Etiket: Sağlık

  • Yerli aşıda ikinci aşama yarın başlıyor

    Yerli aşıda ikinci aşama yarın başlıyor

    Kayseri’de Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Rektörü Prof. Dr. Mustafa Çalış, üniversite bünyesinde geliştirilen yerli Covid-19 aşısında Faz 1 çalışması kapsamında ikinci doz aşılamanın başlayacağını belirtti. Prof. Dr. Çalış, “Perşembe itibarı ile ikinci dozlamaya geçeceğiz. 15 Aralık itibarı ile de Faz 1 çalışmasını bitirmeyi düşünüyoruz” dedi.

    Koronavirüs aşı çalışmalarında Erciyes Üniversitesi’nde önemli aşamaya gelindi. Aşı Araştırma ve Geliştirme Uygulama ve Araştırma Merkezi’nce (ERAGEM) Covid-19’a karşı geliştirilen, Koçak Farma’da GMP şartlarında üretimi yapılan ve Sağlık Bakanlığı tarafından desteklenen ERUCOV-VAC inaktif aşı adayının AR-GE çalışmaları tamamlandı.

    Tamamen yerli ve milli olan ERUCOV-VAC inaktif aşı adayının etik kurul izni ve Sağlık Bakanlığı’ndan alınan onayların ardından Erciyes Üniversitesi İyi Klinik Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde (İKUM) ilk dozu 44 gönüllüye uygulanarak, Faz 1 çalışmasına başlandı. İlk dozun tamamlanmasının ardından Faz 1’in ikinci dozu için de geri sayım başladı. Bu kapsamda ikinci dozun aynı gönüllülere yarından itibaren uygulanacağı bildirildi.

    ’15 ARALIK’TA FAZ 1 ÇALIŞMASINI BİTİRMEYİ DÜŞÜNÜYORUZ’

    Çalışmalarla ilgili bilgi veren ERÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Çalış, “Bilindiği üzere 5 Kasım’da çalışmasını bitirdiğimiz Erciyes Üniversitemizde geliştirdiğimiz aşının klinik yani Faz 1 çalışmalarına başlamıştık. 5 Kasım itibarıyla da gönüllülerimize dozlamayı yapmıştık. Şu süreçte 44 gönüllümüzün, aşı adayımızın dozlaması yapılmış oldu. Çok şükür hiçbir yan etki göstermedi. Birkaç hastamızda normal grip hastalığında olabilecek, hafif kızarıklıklar oldu; ama bu her türlü aşıda olabilecek ağırlıklar. Hiçbir yan etkisi olmaması aşımızın güvenilir olduğunu gösteriyor. Bu da Faz 1 için çok önemli. Faz 1’in en önemli ayağı güvenilirlik ayağıydı. İlk dozlamamızda böyle bir şeyin çıkması bizleri çok sevindirdi. Perşembe günü itibarıyla ikinci dozlamaya geçeceğiz. 15 Aralık itibarıyla da Faz 1 çalışmasını bitirmeyi düşünüyoruz. Aynı gönüllülere ikinci dozlamayı yapacağız. İkinci dozlama 15 Aralık’ta bittikten sonra buradan da güzel sonuçlar çıkacağını ümit ediyor, en kısa sürede Faz 2 çalışmasına geçmeyi düşünüyoruz” dedi.

    ‘ALTYAPIMIZIN OLMASI BAŞARI GETİRDİ’

    Yerli aşıyı üreten üniversite olarak çok mutlu olduklarını kaydeden Prof. Dr. Çalış, “Çok güzel duygular içindeyiz. Stratejik alanda milli ve yerli ürünlerimiz olması çok önemli. Erciyes Üniversitesi’nin de bir alt yapısı vardı. Özelikle kaliteli öğretim üyeleri, araştırma görevlileri ile bunu çok iyi değerlendirdik. Daha önce kırım kongo kanamalı ateşinin de ilk faz çalışmasını Erciyes Üniversitesi’nde yapmıştık. Bu durum alt yapımızın olması nedeniyle başarıyı getirdi. Vatanımız ve milletimiz adına çok mutluyuz. Bu çalışmanın başındayız. Diğer aşamaları da başarılı bir şekilde geçersek yerli aşımızı üretmiş olacağız” diye konuştu.

    ‘ŞUBAT AYINDA FAZ 3 ÇALIŞMASINA GEÇMEYİ ÜMİT EDİYORUZ’

    Faz 2 ve Faz 3 çalışmalarıyla ilgili de konuşan Rektör Çalış, şunları kaydetti:

    “Tam tarih vermek çok zor oluyor. Şubat ayı itibarı ile de Faz 2 çalışmasını bitirerek Faz 3 çalışmasına geçmeyi ümit ediyoruz. Bunun için de gece gündüz çalışıyoruz. Bizim Aşı Araştırma ve Uygulama Merkezi’miz var. Aşımız burada geliştirildi, bununla birlikte aslında iki aşı geliştiriliyor Covid-19 için birincisi şuan geliştirmekte olduğumuz aşı diğeri ise Rekombinant aşının klinik çalışmaları devam ediyor. Erciyes Üniversitemiz şu yönden çok şanslı, hem aşı çalışma merkezimiz çok iyi durumda hem de Faz çalışmalarını yaptığımız İyi Klinik Uygulama Merkezi’miz çok kaliteli burada bin 300’ü geçkin çalışma yapıldı. Dünya çapında denetlenebilen bir merkeze sahibiz. Faz çalışmalarımızda İyi Klinik Uygulama Merkezi’mizin ve ekibimizin kaliteli olması bizi ön plana çıkardı.”

