Etiket: Sağlık

  • Obezitede de kesin çözüm yok

    Obezitede de kesin çözüm yok

    Hazır gıdalar ve hareketsiz yaşamın birçok kişinin kilo almasına yol açtığı belirtilmiştir. Kilolarla başa çıkamayan kişilerde obezitenin kaçınılmaz olduğu vurgulanmıştır. Dünya Obezite Federasyonu verilerine göre, aşırı kilo ve obezitenin ekonomik etkisinin 2035 yılına kadar 4 trilyon doları aşacağı tahmin ediliyor. Obeziteyle mücadele için bireysel, toplumsal ve küresel çabalara ihtiyaç olduğu ifade edilmiştir.

    Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ali Kağan Gökakın, obezitenin kalp hastalığı, diyabet, yüksek tansiyon, kanser ve psikolojik sorunlara yol açabileceğini belirtmiştir. Bilinçli beslenme, düzenli egzersiz ve sağlıklı yaşam tarzının önemine vurgu yaparak obeziteyle mücadelede sağlık uzmanlarının önemli bir rol oynadığını söylemiştir.

    Aşırı obeziteye sahip kişilerde cerrahi müdahalenin düşünülebileceği ifade edilmiştir. Obezite cerrahisinin riskleri olduğu ancak kilo kaybı ve metabolik iyileşme sağlayarak obeziteye bağlı sağlık sorunlarını azaltabileceği belirtilmiştir.

    Operasyon sonrası beslenme alışkanlıklarının değiştirilmesi ve aktif bir yaşam tarzının benimsenmesinin önemine değinilmiştir. Obezite cerrahisi sonrasında birçok obeziteye bağlı sağlık sorununun iyileşebileceği veya azalabileceği vurgulanmıştır.

    Sonuç olarak, obeziteyle mücadelede bilinçli beslenme, düzenli egzersiz ve gerektiğinde cerrahi müdahale gibi yöntemlerin kullanılmasının önemli olduğu belirtilmiştir. Ayrıca, obezite cerrahisinin kişinin yaşam kalitesi ve genel sağlığı üzerinde olumlu etkileri olduğu ifade edilmiştir.

     

  • Güneş yanığında sakın bunları  yapmayın!

    Güneş yanığında sakın bunları yapmayın!

    Sıcak yaz günlerinde kendini kumsallara atan tatilcilerin en büyük sorunlarından biri güneş yanıkları. Özellikle açık renk tene sahip olanların daha fazla etkilendiği güneş yanığı tedavisinde doğru bilinen yanlışları hatırlatan Dermatoloji Uzm. Dr. Aycan Özden Sezgin, akla ilk gelen yöntemler olan yanık bölgeye yoğurt, sirke sürmenin büyük bir hata olduğunu açıkladı. Sezgin, bu durumun sağlığı daha da olumsuz etkileyeceğini dile getirdi.

    YOĞURT SÜRMEYİN!

    Güneş yanığı belirtisinin genellikle her hareketle acı veren, kızarmış bir cilt olduğunu hatırlatan Sezgin, ciddi yanıklarda ise ciltte içi sıvı dolu kabarcıkların oluşabileceğini söyledi. Bu gibi durumlarda cilde yoğurt, sirke sürmenin doğru olmadığını ifade eden Sezgin, “Yoğurt soğuksa bu sadece acıyı hafifletebilir, fakat ciltte yanık nedeniyle oluşan iltihabi durumu iyileştirici bir etkisi yoktur. Ek olarak, sıcakta durdukça süt ürünlerinde oluşabilecek bakteriler, enfeksiyonları tetikleyebildiğinden, cilde sürmekten kaçınmak gerekir. Cilde sirke sürmek de faydadan çok zarar getirecek bir uygulama olduğundan, asla yapılmaması gereken bir uygulamadır” dedi. Bitkisel yağların kullanımında da bozulmuş deri bariyeri nedeniyle artan allerji riski görülebileceğini belirtti.

