktorun elle muayenesi sırasında kemik çıkıntılarının geriye doğru hissedilebilir bir durum alması önemli bir bulgudur. Doktor muayenesinin yanı sıra teşhisi netleştirmek için radyolojik görüntülemelerden yararlanılabilir. Bel düzleşmesinin teşhisinde Manyetik Rezonans (MR) en sık tercih edilen görüntüleme yöntemidir. Bel düzleşmesi ağrısına iyi gelen birçok tedavi yöntemi bulunmaktadır. İlk akla gelen sağlıklı bir yatakta istirahattir. Egzersiz ve uygun hareketlerle bel kaslarının ısınması aynı gün içerisinde bile ağrıyı geçirebilir. Hareketlenmekle oluşan enerji ve ısı bel düzleşmesi ağrısı azaltabilir. Ağrı kesici ve kas gevşetici ilaç kullanımı da ağrı kontrolü bakımından önemlidir. Masaj ve manuel terapiler bel düzleşmesi ağrısı için kullanılabilen yöntemler arasındadır. Ancak bu uygulamaların etkileri genellikle geçici olmaktadır. Isı ve tens gibi fizyoterapi uygulamaları da bel düzleşmesi ağrısı için kullanılan tedavi yöntemleri arasındadır. Bel düzleşmesi ağrısı için bazen korse kullanımı faydalı olabilmektedir. Şiddetli vakalarda epidural enfeksiyonlar, omurgaya steroid enjeksiyonları ağrıya iyi gelebilmektedir” diye konuştu.

    Bel düzleşmesindeki en son aşama kambur yapabilir

    Bel düzleşmesinde bir sonraki aşamanın kamburluk olduğunu belirterek, “Bu konuda, ‘Bel düzleşmesinin ileri aşaması nedir?’ demek daha doğrudur. Bel düzleşmesinde bir sonraki aşama kamburluktur. Belde kamburluk lomber kifoz olarak da tanımlanır. Lomber kifoz önemli duruş bozukluklarına ve vücudun öne eğilmesine neden olan ciddi bir sağlık problemidir. Sagittal denge denilen vücudun ön – arka yük dağılımının ileri derecede bozulması ve öne eğik duruş durumudur. Bu son derece ağrılı ve rahatsız edici bir tablodur. Lomber düzleşmenin bir sonraki aşamasıdır” şeklinde konuştu.

  • “Sporun insan sağlığına olumlu etkisi bilinen bir gerçek”

    “Sporun insan sağlığına olumlu etkisi bilinen bir gerçek”

    Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ve Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, AK Parti Sosyal Politikalar Başkanı Jülide Sarıeroğlu, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı Saray Engelsiz Yaşam Bakım ve Rehabilitasyon Merkezinde düzenlenen, engelli bireylerin sporla rehabilitasyonu çerçevesinde düzenlenen “Sporla Engelsiz Yaşam” programına katıldı.

    “Sporun insan sağlığına olumlu etkisi bilinen bir gerçek”

    Engelsiz “Türkiye Yüzyılı” vizyonuyla özel gereksinimli bireylerin daha iyi bir yaşam sürmelerine yönelik birçok proje yürüttüklerini söyleyen Bakan Göktaş, “Bu projelerden biri olan ‘Sporla Engelsiz Yaşam’ programımızı Gençlik ve Spor Bakanlığımızın katkılarıyla gerçekleştirme yönünde ilk adımı atıyoruz. Sporun insan sağlığına olumlu etkisi bilinen bir gerçek. Sporcularımızı az önce gördük ne kadar güzel enerjileriyle hepimizi heyecanlandırdılar, gülümsettiler ve gururlandırdılar. Özel gereksinimli bireylerimizin toplumsal yaşamın her alanında güven ve huzur içinde yer alması için var gücümüzle çalışıyoruz. Çünkü özel gereksinimli bireylerimizin mutluluğu ailelerinin de mutluluğu demek. Biraz önce annemiz ne güzel ifade etti. Çocuğunun başarılarıyla, becerisiyle hem mutlu huzurlu hem de burada mutluluğunu bizlerle paylaştı. Eminim pek çok aile aynı mutluluğu paylaşıyor. Bizler de bu mutluluğun bir parçası ve destek olduğumuz için ayrıca mutluyuz” diye konuştu.

