Etiket: Sağlık

  • Türkiye Hayat Sağlık Vakfı’ndan 5 tıp öğrencisine burs

    Türkiye Hayat Sağlık Vakfı’ndan 5 tıp öğrencisine burs

    Bursa Uludağ Üniversitesi’ne farklı konularda katkıda bulunan Hayat Hastanesi ve Türkiye Hayat Sağlık Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ahmet Özkul, bu kez Tıp Fakültesi’nde eğitim gören 5 öğrenciye burs vermeyi taahhüt etti. Hazırlanan protokole BUÜ Rektörü Prof. Dr. Ferudun Yılmaz ve Dr. Ahmet Özkul imza attı.
    Törende konuşan Rektör Prof. Dr. Ferudun Yılmaz, Dr. Ahmet Özkul’un üniversiteye ve öğrencilere verdiği desteğin uzun yıllardır devam ettiğinin altını çizdi. Özellikle sağlık alanında eğitim alan öğrencilere özel bir önem gösterdiğini kaydeden Prof. Dr. Ferudun Yılmaz; “Hayat Hastanesi, Türkiye Hayat Sağlık Vakfı ve tabii ki Dr. Ahmet Özkul Beyefendi, bizlerin her zaman destekçisi olmuştur. Bugüne kadar yürütülen burs faaliyeti başta olmak üzere, maddi ve manevi olarak ne gerekiyorsa elinden gelen katkıyı vermiştir. Bugün de BUÜ Güçlendirme Vakfı aracılığıyla 5 tıp öğrencimize burs vermek için bizimle protokol imzaladı. Kendisine teşekkür ediyoruz. Bu duyarlı yardım hareketinin herkese örnek olmasını diliyoruz. Protokolümüzün hayırlar getirmesini temenni ediyoruz” diye konuştu.

    “Öğrenciler çok daha iyi şartlarda eğitim alabilsin”

    Hayat Hastanesi ve Türkiye Hayat Sağlık Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ahmet Özkul da sağlık alanında uzun yıllardır hizmet verdiklerini ve öğrencilerin çok daha iyi şartlarda eğitim alabilmeleri için gerekli katkıyı sağlamaya gayret ettiklerini belirtti. Bursa Uludağ Üniversitesi’nin ve Tıp Fakültesi’nin kendileri için ayrı bir yeri olduğunu açıklayan Dr. Ahmet Özkul, işbirliği için üniversite yönetimine teşekkürlerini iletti.
    Protokol imza töreninde Türkiye Hayat Sağlık Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Hayat Hastanesi Başhekimi Dr. Fatih Özkul ile BUÜ Güçlendirme Vakfı Müdürü Ramazan Üzü de hazır bulundu.

     

  • Sahurda hafif öğünler tercih edilmeli

    Sahurda hafif öğünler tercih edilmeli

    Bir aylık oruç döneminde bireyin normal beslenme alışkanlıkları ve yaşam biçiminde bazı değişiklikler oluştuğuna dikkat çeken Diyetisyen Irmak, “Yiyecek, içecek seçiminde değişikler, yeme zamanındaki değişim, uyku düzeni gibi birçok faktör etkilenir. Oruç tutulan süre günde iki öğün beslenmeye denk gelir. Öğün sayısı azalması ve açlık sürecinin yaklaşık 13 saat sürmesi ile birlikte besin alımı ve sıvı alımı azalmasına bağlı olarak metabolizma hızında yavaşlama görülebilir” dedi.

    Oruç tutmanın vücudun bir yıl boyunca ihmal ettiği sağlığı geri kazanması için fırsat olabileceğine değinen Irmak, “Kan şekeri düzeyinde ve kan insülin düzeyinde düşmenin yanı sıra insülin direnci azalır. Metabolizma yağ yakımına girer önce kandaki yağlar sonra başta karaciğerde birikmiş yağları enerji olarak kullanmaya başlar. Kan trigliserit ve LDL seviyeleri düşer. Karaciğer yağlanması azalır. Enflamasyon baskılanır. Bağışıklık sistemi güçlenir. Sağlıklı kilo verilebilir. Gün içinde alkol ve sigara alınmaması nedeniyle önemli kazanımlar elde edilir” şeklinde konuştu.