    SOĞUK HAVLU KULLANIN

    Güneş yanığı durumunda, cildin yeterince soğutulmasının önemine dikkat çeken Uzm. Dr. Aycan Özden Sezgin, cilde soğuk tatbikinin acıyı hafifletip iltihabı önleyeceğini sözlerine ekledi. Sezgin, “Bununla birlikte, buz küpleri gibi aşırı soğuk maddeler tedavi için uygun değildir. Soğuk suya batırılmış havlu kullanmak yeterli olacaktır. Soğuk kompres uygulamasına en az yarım saat ve mümkünse yanık bölgedeki ağrı kesilinceye dek devam edilmelidir. Ek olarak bol sıvı alımı önemlidir; çünkü güneş yanığı nedeniyle ciltten fazla miktarda sıvı kaybı olur” şeklinde konuştu. Sezgin, ayrıca hekimin gerekli gördüğü durumlarda antibiyotikli kremler, epitelizan olarak adlandırılan deri yapılandırıcı kremler, iltihaplı durumlarda gerekirse sistemik antibiyotik kullanımı gerekebileceğini aktardı. Yanık alanında deri bütünlüğü sağlandıktan sonra güneş koruyucu kullanımının leke kalmasını önlemede önemli bir tedbir olduğunu belirtti.

  • Tuz tüketimine dikkat

    Tuz tüketimine dikkat

    Diyetisyen Cemre Kamalı, insan vücudu normal şartlarda denge içinde, vücuttaki yapılar olması gerektiği gibi çalıştığında vücuda alınan sıvı ile vücuttan atılan sıvı arasında bir denge söz konusu olduğunu söyledi. Kimi kişilerde çeşitli faktörlere bağlı olarak sıvı dengesinde problemler meydana gelebileceğini anlatan Kamalı, “Sıvı dengesinde bozulmalar sonucu vücutta ödem adı verilen durum meydana gelir. Özellikle el, ayak, kol, bacak ve surat bölgesinde şişlikler ile anlaşılır. Ödemin oluşmasına sebep olan birçok neden vardır. İnflamasyon, yaralanma, stres, enfeksiyon, uzun yolculuk, çok fazla ayakta durma, çok hareketsiz durmak, az sıvı tüketimi, lodos, yüksek sıcaklık, o gün beslenmenizde normalden daha tuzlu beslenmeniz gibi sebepler örnek olarak verilebilir. Fakat ödem oluşumunda sıklıkla görülen neden ise beslenme hatalarıdır. Tuz tüketiminin fazla olması vücutta ödeme neden olan etmenlerin başında gelmektedir. Bunun nedeni ise tuzda bulunan sodyumdur. Diyetinizle fazla alacağınız 1 gram tuz 250-300 ml ödem oluşturmaktadır. Yetersiz mineral alımında ise enzim ve hormonların etkileri azalabilmektedir. Bu durumda hücrelerimiz daha fazla su tutarak enzim ve hormonların etkin çalışabilmesi için çaba gösterirler. Yetersiz potasyum alımında hücrelerimiz kendisini dengelemek için içerisine daha fazla sodyum alır ve bu durum hücrelerimizin daha fazla su tutmasına neden olmaktadır” dedi.

    “Stres vücudumuzda kortizol hormonunun salgılanmasını artırır”

    Kamalı, “Çay ve kahvenin içerisinde bulunan kafein bazı insanların intoleransının olmasından ötürü ödem şikayetine neden olabilmektedir. Çay ve kahve diüretik yani vücutta su kaybına neden olan etkiye sahiptir. Bu nedenle bir fincan çay/kahve tüketeceğimiz zaman yanında mutlaka iki bardak su içmemiz gerekmektedir. Stres vücudumuzda kortizol hormonunun salgılanmasını artırır. Kortizol hormonu ise vücudumuzda ödem tutmamıza neden olur. Bazı ilaç ve hormonlar vücudunuzun daha fazla ödem tutmasına neden olabilir. Bunların başında troid, tansiyon, antiinflamatuar ilaçlar ve streroid, östrojen hormonları gelmektedir” dedi.
    Ödemin vücuttan nasıl atılacağı anlatan Kamalı, “Düzenli egzersiz ve spor yapmak, düzenli uyumak ve vücudu ihtiyacı olan süre kadar dinlendirmek, stresten olabildiğince uzak durmak, tuz alımını azaltmak ve ihtiyaçtan fazla tuz kullanmamak, fazla su tüketmek. Kiraz sapı çayı, beyaz çay, yeşil çay gibi bitki çaylarını beslenmemize eklemek. Kapya biber, mantar, kabak, kiraz, ananas, kayısı gibi besinleri tüketerek ödem atımını sağlayabiliriz” dedi.

