Etiket: Sağlık

  • Ergenlik 8 yaşın altına düştü

    Ergenlik 8 yaşın altına düştü

    Ülkemizde ve dünya genelinde erken ergenlik vakalarının artması, sağlık uzmanlarını ve ebeveynleri endişelendiriyor. Çocukların normal büyüme sürecini etkileyen bu durum, hem fiziksel hem de psikolojik sağlık açısından ciddi sonuçlar doğurabiliyor. Son yıllarda ise ergenlik yaşının düştüğü ve 6 yaşından küçük çocuklarda dahi ergenlik bulgularının görüldüğüne dair endişe verici bir tablo ortaya çıktı. Gün geçtikçe artan vakalarla karşı karşıya kaldıklarını söyleyen Çocuk Endokrinoloji Bölümünden Prof. Dr. İlker Tolga Özgen, 6 yaşından önce başlayan ergenliğin 20 cm’ye kadar boy kısalığına yol açabileceği ve meme kanseri gibi hastalıklar için risk faktörü oluşturduğu uyarısında bulundu.

    “3 yaşında ergenliği başlamış, 4 yaşında adet görerek gelen çocuklar var”

    Erken ergenliğin biyolojik saatin biraz bozuk çalışmasıyla alakalı bir problem olduğunu ve tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bu yardımcı üreme tekniklerine başvuru sayısının günden güne arttığını ifade eden Prof. Dr. İlker Tolga Özgen, “Maalesef 3 yaşında ergenliği başlamış, 4 yaşında adet görerek gelen çocuklar görüyoruz. Tabii bunlar çok sık değil fakat 6 yaş civarında başlayan ergenliği son zamanlarda çok sık görmeye başladık. Normalde 8 yaşından küçük kız çocuklarında meme büyümesi gibi ergenlik belirtilerinin görülmesi erken ergenlik olarak kabul edilir. Son yıllarda bu durumun sıklığı artmış durumda” dedi.

    Kız ve erkeklerde farklılık gözleniyor, peki sebepleri neler?

    Erken ergenlik yaşının kız çocuklarında gerilediğinin, erkek çocuklarda ise uzadığının altını çizen Prof. Dr. Özgen, en büyük sebebin ise obezite olduğunu söyledi. Bir diğer sebebin ise plastiklerin içinde bulunan Bisfenol A maddesi olduğunu belirten Özgen, “Kız çocuklarında çok daha sık, erkeklerde de tam tersine geç ergenlik görülüyor. Bunun birkaç sebebi olduğu düşünülüyor. Özellikle beslenme alışkanlıklarımız değişti. Kilo alıyoruz ve daha obez bir toplum haline geldik. Dolayısıyla da fazla kilo beyni uyarıp ergenliğin daha erken başlamasına yol açıyor. Küresel ısınma da sebeplerden bir tanesi. Mesela Arap Yarımadası’nda ergenlik yaşı daha erken iken, kuzey İskandinav ülkelerinde daha geç. Dolayısıyla küresel ısınmanın da böyle bir etkisi var. Bunun yanı sıra bir takım endokrin bozucular dediğimiz özellikle plastik maddelerin içerisindeki Bisfenol A gibi maddelerin besinlere karışıp gene pozitif olarak kızlarda uyarı yaptığı, erkeklerde ise bunun östronejik etkisi olduğu için ergenlik yaşını geciktirdiğini söyleyebiliriz. Tabii bunların bilimsel kanıt seviyeleri düşük olmakla beraber teoride doğru. Sonuç itibarıyla hangi sebeple olursa olsun yüzyılın trendi dediğimiz bir trend var ve ergenlik yaşı giderek geriye doğru kaymaya başladı. Ve biz 8 yaşından önce çok sayıda erken ergen vakası görüyoruz” şeklinde konuştu.

    6 yaş öncesi girilen ergenlik 20 cm’ye varan boy kısalığına sebep oluyor

    Erken ergenliğin sebep olduğu 20 cm’ye varan boy kısalığına ve sonrasında ise yetişkinlik dönemindeki kanser sorunlarına karşı da uyarılarda bulunan Özgen, sözlerine şöyle devam etti:
    “Yapılan çalışmalarda 6 yaşından önce başlayan ergenliklerde yaklaşık 20 cm’ye yakın boy kaybı olduğu görülmüş. Yani ciddi boy kısalığına sebep olabiliyor. Bir diğer problem ise psikolojik ve sosyal etkiler. Yani hiçbir arkadaşı adet görmemişken çocuk adet görünce okul başarısında ciddi düşüklüklere yol açabiliyor. Erişkin hayatta da erken yaşta adet görenlerin meme, rahim ağzı kanseri gibi hastalıklarda risk faktörünün arttığı, menopoza daha erken girdikleri kanıtlanmış durumda. Dolayısıyla çok erken, yani 6 yaşından küçük olan çocuklarda mutlaka tedavi edilmesi gerekiyor. 6-8 yaş arası başlayan çocuklarda da çocuğa göre bir değerlendirme yapılıyor. Gerçekten çok hızlı ilerliyorsa tedavi verilmesi öneriliyor.”

