Etiket: Sağlık

  • Çiğdemin şifa dolu sırları

    Çiğdemin şifa dolu sırları

    Hitit Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Kimya Mühendisliği öğretim üyesi Doç. Dr. Erol Alver başkanlığında yürütülen çalışmada bilimsel olarak ilk kez çiğdem çiçeğinin kimyasal içeriği araştırıldı. Araştırmada; Çorum yöresine has bir bitki olarak bilinen ve Türkiye’nin Kuzeybatı ve İç Anadolu bölgelerinde yetişen çiğdem çiçeğinin içeriğini aydınlatmak ve insan sağlığına pozitif etkilerinin olduğu bilinen maddelerin tespitine yönelik çalışmalar yürütüldü.
    Proje yürütücüsü Doç. Dr. Erol Alver yaptığı açıklamada, halk arasında safran diye nitelendirilen bitkinin antioksidan kapasitesi hakkında bilgiler mevcut iken, aynı familyadan olan ve halk arasında çiğdem olarak bilinen bitkinin, tıbbi aromatik olarak kullanılabileceği ile ilgili bilginin olmadığını söyledi.

    “Çiğdem çiçeği tarımının ve ticaretinin önünün açılması önemli”

    Çiğdem çiçeğinin şeker ve nişastaca zengin bir bileşime sahip olduğunu ve soğanlarının Anadolu’da çiğ veya pişirilerek tüketildiğini kaydeden Alver, başta Çorum olmak üzere Anadolu’da yetişen ve sıkça tüketildiğini ifade ederek çiğdem çiçeği tarımının ve ticaretinin önünün açılmasının yanı sıra tıbbi aromatik bir bitki olarak kullanımın da önemli olduğunu belirtti.
    Hitit Üniversitesi Bilimsel Teknik Uygulama ve Araştırma Merkezinde yürütülen ve Öğr. Gör. Hacer Doğan ve Öğr. Gör. Ömer Kayır ‘ın proje araştırmacıları olarak yer aldığı çalışmaya ilişkin bilgiler veren Alver, şunları söyledi:
    “Gerçekleştirilen çalışma sonucu çiğdem bitkisinde 23 farklı bileşen tespit ettik. Bunların birçoğu parfüm sanayiinde, cilt enfeksiyonlarının, deri lezyonlarının ve enflamatuar bozuklukların tedavisinde etkili. Aynı zamanda antimikrobiyal, antiseptik ve antispazmodik olarak kullanılıyor. Belirlediğimiz bileşenler günümüzde kozmetik, gıda ve sağlık alanlarında geniş bir kullanım alanına sahip. Ayrıca endüstride yaygın olarak doğal ve sentetik reçineler, mum, yağ, boyalar ve baskı mürekkeplerinin çözücüsü olarak kullanılmaktadır.”

    1800’lü yıllardan itibaren yapılan ilk bilimsel çalışma

    Çalışmanın araştırma grubunda yer alan Hitit Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Kimya Mühendisliği öğretim üyesi Doç. Dr. İbrahim Bilici, Hitit Üniversitesinin Makine ve İmalat Teknolojileri alanında ihtisaslaştığını ifade ederek projeyi üniversitenin ihtisaslaşma kapsamında bulunan sağlık alanında bir yenilik, farkındalık geliştirmek amacıyla gerçekleştirdiklerini söyledi.
    Ankara Çiğdemi olarak da bilinen bitkinin 1800’lü yıllarda tanımlanmasına rağmen bugüne kadar herhangi bir özelliğinin araştırılmadığını kaydeden Bilici, şöyle devam etti: “Üniversitemiz tarafından sağlan BAP projesi ile birlikte önemli bir alt yapıyı daha oluşturduk. Bu sayede Çorum ve çevresinde yetişen tıbbi aromatik bitki olarak kullanım potansiyeline sahip yeni endemik türlerde de aynı alt yapı ile çalışmalarımıza devam etmekteyiz. Hitit Üniversitesi olarak bölgesel anlamda endemik bitkilere yönelik bu proje alt yapımızı kullanarak yeni çalışmalarımızı literatüre katmayı hedefliyoruz”