  • Çocuklarda en sık görülen 9 kanser türü ve belirtileri neler?

    Çocuklarda en sık görülen 9 kanser türü ve belirtileri neler?

    Çocukluk çağı kanserlerini yetişkin kanserlerinden ayıran en önemli özelliğinin görülme sıklığı olduğuna dikkat çeken Çocuk Onkolojisi Uzmanı Dr. Asım Yörük, çocuklarda akut lösemi, lenfoma beyin tümörlerinin en sık görülen kanserler olduğunu belirterek yetişkinlerde bu kanser tiplerinin sıklığının daha az görüldüğünü söyledi.

    Uzmanlara göre çocuklar yetişkinlere göre hastalıkları da farkı yaşıyor ve görülme sıklığından belirtilerine kadar kanserler farklı şekillerde seyredebiliyor.Uzmanlar çocukluk çağı kanserleri olarak kabul edilen nöroblastom 10 yaşından sonra, retinoblastom 20 yaşından sonra çok nadir görüldüğüne, erişkin kanserlerinin ise yüzde 75’ini oluşturan karsinomların ise çocuklarda çok nadir ortaya çıktığına dikkat çekiyor. Çocukluk Çağı Kanserleri Ayı dolayısıyla açıklamalarda bulunan Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Çocuk Onkolojisi Uzmanı Dr. Asım Yörük, çocuklarda en sık görülen kanser türleri ve belirtilerini anlattı.

    EN SIK GÖRÜLEN KANSER TÜRÜ LÖSEMİLER

    Çocuklarda yüzde 31’lik görülme oranıyla lösemilerin en sık görülen kanserlerin başında geldiğine dikkat çeken Uzman Dr. Asım Yörük, kemik iliği ve kandan kaynaklanan bu kanser türünün nedenleri olarak radyasyon, benzen gibi kimyasallar, bazı virüsler ve bazı genetik hastalıklar gösterildiğinin altını çizdi. Löseminin belirtilerini, yorgunluk, baş dönmesi, nefes darlığı, renk solukluğu, geçmeyen veya tekrarlayan enfeksiyonlar, ciltte morluklar, burun kanaması, diş eti kanaması olarak sıralayan Uzm. Dr. Asım Yörük, ayrıca iştahsızlık, kilo kaybı, gece terlemeleri, ateş gibi genel belirtilerin de gözlenebileceğini hatırlattı. Dr.Yörük, “Çocuklarda lösemi tedavisinde ilk sırada kemoterapi yer alıyor, bazı durumlarda kemoterapiye ilave olarak radyoterapi yapılabiliyor. Ayrıca yüksek riskli, tedaviye dirençli veya nüks eden lösemilere kök hücre nakli de tedavide yer alabiliyor.” dedi.

    “BEYİN TÜMÖRLERİNDE TEDAVİ TÜRÜNE GÖRE DEĞİŞİYOR”

    Beyin ve santral sinir sistemi tümörlerinin çocuklarda en sık görülen ikinci kanser türünü oluşturduğunu ve yüzde 26 sıklıkla görülen beyin tümörlerinin çok çeşitli türleri olduğu için her birinin tedavisinin de farklı olduğunu belirten Uzm. Dr. Asım Yörük beyin tümörlerinin belirtilerini şöyle sıraladı: “Beyin öğrenme, duyu (işitme, görme, koku, tat, dokunma), duygulanım, hareket, organ ve damarları kontrol ettiği için beyin tümörlerinde çok farklı belirtiler ortaya çıkabilir. Baş ağrısı, bulantı, kusma, bulanık veya çift görme, sabit bakış, tekrarlayan otomatik hareketler, nöbet geçirme, baş dönmesi, denge bozukluğu, yürümede zorluk ve cisimleri tutmada zorluk gibi belirtiler vardır.”

    LENFOMADA TANI KONAR KONMAZ TEDAVİ İÇİN VAKİT KAYBETMEMEK GEREKİYOR

    Lenfomada belirtilerin hastalığın başlangıç yerine göre değişebileceğini söyleyen Uzm. Dr. Asım Yörük, kilo kaybı, ateş, terleme, yorgunluk, halsizlik, boyun, koltuk altı ve kasıktaki lenf bezlerinde şişlik gibi belirtilere dikkat edilmesi gerektiğine işaret etti. Dr.Yörük, “Hodgkin lenfoma çocuklarda görülen kanserlerin yüzde 3’ünü, Non-Hodgkin lenfoma ise yüzde 5’ünü oluşturuyor ve süratle ilerleyeceğinden tanı konur konmaz tedavi başlanması önem taşıyor.” diye konuştu.