    “Bu program ile herkesin yapabileceği bir spor dalının olabileceğine vurgu yapmak istiyoruz”

    ‘Sporla Engelsiz Yaşam’ programı hakkında da bilgilendirmelerde bulunan Bakan Göktaş, “Engelli bireyler için sporun yaşam tarzı haline getirilmesi yönünde bütün kuruluşlarımızda yürüteceğimiz programın ilkini bugün gerçekleştiriyoruz. ‘Sporla rehabilitasyon’ olarak tanımladığımız bu program ile herkesin yapabileceği bir spor dalının olabileceğine vurgu yapmak istiyoruz. Engel durumuna göre bireylerimize on farklı sportif test uygulayarak, fiziksel ve sportif yatkınlıklarını belirleyeceğiz. Sonrasında, testlerden elde edilen puanlamalar ile uygulanacak istatistiksel bilgiler doğrultusunda kategoriler oluşturulacaktır. En üst kategoride spor yapabilecek bireylerimizi uygun branşlara yönlendireceğiz. Bu konuda ilgili federasyonlar ile iletişim halinde olacağız. Diğer kategorilerde olan bireylerimizi ise sporun farklı branşlarıyla tanıştırıp kendilerine en uygun olanını yapabilmeleri için eğitim programına katılımlarını teşvik edeceğiz. İçeriğinde farklı spor branşlarının olacağı eğitim programının koordinasyonunu, Bakanlığımızın spor kulübü tarafından görevlendirilen branş antrenörleri ile sağlayacağız. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımızın da spor kulübü olduğunu unutmayalım. Türkiye’nin her ilinde var. Bunu da hem güçlendireceğiz hem de daha fazla destek olacağız” ifadelerine yer verdi.

    Engelsiz yaşam içinde sporun önemli bir rolünün olduğunu dile getiren Bakan Bak, “AK Parti hükümetleri iktidara geldiğinden beri özellikle dezavantajlı gruplara karşı yaptığı kanuni düzenlemeler, destekler, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yapılan destekler ile müthiş bir ufuk açtı. Önceden çocuklarımızı evlerde saklıyorlardı. Herkes için bazı sorunlar oluyordu ama hem sporla hem de yapılan destekler ile bu çocuklar pek çok yeni yaşamı, kendine gelen özgüveni kazanmaya başladılar. Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesinde paralimpik yönümüzle bedensel engelliler ile özel sporcularla işitme ve görme engelliler federasyonları ile beraber destek veriyoruz. Şu anda Paralimpik Olimpiyatları’nda madalyalar kazanılıyor. Paris Olimpiyatları’nda da 34 kota aldık, inşallah sporcularımız bizleri sevindirecekler, bayrağımızı göndere çektirecekler” ifadelerini kullandı.

  • Sonbahar hastalıklarından koruyacak beslenme tüyoları

    Sonbahar hastalıklarından koruyacak beslenme tüyoları

    Doğanın kendini kışa hazırlamak için yaşadığı dönüşüm sürecine bireylerin genellikle hazırlıksız yakalandığını ve hastalıklara karşı savunmasız kaldığını söyleyen Medline Adana Hastanesi’nden Klinik Diyetisyen Duygu Özbay, sonbahar hastalıkları kapımızı çalmadan immun sistemimizi güçlendirecek beslenme tüyoları veriyor.

    Narenciye

    Özellikle soğuk algınlığı ve gribe karşı immun sistemini güçlendirmek en temel kural kabul ediliyor. Bunun için de doğal destekçi besinlerden yararlanmak önem kazanıyor. C vitamini yönünden zengin besinleri tüketmek, aynı zamanda antioksidan deposu da olduklarından vücuttan toksik maddelerin atılmasını da sağlıyor. Narenciye ürünlerinin yanı sıra, biber türleri, kivi, brokoli ve maydanoz da C vitamini bakımından zengin besinler olarak öne çıkıyor.