  • Tatil sonrası okula uyum süreci

    Tatil sonrası okula uyum süreci

    Bu dönemde öğrencilerin duygularını görmenin, önemsemenin ve nedenleri hakkında düşünmenin önemli olduğunu ifade eden Uzman Klinik Psikolog Hande Uzuner, çocukları okula hazırlamak için tavsiyelerini de şöyle sıraladı: “Çocuğunuzla konuşun ve duygularını anlamaya çalışın. Ona, hissettikleri konusunda yalnız olmadığını anlatarak kendi öğrencilik dönemlerinizden örnekler verebilirsiniz. Rutinlerinize geri dönün. Tatil boyunca teknoloji kullanımı, uyku ve yemek saatleri epey bozulabiliyor. Okul başlamadan önce bu zamanları düzenlemek, sürece alışmak açısından faydalı olacaktır” dedi.

    Stres belirtilerine dikkat edin ve iş birliğine açık olun” diyen Uzunur, “Bazı çocuklar okula uyum ile ilgili daha ciddi sorunlar yaşayabiliyorlar ve evdeki süreç yönetimi yetersiz kalabiliyor. Bu durumlarda sınıf öğretmeni ya da okuldaki psikolojik danışman ile birlikte çocuğun adaptasyonu için yapılabilecekleri konuşmak sürece katkı sağlayacaktır. Bir ebeveyn olarak kendi kaygılarınızı gözden geçirin. Bu süreçte siz ne kadar sakin olursanız çocuğunuzun kendinden emin hissetmesine o kadar yardımcı olursunuz” ifadelerini kullandı.

    Uzuner sözlerini şöyle tamamladı; “Profesyonel destek alın. Okula uyum süreci ne kadar sancılı olursa olsun süreç bir süre sonra normale dönülecektir. Fakat birkaç ay geçmesine rağmen çocuk hala okula gitmek istemiyorsa sorun sadece ‘okula dönmek’ ile ilgili olmayabilir. Süreci takip edip gözlemlediğinizde fark ettiğiniz şey hiç gelişme olmaması ise profesyonel psikolojik destek almak önemli olacaktır.”

  • Hemoroid hastaları dikkat

    Hemoroid hastaları dikkat

    Maşa başı çalışan hemoroid hastalarına önemli uyarılarda bulunan Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Ümit Sekmen, çalışanların uzun süreli olarak sert yüzeylerde oturulmaması gerektiğinin altını çizdi. Hareketsiz kalınan günlerde özellikle kırmızı et ve hayvansal gıdaların tüketilmemesini tavsiye eden Sekmen, 2-3 saatte bir 10 dakika mola vererek, yürüyüş ve esneme hareketlerinin yapılması hemoroid şikâyetlerini azaltacağını söyledi.

    Hareketsiz yaşamda çok fazla kırmızı et tüketmeyin

    Sekmen, “Hem yaz mevsimi hem de hareketsiz yaşam ile birleşince hemoroid hastaları için tehlikeli bir durum haline dönüşüyor. Bu süreçte vücudumuzun daha çok suya ihtiyacı olduğu için özellikle normalde tüketilen 2 katı su içilmeli. Hareketsiz kalınan dönemde özellikle başta kırmızı et olmak üzere hayvansal gıdalar ve mayalı içecekler tüketilmemeli, sebze ağırlık beslenilmelidir. Çalışırken fark edilmeden çokça içilen kafeinli içecekler de rahatsızlığın artmasında önemli bir etken. Aynı zamanda oturduğumuz yerin yüzeyi sert olmamalı. Her 2-3 saatte bir 10 dakikalık molalar vererek, yürüyüş ve esneme hareketlerinin yapılması gerekiyor. Yürüyüş, tüm kalça bölgesi ve perianal bölge kan akımını düzenlediği için en az 10 bin adımı hayatımıza dahil etmeliyiz” dedi.
    Aynı zamanda hemoroid teşhisini uzman bir doktorun koyması gerektiğini belirten Sekmen, “Hemoroid ile karşılaşan hastalar, doktora görünmeden teşhis koyup, başkalarından duydukları bilgilerle tedavi uygulayabiliyorlar. Ancak rahatsızlığı olan hastalar, doktora görünmeli, hastalığının daha da ilerlemesine engel olmalıdır” dedi.