    Besinleri Yavaş Tüketin

    Oruç ile elde edilen olumlu kazanımları iftar sırasında kaybedilmemesi için dikkat edilmesi gerekenleri sıralayan Irmak, “Vücudumuzun ihtiyaç duyduğu besin öğelerini dengeli bir şekilde almamız gerekiyor. İftarda bir an önce doyma isteği ile boş mideye bir anda yüklenilirse sindirim zorluklarına ve kan şekeri yükselmesine yol açabilir. Mide ekşimesi, mide yanması, bulantı, kabızlık gibi sağlık sorunları yaşamamak için yavaş yavaş azar azar besinler tüketilmelidir. Orucu en çok ihtiyacımız olan su ile açmalıyız. Su içmek gün içinde kaybetmiş olduğumuz suyu yerine koyar koyulaşmış kanı sulandırmış oluruz. Yemek öncesinde su içmek aynı zamanda aşırı yemenin de önüne geçer” diye konuştu.

    Sahurda Hafif Öğünleri Tercih Edin

    Sahura mutlaka kalkılması gerektiğinin altını çizen Irmak, “Sahurda tek su içilip yatılmamalıdır. Bu durumda öğünler arasındaki süre daha çok uzadığından açlık süresi artmaktadır. Buna bağlı olarak daha erken kan şekeri düşüşleri yaşanması ve günün verimsiz geçmesine neden olmaktadır. Sahur ağır yemeklerden oluşmamalıdır çünkü metabolizma hızı düştüğü için besinlerin yağa dönüşme hızı ve kilo alma riski artmaktadır. Sahurda süt, yoğurt, peynir, yumurta gibi besinlerden oluşan hafif bir kahvaltı ya da çorba, sebze veya zeytinyağlı yemeklerden oluşan hazmı kolay öğünler tercih edilmelidir” ifadelerini kullandı.

  • Sağlıklı Hayat Merkezleri’nde sağlıklı yaşlanma danışmanlığı

    Sağlıklı Hayat Merkezleri’nde sağlıklı yaşlanma danışmanlığı

    Bursa İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanı Uzm. Dr. Mustafa Çetin, Yaşlılara Saygı Haftası çerçevesinde açıklamalarda bulundu. Yaşlıların, geçmiş ve günümüz arasında köprü kuran, kültür, gelenek ve tecrübeleri yarınlara taşıyan kişiler olduğunu vurgulayan Uzm. Dr. Çetin, yaşlı vatandaşların sosyal hayatın içinde yer almaları, aktif ve sağlıklı bir yaşam sürdürmelerinin Sağlık Bakanlığı’nın öncelikleri arasında yer aldığını söyledi.
    Çeşitli bireysel ya da çevresel faktörlerin etkisiyle oluşabilen düşme ve kazaların, yaşlı bireylerin sağlıklarını kaybetmelerine, ya da yaşamlarının geri kalan dönemlerinde başkalarına bağımlı hale gelebilmelerine neden olduğunu vurgulayan Uzm. Dr. Çetin, “ Bu nedenle 2024 yılı 18-24 Mart Yaşlılara Saygı Haftası’nın teması “Güvenli Yaşa, Sağlıklı Yaşlan” olarak belirlenmiştir. Sağlıklı ve aktif yaşlanmanın teşvik edilmesi, evlerde ve sosyal yaşam alanlarında basit tedbirlerin alınması yoluyla düşmeler ve kazalar büyük ölçüde azaltılabilecektir. Bu konu yaşlılarımız kadar, yaşlı bir birey adayı olan kendimize karşı da önemli bir sorumluluktur.” diye konuştu.