    Doğal Yoğurt

    Doğal yoğurt gibi probiyotik kaynakları düzenli olarak tüketildiğinde bağırsak florasını zenginleştirerek sindirim ve immun sistemini güçlendiriyorlar. Yoğurt bunun yanı sıra içerdiği laktik asit ile mikroplara karşı kalkan etkisi gösteriyor ve savunma sisteminin ayakta kalmasına da katkı sunuyor.

    Balkabağı

    Zengin bir mineral, lif ve kalsiyum kaynağı olan balkabağı aynı zamanda önemli beta karoten kaynaklarının da başında geliyor. Böylece immun sisteminin en önemli parçalarından biri olan beta karoten sayesinde gribe karşı koruyucu etki gösteriyorlar. Balkabağı aynı zamanda sindirim sistemini de hızlandırıp rahatlatarak nispeten az su tüketilen soğuk havalarda kabızlık sorununa da iyi geliyor.

    Nar

    İçeriğindeki antosiyanin adlı bileşen sayesinde doğal bir antioksidan olan nar, gribe karşı korunmada etkili bir besin olarak öne çıkıyor. Ancak narın suyunu sıkıp içmek yerine orta büyüklükte bir narı tüketmek aynı zamanda bağırsak sağlığı açısından da yarar sağlıyor.

    Balık

    Özellikle yaşam alanları soğuk su olan balıklar, zengin Omega-3 yağ asitleri, fosfor, protein ve aynı zamanda A-B vitamini deposu durumundalar. İmmun sitemini destekleyen balığı ızgara, fırın veya buğulama teknikleri ile pişirerek haftada en az 2 kez sofralarda yer vermek hastalıklara karşı mücadelede önem kazanıyor.

    Soğan ve sarımsak

    Doğal bir antibiyotik olan soğan ve sarımsak vücudumuza giren mikroplarla mücadele ederek immun sistemini destekliyor, hastalıkları uzak tutuyor. İçeriğindeki allicin biyoaktif bileşeni, sarımsak çiğnendiğinde, dövüldüğünde veya kesilerek tüketildiğinde açığa çıkarak daha çok fayda sağlıyor. Bu nedenle mümkünse çiğ tüketilmesi gerekiyor.

    Brüksel lahanası

    Brüksel lahanası yüksek besin değeriyle öne çıkıyor. İmmun sistemini güçlendiren bu besin aynı zamanda bol miktarda demir ve potasyum içeriyor. Kemik sağlığı için gerekli olan K vitamini de bünyesinde barındıran bürüksel lahanası, Omega-3 yağ asidinin nebati formunu içeren nadir sebzeler arasında yer alıyor.

    Bitki çayları

    Kuşburnu, ıhlamur ve adaçayı gibi bitki çaylarının ölçülü bir şekilde tüketilmesi, içerdikleri antioksidanlar sayesinde immun sisteminin kuvvetlenmesini sağlıyor. Bu bitkilerden özellikle adaçayı içerdiği uçucu bileşenler sayesinde grip ve soğuk algınlığının yol açtığı boğaz ve ağızdaki iltihaplanmanın yanı sıra enfeksiyonu da önlemeye yardımcı oluyor. Ancak hamilelerin ve kronik hastalıkları olanların bitki çaylarını tüketmeden önce doktorlarına danışmaları gerekiyor.

  • Göz bozuklukları çocukların başarısını etkileyebilir

    Göz bozuklukları çocukların başarısını etkileyebilir

    Bursa Şehir Hastanesi’nde görevli Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Güler Kılıç, okul çağındaki çocuklarda görülen göz hastalıkları ile ilgili açıklamalarda bulundu. Çocuğun tahtaya gözlerini kısarak bakması, gözlerini kırpıştırması ya da kitap okurken satırları atlaması gibi durumların göz bozukluğuna işaret olabileceğini belirten Uzm. Dr. Kılıç, “Çocukların düzenli kontrole getirilmemesi sebebi ile okul başarılarında bir düşüklük olabilir. Bu konuda ailelere çok büyük görev düşüyor. Öğretmenlerin söylediklerini mutlaka dikkate alsınlar” dedi.