  • Sıcak çarpması rahatsızlıkları beraberinde getiriyor

    Sıcak çarpması rahatsızlıkları beraberinde getiriyor

    Aşırı sıcaklık artışının insan sağlığı üzerine ciddi olumsuz etkileri olduğunu belirten İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, özellikle risk altında olan grupların bu havalarda mecbur kalmadıkça dışarı çıkmaması gerektiği uyarısında bulundu. Vatandaşlardan dikkatli olmaları isteyen Öztürk; “Aşırı sıcak hava; sıcak çarpması, ısı senkopu, ısı krampları gibi sıcakla doğrudan ilişkili bir dizi hastalığa neden olabilir. Sıcak çarpması, yüksek sıcaklıklara uzun süre maruz kalma veya yüksek sıcaklıkta fiziksel efor sonucu vücudun aşırı ısınmasının neden olduğu acil tedavi gerektiren bir durumdur. Sıcak çarpmasının, ana bulgusu 40 derece üzerindeki yüksek vücut ısısı olup, bulantı, kusma, baş ağrısı, çarpıntı, bilinç bozukluğu, konuşmada bozukluk, sinirlilik, davranış değişikliği, nöbet gibi belirtiler ortaya çıkabilmektedir. Aşırı sıcaklar, mevcut kronik hastalıkların kontrolünü zorlaştırarak ağırlaşmasına, dolayısıyla hastane başvurularının artmasına, hatta ölüme neden olabilir. Bu havalardan en çok etkilenen gruplar 4 yaşından küçük çocuklar, 65 yaş ve üzerindeki yaşlılar, bakıma ihtiyacı olanlar, hamileler, aşırı kilolular, açık alanda çalışanlar, kronik hastalığı olanlar, sürekli ilaç kullanan kişilerdir” diye konuştu.
  • Gerekmedikçe dışarı çıkmayın uyarısı

    Gerekmedikçe dışarı çıkmayın uyarısı

    Türkiye, Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yapılan uyarılar sonrasında Fas üzerinden gelen sıcak hava dalgasının etkisi altına girdi.

    Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde hava sıcaklığı artış gösterecek ve mevsim normallerinin 5 ila 10 derece üzerine çıkması bekleniyor. Örneğin, İstanbul’da sıcaklıklar 37-38 dereceye kadar çıkacak, Ege ve Akdeniz bölgelerinde ise 39 ila 44 derece arasında değişecek. Bu yüksek sıcaklık, aşırı sıcaklık ve düşük nem nedeniyle orman yangınlarına karşı risk oluşturuyor.

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, vücut sıcaklığının 40 derecenin üzerine çıkmasının klinik bir durum olduğunu ve yaşlılar, çocuklar, kalp rahatsızlığı veya tansiyon gibi kronik hastalıklara sahip olanların yüksek risk grubunda olduğunu belirtti. Bakan Koca, yüksek sıcaklık saatlerinde dışarı çıkılmaması konusunda uyarıda bulundu.

  • Sağlık deposu 7 yeşil besin

    Sağlık deposu 7 yeşil besin

    İşte sağlık deposu 7 yeşil besin ; 

    Enginar: Karaciğer dostu olarak bilinen enginar, yapılan araştırmalar sonucunda içerdiği vitamin ve mineral yoğunluğu ve anti toksin özelliği ile birçok hastalıkta destek tedavi olarak da özellikle yapraklarından gıda desteği olarak faydalanılmaktadır. Enginar aynı zamanda mide ve sindirim sistemi dezenfektanı olarak da bilinmektedir. Bunun dışında kalp hastalıklarında, romatizma ve gut da, safra kesesi ve karaciğer rahatsızlıklarında faydalıdır. Enginar yemeği yaparken sadece taban bölümü değil, yapraklarının da pişirilip dip kısmının sıyrılarak yenmesi tavsiye edilir.