    “Farkındalık önemli, genellikle adet gördükten sonra getiriyorlar”

    Konuyla ilgili olarak ebeveynlere ve adaylarına özellikle farkındalık noktasında tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. İlker Tolga Özgen, “Kesin risk faktörleri net olmadığı için önlem amaçlı ne yapılır sorusuna karşılık tam olarak gereken uyarıları yapamıyoruz. Fakat doğal beslenme çok önemli. Plastikten ve endokrin bozuculardan uzak durmak en azından alacağımız önlemler arasında olabilir. Ayrıca farkındalık da bir diğer önemli faktör. Çünkü çocuklar bazen adet gördükten sonra getiriliyor. 8 yaşında adet görerek geliyorsa, 2-3 sene önce meme büyümesi başlamış oluyor. 8 yaşından önce meme büyümesi varsa, genital ya da koltuk altı bölgesinde tüylenme başladıysa bu durumda hekime başvurulmalı. Bizler de bir takım değerlendirmeler sonrasında kemik yaşına bakıyoruz, ultrasonla rahim boyu ve yumurtalık boyutlarını inceliyoruz. Hormon testlerini de değerlendirerek erken ergenlik var mı yok mu tespitinden sonra mevcut olan tedaviye başlıyoruz” dedi.

  • Oruçluların sindirimini kolaylaştıran karışım

    Oruçluların sindirimini kolaylaştıran karışım

    İslam âlemi için önemli bir yeri olan Ramazan Ayı devam ediyor. Bu çerçevede oruç ibadetlerini yerine getirmeye gayret gösteren vatandaşların sindirimlerini kolaylaştırmaya yönelik tavsiyeler veren aktar esnafı, oruç tutulan saatler dışında demir hindi şerbeti, kızamık şekeri, tarçın, karanfil, zencefil ve zerdeçal ile hazırlanan bir karışımın tüketilmesini önerdi. Ezanla birlikte orucunu bozan vatandaşların uzun süre boyunca aç kaldıktan sonra aniden fazla miktarda yemek yiyerek midelerine yüklenmemeleri gerektiğini ifade eden aktar, bahsi geçen karışımın iftar ve sahur saatleri arasında 5 bardak içilmesi halinde sindirimi kolaylaştırmasının yanı sıra susuzluk hissinin de önüne geçeceğini belirtti.

    “İftar ve sahur arasında 5 bardak içilmesi hem sindirimi kolaylaştırıyor hem de susuzluğu engelliyor”

    Eskişehir’de uzun yıllardır aktarlık yapan esnaf Koray Özkılıç, oruçlu vatandaşların sindirimlerini kolaylaştıracak ürünler ve karışımlar hakkında bilgiler verdi. Osmanlı şerbeti ve demir hindi şerbetinin bu konularda etkili ürünler olduğunu dile getiren Özkılıç, “Vatandaşlar demir hindi şerbeti ve kızamık şekeri ile tarçın, karanfil, zencefil ve zerdeçalı içine kattıkları güzel bir karışım hazırlayabilirler. Bu karışımların iftar ve sahur arasında 5 bardak içilmesi sindirimi kolaylaştırması ve hazımsızlığa iyi gelmesinin yanı sıra hem vücudun sıvı ihtiyacını karşılar hem de susuzluk hissinin önüne geçer. Vatandaşlar bunu sahurda tüketirlerse gün boyu susuzluk çekmezler. Müşterilerimizin bu karışıma olan ilgisi yoğun, gelip sıkça soruyorlar” dedi.

  • “Uzayan öksürüğü ciddiye alın”

    “Uzayan öksürüğü ciddiye alın”

    Akciğer Sağlığı ve Yoğun Bakım Derneği (ASYOD) tarafından gerçekleştirilen Uluslararası Katılımlı Akciğer Sağlığı Kongresi (UASK) 2024, Antalya’nın Belek Turizm Merkezi’ndeki bir otelde gerçekleştirildi.
    Akciğer Sağlığı ve Yoğun Bakım Derneği (ASYOD) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, uzayan öksürükler hakkında bilgiler verdi.