    “KOL VEYA BACAKTA AĞRI VEYA ŞİŞLİK YUMUŞAK DOKU SARKOMLARININ İLK BELİRTİSİ”

    Uzm. Dr. Asım Yörük şöyle devam etti;

    “Vücudun herhangi bir yerinde görülebilen yumuşak doku sarkomları çocuklardaki kanserlerin yüzde 7’sini oluşturuyor. Baş, boyun, karın bölgesi, pelvis, kol veya bacakta başlayabiliyor ve ağrı, şişlik veya her iki belirti bir arada olabiliyor.

    NÖROBLASTOM EMBRİYO VE FETÜSÜN ÖNCÜ HÜCRELERİNDEN GELİŞİYOR

    Çocukluk çağı kanserlerinin yüzde 6’sını oluşturan Nöroblastomun genellikle bebek veya küçük çocuklarda görülüyor. Hastalığın gelişmekte olan embriyo veya fetüsün öncü sinir hücrelerinden gelişiyor.”

    Uzm. Dr. Asım Yörük, “10 yaş üzerindeki çocuklarda nadir görülür. Vücudun herhangi bir yerinde başlayabilse de en sık karında böbrek üstü bezinde başlar. Bu nedenle çocukta karında şişlik ve kitle, kemik ağrısı ve ateş şikâyetleri olabilir. Tedavisinde hastalığın evre ve risk grubuna göre kemoterapi, cerrahi, radyoterapi, kemik iliği nakli gibi çeşitli yöntemler kullanılır.

    “ÇOCUKLUK ÇAĞI KANSERLERİNİN YÜZDE 5’İNİN NEDENİ WİLMS TÜMÖRÜ”

    Bir veya her 2 böbrekten köken alabilen Wills tümörü en sık 3 – 4 yaşlarında görülüyor. 6 yaş üstü çocuklarda nadir ortaya çıkan bu kanserin belirtileri arasında karında şişlik, ateş, ağrı, bulantı, kabızlık, idrarda kanama veya iştah azalması ilk sırada yer alıyor.” şeklinde konuştu.

    KEMİK KANSERLERİ DE ERGENLERDE DAHA SIK

    Osteosarkom ve Ewing sarkom olarak 2 ana gruba ayrılan kemik kanserlerinin çocukluk çağı kanserlerinin yüzde 3’nü oluşturduğunu belirten Dr. Asım Yörük, genellikle de büyük çocuklar ve ergenlerde görüldüğünü söyledi. En önemli belirtisinin kemik ağrısı olan kanserde, ağrının geceleri veya hareketle arttığını anlatan Dr. Yörük, tedavi yaklaşımıyla ilgili şunları söyledi: “Ayrıca kemikte şişlik, eklemde hareket kısıtlılığı ve kırık olabilir. Osteosarkom tedavisi cerrahi ve kemoterapidir. Ewing sarkom daha nadirdir. Kemik ağrısı ve kemikte şişlik vardır. En sık kalça kemiği, göğüs duvarı veya uzun kemiklerin orta kısımlarında görülür. Ewing sarkom tedavisi cerrahi, kemoterapi ve radyoterapidir.”

    GÖZBEBEĞİNDE BEYAZ VEYA PEMBE GÖRÜNÜM RETİNOBLASTOMU İŞARET EDEBİLİR

    Çocukluk çağı kanserlerinin yüzde 2’sini oluşturan bu göz kanseri tanısının genellikle 2 yaş civarında konduğunu anlatan Dr. Asım Yörük, şu bilgileri verdi: “6 yaş üzerinde nadirdir. Genellikle anne-baba veya doktor çocuğun gözünde farklılık fark eder. Retinoblastomlu gözde gözbebeği beyaz veya pembe görünür. Tedavisi cerrahi ve kemoterapiyle gerçekleştirilir.”

    “HEPATOBLASTOM TANISI ÇOĞUNLUKLA 3 YAŞINDA KONUYOR”

    Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Çocuk Onkolojisi Uzmanı Dr. Asım Yörük,

    “Karaciğerin bir çeşit kanseri olan Hepatoblastom, çocuklardaki tüm karaciğer tümörlerinin hemen hemen yarısını oluşturuyor.” dedi ve ekledi; “Nedeni bilinmeyen bu kanser türünün en sık okul öncesi çocuklarda görülüyor.Hastaların yarısı hayatın ilk birinci yılında çoğunluğu 3. yaş günlerinde tanı alır. Batında kitle, iştahsızlık, bulantı, anormal kilo kaybı, ishal, sarılık, kaşıntı, ateş ve karın ağrısı gibi belirtiler olabilir. Tedavisinde cerrahi ve kemoterapi vardır.”