    Bezelye: Protein, lif ve nişasta açısından zengin bir sebzedir. A, C ve B vitaminlerinin yanı sıra demir, potasyum ve fosfor gibi mineralleri de içinde barındıran besleyici bir sebzedir. Bezelye bir çok yemek çeşidinde kullanılabilir, ayrıca soğuk yemeklerde ve çorbalarda da kullanılabilir.

    Bakla: Protein ve vitaminler açısından son derece zengin bir sebze olan baklanın taneleri tazeyken yeşil, kuruyunca açık kahverengidir. Kuru bakla, taze baklaya göre daha besleyicidir. Kuru baklanın 100 gramında yaklaşık olarak 25 gr. Protein, 60 gr. Karbonhidrat vardır. Ayrıca bakla B1, B2, B6 ve K vitaminlerinin yanı sıra potasyum ve magnezyum mineralleri açısından da oldukça zengindir. 

    Ispanak: Demir deposu olarak bilinen ıspanak ayrıca A, B, C ve E vitaminlerinden, magnezyum, fosfor ve iyot mineralleri ve protein açısından da çok zengin bir sebzedir. Bu nedenle vücudun direncini arttırır, özellikle bahar aylarında nükseden hastalıklara karşı vücudu korur. Kemik ve dişleri de güçlendirir. Diş çürümelerine karşı koruyucudur.Ispanağı salata olarak, kıymalı veya zeytinyağlı yemek olarak hata atıştırmalıklar içerisinde bile kullanabiliriz.(Tüm bu faydalarının yanında ıspanak gut hastalarına, eklem iltihabı olanlara, böbrek taşı şikayeti olanlara tavsiye edilmez.)

    Taze fasulye: Vitamin, mineral ve antioksidan bakımından oldukça zengin bir sebze olduğu için özellikle mevsiminde haftada 2 defa, özellikle öğlen öğünlerinde etli veya zeytin yağlı olarak tüketilmesi önerilmektedir.Kalorisi düşük, yağ bakımından fakir bir sebze olsa da bol lifli yapısı sebebi ile diğer gıdaların sindirimine yardımcı olduğu ve sindirim sisteminin daha rahat çalışmasını sağladığı için ayrıca kötü kolesterolün bağırsaktan emilimini engellediği için yararlı bir yiyecektir.Özellikle A vitamini yönünden zengindir, cilt ve göz sağlığı için yararlıdır. İçerdiği  Lutein, zea-xantin ve Beta karoten gibi anti oksidanlar sayesinde vücutta bulunan serbest radikallerin zararlı etkilerini yok eder, yaşlanmayı geciktirir ve bağışıklık sistemini güçlendirir.

    Brokoli: A, C, E vitaminlerini ve diğer vitaminler bakımından, ayrıca demir, bakır, potasyum ve kalsiyum mineralleri açısından oldukça zengindir. Salata olarak, haşlanmış olarak, zeytinyağlı yemek olarak ve çorba olarak sıkça tüketilir. Mükemmel bir antioksidandır.

    Taze sarımsak: Mevsimsel salgın hastalıklarda koruyucu olarak, tansiyon ve kolesterol düşürücü olarak, kan sulandırıcı ve bağışıklık sistemini güçlendirici olarak faydaları saymakla bitmez.

  • Saldırıya uğrayan bir kişi yaralandı

    Saldırıya uğrayan bir kişi yaralandı

    Adana’nın Kozan ilçesinde bir kişi, uğradığı silahlı saldırı sonucu yaralandı.
    Olay, ilçeye bağlı Şehit Hüseyin Soydan Caddesi Işıklı yol üzerinde bir apartmanın önünde meydana geldi. İddiaya göre, apartman önünde bulunan Ali M. (27) henüz kimliği belirlenemeyen bir kişi tarafından silahla vurularak yaralandı.