    Solunum yolu enfeksiyonu sırasında görülen öksürüklerin 3-4 hafta içinde geçmesi gerektiğine değinen Özlü, “Ama bir öksürük 8 haftadan uzun sürüyorsa bu önemlidir. Buna, ‘öksürüktür geçer gider’ dememek lazım ve mutlaka sebebini araştırmak gerekiyor. Aslında öksürük bir alarmdır. Yani vücudumuzda bir şeylerin doğru olmadığını, yanlış gittiğini bir yerlerde bir sorun olduğunu bize duyurur. Bu alarmı ciddiye almak lazım. Alarmı kapatmak yeterli değil. Yani öksürüğü tedavi edelim, bitti olmuyor. Alarmın sebebini bulmamız lazım. Neden bu alarm çalıyor? Onu bulmamız lazım ve ona yönelik tedavi yapmamız gerekiyor” diye konuştu.

    “Sebebi bulunup tedavi edilmeli”

    Uzayan öksürüklerin ciddiye alınması gerektiğinin altını çizen Özlü, “Çünkü bu öksürükler gerçekten kişinin günlük yaşam kalitesini etkiliyor. Gece uyku kalitesini etkiliyor. İnsanlar toplum içinde, bu öksürükten dolayı zor durumlara düşebiliyorlar. dolayısıyla bu öksürüklerin mutlaka dikkate alınması ve araştırılıp sonucunun sebebinin bulunması ve tedavi edilmesi gerekiyor. Bunların altında çok farklı nedenler olabilir. Alerjik bir duyarlılık olabilir. Post enfeksiyon, öksürük dediğimiz bir bronşiyel bir duyarlılaşma olabilir, bazılarında astım, reflü gibi ya da üst solunum yolu alerjileri gibi durumlar olabilir. Ama her ne olursa olsun uzayan öksürüklerin ciddiye alınması ve bir göğüs hastalıkları uzmanına başvurulması ve sebebinin bulunarak tedavi edilmesi gerekir” ifadelerine yer verdi.

    “Bahar alerjisinin tedavisi var”

    Bahar mevsiminin gelmesiyle birlikte atopik bünyeye sahip olan kişilerin tozlardan etkilenmeye başladığını dile getiren Özlü, “Burunları akmaya, hapşırmaya başladılar. Geniz akıntıları, öksürükler, hırıltılı solunumlar, nefes darlık gibi semptomlar, gözlerde sulanmak, kaşıntı gibi durumlarla karşı karşıya kalıyorlar. Bahar mevsiminin gelmesiyle beraber bu mevsimsel alerjileri çok sık görüyoruz. Bu bahar alerjileri çoğu zaman polenlere bağlıdır. Bahar alerjileri, çiçek, çimen, ağaç polenlerine maruziyetle ortaya çıkar ama bazen de polen olmadan da diğer alerjenlerle de tetiklenebilir. Hava durumundaki iklimdeki, nemdeki, durumundaki değişiklikler ev tozu akarları gibi ya da mantar gibi diğer yani hava yoluyla solunan alerjenlerin yoğunluğunu artırabilir. Bunlara bağlı olarak bu tür mevsimsel alerjiler ortaya çıkabilir. Mevsimsel alerjiler kişinin yaşam kalitesini, sosyal uyumunu, gece uyku kalitesini bozar. Gece boyu öksürükten uyuyamayan hastalarımız var. Art arda 30-40 defa hapşırıyorum hocam. Kesilmiyor, hapşırık var. Sürekli genzinde bir akıntı var. Bir türlü onu koparıp atamıyorum. Geleneksel tedavi alanlar var. Bahar alerjilerinin neden olduğu bulunduktan sonra tedavileri var. Bu kişiler gayet sağlıklı, baharı doya doya yaşayabiliyorlar” dedi.

  • Kolon kanserine robotik çözüm

    Kolon kanserine robotik çözüm

    Robotik cerrahi teknolojisini hastaların hizmetine sunan Genel cerrahi bölümünden Doç. Dr. Tayfun Yoldaş ve Prof. Dr. Özgür Fırat liderliğindeki genel cerrahi ekibi tarafından başarılı bir kolon (bağırsak) kanseri ameliyatı gerçekleştirildi. 84 yaşındaki Aydoğan Aksu, Da Vinci robotik cerrahiyle yapılan ameliyatın ardından sağlığına kavuştu. Süreci anlatan Doç. Dr. Tayfun Yoldaş, “Yaptığımız tetkiklerin ardından hastamıza kolon (bağırsak) kanseri teşhisi koyduk ve ameliyat edilmesi gerektiğine karar verdik. Robotik cerrahi teknolojisini rektum kanseri ve kolon kanseri ameliyatlarında da kullanıyoruz. Hastamıza bunun avantajlarını anlattık ve ameliyatı planladık. Sonrasında da başarılı bir ameliyat geçirdik” ifadelerini kullandı.