  • D vitamininin koronavirüs riskini azalttığı tespit edildi

    D vitamininin koronavirüs riskini azalttığı tespit edildi

    ABD’deki yeni bir araştırmaya göre, yeterli D vitamini seviyesine sahip hastaların koronavirüs (Covid-19) kaynaklı enfeksiyon riskinin diğer hastalara kıyasla daha düşük olduğu tespit edildi.

    ABD’de Boston Üniversitesi tıp fakültesinin yeni araştırmasında, D vitamini yeterliliği olan kişilerin koronavirüs kapma ve ölme olasılığının düşük olduğu tespit edildi. PLOS One adlı akademik dergide yayımlanan çalışmada, koronavirüs rahatsızlığıyla hastaneye yatırılan 235 hastadan D vitamini düzeylerini ölçmek için kan örnekleri alındı. 40 yaşın üzerindeki hastalarda, yeterli D vitamini seviyesine sahip olanların, eksik olan hastalara göre ölme olasılığının yüzde 51’den daha düşük olduğu belirtildi.

    Kısa süre önce yeterli D vitamininin koronavirüse yakalanma riskini yüzde 54 azaltabileceğine yönelik başka bir çalışma yayımlayan Dr Michael Holick, vitaminin üst solunum yollarını etkileyen diğer virüslere karşı da yardımcı olabileceğini savunuyor.

  • Çocuğunuz Ekrana Bakma Sendromu’na yakalanabilir

    Çocuğunuz Ekrana Bakma Sendromu’na yakalanabilir

    Pandemi döneminde çocuklarda ‘Ekrana Bakma Sendromu’nun arttığına dikkat çeken Doç. Dr. Göktuğ Demirci “Bu sendromun en önemli belirtileri kuru ve tahriş olmuş gözler, göz yorgunluğu, baş ağrıları, kelimelerin ekranda hareket etmesi ile sırt, boyun ve omuz ağrısıdır. Ayrıca bu dönemde hem miyopi hem de mavi ışığa maruziyet artıyor. Bu nedenle çocuğuna bilgisayarı yasaklamayın, doğru şekilde kullanmasını öğretin” dedi.

    Doç. Dr. Göktuğ Demirci, koronavirüs pandemisinde çocukların bilgisayar ve telefonlarla çok fazla zaman geçirdiğine dikkat çekerek bu durumun göz sağlığına etkisi üzerine önemli açıklamalarda bulundu. Doç. Dr. Demirci, çocuklar ve teknolojinin bugünlerde ayrılmaz ikili olduğunu belirterek “Çocuklar gerek eğitim faaliyetleri, gerekse eğlence için zamanlarının büyük bölümünü LED ekranlar karşısında geçiriyor. Bir araştırmaya göre 8 yaş altı çocuklar 2 saatten fazla zamanlarını ekran karşısında geçiriyor. 8-10 yaş ise bunu üçe katlıyor ve 6 saatten fazlasını ekran karşısında geçiriyor. Daha büyük çocuklarda da 9 saatin üstünde olmazsa anormal bir durum oluyor. Bu kadar uzun süre ekrana bakmak göz sağlımıza zararlı mı sorusunun cevabı ise büyük bir evet” dedi.

    EKS’DE KAPLUMBAĞA DURUŞUNA DİKKAT

    Özellikle pandemi döneminde artan ‘Ekrana Bakma Sendromu’nun belirtilerine işaret eden Doç. Dr. Demirci, şöyle devam etti: Computer Vision Syndrome terimini dilimize uyarlarsak en ideali bence ‘Ekrana Bakma Sendromu’ olarak isimlendirmek uygun olacaktır. Adından da anlaşılacağı üzere uzun süre ekran karşısında yaşayanların şikayetleri olarak özetlenebilir. Ekrana uzun süre bakmanın neden olduğu veya kötüleştirdiği görme ve göz sorunları bulanıklaşan görme, kuru ve tahriş olmuş gözler, göz yorgunluğu, baş ağrıları, kelimelerin ekranda hareket etmesi ile sırt, boyun ve omuz ağrısı en önemli belirtilerdendir. Bakış Pozisyonu Problemi’nde uzun süre bir bilgisayar veya dijital cihaz kullanırken, öne doğru eğilmeye başlamak, sırt ve omuzları yuvarlamak ve ardından kafayı geriye doğru eğmek ve çeneyi öne doğru uzatmak yaygındır. Bu doğal olmayan ve sağlıksız duruş ‘kaplumbağa duruşu’ olarak adlandırılır ve ‘Ekrana Bakma Sendromu’nun pek çok görsel olmayan semptomuna yol açar.