    Ali M., apartmanın altında bulunan iş yerine sığınarak yardım istedi. Haber verilmesi üzerine bölgeye polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. Sağlık ekipleri yaralıyı ilçe devlet hastanesine kaldırdı.
    Silahlı saldırıyla ilgili şüpheli veya şüphelilerin tespiti için çalışma başlatıldı.

  • Uyku apnesi hem kalbi etkiliyor hem beyni

    Uyku apnesi hem kalbi etkiliyor hem beyni

    Göğüs Hastalıkları Uzm. Dr. Özgür İnce, uyku apnesinin hem kalbi etkilediğini, hem de beyni tetiklediğini söyledi.
    Medicana International Samsun Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzm. Dr. Özgür İnce, uyku apnesinin oksijen için en önemli olan beyin, kalp gibi organlarda tehlikeli durumlar oluşturabileceğini belirtti. Uzm. Dr. Özgür İnce uyku esnasında düzenli şekilde nefes alıp verme fonksiyonlarını engelleyen uyku apnesinin birçok organda sorun yaşatabilmesine karşı bu sıkıntıyı çeken hastaların bir an önce uzman hekimlere başvurmasını söyledi.

    “Eğer kişide bir horlama varsa yüzde 80 altında uyku apnesi zaten var olmaktadır”
    Uyku apnesi hakkında konuşan Uzm. Dr. Özgür İnce, “Uyku apne sendromu dediğimiz horlamanın eşlik ettiği, horlamanın yanında uykuda nefes durmasının da beraberinde göründüğü bir durumdur. Horlama kozmotik bir problem olup, insanın kendisinin değil yanında olan kişinin çok rahatsızlık duyduğu bir durumdur.

    Eğer kişide bir horlama varsa yüzde 80 altında uyku apnesi zaten var olmaktadır. Uyku apnesi uykuda belirli bir sürenin üzerinde, 10 saniyenin üzerinde nefesin durmasına denir. Normal bir kişinin nefes alıp verme süresi vardır. Bir nefesi aldığınızda hemen verme süresi başlar. Bizde ikisinin arasındaki geçiş süresinden bahsediyoruz. Yoksa nefes almaya başlamayla vermenin bittiği aradaki 10 saniyeyi rutin şekilde geçebilir” diye konuştu.

    “Vücut oksijenle çalışan bir makinedir”
    Uzm. Dr. Özgür İnce, “Uykuda zaten tüm metabolizma yavaşlar. Problem bu değildir. Nefes aldıktan sonra o nefesi vermeden 10 saniye geçerse vücuttaki oksijen tükendiğinden dolayı kandaki oksijen oranı düşüyor. Vücut oksijenle çalışan bir makinedir. Oksijen düştüğü zaman öncelikle oksijene en duyarlı olan organlarımız etkileniyor.

    Başta beyin ve kalp geliyor. Bunlar ilk etkilenmeye başladığında oksijensiz kaldıklarını algılayarak bir takım refleksler yapıyorlar. Örneğin beyin oksijensiz kaldığında dinlenme, nöronlarını temizleme fonksiyonunu askıya alıyor. Uyanıkmış gibi algılıyor ve dinlenme fonksiyonunu durduruyor. Uykuda rüya evreleri bozuluyor. Derin uyku dediğimiz 4 tane uyku evresi vardır. Bu evrelerin kalitesinde ve zamanlarında bozukluklar başlıyor.

    Bunun haricinde kalpteki oksijensizlik durumu kalbi paniğe sokuyor. Kalbin asıl görevi kan pompalamaktır. Kanı sıkar vücuda gönderir, gevşer ve vücutta geri toplar. Ama kanı göndermekteki amaç başta oksijeni kanla beraber taşımak, yanında da kanın içerisindeki oksijen hariç diğer besin maddelerini oraya göndermektir. Geri toplarken de kirlenmiş kanı yani içinde toksinlerin, istenmeyen atıkların bulunduğu kısmı geri toplayıp ilgili organlara göndererek temizliğini sağlamaktır.