  • Sudan zehirlenen kişi sayısı 211 oldu

    Sudan zehirlenen kişi sayısı 211 oldu

    Valiliğin sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, “Taşova ilçemizde 4 Eylül 2023 günü akşam saatlerinden itibaren 211 vatandaşımız bulantı, kusma, karın ağrısı ve ateş gibi şikayetlerle devlet hastanemize başvurmuştur. Hastanemize başvuran tüm vatandaşlarımızın gerekli takip ve tedavileri yapılarak taburcu işlemleri gerçekleştirilmiştir. Olayın kaynağının tespitine yönelik olarak İl Sağlık Müdürlüğümüzce gerekli araştırma, numune alım sonuçları ve analizleri de titizlikle yapılmaktadır” denildi.

  • Bursa’da sağlığın şefleri iş başında

    Bursa’da sağlığın şefleri iş başında

    Bursa Büyükşehir Belediyesinin çocukların hem yeteneklerini geliştirmeleri hem de eğlenceli vakit geçirmeleri hedefiyle bu yıl beşincisini düzenlediği Çocuk Şenliği’nde, Beslenme ve Diyet Uzmanı Dyt. Hande Güngör tarafından sağlıklı beslenme atölyesi Enfeksiyon Kontrol Hemşiresi Gülcan Bölük tarafından ‘El Hijyeni Atölyesi’ yapıldı.

    Sağlıklı beslenme Tabağım atölyesinde ise çocuklara sağlıklı ve dengeli beslenme alışkanlığını kazandırma, kendi tabak ve öğünlerini planlayarak doğru tabak modeli oluşturma gibi konular, grup çalışmaları ve hareketli oyunlar eşliğinde işlendi. Çocukların hem eğlendiği hem de beslenmeye dair püf noktaları öğrendiği etkinlik çocukların beğenisini kazandı.

    Beslenme ve diyet uzmanı Dyt. Hande Güngör, ‘Atölye çalışmasında çocuklarla besin stickerlari ile sağlıklı tabak oluşturma oyunu oynadık. Ayrıca renkli renkli stickerlar ile yiyecek ve tabak modellemeleri yaparak öğrendiklerini pekiştirdik. Çocuklar bir yandan keyifli vakit geçirirken bir yandan da dengeli beslenmeyi öğrendiler” dedi.

  • Gündüz uyuklama şikayetine dikkat

    Gündüz uyuklama şikayetine dikkat

    Bacaklarda ortaya çıkan huzursuzluk ve hareket ettirme isteği olarak kendini belli eden kronik hareket bozukluğu olan huzursuz bacak sendromu hakkında bilgiler veren Acıbadem Kayseri Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Nurhan Yılmaz, bu hastalığın ileri aşamalarda yaşam kalitesini düşürdüğünü belirtti. Hastaların birçoğunun hastalığın tıbbi bir sorun olduğunu bilmediklerini aktaran Dr. Yılmaz, “Huzursuz bacak sendromu, kişinin rahatsız edici bir his nedeni ile bacaklarını hareket ettirmek için kontrol edilemeyen bir his, dürtü veya gereksinim duymasıyla ortaya çıkan kronik bir hareket bozukluğudur. Çok sık görülen ve insanların yaşam kalitesini bozan bu hastalık oldukça önemli bir durum. Zaman zaman altta yatan başka hastalıkların belirtisi olabilirken, çoğu zaman da hiçbir sebep olmadan da yaşanabiliyor. Ancak çoğu hasta bunun tıbbi bir sorun olduğunu bilmediği için doktora başvurmakta vakit kaybedebiliyor” dedi.