    MİYOPİ VE MAVİ IŞIĞA MARUZİYET ARTIYOR

    Doç. Dr. Demirci, ekran bağımlılığının başta miyopi olmak üzere birçok soruna yol açtığına dikkati çekerek uyarılarını şu şekilde sürdürdü: Araştırmacılar, çocuklar arasında artan ekran süresinin miyopi yani uzağı görememe probleminin gelişimi ve varolan miyopinin ilerlemesi için önemli bir risk faktörü olduğuna inanıyor. Miyopi prevalansı son 10 yılda önemli ölçüde arttı ve bu eğilim, çocuklar tarafından bilgisayar ve dijital cihazların artan kullanımıyla örtüşüyor. Pandemi döneminden önce Uzakdoğu’da zaten yüzde 90 olan miyopi oranı bazı bölgelerde yüzde 97’ye ulaştı. Afrikada ise bu oran hala yüzde 10 seviyesindedir. Öte yandan mavi ışık olarak adlandırılan yüksek enerjili görünür ışık, bilgisayarların, tabletlerin, akıllı telefonların ve diğer dijital cihazların LED ekranlarından yayılır. Mavi ışığa maruz kalmanın en önemli kaynağı doğal güneş ışığı olmasına rağmen, birçok araştırmacı ve göz doktoru özellikle akşam güneş battıktan sonra bilgisayarlardan ve dijital cihazlardan eklenen mavi ışığa maruz kalmanın, bir kişinin yaşamının sonraki dönemlerinde katarakt ve makula dejenerasyonu gibi yaşa bağlı göz hastalıkları riskini artırabileceğinden endişe duyuyor.

    20-20-20 KURALINA TEŞVİK EDİN

    ‘Ekrana Bakma Sendromu’nu önleme ve tedavi etmeye yardımcı olmak birçok yol olduğuna değinen Doç. Dr. Demirci, şu tavsiyelerde bulundu: “Yasaklamayın kullanıcıyı eğitin. Çocukların modern teknolojiyi kullanmayı bırakacağını düşünmek çok gerçekçi olmayacaktır. Ancak, çocuğunuzun uzun süreli bilgisayar ve dijital cihaz kullanımından kaynaklanan göz ve görme sorunları riskini azaltmak için yapabileceğiniz bazı kolay şeyler var. Mesela mola vermesini teşvik edin. Çocuğunuzun dijital göz yorgunluğu riskini azaltmak için yapabileceğiniz en iyi şeylerden biri, “20-20-20” kuralına uymalarını sağlamaktır: Her 20 dakikada bir, gözlerinizi ekrandan ayırın ve en azından bir şeye bakın. En az 20 saniye boyunca 20 metre uzakta. Bu basit mola, göz odaklama kaslarını gevşeterek dijital göz yorgunluğunun birçok belirtisini azaltır. 20-20-20 kuralı ayrıca miyopi ilerleme riskini azaltabilir. Bazı araştırmalar, fazla yakına odaklanmanın miyopinin başlaması ve ilerlemesi ile ilişkili olabileceğini öne sürüyor. Ayrıca göz kırpmayı teşvik edin. Uzun süreli ekran kullanımında gözleriniz dijital ekrana bakarken farklı yönlere odaklanarak baktığı için daha fazla çalışır. Göz kırpma oranımız hemen hemen yarıya iner ve bu da göz kuruluğuna neden olur. Göz kırpmak gözlerinizi nemli tutar ve göz kuruluğu ihtimalini azaltır. Bir başka tavsiyem ise sık sık oturma pozisyonunu düzeltmesini teşvik edin. 20-20-20 kuralına uymak için geçen süre, dik oturmak ve baş, boyun ve omuzları yeniden hizalamak için de iyi bir zamandır. Başı yavaşça sağa ve sola ve ayrıca yukarı ve aşağı hareket ettirmek, gergin kasları rahatlatabilir ve yorgunluğu azaltabilir. Mümkünse, ekrana bakma sendromunun vücut ile ilgili semptomlarını riskini azaltmak için tüm vücut olarak yürümek ve kasları germek de iyi bir fikirdir.”

    “ÇOCUKLARINIZIN GÖZLERİNİ MAVİ IŞIKTAN KORUYUN”

    Doç. Dr. Demirci, şöyle devam etti: Çocuklarınızın gözlerini mavi ışıktan koruyun. Bugün için, bilgisayar ekranları ve dijital cihazlar tarafından yayılan mavi ışığa maruz kalmanın zamanla bir çocuğun gözlerine ne kadar zarar verebileceğinden kimse emin değil. Araştırmacıların bunu çözmesi onlarca yıl alabilir. Bu arada, çocuğunuzun gözünü hem güneş ışığından hem de dijital cihazlardan gelen mavi ışıktan korumak akıllıca olacaktır. Dış mekanlarda, polarize güneş gözlükleri, güneşin zararlı mavi ışığının yaklaşık yüzde 90’ını veya daha fazlasını engelleyerek parlama ve mavi ışıktan en iyi korumayı sunar. İç mekan kullanımı için, entegre mavi ışık filtreli gözlük camları iyi bir seçimdir. Farklı gözlük camı şirketlerinin mavi ışık filtreleme özelliklerini farklı şekilde ölçebileceğini ve en etkili mavi ışık filtrelerine sahip camların bu camların görünümünü etkileyecek bir renk tonuna sahip olduğunu unutmayın. Rol model olun ve siz de koyduğunuz kurallara uyun. Aile olarak çocuklarınızla bağlarınızı kuvvetlendirmek için bu zamanı kullanın. Son olarak, unutmayın, gözlerimiz bizim için çok çalışıyor; bu yüzden kendinize ve çocuklarınıza verimli ve sağlıklı gözler için gerek duyulan dinlenme ve desteği sağlayın.”