    Yaşlı vatandaşlara yönelik faaliyetler sürüyor

    Sağlık Bakanlığı’nın bununla ilgili paydaşların katılımı ve katkılarıyla “Türkiye Sağlıklı Yaşlanma Eylem Planı ve Uygulama Programı” hazırlayarak faaliyetler yürüttüğünün altını çizen Uzm. Dr. Çetin, “Bakanlığımız geliştirdiği Hastalık Yönetim Platformu (HYP) uygulaması ile aile hekimlerimizin, kendilerine kayıtlı yaşlı bireyleri, klinik rehberler doğrultusunda izleme ve değerlendirmelerine imkan sağlamıştır. Yine ülke genelinde yaygınlaştırdığı Sağlıklı Hayat Merkezleri’nde (SHM) ise sağlıklı yaşlanma danışmanlığı ve güvenli çevre hakkında eğitimler verilmesini sağlayarak yaşlı bireylerimiz başta olmak üzere tüm vatandaşlarımızın ve sağlık çalışanlarımızın konuya yönelik farkındalıklarını artırmaya yönelik çalışmalara devam etmektedir. Yaşlı vatandaşlarımızı bu merkezlerden faydalanmaları için bekliyoruz” diye konuştu.
    Uzm. Dr. Çetin son olarak Yaşlılara Saygı Haftası çerçevesinde yaşlı vatandaşlara karşı hatırlatmalarda bulunarak sözlerini şu şekilde sürdürdü;
    “Bu hafta vesileyle vatandaşlarımızı; yaşa ve sağlık durumuna uygun aralıklarla görme ve işitme muayenelerini yaptırmaya, yine yaşa ve sağlık durumuna uygun düzenli egzersiz ve yürüyüş yapmaya, düşme ve kazalara karşı kolay giyilip çıkartılan ve kaymaz tabanlı rahat ayakkabılar kullanmaya, halı, mobilya, kablo gibi eşyaların takılmaları önleyecek şekilde düzenlemeye ve de düzenli sağlık kontrolleri yaptırmaya davet ediyor, tüm büyüklerimize sağlıklı günler diliyoruz”

  • Oruç anne sütü kalitesini etkileyebilir

    Oruç anne sütü kalitesini etkileyebilir

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Zeynep Banu Erdoğdu, emzirme ve oruç hakkında bilgilendirmelerde bulundu.

    Emziren annelerin oruç tutmasının, anne sağlığı ve bebeğin beslenmesi açısından dikkat gerektiren bir konu olduğunu dile getiren Dr. Erdoğdu, “Bu süreçte, oruç tutmaya karar verirken uzun süreli açlığın anne sütüne etkisi, bebeğin beslenme düzeni ve annenin kendi beslenme ihtiyaçları gibi faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. Her anne ve bebeğin durumu farklı olduğundan, oruç tutmadan önce doktorunuza danışmak önemlidir. Doktorunuz size bireysel tavsiyelerde bulunabilir ve sağlıklı bir oruç tutma planı oluşturmanıza yardımcı olabilir” diye konuştu.

    “Anne sütü kalitesi etkilenebilir”

    Emziren bir anne olarak oruç tutmayı düşünenlerin, bebeklerin beslenme düzenini de göz önünde bulundurması gerektiğini söyleyen Dr. Erdoğdu, “Anne sütü, bebeğin büyüme ve gelişimi için gerekli olan besinleri sağlar. Ancak oruç tutarken sıvı ve besin alımınız kısıtlandığından, anne sütünün kalitesi ve miktarı etkilenebilir. Bu yüzden bebeğinizi düzenli aralıklarla emzirmeniz ve yeterli miktarda sıvı tüketmeniz önemlidir. Sıvı tüketimine özen göstermek, hem kendi sağlığınızı korumanızı hem de bebeğinizin beslenme ihtiyaçlarını karşılamayı sağlar” şeklinde konuştu.

    “Hekiminiz ek besin takviyeleri önerebilir”

    Gerektiğinde ek besin desteği almanın da bebeğin ihtiyaçlarını karşılamak için atılması gereken adımlardan biri olduğunu belirten Dr. Erdoğdu, “Eğer oruç tutarken yetersiz beslenme riskiyle karşılaşıyorsanız, doktorunuz size ek besin takviyeleri önerebilir. Bu takviyeler, bebeğin gelişimi için gerekli olan besinleri sağlamak amacıyla kullanılabilir. Doktorunuzun önerilerine uymak, bebeğinizin sağlığını korumak için önemlidir” ifadelerini kullandı.