    Tedavisinin çok kolay, etkin ve güvenilir olduğunun altını çizen Dr. Yılmaz, “Huzursuz bacak sendromu olan kişiler gündüz uyuklaması ile kliniğimize başvurabiliyorlar. Gündüz uyuklama hali yapan hastalıklar arasında uyku apnesinden sonra ikinci sırada yer alıyor. Ülkemizde yapılan çalışmalarda hastalığın sıklığı yüzde 3-5 arasında değişiyor. Kadınlarda erkeklerden yaklaşık iki kat daha fazla görülüyor” diye konuştu.

    “Ağrı, yanma ve kaşıntı şeklinde değil, tarifi zor”

    Dr. Yılmaz, hastalığın çok zor tarif edildiğine dikkat çekerek, “Hastalığın tanı kriterleri dizden başlayıp ayak bileğine kadar baldır kısmında iki taraflı tanımlanamayan sıkıntı ve huzursuzluk şeklinde. Bu his ağrı, yanma ya da kaşıntı gibi değil, tarif edilemeyen, adlandırılamayan bir histir. Hareket etmekle azalır, genelde istirahatte ortaya çıkar ve semptomlar gece daha fazla olur” dedi.
    Vakaların yüzde 80’inde hastalığın nedenini bulamadıklarına değinen Dr. Yılmaz, “Nedeni bulunamayan vakaların yüzde 50’sinde aile hikayesi var. Yüzde 20’lik kısmında ise daha çok gebeler, kronik böbrek yetmezliği, demir eksikliği olan kişiler, romatolojik hastalıklar, MS, Parkinson hastalığı ve bazı ilaçların yan etkileri olarak görülüyor” dedi.

    “Doktora başvuru çok az oluyor”

    Huzursuz bacak sendromunda kişilerin kendini ve hastalığı iyi ifade edemedikleri için doktor başvurusunun çok az olduğunu vurgulayan Dr. Yılmaz, belirtilere sahip olan kişilerin bir an önce nöroloji hekimine başvurmaları gerektiğini söyledi. Dr. Yılmaz, huzursuz bacak sendromundan şüphelenilen hastadan ilk olarak ayrıntılı hastalık öyküsü ve aile hikayesini öğrenerek nörolojik muayene yapıldığını anlattı. Altta yatabilecek muhtemel hastalıkları ekarte etmek üzere bazı kan tetkikleri istendiğini belirten Dr. Yılmaz, buna göre kişiye özel tedavi yöntemi belirlendiğini dile getirdi. Bir hastalığa bağlı olarak gelişen huzursuz bacak sendromunda öncelikle primer hastalığın tedavi edildiğini ifade eden Dr. Yılmaz, “Esas hastalığı tedavi ettiğimizde ekstra bir tedaviye ihtiyaç duymadan huzursuz bacaktan da kurtulmuş oluruz. Ancak altta yatan bir sebep olmadan huzursuz bacak sendromu yaşayanların tedavisinde kişiye özel tedaviye başlarız. Öncelikle saydığım kriterleri olan kişilerin bir nöroloji hekimine en kısa sürede başvurmalarını öneririz. Çünkü hayatı oldukça zorlaştıran huzursuz bacak sendromu, etkin ve güvenilir tedavisi olan bir hastalıktır” dedi.