    Yılda bir kez herhangi bir problemi olmayan çocukların göz muayenesi olması gerektiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Kılıç, “Eğer ki öğretmen veliyi çocuğun okul başarısında düşme, özgüven eksikliği gibi bir durum sebebi ile uyarırsa hemen aklımıza kötü bir şey getirmeden önce belki basit bir göz problemi ile bu sorunun çözülebileceğini aklımızdan çıkarmayalım. Bu gibi durumlara baş ağrısı da eşlik ediyorsa – ki göz hastalıkları ile eşlik edebiliyor- çocuk hastalıkları hekimine muayene olduktan sonra biz göz doktorlarına başvurmalarını istiyoruz.

    Halk arasında göz bozukluğu dediğimiz ; miyopi, hipermetropi ve astigmatizma gibi göz kırma kusurlarının tanısını burada koyuyoruz. Örneğin hipermetropisi olan çocuğun özellikle yakın görme bozukluğu gözlük ile düzeltilebilir. Bu tedavi ile çocuğun baş ağrısı yakınmaları azalabilir. Çocukta sadece kırma kusurlarının tedavi edilmesiyle çocuğun okul başarısında gözle görülür artış olabileceğinden öğretmenlerin velileri uyarmaları halinde göz hekimine başvurmalarını öneriyoruz.

    20 dakikada bir gözler dinlendirilmeli

    Çocuklarda ekran maruziyetinin önüne geçmek için yapılması gerekenleri sıralayan Uzm. Dr. Kılıç, “Burada ailelere görev düşüyor. 20-20-20 kuralı dediğimiz bir yöntem var. 20 dakikada bir 20 saniye 20 metre uzağa bakarak gözü dinlendirme dediğimiz bir göz egzersizi yapmasını istiyoruz. İki saat boyunca sürekli ödev yapacaksa çocuk , ara vererek dersini çalışmalı sürekli ekrana maruz kalmamalıdır. Miyopi, hipermetropi ve astigmatizma gibi hastalıkların sadece gözlük veya kontakt lens ile önüne geçebileceğimiz için en azından yılda bir kez çocuklarımızı göz muayenesine getirerek okul başarısını, arkadaşları ile uyumunu kendine güvenini sağlayabiliriz” ifadelerini kullandı.

  • Poşet çaylarda kısırlık tehlikesi

    Poşet çaylarda kısırlık tehlikesi

    Yalova Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Vefik Arıca, poşet çayların bir kısmında sıcak suyla temas edildikten sonra epiklorohidrin denilen bir maddenin ortaya çıktığını ifade etti. Bu maddede kanserojen etkisi bulunduğunu ve bağışıklık sistemini düşürdüğünü anlatan Prof. Dr. Arıca, “En önemlisi de kısırlığa yol açan bir madde. Özellikle poşet çaylarda sıcak suyla temastan sonra oluşan epiklorohidrin vücutta dağılıyor. Kısa vadede ve orta vadede bir takım hasarlar oluşturabiliyor” dedi.

    Poşet içindeki çayın gözükmesi halinde bunun kuvvetle muhtemel plastikten yapılmış olduğuna dikkati çeken Arıca, “Zaten poşet çayların dörtte biri plastikten yapılmakta. Plastik de sıcak suyla temas ettiği zaman epiklorohidrin dediğimiz kanserojen, bağışıklık sistemini düşüren ve kısırlığa yol açabilir” dedi.

    Arıca, plastikten yapılan çay poşetleri yerine demleme çayların tercih edilmesi gerektiğini de sözlerine ekleyerek şöyle konuştu:
    “Özellikle ülkemiz gibi çaydan zengin olan bölgelerde demleme çayı tercih etmeliyiz. Poşet çaylara pek kaymamalıyız. Özellikle piramit şeklindeki poşet çaylarda plastik olma ihtimali daha yüksek. Doğal liflerden oluşan veya muz yaprağından oluşan poşet çaylar doğal, organik olunca onlar içilebilir. Plastik yapılanlardan özellikle içmemeliyiz.”