    Robotik cerrahi teknolojisinin hastaya olan avantajlarına da vurgu yapan Yoldaş, “Robotik cerrahi, yeni ve güncel bir yöntem. Hastanemizde de çeşitli branşlarda kullanıyoruz. Robotik cerrahinin avantajlarını duyup gelen hastalarımız var. Gerekli şartların sağlanması durumunda biz de hastalarımıza anlatıyoruz ve ortak bir karar neticesinde robotik cerrahiyle ameliyat yapıyoruz. Robotik cerrahi denilince insanlarda ‘Acaba ameliyatı robot mu yapıyor?’ gibi bir soru olabilir; ancak bu doğru değil. Ameliyatı yine cerrah yapıyor. Robot yalnızca aracı. Robot sayesinde daha küçük deliklerden karına girip daha küçük alanlarda daha küçük kollarla çalışıyoruz. Hastalarda daha az travmaya neden oluyor ve hastalar daha hızlı bir şekilde iyileşebiliyorlar. Biz de uygun hastalarda robotik cerrahiyi kullanıyoruz” dedi.

    Kanser hastalığının kendisine sürpriz olduğunu söyleyen Aydoğan Aksu da, ameliyatın ardından sağlığına kısa sürede kavuştuğunu belirtti. Aksu, “Teşhis konulduktan sonra kısa sürede ameliyat edildim ve sağlığıma tekrar kavuştum. Şuan kendimi iyi hissediyorum. Robotik cerrahi ile daha çabuk taburcu olacağım. Birkaç delik açılıyor hepsi bu kadar” diye konuştu.

  • Hayırseverlerden sağlığa bir katkı daha

    Hayırseverlerden sağlığa bir katkı daha

    Antalya, hayırseverlerin desteği ile yeni bir sağlık merkezine daha kavuşuyor. Hayırsever İlke Turizm Kuyumculuk Tekstil İnş. San. ve Tic. AŞ tarafından Kepez ilçesi Beşkonaklılar Mahallesi’ne inşa edilecek 6 hekimli Kepez Fatma-Numan Sır Aile Sağlığı Merkezi ve Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonu (ASHİ) için protokol imzalandı. Antalya Valiliği’nde gerçekleştirilen protokol imza töreni Vali Hulusi Şahin, İl Sağlık Müdürü, Uzm. Dr. Evren Ekingen, Kepez Belediyesi Meclis Üyesi Necat Ateş ve hayırsever Salih Sır’ın katılımıyla gerçekleştirildi.

    12 aylık bir sürede yapılması planlanan ve 6 hekimin görev yapacağı Fatma-Numan Sır Aile Sağlığı Merkezinin tamamlanmasının ardından, imzalanan protokol gereği, Antalya İl Sağlık Müdürlüğü’ne teslim edileceği belirtildi.

  • Mevsim geçişlerinde ataklar tetiklenebiliyor

    Mevsim geçişlerinde ataklar tetiklenebiliyor

    Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, 30 Mart Dünya Bipolar Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada bipolar bozukluğa ilişkin değerlendirmede bulundu. Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, ilaç tedavisinin doktora danışmadan kesilmesinin hastalığın daha hızlı tekrarlamasına neden olabileceği uyarısında bulundu.
    20-25 yaşları arasında başlıyor

    Bipolar bozukluğun depresif ve manik ya da hipomanik dönemlerle seyrettiğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Bipolar bozukluk dönemler arası işlevselliğin tamamen normale döndüğü ya da kısmen belirtilerin devam ettiği; yüksek mortalite, morbidite ve hemen her alanda işlev kaybına yol açtığı bilinen ciddi bir ruhsal bozukluktur. DSM-5’te ‘İkiuçlu (Bipolar) ve İlişkili Bozukluklar’ başlığı altında sınıflandırılmaktadır. Bipolar bozukluğun görülme sıklığı yüzde 2-3 civarındadır. Erkek ve kadında görülme oranı eşittir ve ortalama başlangıç yaşı 20-25 arasındadır” dedi.

    Yoğun duygu-durum değişimleri yaşanıyor

    Bipolar (iki uçlu) kelimesinin, hastaların iki aşırı duygu durum arasında dalgalanmalar yaşadığını ifade etmek için kullanıldığını belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Ruh hali ve duygular açısından bir kutup depresyonu, diğer kutup mani ya da daha hafif şiddetteki hipomaniyi temsil eder. Bütün insanların duygusal dünyasında zaman zaman değişiklikler olur. Herkes günlük yaşamında dakikalar, saatler veya bazen birkaç gün süren öfke, sevinç, üzüntü, coşku, keder, huzursuzluk, endişe duyguları arasında iniş çıkışlar yaşayabilir. Ancak bipolar bozuklukta yaşamsal olaylarla kısmen veya tamamen ilişkisiz olarak uzun süren, keskin iniş çıkışların olduğu, yoğun duygu durum değişimleri yaşanır. Bu değişimler düşünceleri, duyguları, fiziksel sağlığı, davranışları, kişinin işlevlerini ve yaşamını etkiler. Yani bipolar bozukluk duygularda, düşüncelerde, enerjide ve davranışlarda aşırı değişikliklerle seyreder” şeklinde konuştu.