    Kalp oksijensiz kaldığı zaman ben daha hızlı çalışmalıyım diye algılayarak oksijenin kanda az olduğunu fark ettiği için daha hızlı çalışmasını sağlayarak çarpıntıyı ortaya çıkarıyor. Yani gece uykuda nabzınız düşecekken hasta çarpıntı yaşıyor. Yetmiyor birde o kanın hızlı sirkülasyonunu yapmak için damar içi basıncı yükseltiyor.

    Halk arasında bu damar içi basınca hipertansiyon diyoruz. Dolayısıyla hastada çok basit bir bağlantıyla uyku apnesi başladıysa bu tarif ettiğimiz nefes durmaları gecede 3-5 kere oluyorsa çok büyük problem değildir. Ama biz yaptığımız uyku apneleri testimizde bunların sayılarına bakıp şiddetine bakıyoruz. Eğer o şiddet belirli bir eşitliğin üzerindeyse o zaman bu dediğim problemler ortaya çıkıyor.

    Fenotip dediğimiz kişinin öncelikle genel fizik yapısı bizi şüphelendirebilir. Kısa boylu şişman kişilerde bu hastalığı görme ihtimalimiz diğerlerine nazaran biraz daha fazladır. Hareketsiz kişilerde, stresli çalışanlarda, alkol ve sigarayı fazla tüketenlerde biraz daha fazla görünebilmektedir. Kronik kas hastalarımızda çok fazla görünebilmektedir.

    Dolayısıyla teşhisi için hastayı bir gece uyku laboratuvarımızda yatırıyoruz. Uyku laboratuvarında sadece birkaç tane elektrik sensörü, yani birkaç küçük bant yapıştırıp hastanın kas hareketlerini, uyku evresini, mimiklerini ve oksijen seviyesini ölçüyoruz” şeklinde konuştu.

  • Deprem riski yüzünden kapatıldı

    Deprem riski yüzünden kapatıldı

    Erzurum Mareşal Çakmak Devlet Hastanesi, deprem analiz raporundan dolayı risk oluşturduğu gerekçesiyle kapatıldı. Bu durumdan habersiz vatandaşlar geri dönmek zorunda kaldı.
    Dün akşam saatlerinde Sağlık Müdürlüğü’nce sosyal medya hesabı üzerinden yapılan açıklamada, “Hastanemizin beton malzeme kalitesinin ortalama 3-5 MPa gibi çok düşük düzeyde olduğu, bazı kolonlarda malzeme dayanım durumunun 0,9 MPa’ya kadar düştüğü ortaya çıkmıştır. Bu haliyle binaya güçlendirme yapmanın mümkün olmadığı, yıkılmasının uygun olacağı rapor edilmiştir.

    Bu rapor doğrultusunda insanlarımızı riske atmamak için, 10.07.2023 tarihli Bakanlık oluru ile Mareşal Çakmak Devlet Hastanemizde sağlık hizmeti sunumu durdurulmuştur. Bugün itibariyle hastanemizin tüm birimleriyle Şehir Hastanemize taşınmasına başlanmıştır. Bu süreçte önceden alınmış randevuların, hangi bölümden alındıysa, Şehir Hastanemizde de aynı bölümlerde muayene ve her türlü işlemleri devam edecektir” denilmişti.

    Bu karardan habersiz olan çok sayıda vatandaş sabah saatlerinde geldikleri hastane girişinden geri çevrildi. Güvenlik görevlileri tek tek mevcut durumu vatandaşlara anlattı ve Erzurum Şehir Hastanesine yönlendirdi. Hastanenin girişine asılan dev afişlerde de hastanenin kapatıldığı ve hizmetlerin sonlandırdığı ifade edildi. Birçok vatandaş durumdan habersiz bir şekilde muayene olmak ya da randevularına yetişmek için hastane kapısından geri döndü. Kimi vatandaş hastanenin kapatılmasının doğru olmadığını ancak deprem riski noktasından da alınan karara saygı duyduklarını söyledi.