  • Türkiye’de son durum! 49 can kaybı 1642 yeni vaka

    Türkiye’de son durum! 49 can kaybı 1642 yeni vaka

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Türkiye’nin güncel koronavirüs verilerini paylaştı.

    Türkiye’de son 24 saatte 110 bin 225 kişiye test yapıldı. Yapılan testlerde 1642 kişiye Covid-19 tanısı kondu. Bugün 49 kişi daha hayatını kaybederken toplam can kaybı 6511’e yükseldi.

    İyileşen hasta sayısı 1211 kişi artarak 248 bin 87’ye çıktı. Ağır hasta sayısı 1041, hastaların zatürre oranı ise yüzde 7.6

    Sağlık Bakanı Koca; “En çok hasta bulunan beş ilimizde pnömoni oranları; Ankara: %4.7, İstanbul: %4.61, Konya: %8.78, Kayseri: %6.49, Diyarbakır: %8,37. Güç tedbirde.”

  • İkinci kez virüse yakalandı! Gen dizilimi farklı çıktı

    İkinci kez virüse yakalandı! Gen dizilimi farklı çıktı

    ABD’de yeni tip koronavirüse (Kovid-19) iki kez yakalanan genci enfekte eden virüslerin genetik diziliminin farklı olduğu tespit edildi.

    The Lancet dergisinin ön baskısında yer alan makaleye göre, Nevada’nın Reno kentinde yaşayan 25 yaşındaki bir hasta önce nisan ortasında, daha sonra mayıs sonunda olmak üzere iki kez Kovid-19’a yakalandı.

    Nisan ayında Kovid-19 teşhisi koyulan hastanın, mart sonunda yeni tip koronavirüsle bağlantılı, boğaz ağrısı, öksürük, baş ağrısı, bulantı ve ishal gibi semptomlar hissetmeye başladığı belirtildi.

    Bilim insanları, 27 Nisan’a kadar iyileşen ve mayıs ayında Kovid-19 testi iki kez negatif çıkan hastanın, mayıs sonunda yeniden rahatsızlandığını, ateş, baş ağrısı, baş dönmesi, öksürük, bulantı ve kusma şikayetleriyle hastaneye başvurduğunu kaydetti.

    Hastanın akciğer filmi çekildikten sonra eve yollandığı ancak 5 gün sonra yeniden doktora gittiği ve kanında oksijen oranının düştüğü belirlendi. Hastaneye kaldırılan bu kişinin, oksijen desteğine ihtiyaç duyduğu, kas ağrısı ve nefes darlığı gibi semptomlar gösterdiği ve zatürreye yakalandığı teşhis edildi. Hastaya tekrar yapılan Kovid-19 testleri pozitif çıktı.

    Uzmanlar, hastadan iki ayrı enfeksiyon sırasında alınan virüsün genetik dizilimini inceledi ve virüslerin birbirlerinden farklı olduğunu belirledi.

    Makalede hastanın tedavisinin ardından taburcu edildiği ifade edilirken vakanın, ikinci bir enfeksiyonun, genç ve görünürde sağlıklı bireylerde bile ilkinden daha ağır geçme olasılığını gözler önüne serdiği vurgulandı.

    Daha önce Hong Kong, Hollanda ve Belçika’da Kovid-19’a ikinci defa yakalanan vakalar kayıtlara geçmişti.

  • Bursa Tabip Odası Başkanı: “Hekim vefatları normalleşmemeli”

    Bursa Tabip Odası Başkanı: “Hekim vefatları normalleşmemeli”

    Koronavirüs enfeksiyonu sebebiyle günlerdir yoğun bakımda yaşam mücadelesi veren ve Ankara Etlik ve Dışkapı EA Hastanelerinde Klinik Şefliği yapmış, son olarak Azerbaycan’da görev yapan, Kulak Burun Boğaz (KBB) uzmanı Prof. Dr. Refik Çaylan hayatını kaybetti.

    Vefat haberini Twitter hesabından veren yakın arkadaşı Genel cerrahi uzmanı Prof Dr. Oktay Banlı, “Koronavirüs enfeksiyonu sebebiyle günlerdir yoğun bakımda yaşam mücadelesi veren sınıf arkadaşım KBB uzmanı Prof. Dr Refik Çaylan vefat etti. Çok çok üzgünüm. Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun inşallah” açıklaması yaptı.