    Genetik etkenlerde risk 10 kat fazla

    Hastalığın ortaya çıkma nedenleri arasında genetik etkenlerin önemli yer tuttuğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Bipolar bozukluğu olanların birinci derece akrabalarında bipolar bozukluk riski genele göre yaklaşık 10 kat daha fazladır. Benzer şekilde bakıldığında, bipolar bozukluğu olan kişilerin akrabalarında majör depresif bozukluk riski de genele göre üç kat daha fazladır” dedi.

    Yüzde 30-50’sinde çocukluk travmaları etkili oluyor

    Psikososyal faktörler ve stresli yaşam olaylarının bipolar bozukluğun gelişiminde ve seyrinde önemli bir rol oynadığını ifade eden Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Bireysel psikososyal değişkenler genetik yatkınlıklarla etkileşime girebilir. Yapılan anketlerde, bipolar bozukluğa sahip yetişkinlerin yüzde 30-50’si çocuklukta travmatik/istismar edici deneyimler bildirmiştir. Bu durum, daha yüksek intihar girişimi oranı ve travma sonrası stres bozukluğu gibi birlikte ortaya çıkan bozukluklarla ilişkilidir” uyarısında bulundu.

    Mevsimsel geçişlere dikkat

    Bipolar bozuklukta uyarıcı madde kullanımının risk faktörleri arasında olduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Uyarıcı maddelerin (marihuana, kokain, amfetamin, efedrin gibi), aşırı kahve, enerji içecekleri kullanılması da risk faktörüdür. Yoğun stres, uykusuzluk yine hastalık dönemlerini başlatabilir. Yaklaşık dörtte birinde mevsimsel özellik vardır, dolayısıyla mevsim geçişlerinde ataklar tetiklenebilir. Çocukluk çağında dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi olanlarda da risk daha yüksektir” açıklaması yaptı.

    Hastaya özel tedavi programı hazırlanır

    Bipolar bozuklukta her hastaya göre ayrı bir tedavi programı hazırlandığın belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, bu tedavi programında ilaç tedavisinin yanı sıra psikoterapi, bilişsel davranışçı terapi gibi çeşitli terapi yöntemlerinden yararlanıldığını söyledi. Tedavi sürecinde hayat şartlarının düzenlenmesinin de etkisi olduğunu vurgulayan Bolluk, ilaç tedavisinin hasta tarafından kendiliğinden kesilmemesi uyarısında bulundu.

    İlaç tedavisi yarım bırakılmamalıdır

    Hastanın tedavisi için kullandığı ilaçları kendi kendine bırakmasının, hastalığın daha hızlı tekrarlamasına neden olabileceğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Bolluk, hastalığın ilk 10 yılında ortalama bir insanda görülen hastalık dönemi sayısının 4 olduğunu söyledi. Bolluk, “İlk 10 yılın ardından, hastalık dönemleri arasında ortalama süre yaklaşık 1-2 yıldır. Bozukluk tedavi edilmezse, ortalama bir mani dönemi birkaç ay sürebilir. Tedavi edilmeyen depresyon döneminin süresi ise en az 6 aydır. Hastalık dönemleri arasında birçok kişi normal duygu durumlarına döner. Ama en çok görülen durum hastalığın ilk yıllarında hastalık dönemleri arasında süre uzun iken, ilerleyen yıllarda bu süre giderek kısalma eğilimi gösterir” uyarısında bulundu.

    Hastaya destekleyici yaklaşım önemli

    Bipolar bozuklukta hastaya doğru yaklaşımın da önemli olduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk şunları söyledi:
    “Öncelikle bipolar bozukluğu hem hastanın hem de yakınlarının anlaması açısından psikoeğitim önemlidir. Ataklar ve iyileşme dönemlerinde hastaya destekleyici yaklaşmak gerekir. Doktor kontrolleri ve ilaç kullanımında motive edici yaklaşılmalıdır. Hastanın kendisini daha iyi hissetmesi yakınlarının yardımı ile daha kolay olmaktadır. Örneğin aile, doktor ve psikolog ziyaretinde hastaya eşlik edebilir, ilaç alımını hatırlatabilir. Atak durumları için bir eylem planı hazırlamak, daha sonra herhangi bir belirti geliştiğinde hem hastanın hem de ailenin hazırlıklı olmasını ve ilgili tüm kişilerin ne yapması gerektiğini bilmelerine yardımcı olur.”