    “Annenin beslenme ihtiyaçları göz ardı edilmemeli”

    Emziren anneler için oruç tutma sürecinde dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli noktanın da kendi beslenme ihtiyaçlarını göz ardı etmemek olduğunu vurgulayan Erdoğdu şunları söyledi: “Oruç tutarken sağlıklı ve dengeli bir beslenme planı izlemek önemlidir. İftar ve sahur öğünlerinde besin çeşitliliğine dikkat etmek, protein, lif, vitamin ve mineral açısından zengin gıdalar tüketmek önemli bir adımdır. Bu şekilde kendi sağlığınızı koruyabilir ve emzirme süreci boyunca enerji seviyenizi yüksek tutabilirsiniz”.

  • Hurma tokluk sağlıyor, hafızayı güçlendiriyor

    Hurma tokluk sağlıyor, hafızayı güçlendiriyor

    Ramazan ayının başlaması ile iftar ve sahur sofralarının vazgeçilmezi hurma daha fazla talep görmeye başladı. Doğal şeker içeren hurma, Ramazan aylarında gün içerisinde düşen kan şekerini iftarda düzenlemede etkili oluyor. Hurma, toksinleri atması, kas kramplarına iyi gelmesi, stres durumunda mutluluk vermesi ve hafıza güçlendirici etkisi olduğu için alzheimer riskini karşı da faydası olması ile biliniyor.

    “Normal zamanlarda da hurma sık tercih edilmelidir”

    Diyetisyen Merve Sena Nazlı, Ramazan ayının gelmesiyle beraber hurmanın sofralardaki yerini aldığını ifade ederek, “Sağlıklı beslenmeye dikkat edenler sadece Ramazan ayında değil normal zamanlarda da hurmayı sık tercih etmelidir. Çünkü şeker yerine kullanacağımız doğal bir tatlandırıcıdır. Hurma antioksidan içeriği yüksek olduğu için vücudumuzdaki toksinleri atmaya yardımcıdır. A, C vitamini içerdiği için aynı zamanda gençleşmeye yardımcı olacaktır ve cildimizdeki elastikiyeti sağlayıcı etkiye sahiptir. Böylece daha genç bir görünüme sahip olabilirsiniz. İçerdiği magnezyumdan kaynaklı kas kramplarına iyi gelir ve aynı zamanda B6 vitamini içerdiği için de stres durumlarında tercih ederseniz mutluluk verici bir etkiye sahiptir. Aynı zamanda potasyum içeriğinden dolayı da kalp sağlığını koruyucu etkiye sahiptir. Lif içeriği yüksek olduğu için özellikle tokluk sağlamaya yardımcı olup aynı zamanda kabızlık noktasında da tercih edebilirsiniz. Aynı zamanda hafızayı güçlendirici etkisi olduğu için alzheimer riski olanlar ve ben ne yaparsam yapayım sürekli unutuyorum diyenler için de oldukça güzel bir alternatif” dedi.
    Diyetisyen Merve Sena Nazlı, hurmanın bir meyve olduğunun unutulmaması gerektiğini ifade ederek, “Dikkat etmemiz bir nokta ise hurma da bir meyve olduğu için fazla tüketimi vücudumuzda yağlanmaya sebep olabilir ve kilo artışı olarak karşımıza çıkabilir. O yüzden günlük tüketeceğiniz 3 tane hurma sizler açısından yeterli olacaktır” şeklinde konuştu.

  • “Haiti’de sağlık sistemi çökmek üzere”

    “Haiti’de sağlık sistemi çökmek üzere”

    Haiti’de çetelerin yol açtığı şiddet olayları ve hükümet karşıtı eylemleri ülkeyi kaosa sürükledi. Olayların devam etmesi nedeniyle başkent Port-au-Prince’de olağanüstü hal 3 Nisan’a kadar uzatıldı. Olağanüstü hal çerçevesinde tüm protestolar yasaklanırken, güvenlik güçlerine sokağa çıkma yasağına uymayanları gözaltına almaları talimatı verildi.
    Sokak çatışmalarının yaşandığı Port-au-Prince’te, bir gıda deposu yağmalandı, birçok araç ise kundaklandı. Akaryakıt istasyonlarının kapatılması nedeniyle halk, plastik kaplarla sokak satıcılarından benzin almaya başladı.

    Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA) tarafından yapılan açıklamada, personel, ekipman, yatak, kan ve ilaç eksiklikleri nedeniyle ülkenin sağlık sisteminin “çökmek üzere” olduğu, çatışmalarda yaralananların tedavisinde zorluk yaşandığı belirtildi.
    BM Dünya Gıda Programı (WFP) tarafından yapılan açıklamada ise hayati ekipman, tıbbi malzeme ve gıda taşıyan kamyonların Port-au-Prince limanında mahsur kaldığı ifade edildi. Açıklamada, güvenlik riski nedeniyle deniz taşımacılığının da askıya alındığı kaydedildi.

    Başbakan ülkeye dönemiyor

    Haiti’de geçtiğimiz hafta Perşembe günü Başbakan Ariel Henry’nin çok uluslu bir güvenlik gücünün ülkeye gönderilmesini görüşmek üzere Kenya’nın başkenti Nairobi’ye gitmesi üzerine sokaklar karışmıştı. Henry’nin istifasını isteyen çetelerin iki cezaevine yönelik düzenlediği baskınlarda 12 kişi hayatını kaybetmiş, en az 4 bin mahkum firar etmişti. Artan şiddet olayları nedeniyle ülke genelinde Pazar günü 72 saatlik olağanüstü hal ve sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. Şiddet olayları nedeniyle binlerce kişi ise yerlerinden edildi.
    ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Salı gününden bu yana Porto Riko’da bulunan Ariel Henry ile ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın dün telefonda görüştüğü belirtildi. Açıklamaya göre Blinken görüşmede ülkede daha kapsayıcı bir hükümete geçişi hızlandırmaya yönelik acil ihtiyaç olduğunu ifade etti.

  • Ramazan Ayı’nda beslenmeye dikkat

    Ramazan Ayı’nda beslenmeye dikkat

    Vatandaşların sağlıklı bir Ramazan ayı geçirmesi için iftar, sahur ve bu öğünlerin arasında tüketilen besinler önem taşıyor. Hem sağlıklı hem rahat bir oruç süreci geçirilmesi için uzmanlar da beslenme önerilerinde bulundu. Prof. Dr. Esin Korkut mide problemleri yaşanmaması için dikkat edilmesi gerekenler ve mide hastalıkları olan kişilere yönelik tavsiyelerde bulunurken Diyetisyen Asya Naz Al da Ramazan Ayı’nda vatandaşların öğünlerde tüketmesi ve uzak durması gereken besinler hakkında konuştu.

    “Mide ağrıları, yanmaları, reflü ve kabızlık çok sık karşılaşılan problemler”

    İftar ve sahur öğünlerinde tüketilen ürünlere dikkat edilmesi gerektiğini aktaran Gastroenteroloji Bölümünden Prof. Dr. Esin Korkut, “Ramazan süresince yediklerimiz, yemek düzenimiz hepsi değişiyor. Gün içerisinde sürekli açız, çok ciddi susuz kalacağız. Akabinde gastroenterolojik problemler oluşmaya başlayacak. Mide ağrıları, yanmaları özellikle reflü ve kabızlık ilerleyen günlerde çok sık karşılaşılan problemler. En önemli öğün sahur öğünü, kesinlikle atlanmaması gerekiyor. Sadece su içeyim, yatayım tarzında olmamalı, mutlaka sahura kalkılacak ve yemek yenilecek. Yemekte daha çok tok tutmasını sağlayacak, protein kaynaklı gıdaları öneriyoruz, hem bizi tok tutuyor hem günümüzü rahat geçirtecek. Lif mutlak oranda öneriyoruz özellikle tam buğdaylı ekmekler bu süreçte soframıza dahil oluyor. İlerleyen günlerde kabızlık şikayeti olacağı için lifle birlikte kabızlık sorununu çözmeye başlayacağız. Kahveyi, çayı bu dönemde pek önermiyoruz. İçerisinde kafein var, aynı zamanda idrar söktürücü özelliği daha çok susuz bırakıyor. Çay, kahve yerine mutlaka su öneriyoruz. Protein, lif olacak, mutlaka su içeceğiz, iftar çok önemli. Bütün gün aç kaldık, hemen yeme tarzında olmayacak. En azından hafif bir çorba ile başlamayı öneriyoruz. Böylece hem su ihtiyacımızı almış oluyoruz hem de bir tokluk sinyali veriyoruz. Arkasından öğünlerimizde sebze, probiyotik mutlaka olmalı. Probiyotik en sevdiğimiz, sofralarımızın eksik olmaz yoğurdu” dedi.