    Bursa Tabip Odası Başkanı Doç. Dr. Alpaslan Türkkan, son iki günde 3 hekim arkadaşlarını salgın hastalık nedeniyle kaybettiklerini belirterek, her ölümden büyük acı duyduğunu söyledi. Doç. Dr. Türkkan, “Bakanlık acil olarak önlem almalı ve hem maddi hem manevi olarak hekimler ve sağlık çalışanlarının arkasında durmalıdır. Bu kayıpları normal olarak göremeyiz. Hekimlerini ve sağlık çalışanlarını koruyamayan bir ülke, vatandaşını hiç koruyamaz” ifadelerini kullandı. Son gelen acı haberlerle birlikte, COVID-19 nedeniyle hayatını kaybeden hekim sayısı 31’i buldu.

  • İtalya kendi geliştirdiği aşıyı insanlar üzerinde denemeye başladı

    İtalya kendi geliştirdiği aşıyı insanlar üzerinde denemeye başladı

    İtalya, kendi geliştirdiği Kovid-19 aşısının gönüllü İtalyanlar üzerinde klinik deneylerine bugün başladı.

    Roma’daki Lazzaro Spallanzani Ulusal Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü Sağlık Direktörü Francesco Vaia, basına yaptığı açıklamada, “Grad-CoV2” adını verdikleri aşının gönüllüler üzerindeki denemelerinin ilk aşamasına başladıklarını belirtti.

    Vaia, “Bu aşamada, verilen dozun hastaya yan etkisi olup olmadığına bakılacak ve söz konusu dozun organizma içinde nötralize edilmesi gereken antikorlar üretebilme kapasitesi var mı ve viral replikasyonu durdurabiliyor mu, bunlar gözlemlenecek.” dedi.

    Francesco Vaia, aşının sonucunu öğrenmek için doz verilen deneklerin 12 hafta boyunca gözleneceğini, söz konusu çalışmanın toplamda 24 hafta süreceğini kaydetti.

    Vaia, aşı deneylerini, ikinci ve üçüncü aşamada, virüsün yüksek şekilde yayıldığı Brezilya ve Meksika gibi yerlerde denemek istediklerini belirterek, “Her şey yolunda gider, bu denemeyi yıl içinde bitirirsek, şimdi hızlı ve başarılı olursak, bahara kadar ticari düzeyde kullanabileceğimiz aşıya sahip olabiliriz.” ifadesini kullandı.

    Araştırma Bakanlığı Lazio Bölgesel Yönetimi ve Ulusal Araştırmalar Merkezi’nin 8 milyon avro kaynak ayırdığı aşı çalışmasına şu ana kadar 90 gönüllünün kayıt yaptırdığı öğrenildi.

    Bugün ilk dozu alan gönüllünün 50 yaşında bir erkek olduğu ve yakın zamanda işi nedeniyle Basra Körfezi’ne gideceği için aşının üzerinde denenmesine izin verdiği basına yansıdı.

    Yeni vaka sayıları iki gündür 1000’in üzerinde

    İtalya’da Kovid-19 salgınında günlük yeni vaka sayıları, iki gündür 1000’in üzerinde seyrediyor. Ülkede, dün 1210, önceki gün ise 1071 yeni vaka kaydedildi.

    La Repubblica gazetesinin haberinde, yeni vakaların yarısının tatilden dönenler olduğu, bu nedenle yoğun nüfuslu Lazio ve Lombardiya bölgelerinde vakalarda hızlı artış görüldüğü aktarıldı.

    Yeni vakaların önemli bir bölümünün kaynak noktası olduğu belirtilen, popüler tatil beldesi Sardinya Adası’ndan dönenlere de liman ve havaalanlarında zorunlu test yapılmaya başlandı.

    İtalya’da Kovid-19 nedeniyle şubat ayından bu yana 35 bin 437 kişi yaşamını yitirdi.

  • Yıldırımlılar sabah sporuyla sağlıklı yaşıyor

    Yıldırımlılar sabah sporuyla sağlıklı yaşıyor

    Yıldırım Belediyesi sağlıklı ve zinde yaşam için spor kültürünü geliştirmek adına ücretsiz sabah sporu etkinlikleri düzenliyor.

    Sağlıklı yaşamın anahtarı sporun yaygınlaşmasını ve ilçe sakinlerinin yaşamlarında yer bulmasını destekleyen Yıldırım Belediyesi, ilçe sakinlerini sabah sporunda buluşturuyor. İlçe sakinlerine sağlıklı yaşamın kapılarını aralayan Yıldırım Belediyesi, spor yaparak sağlıklı bir hayat sürmek isteyen vatandaşları, profesyonel eğitmenler eşliğinde ücretsiz spor yapmaya davet ediyor.

    Koronavirüs salgını nedeniyle uzun süre evde kaldıktan sonra spor yapmak isteyen vatandaşlara önemli bir imkan tanıyan sabah sporuna özellikle kadınlar yoğun ilgi gösteriyor. Mimarsinan Mustafa Kuşdil Sağlık Parkı’nda Salı ve Perşembe günleri saat 07.00’de gerçekleştirilen sabah sporu ile vatandaşlar güne sporla başlıyor. Temel ısınma hareketleri ile birlikte egzersiz gerçekleştirilen etkinliklerin, müzik eşliğinde yapılması da katılımcılara sporla birlikte eğlenme imkânı sunuyor.