    Taşkınlık ya da durgunluk başladığında doktora ulaşılmalı

    Özellikle mevsim geçişlerinde hastaya olabildiğince yakın olunması gerektiğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Hastanın uyarıcı belirtileri yakından takip edilmelidir. Bu dönemde hastanın alkol ve maddeden uzak durması gereklidir. Mutlaka uyku düzenini korumalı, gece uykusuna özen göstermelidir. Hasta taşkınlaşmaya veya durgunlaşmaya başladığında hızla doktoruna ulaşılmalıdır. Hastalığın tırmanmasını beklemek hastalığın kontrolünü çok zorlaştırır. Risk almaya meyilli olunan bu dönemlerde kredi kartlarını hastadan uzak tutmak, araba anahtarını kontrollü vermek, ilişki kurduğu arkadaşlarını takip etmek muhtemel zararları engeller. İyileşme dönemlerinde takiplerini aksatmaması ve işlevselliğini güçlendirmesi konusunda desteklenmelidir” tavsiyesinde bulundu.

  • Kadir İnanır’ın hayatını kurtaran detay

    Kadir İnanır’ın hayatını kurtaran detay

    Yeşilçam’ın usta sanatçılarından Kadir İnanır, geçtiğimiz pazar günü sabah saatlerinde evinde rahatsızlanarak hayat arkadaşı Jülide Kural’ın hiç vakit kaybetmeden 112’yi araması sonucu ambulansla Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı.

    İnanır’ın şikayetlerinin inme tablosuyla uyumlu olması nedeniyle, 112 ekibi sanatçıyı evine en yakın ’inme merkezi’ olan Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürdü.

    Ambulans henüz yoldayken hastanenin acil servisi ve inme merkezi ekibi durumu hakkında bilgilendirildi ve ekip, hafta sonu olmasına rağmen hızla organize olarak hastanede hazır bekledi.

    Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi yaptığı açıklamada, “Geldiğinde sağ tarafında bir felç vardı, şuuru kapalıydı. Beyni besleyen ana damarda bir tıkanıklık tespit edildi. İlk iki saat içerisinde çok başarılı bir işlem gerçekleştirildi. Tıkalı damardaki pıhtı alındı.Beynin beslenmesi sağlandı. Ancak yoğun bakıma alındı doğal olarak. Entübe olarak yoğun bakımımızda izleniyor. İlk 24-48 saat içerisinde bir uyandırılma yapılmayacak. Gelişebilecek komplikasyonlar, yeni bir kanama olmadığı müddetçe inşallah olmayacak çünkü işlem çok başarılı çünkü” demişti.

    Son olarak Sağlık Bakanı Koca, hastanede tedavisi süren sanatçı Kadir İnanır hakkında sosyal medya hesabından yaptığı yazılı açıklamada, şu bilgiyi paylaştı:

    “70 YILLIK MÜCADELEM BU” 

    “24 Mart Pazar günü Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servisine getirilen Kadir İnanır, tıkalı olan beyin damarı açıldıktan sonra, uyutularak yoğun bakımda gözlem altına alınmıştı. Sayın İnanır, bugün 20.00 itibarıyla uyandırılmış fakat vücudu bunu henüz tolere edemediği için entübe durumdan çıkarılamamıştır.Motor hareketleri başlayan ve genel durumu iyiye giden hastamızın tedavisine yoğun bakımda devam ediliyor. Uyandırma süreci sürüyor. Tekrar geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.”

  • Kırka Entegre Sağlık Merkezi hizmete hazırlanıyor

    Kırka Entegre Sağlık Merkezi hizmete hazırlanıyor

    Bildirici’nin verdiği bilgilere göre, ihale sürecinin başlangıcından itibaren titizlikle sürdürülen çalışmalar devam ediyor. 16 Mart 2023 tarihinde başlatılan ihale sürecinin ardından, 28 Nisan 2023 tarihinde sözleşmesi imzalanan Kırka Entegre Sağlık Merkezi’nin inşaatı hala devam etmekte olup, şu an itibariyle inşaatın yüzde 70’i tamamlanmış durumda. Sunulacak hizmetlerden bahseden Bildirici, merkezde 3 aile hekiminin görev yapacağı 245 metrekarelik kapalı alan, vatandaşların mesai saatleri dışında ve tatil günlerinde dahi ulaşabilecekleri 24 saat açık olan 325 metrekarelik acil birim, morg ve gasilhanenin bulunduğu 57 metrekarelik kapalı alan, acil sağlık hizmetlerinin sunulacağı 155 metrekarelik kapalı alanda 112 acil sağlık hizmetleri istasyonu, ambulanslar için özel olarak tasarlanmış kapalı garaj, 1 adet röntgen odası ve 1 adet laboratuvar bulunduğunu belirtti.