  • Bu meslekler tansiyonu yükseltiyor

    Bu meslekler tansiyonu yükseltiyor

    Uzmanların ölümcül olarak tanımladıkları hipertansiyon, aslında bir yaşam tarzı hastalığı. Stres ve beslenme tarzının hipertansiyonun nedenleri arasında olduğu biliniyor. Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özlem Esen, en sık rastlanan ölüm nedenlerinin başında hipertansiyonun geldiğini ancak toplum tarafından yeterince bilinmediğini anlattı. Prof. Dr. Özlem Esen, yüksek tansiyon sahibi bir hastanın belirtileri hissetmediğini bunun ancak doğru şekilde ölçerek farkına varılabileceğini de hatırlattı. Yüksek tansiyonu, yaşam tarzı hastalığı olarak tanımlayan Prof. Dr. Özlem Esen, stres faktörü yüksek meslekler, örneğin finans sektörü çalışanlarının yüksek risk altında olduğunu belirtti.

    Yüksek tansiyon nasıl ölçülür

    Prof. Dr. Özlem Esen doğru tansiyon ölçümünün, sakin ve rahat bir pozisyonda oturarak ve iki koldan yapılarak tespit edilebileceğini söyledi. Günümüzde dijital cihazların da klasik tansiyon aletleri kadar güvenilir olduğunu belirten Esen, en sağlıklısının her iki koldan birden ölçüm yapılarak en yüksek değerin takip edilmesi olduğunu anlattı.

    Beyaz önlük sendromu

    Maskeli hipertansiyon konusuna da dikkat çeken Esen, “Yüzde 15 – 20 oranında rastlanıyor. Hasta beyaz önlüklü, doktorun yanında kendini rahat hissettiği için tansiyonu düşüyor. Sinsice ilerlemesi durumunda hasar ancak iç organlara bakılınca anlaşılıyor” dedi. Bunun bir yaşam tarzı hastalığı olduğunun altını da çizen Esen, “Bir grip gibi virüse ya da bakteriye bağlı değil. Hayatlarında, stres faktörü yüksek olan örneğin finans sektörü çalışanlarının yüksek tansiyon hastası olma riskleri yüksektir. Bu, aslında hayatınızda bazı şeyleri yanlış yaptığınızın sinyalidir. Arabaların yağ miktarı azaldığında nasıl sinyal göstergesi değişir, hata sinyali verir. Tansiyon yükseldiğinde de bir şeylerin ters gittiğini düşünebiliriz. Bununla birlikte kaygı bozukluğu da tansiyonu yükseltir. Deprem döneminde birçok vaka yaşadık. O dönem çok kaygı ve üzüntü yaşayan kişilerin geçici yüksek tansiyon atakları oldu. Ama bu kişiler daha sonra tansiyon hastası olarak hayatlarını sürdürmediler” açıklamalarını yaptı.

    “75 yaş üstüne yüzde 85 hiper tansiyon riski”

    Özlem Esen, ayrıca ömür uzadıkça yüksek tansiyon olma olasılığının yüzde 90’a çıktığına dikkat çekerek damarlardaki kolajenin, elastikiyetinin azaldığını, kanın daha sert bir duvara çarptığını söyledi. Esen, böylece sertleşen damarların, yüksek tansiyona neden olacağını anlatarak insanın damar yapısının 12 – 8 tansiyon ile yaşamaya dizayn edildiğini belirtti. Tansiyonun 8 üzerine çıktığı an rejenerasyon denilen bozulmaların başladığına işaret eden Esen, “13 -14 tansiyon sizi öldürmüyor. Ama 10 yıl sonra böbreklerinizde arızalar, göz ve kalp damarlarınızda hastalıklar başlıyor. Kişi ,15’e 9 tansiyon ile de hiçbir rahatsızlık hissetmeyebilir. Çünkü beyin kan akımı dediğimiz, beynimize giden damarlarımız bizim aslında koruma mekanizmamız. Beyin kanamasını engellemek amacıyla damarlar gevşiyor, kan akımı oraya daha yavaş gidiyor. Biz 16 tansiyona alışıyoruz. O kişinin tansiyonunu birdenbire 12’ye düşürürsek, kişi bu sefer düşük tansiyona alışmakta zorluk çekiyor. Gördünüz mü, ben zaten 16 ile yaşamaya alışmıştım, 12 bana iyi gelmiyor diyebiliyor. Oysa daha yumuşak geçişler ile hasta rahatlatılmalı” açıklamalarında bulundu.