  • Okul öncesi göz kontrolünün önemi

    Okul öncesi göz kontrolünün önemi

    Okul öncesi görme bozukluklarının tedavi edilmemesi halinde çocukların öğrenme kabiliyeti, okula uyum süreci ve kişiliklerinin olumsuz etkileneceğine dikkat çeken Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Adnan İpçioğlu, “Ailelerin çocuklarının eğitim hayatındaki başarısı için bu konuda önlem alıp gerekli tetkikleri yaptırması gerekiyor. Görme problemleri, okul öncesi çocukların yüzde 5 ile 10’unu, okul çağındaki çocukların ise yüzde 20 ile 30’unu etkiliyor. Çocukların derslerdeki düşük başarıları, öğrenme kabiliyetlerinden değil, görme bozukluklarından kaynaklanıyor olabilir” dedi.

    Okula başlamadan önce ve okul süresince düzenli göz muayenesi yapılması gerektiğini vurgulayan İpçioğlu, “Çocuklarda en sık görülen hastalıklar arasında göz kayması, göz tembelliği, gözyaşı kanalı tıkanıklığı, miyop, hipermetropi, şaşılık, astigmatizma ve konjonktivit yer alıyor. Erken tanı yapılmaz ise çocuğun tahtayı yeterince iyi görememesi, okurken satır atlaması, cümleleri eliyle takip etmesi, bir gözünü daha öne alarak kitaba bakması, televizyonu yakından seyretmesi, gözlerde sulanma ve ödevlerini yaparken zorlanması gibi durumlar okul başarısını olumsuz etkiliyor” diye konuştu.

    Çocuğunun görme bozukluğunun farkında olmayan ailelerin, çocuklarının derslerdeki düşük başarılarını öğrenme yeteneklerinin düşüklüğüne bağladığının da altını çizen İpçioğlu, “Öğrenme kabiliyetinde eksiklik olmayan çocuklar, iyi göremediği için derslerinden geri kalabiliyor. Göz bozukluğunda önlem alınmadığında, gözde tembellik başlıyor ve bu durum ilerleyen yıllarda çocuğun görme kalitesini daha ciddi oranda etkiliyor. Çocuk göz sağlığı için, 6 ayda bir düzenli kontrol önemli. Erken konulan teşhis ile tedavi süreci de kolayca atlatılabiliyor” şeklinde konuştu.

  • Cildiniz sağlığın göstergesi

    Cildiniz sağlığın göstergesi

    Sağlam bir cildin sağlam bir vücutta olabileceğini söyleyen Dermatoloji Uzmanı Dr. Ayşe Gökçe Tümtürk, cilt bakımıyla ilgili önemli bilgiler verdi. Cilt bakımında temizleme, nemlendirme ve güneş korumanın temel esaslar olduğunun altını çizen Dr. Tümtürk, “Bunlar herkesten yapılması istenen şeylerdir ancak cildiniz problemliyse, sivilceliyse, aşırı hassassa, kızarıksa o zaman özel başka kremler de önerilebilir. Fakat burada önemli olan ürün çeşitliliğinin abartılmaması. Ürün çeşitliliğini abartmış insanlarda çok fazla cilt problemi görüyoruz. Eğer saydığımız temel esaslar dışında bir cilt problemi varsa bu durumda bir uzmandan kendinize özgü bir tavsiye alıp, o yönde kendi yaşam ritminizi daha konforlu geçirebilecek bir rutin oluşturabilirsiniz. Sağlam cilt sağlam vücutta bulunur, aynı sağlam kafa gibi” diye konuştu.

    “Cildimiz en büyük organımızdır”