    “Kaliteli sağlık hizmetleri sunmak adına önemli bir adım olduğuna inanıyoruz”

    Ayrıca, mevcut bahçe ve duvarlarda yapılan tadilat ve düzenlemelerle merkezin çevresi de modern bir görünüme kavuşturulurken, Bildiric konuşmasının devamında, “Eskişehir İl Sağlık Müdürü olarak, Kırka Entegre Sağlık Merkezi’nin bölge halkına modern ve kaliteli sağlık hizmetleri sunmak adına önemli bir adım olduğuna inanıyoruz. Yakın zamanda hizmete başlayacak olan merkezimiz, vatandaşlarımızın sağlık ihtiyaçlarına cevap verecek donanıma sahiptir” dedi.

  • Genç cerrah bu kez annesine şifa oldu

    Genç cerrah bu kez annesine şifa oldu

    Yıllardır kadın doğum uzmanı olarak görev yapıp pek çok başarılı operasyona imza atan Kadın Doğum Uzmanı Ömer Faruk Öz’ün şifa olduğu son hastası, kendisini doğurup büyüten annesi oldu. Rahminde bulunan tümörler nedeniyle bir süredir rahatsızlığı bulunan anne Pekar Öz (58), şifa bulmak için Tatvan Devlet Hastanesi’nde görevli Kadın Doğum Uzmanı oğlu Ömer Faruk Öz’ün kapısını çaldı. Oğlu Ömer Faruk Öz tarafından gerekli tetkikleri yapılan anne Pekar Öz’ün rahim bölgesinde her biri 10 santim kadar olan 7 tümör tespit edildi. Konuyu annesiyle paylaşarak yapılması gereken operasyon için onayını alan Öz, mesleğinin gerektirdiği bilgi ve tecrübesini annesinin tedavisi için seferber etti. Annesinin sağlığı için cesurca mücadele eden Dr. Öz, sadece bir doktorun değil, aynı zamanda bir evladın sevgisiyle gerçekleştirdiği yaklaşık 2 saatlik başarılı bir operasyon sonucunda annesinin yeniden sağlığına kavuşmasına vesile olmuş oldu. Dr. Öz’ün sadece tıbbi uzmanlığını değil, aynı zamanda insanlık duygularını da ortaya koyduğu operasyonda anne Öz’ün rahim, yumurtalıklar ve tüpleri alındı.

    “Beni doğuran anneme şifa olmak en büyük mutluluğum oldu”

    Mesleki yaşantısı boyunca birçok benzer operasyonlar gerçekleştirdiğini anlatan Kadın Doğum Uzmanı Ömer Faruk Öz, ancak mesleki becerisiyle kendisini doğurup büyüten annesine şifa olmanın kendisi için tarifi kelimelerle mümkün olmayan bir mutluluk olduğunu ifade etti.

    Rahatsızlığı sebebiyle kendisine başvuran annesinin yapılan muayenesi sonucunda rahim bölgesinde her biri 10 santim kadar olan 7 tümör tespit ettiğini aktaran Öz, bu nedenle annesinin de onayını alarak operasyon kararı aldıklarını anlattı. Gerçekleştirdiği bu operasyonun kendisi için çok anlamlı bir operasyon olduğunu kaydeden Öz, “Yaklaşık 2 saat süren başarılı bir operasyon gerçekleştirdik. Operasyon neticesinde annemin rahim, yumurtalıklar ve tüplerini aldık. Çok şükür operasyon son derece başarılı geçti ve bu sayede annem yeniden sağlığına kavuşacak. Kendisini birkaç gün hastanede misafir ettikten sonra taburcu edeceğiz. Mesleki yaşantım boyunca benzer birçok operasyon gerçekleştirmiştim. Ancak bu operasyonun benim için anlamı çok başka. Mesleki tecrübemle beni doğurup büyüten anneme şifa olmak benim için en büyük mutluluk. Annemin ellerinden öpüyor, kendisine sağlıklı uzun ömürler diliyorum” diye konuştu.

    “Evladımın elinden şifa bulmanın mutluluğu tarif edilemez”

    Oğlunun elinden şifa bulmanın mutluluk verici olduğunu ifade eden anne Pekar Öz de, “Bir süredir rahatsızlık duyduğum hastalığımdan doktor olan oğlum sayesinde şifa buldum. Allah oğlum ve diğer tüm doktorlarımızdan razı olsun. İnsanın doğurduğu öz evladının elinden şifa bulması apayrı bir mutluluk. Bu mutluluk kelimelerle tarif edilemez. Şuan sağlık durumun çok iyi. Emeği geçen tüm sağlık çalışanlarımıza teşekkür ediyorum” dedi.