    “Sarımsakla, limonla tedavi olmaz”

    “Halk arasında limonun yüksek tansiyona iyi geldiği söylenir” diyen Esen, “Gerçekten de soğuk su ile limon karışımı ani yükselen tansiyonu düşürmek için kullanılabilir. İdrar söktürücü etki yapar. Ayran soda ikilisi ise düşük tansiyonu en hızlı yükselten içecektir. Ancak sarımsakla, limonla tedavi olmaz. Düzenli ilaç kullanımıyla tedavisinin yapılması lazım” değerlendirmelerini yaptı.

    “İlacı kullanma oranı maalesef yüzde 50”

    Özlem Esen, tansiyon ilacının hayat boyu alınması gerektiğini vurgulayarak “Çünkü ilacın ömrü 24 saattir. 24 saat sonra ilaç kanımızda kalmıyor ve damarın gevşemesini sağlayacak bir maddeye ihtiyaç duyarız. Dünyadaki bütün bilimsel çalışmalarda, ilacını düzgün kullanan insanların oranı neredeyse yüzde 50. Bu çok önemli bir bilgi. İlacını iyi kullananların tansiyonunun hedefte olması yani ilacını aldı, tansiyonu 12 – 8’e ulaştı. Bunların oranı da yüzde 50. Yani o kadar az insan hedef tansiyonda yaşıyor ki. Bunun için de çok sinsi ve öldürücü. Oysa teşhisi kolay, tedavisi kolay bir hastalık. Ancak ilacın devamlılığını sağlamak çok zor. İlaç kullanımı sonrasında da sıkı takip isteyen bir hastalık ve süreklilik arz ediyor” uyarılarında bulundu.

    Kırmızı üzüm, çilek ve kiraz tansiyon dostu yaz meyveleri

    Özlem Esen, ek olarak kırmızı üzüm, çilek ve kirazın, tansiyon dostu yaz meyveleri olduğuna dikkat çekti. Bu meyvelerin, tansiyon düşürücü özelliği olan antosiyanin maddesi içerdiklerini, porsiyon kontrolü ile belli saatlerde düzenli tüketilmelerinin çok faydalı olduğunu söyledi. Ancak karpuz tüketimi konusunda da uyarılarda bulundu. Yazın en çok tüketilen karpuzun yüksek tansiyona neden olabileceğinin altını çizdi. Bunun halk arasında çok az bilindiğini kaydeden Esen, “Yazın çoğu hastamız karpuz ve peynirden oluşan diyetler yapıyor. Eşlik eden ürün de maalesef tuzlu peynir. İkisi birlikte tüketildiğinde vücutta ciddi ödeme neden oluyor. Dolayısıyla karpuzun 2 üçgen dilimden fazlasını önermiyoruz” diye uyarılarda bulundu.

    Sotelenmiş domates kalp dostu

    Esen, domatesin içeriğinde olan likopen maddesinin de kalp için çok faydalı olduğunu kaydetti. Ancak bu likopenin enteresan bir şekilde ısı ile temas ettiğinde aktif olduğunu hatırlattı. “Zeytinyağı ile hafif sotelenerek tüketilirse antioksidan değeri kat ve kat artıyor. O nedenle Akdeniz diyetine kalp dostu diyoruz” bilgisini paylaştı.

    Lifli gıdalar tüketin

    Tansiyon hastalarına son olarak, mutlaka lifli gıdalar ile beslenmelerini öneren Esen, lifin bağırsaktaki gıda kalıntılarını temizlediği, hızlıca bağırsaktan atılmasını sağladıklarına ifade etti. “Toksik olan gıda ile temas süresini azaltıyor. Gıdalar ne kadar uzun süre bağırsakta kalırsa, o kadar çok tuzları emiliyor. O nedenle meyveleri de smoothie gibi değil lifleriyle normal çiğneyerek tüketmeli” dedi.