    Covid-19 tedbirleri kapsamında sosyal mesafe kuralına uyularak gerçekleştirilen sabah sporu öncesinde katılımcıların ateşleri ölçülerek not alınıyor, kurulan dezenfektan standı ile de hijyen kurallarına uyulması sağlanıyor. Sağlık görevlisi gözetiminde yapılan sabah sporu ile sağlıklı yaşama adım atmak ve dengeli beslenmek isteyen Yıldırımlılara diyetisyen tarafından günlük beslenme programı da hazırlanıyor. Sabah sporu ile hem güne zinde başlama hem de sağlıklı yaşama adım atma imkanı bulan katılımcılar, gerçekleştirilen etkinlikten ötürü Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz’a teşekkür etti.

  • “Türkiye’de hastalığın şiddeti azalmadı”

    “Türkiye’de hastalığın şiddeti azalmadı”

    SağlıkBakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Doç. Dr. Sema Turan, virüsün hastalar üzerinde ilk çıktığı zamanki etkisiyle şu anki etkisinin değişmediğini belirterek, “Hastalığın şiddeti azalmadı. Solunum açlığı çeken hastalarla yoğun bakımda mücadele eden bizler olayın ne kadar dramatik ve kötü olabileceğini görüyoruz” dedi.

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi ve Ankara Şehir Hastanesi Yoğun Bakım Uzmanı Doç. Dr. Sema Turan, son zamanlarda artan vaka sayılarını değerlendirdi. Turan, pandemi sürecinin devam ettiğini hep vurguladıklarını söyledi. Turan, “Pandemi henüz bitmedi. Yaz aylarının getirdiği rehavet bu sorunun daha da çok artmasına ve dolaylı olarak da sayıların artışında etkili oldu. Halkımızı devamlı olarak uyarıyoruz. Tedirginliklerimizi paylaşıyoruz. Uyarıları ciddiye almamız gerektiğini iletiyoruz. Tedbirleri elden bıraktığımızda karşılaşacağımız durumun bu olacağını hep iletmiştik ve yine iletmeye devam ediyoruz. Duyarlılığımızı kaybetmememiz lazım” diye konuştu.

    ‘TÜRKİYE’DE BEKLEDİĞİMİZ BİR ŞEYDİ’

    Doç. Dr. Turan, alınan tedbirlere ne kadar iyi uyulursa hasta sayısının da o kadar azalacağına dikkat çekerek, “Özellikle yaz aylarında kalabalık mekanlarda bir araya gelmeler, maskesiz ve mesafesiz bir arada olmalar bu sonucu yaratıyor. Bu aslında tamamen bizim elimizde. Bir de bu sadece bizim ülkemizin değil aslında tüm dünyanın da sorunu. Dünyada da pandemi devam ediyor. Diğer ülkelerde artan vaka sayılarını da takip ediyoruz. Türkiye’de de beklediğimiz, beklenen bir şeydi aslında. Bu nedenle halkımızı tedbirlere sürekli konuştuğumuz gibi yine uymaya devam ediyoruz. Lütfen maskeye, mesafeye, el hijyenine, kalabalıklarda bulunmamaya dikkat edelim. Kendimiz için ve sevdiklerimiz için. Bu çok önem arz ediyor” dedi.

    ‘HASTALIĞIN ŞİDDETİ AZALMADI’

    Yaşanan vaka artışının beklenen bir durum olduğunu söyleyen Turan, “Bu olağan bir şey. Çünkü bu aldığınız önlemle ilişkili. Eğer önlemlerde bir gevşeme yaratırsanız sayılarda artış olur ve biz sağlık çalışanlarının özel ricası; önlemlere lütfen dikkat edin. Çünkü biz gerekli hizmeti vermeye devam edeceğiz, veriyoruz. Elimizden geldiğince gayret gösteriyoruz. Halkımızın bunu da bir şekilde düşünmesi gerekiyor” diye konuştu.

    Doç. Dr. Turan, virüsün hastalar üzerinde ilk çıktığı zamanki etkisiyle şu anki etkisinin değişmediğini belirterek, “Kesinlikle değişen bir şey yok. Virüsün virülansı ile ilgili değişiklik olup olmadığı konusunda dünya üzerinde de çok ciddi araştırmalar yapılıyor. Burada önemli olan nokta bizim gördüğümüz hasta klinik seviyeleri. Hastaların klinik şiddeti benzer şekilde devam ediyor. O yüzden halkı uyarırken de söylediğimiz şey hep buydu. Hastalığın şiddeti azalmadı. Bunu unutmasınlar. Solunum açlığı çeken hastalarla yoğun bakımda mücadele eden bizler olayın ne kadar dramatik ve kötü olabileceğini görüyoruz. Önlem aldıkları sürece de buna ihtiyaçları kalmayacak. Bu tür uyarılarımıza devam edeceğiz” dedi.