  • “Hastalıklar toplum sağlığını tehdit ediyor”

    “Hastalıklar toplum sağlığını tehdit ediyor”

    Yapılan araştırmaların Türkiye’de obezite sıklığının her geçen gün arttığını ve toplumdaki obezite sıklığı açısından Avrupa ülkeleri arasında birinci sırada olduğumuzu gösterdiğini işaret eden Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ayşe Nur İzol Torun, açıklamalarda bulundu.

    “Obezite ile mücadelenin ekonomik ve eğitim boyutu da ele alınmalı”

    Obeziteyi sadece sağlık sistemi içinde çözmenin mümkün olmadığını, işin sosyal, ekonomik ve eğitim boyutu ile de ele alınacak programların hızla geliştirilerek, bir an önce hayata geçirilmesinin en önemli önceliklerden biri olması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Ayşe Nur İzol Torun, obezite ile mücadelenin önem sırasının en üst sıralarda olduğunu ve bunun en önemli parçalarından birisinin de obezitenin önlenmesi olduğunun altını çizdi.

    “Sağlıklı yaşam tarzı alışkanlığı kazandırmak için eğitimler yapılmalı”

    Besinlerin hem enerji vermesi hem de vücudun dışarıdan almak zorunda olduğu vitamin, mineral, protein gibi önemli öğeleri içermesi gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Torun, şunları söyledi:
    “Obezitesi olan bireylerin çoğunlukla yüksek enerji içeriği olan ancak besin öğe içeriği açısından fakir yiyecekler tükettiği bilinmektedir. Bu yönüyle obezite, varlık içinde bir yokluk durumu olarak da tanımlanmaktadır. Bu açıdan sağlıklı bireyler, çocuklar ve gençler hedef kitlesi olarak belirlenip, sağlıklı yaşam tarzı alışkanlığı kazandırmak, sürdürmek açısından geniş çaplı eğitimler yapılmalı, okul kantinleri başta olmak üzere, toplu olarak yemek yenilen merkezler sağlıklı gıda tüketimi açısından düzenlenmelidir. Toplumun egzersiz yapabileceği uygun alanlara ulaşımı açısından düzenlemelerin yapılması da bir diğer önemli çalışma alanı olmalıdır. Sağlıklı beslenmek ve sağlığı sürdürmek, özetle sağlık hakkı bir insan hakkıdır.”

    “Obezitede pek çok faktör iç içe girerek etkili olabiliyor”

    Bir sağlık sorunu olarak obezite bazı endokrinolojik hastalıkların bir sonucu olarak görülebilse de, çoğu bireyde tek bir nedenden bahsetmenin mümkün olmadığını dile getiren Prof. Dr. Ayşe Nur İzol Torun, “Çoğu zaman psikiyatrik, metabolik, yaşam tarzı, sosyal çevre, stres, uyku bozuklukları gibi pek çok faktör iç içe girerek etkili olabilmektedir. Bu karmaşık sorunun çözümü için bireylerin obezite olgularını çok yönlü değerlendirme deneyimine sahip olan merkezlerde değerlendirilmesi en ideal olandır. Bu merkezlerde hekimin yanı sıra, psikolog, egzersiz ve diyet uzmanları obezitesi olan bireyi olması gerektiği gibi çok yönüyle değerlendirmekte ve tedavi sürecini düzenlemektedir. Ülkemizde de bu açıdan geliştirilen ve geliştirilmekte olan merkezlerin sayısı hızla artmaktadır” şeklinde konuştu.

    “Öncelik toplum sağlığını koruma hedefi olmalı”

    Obezite ile mücadelede birey bazında ilaç tedavilerinin de gündeme geldiğini vurgulayan Prof. Dr. Ayşe Nur İzol Torun, “Ülkemizde ve dünyada uzun süredir kullanılmakta olan ya da henüz kullanıma giren anti-obezite ilaçlarına gerekmesi halinde bir uzman tarafından başlanması, tedavi açısından umut vermektedir. Nihayetinde tüm bu yaklaşımların başarısız kaldığı bireylerde, özellikle de obezite ilişkili yandaş hastalığı olanlarda cerrahi tedavi de gündeme gelmektedir” dedi.
    Obezitenin ülkemiz için önemli bir toplum sağlığı sorunu olduğunu ve giderek daha da büyük boyutlar kazandığını vurgulayan Prof. Dr. Torun, “Obezite ile mücadelede önleme amaçlı çalışmalar, öncelikli toplum sağlığını koruma hedefi olmalıdır. Bir diğer hedefimiz de obezitesi olan bireylerin hak ettikleri uygun tedavi şansına kavuşacakları obezite tedavi merkezlerinin yaygınlaştırılmasıdır” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.