  • “Unutmak çok mümkün değil”

    “Unutmak çok mümkün değil”

    Geçtiğimiz Perşembe günü Sultangazi’de iddiaya göre 10’uncu sınıf öğrencisi M.N.K. ve kız arkadaşının sözlü tacize uğramasının ardından çıkan kavgada ise M.N.K.’nin yüzüne kaldırım taşı fırlatılması sonucu burnuna 5 dikiş atılması ve 5 dişinin kırılması Türkiye’yi ayağa kaldırmıştı. Olayda edinilen bilgiye göre liseli kızları rahatsız eden gruba tepki gösteren gencin ise kulağının kesildiği ortaya çıkmıştı. Tepkilerin çığ gibi büyüdüğü olayda Çocuk, Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Arzu Önal Sönmez de yaşananları değerlendirerek, kişiler üzerinde oluşturduğu etkilere ilişkin açıklamalarda bulundu.

    “Bütün hayatını olumsuz yönde etkileyecektir diye tahmin ediyoruz”

    Olaya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Çocuk, Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Arzu Önal Sönmez, “Öncelikle genç bir kız ve bu yaş dönemlerinde fiziksel görünüm oldukça önemli, bir sivilce çıksa ya da bir yerinde bir şey olsa bile çok önemseyip okula bile gitmek istemeyen genç kızlar oluyor ki bu, bu dönemin bir özelliği. Hastalıklı ya da patolojik bir durum değil, böylesine yüzünde hasar oluşmuş ve fiziksel anlamda ciddi bir travmaya uğramış bir genç kızın ruhsal anlamda fiziksel görünümünden daha büyük bir etki yaşıyor olması sürpriz olmazdı. Öncelikle bu çocuğun, genç kızın özgüven ve fiziksel güvenlikle ilgili yaşadığı bu olay onun bütün hayatını olumsuz yönde etkileyecektir diye tahmin ediyoruz. Travma sonrası olaydan bir süre sonra defalarca bazı görüntülerin aklına gelmesi, flaş back dediğimiz bazı seslerin, görüntülerin çakma, fotoğraf flaşı gibi aklında canlanması bazen uykuya dalarken bazen çok alakasız mutlu olduğu bir anda gözünün önüne gelmesi gibi travma sonrası stres bozukluğunun belirtilerini yaşayabilir. Burada en önemlisi; tekrar güven duygusunun oluşturulması, ailesi, okulu, yakın çevresi tarafından güvende olduğu hissinin en baştan inşa edilmesi gerekiyor. Çocuklarda bazen bir süre sonra suçluluk duyguları da gelişebiliyor. ‘Keşke orada oturmasaydım, şunun yerine şunu yapsaydım, olmayacaktı, benim yüzümden oldu’ gibi suçluluk duyguları yaşayabiliyorlar. Mutlaka deneyimli bir terapistle bu travmalarını çalışarak bunun onların suçu olmadığını anlamalarına yardımcı olunması gerekir. Bu konuda da ailenin desteği de çok önemli, bazen ailenin sorgulayıcı yaklaşımı ‘şöyle mi yapsaydın, böyle mi olsaydı’ gibi yaklaşımlar başlangıçtaki süreçte çocuklar için çok rahatsız edici, kendini suçlayıcı ve pişmanlığı arttırıcı bir yola sapabiliyor. Bu daha da derinleşip yardım ve destek almadığında kendine zarar verici davranışlara kadar ilerleyebiliyor” dedi.