    Cildin, organizmanın kendi sağlığından direkt etkilenen bir doku olduğuna dikkat çeken Dr. Tümtürk, “Dengeli beslenmeliyiz, bol su tüketmeliyiz, spor yapmalıyız, uykumuza dikkat etmeliyiz. Ne kadar sağlıklı organizmamız olursa, cildimiz de, tırnaklarımız da saçlarımız da o kadar sağlıklı olacaktır. Cildimiz en büyük organımızdır vücudumuzda. Bu yüzden sağlam cilt sağlam vücutta bulunur” dedi.
    Sıcak havalarda olabildiğince serin yerlerde bulunmanın cilt açısından da faydalı olduğuna değinen Dr. Tümtürk şunları söyledi:
    “Tabii sıcak havalar çok bunaltıcı olabiliyor ve genel sağlık durumumuz için de hiç iyi değil. Beyin ve kalp sağlığımız için de iyi değil fakat sıcak havalarda olabildiğince ince kıyafetler giyilmeli. Olabildiğince yoğun sıcaklık olan yerlerde bulunmayıp gölge ve serin alanlar tercih edilmeli. Çok aşırı terlemeye bağlı pişik ya da isilik dediğimiz tablo çok karşılaştığımız bir durum sıcak havalarda. Bunu da engellemek için olabildiğince bulunduğumuz ortamı serin tutmak, sık duş almak, iyi kurulanmak ve terleyen alanları kurulamak cildimiz için çok değerli şeyler.”

  • “Duygusal içerikli vedalardan kaçınılmalı”

    “Duygusal içerikli vedalardan kaçınılmalı”

    Okulların açılmasına sayılı günler kaldı. Uzmanlar ise çocukların okullarına adapte olabilmeleri için bazı önemli noktalara değindi. Sivas’ta bir hastanede görev yapan Çocuk Gelişimci ve Aile Danışmanı Yıldız Karakaya Güneştepe, anaokulu deneyimi yaşamamış çocukların ilkokula uyumunun zor olduğunu ifade ederek, “Hayatın ilk altı yılını kapsayan okul öncesi dönemde çocuk; sosyal, duygusal, zihinsel, fiziksel pek çok beceriyi öğrenme ve topluma uyum sağlama süreci içerisindedir. İlkokul dönemiyle birlikte çocuğun ilk altı yılda geliştirmiş olduğu hazır bulunuşluk onun okul sürecine uyumunu da etkileyecektir. Sağlıklı sosyal ilişkiler geliştirmemiş, anaokulu deneyimini yaşamamış, ebeveyn ilgisinden mahrum kalmış, fiziksel- ruhsal ihtiyaçları karşılanmamış çocukların ilkokula uyumları da oldukça zor olmaktadır. Bu yüzden ailelerin özellikle 0-6 yaş dönemine özellikle önem vermeleri gerekiyor” dedi.

    “Arkadaşlarıyla ilişki geliştirmelerine müsaade edilmelidir”

    Bu yıl ilkokula başlayan çocuklar için uyum sürecinde ailelerin yapması gerekenleri sıralayan Çocuk Gelişimci ve Aile Danışmanı Yıldız Karakaya Güneştepe, şunları vurguladı; “Öncelikle anne ve babalar kendilerinin de bir uyum süreci içerisinde olduklarını ve ebeveyn kaygısının çocuğu da endişelendirdiğini unutmamalıdırlar. Ebeveynler sosyal-duygusal, dil gelişimi ve öğrenme açısından çocuklarının ilkokula hazır olup olmadığının analizini yapabilmeli, okula başlamadan önce mevcut beceri eksikliklerini gidermeye çalışmalıdırlar. Ebeveynlerinden sağlıklı ayrışamayan çocuklar uyum konusunda oldukça zorlandıklarından okul öncesi dönemde özellikle ikili arkadaşlık kurmalarına ve müdahale etmeden arkadaşlarıyla ilişki geliştirmelerine müsaade edilmelidir. Ebeveynlerin çocuğun okula gitmesi konusunda net ve kararlı olması bunu asla ödüle ya da cezaya çevirmemeleri çok önemlidir. Unutulmamalıdır ki okula her gidişinde bir hediye isteyen çocuk, okula uyum sağlama çabasında değil; hediye alma çabasındadır” diye konuştu.