    “Bunu unutmak çok mümkün değil”

    Travma yaşayan liseli öğrenci ve bu gibi durumlara maruz kalan kişilere nasıl yaklaşılması gerektiğine ilişkin konuşan Doç. Dr. Arzu Önal Sönmez, sözlerini şöyle sürdürdü:
    “Çok hassas davranılması, zorlayarak, dışarı çıkarmak, okula göndermek gibi bir şey yaptırılmaması gerekir. Biraz daha yavaş yavaş ve adım adım takip edilmesi daha doğru olur. Durumun 1 ayı geçmesi daha sıkıntılı bir sürecin başlangıcı gibi varsayılabilir, burada ailenin yaklaşımı kriz geçirdiği, herhangi bir sıkıntı yaşadığı zaman çok zorlandığıyla ilgili sadece ‘Sen çok kötü bir süreç geçirdin, çok zorlanıyorsun, seni anlamaya çalışıyorum’ gibi empati bile yeterlidir. ‘Şöyle böyle yap, şunu alalım, buraya gidelim’ gibi teklifler çok anlaşılmadığını hissettirebilir bazen iyi de gelebilir eğer kendi teklif ediyorsa. Muhtemelen onu koruyacağını düşündüğü birileriyle adım adım önce belki komşu, yakınlardaki bir market olabilir. Tamamen içe kapanmasına da izin vermek doğru olmaz, o süreçten çıkmasını zora sokar ve kısır bir döngü oluşturabilir. Bunun sürelerini belki bir terapist desteğiyle ne zaman doğru zaman, adım yavaş yavaş yapılmalı. Hazır olduğu zaman bir sonraki basamağa geçilmeli, zorlayıcı olmamalı. Bunu unutmak çok mümkün değil ama bunu hayatının haritasının bir noktasına yerleştirip bir anı noktasına çekmesi için bir süre gerekiyor. Bu da kişiden kişiye değişir ama genelde çok kısa bir süre olmuyor. Tamamen unutup hiçbir şey yokmuş gibi davranmayı da büyük bir sıkıntı olarak aslında düşünüyoruz. Ağlaması, üzülmesi ve bununla yas süreciyle başa çıkması çünkü bir güven kaybı, bir kayıp var ortada yas var ortada başa çıkması için bir sürece ihtiyacı var”

    “Cezaya rağmen psikolojik destek almaları, sebeplerinin araştırılması önemli”

    Liseli kız ve müdahale eden kişiye şiddet uygulayan gruba yönelik ise Doç. Dr. Sönmez, “Genellikle kendisi de bir zamanlar şiddete uğrayan, mağdur duruma düşen çocuklarda biraz fiziksel olarak güçlendiği zaman tam tersini yapma ve o saldırgan pozisyonuna kendisinin geçmek isteme gibi bir dönüşüm olabiliyor. Tedavi, destek alması burada çok önemli. Aynı davranışı değiştirmeyi öğrenmezse bu şekilde devam eder ve çok daha fazla kişiyle aynı şeyi belki daha kötüsünü yapabilir. Onun için bu çocukların belli bir ceza almasına rağmen psikolojik destek almaları ve bu yaşadıklarını durumun sebeplerinin araştırılması da mağdur kadar başka mağdurların olmaması için önemli” ifadelerini kullandı.

  • “Sağlık çalışanıyım” dedi, tehdit savurdu

    “Sağlık çalışanıyım” dedi, tehdit savurdu

    Sakarya’nın Şirinevler Mahallesinde meydana gelen olayda, yurttan kaçan ve bileklerini kesen öğrenci için bölgeye sağlık ekipleri sevk edildi. Sağlık ekiplerinin müdahalesi sırasında genç kız olay yerinden kaçarak uzaklaşırken olayı haberleştirmek isteyen basın mensupları da bölgeye giderek görüntü almaya başladı.

    Sağlık çalışanlarından biri görevlerini bırakarak çekim yapan basın mensuplarına, “Bende sizi çekeceğim” diyerek cep telefonuyla kayda almaya başladı. Durumu gören bir kişi ise kendisinin sağlık çalışanı olduğunu belirterek basın mensuplarına saldırdı. Vatandaşların araya girdiği olayda sağlık çalışını olduğunu iddia eden kişi ölümle tehdit etmenin yanı sıra ağza alınmayacak sözler sarf etti. Yaşanan gerginlik anları ise basın mensuplarının kameralarına yansıdı.