    “Okula başlayan çocukların kaygı duyması oldukça normaldir”

    Okula başlayan çocukların kaygı duymalarının oldukça normal olduğunu belirten Güneştepe, “ Okula başlayan çocukların kaygı duyması oldukça normaldir. Böyle zamanlarda ebeveynler aynı kaygıyı okula başladıklarında kendilerinin de yaşadıklarını ancak sonra öğretmenlerini ve arkadaşlarını zamanla çok sevdiklerinden bahsederek kaygılanmalarının normal olduğunu anlatmaları gerekir. Mümkünse çocukların okul günü gelmeden; okulu, sınıfları, tuvalet ve kantin gibi alanları önceden ebeveynleriyle gezmeleri uyum süreci açısından önemlidir. Eğer çocuk okula başladıktan sonra bir ay boyunca sürekli kaygı yaşıyor, okula gitmek istemiyorsa bir uzmandan yardım almakta fayda vardır. Çocuğu okula göndermekle ya da okul çıkışı çocuğu okulda bırakmayla ilgili tehditler çocuğun okulu bir ceza aracı gibi görmesine neden olacaktır. Çocuk okula bırakıldığında uzun süreli duygusal içerikli vedalardan kaçınılmalı, çocuk okuldan gelir gelmez (özellikle kaygılı çocuklarda) ona ‘‘okul nasıldı?’’ gibi sorular sorulmamalıdır. Okuldan dönen çocukla en güzel etkileşim yolu ona sımsıkı sarılmak ve rutin hayata devam etmektir. Sürekli okulla ilgili soru soran ebeveynin kaygısı ister istemez çocuğa da yansıyacağından okul saatleri dışında çocuk sormadığı müddetçe okuldan bahsetmemek en doğru olandır. Son olarak; yeni eğitim döneminin heyecanını yaşarken, çocuğun var olan diğer ihtiyaçlarını da örneğin, oyun, eğlence, sosyal yaşam gibi en temel ihtiyaçlarını unutmamakta fayda var” şeklinde konuştu.

  • BUÜ’lü akademisyenler obeziteye çare arayacak

    BUÜ’lü akademisyenler obeziteye çare arayacak

    BUÜ Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Duygu Gök Yurtseven tarafından “TÜBİTAK-3501-Kariyer Geliştirme Programı” çerçevesinde sunulan “R-Spondin Peptitlerini Sentezleyen Nöronlarda Beslenmeye Bağlı Nöronal Aktivasyon Varlığının Immünohistokimyasal Olarak Araştırılması ve Glutamaterjik Sistemin Bu Aktivasyondaki Rolünün Histolojik Olarak Belirlenmesi” başlıklı proje, TÜBİTAK tarafından destek almayı başardı.

    BUÜ Tıp Fakültesi bünyesinde multidisipliner bir çalışma olarak yürütülecek proje ekibinde; Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Özhan Eyigör (Danışman), Veteriner Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Murat Yalçın (Danışman) ve Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı’ndan Araş. Gör. Nursel Hasanoğlu Akbulut (araştırmacı), Doktora Öğrencisi Gonca Topal (Bursiyer) ile Yüksek Lisans Öğrencisi Miray Berber (Bursiyer) yer alıyor.

    Çalışma hakkında açıklamada bulunan Dr. Öğr. Üyesi Duygu Gök Yurtseven; “Projeden elde edilecek bulguların, beslenmeye bağlı olarak ortaya çıkabilecek obezite, şeker hastalığı, yağ metabolizma bozuklukları veya anoreksi gibi hastalıkların tedavisine yönelik temel bilgiler sağlamasını bekliyoruz. Bununla birlikte, beslenmenin beyin tarafından düzenlenmesinde yer alan proteinlerin nasıl kontrol edildiğini anlamaya çalışacağız. Yaklaşık 2 yıl sürecek ve farklı disiplinlerde görev yapan akademisyenlerle sürdüreceğimiz projenin sonunda değerli bilimsel verilere ulaşacağımıza inanıyoruz” şeklinde konuştu.