    “Hastalar mutlaka hekimlerine danışmalı”

    Ramazan Ayı’nda sık karşılaştıkları rahatsızlıklar hakkında bilgiler veren Prof. Dr. Korkut, sözlerine şöyle devam etti:
    “Bu dönemde reflü ve kabızlık şikayetimiz çok ön plana geliyor. Bunun yanında ülser, gastrit şikayetlerimiz de oluşacak. Önlemek için başından itibaren önlem almak gerekiyor. Sahurda hemen yiyip yattığımızda ya da iftarda çok yedik hemen yatmaya kalkıştığımızda doğal olarak reflü şikayetleri çok olacak. Göğüs bölgesinde yanmalar, ağız içerisine acı su gelmeler, reflü hastalarının özellikle yağlı, çok fazla kızartmalar tüketmemesi gerekecek, yemekten hemen sonra yatmayı kesinlikle önermiyoruz. En az yarım saat, 1 saat oturur vaziyette olunmalı. Sahurda çalışma nedenlerimizden dolayı bunu çok yapamıyor olsak bile en azından yatak başını 10-15 santim yükseltip yatarsak reflü sorunlarını da gidermiş oluruz. Gastrik ülseri, gastriti olan hastalarımız neyin dokunup dokunmadığını biliyorlar. Çok acılı, baharatlı, yağlı gıdalardan uzak durması gerekecek. İlaç kullanımına gerek olabilir, gerekirse doktorunuz onu iftar, sahur şeklinde zaten bölecektir ancak tutmamanız gerekiyorsa da buna göre uygun önerilerde bulunacaktır. Özellikle kronik hastalığı olanlar, kronik ülseri, kabızlığı, reflü hastalarımız, tansiyonu, şekeri, kalp hastalığı olan hastalarımız mutlaka bu dönemde hekimlerine danışmalı. Ona uygun ilaçlarını ve beslenme düzenini korumalıdır”

    “Çok tuzlu, yağlı, ağır yemeklerini tercih etmemeliyiz”

    Ramazan Ayı’nda değişen beslenme düzenine uyum sağlanması için yapılması gerekenler hakkında konuşan Diyetisyen Asya Naz Al, “İftarda çok tuzlu, yağlı, ağır özellikle kırmızı et yemeklerini tercih etmemeliyiz. Edeceksek de bir tabakla sınırlandırmalıyız. Yanında mutlaka yoğurt, salata gibi lif, kalsiyum içeriği yüksek bir besinle birleştirmeliyiz. Sahur için de özellikle tuzlu, şekerli gıdaları tüketmemeliyiz çünkü gün içinde susuzluğumuzu artırabilir. Oruç tutmamızı zorlaştırabilir. İftarla sahur arasında en az 8-10 bardak su içmeye dikkat etmeliyiz. Sahurda kahvaltı şeklinde olması gerektiğini düşünüyorum. 1 veya 2 yumurta açlık durumunuza göre değişmekte. Yumurtayı sahurda tüketmemizi gerektiğini düşünüyorum çünkü tokluk süresini artırıyor. Lifli gıdalar, ekmek tercihimiz beyaz ekmek yerine tam buğdaylı olursa daha uzun süre tok tutacaktır. Çok tuzlu peynirler veya tuzlu zeytinleri su ihtiyacımızı artıracağından dolayı sahurda tüketmememiz gerekiyor. Normal bir kahvaltıyı nasıl yapıyorsak aslında sahuru o şekilde yapmamız gerekiyor. Pastırma gibi salamura etlerin tüketimini görüyoruz, bu da ertesi gün susamamızı ve çok fazla su ihtiyacımızın olmasını tetikliyor. İftarda zaten çok fazla ana yemek ağırlıklı tükettiğimiz için en azından sahuru biraz daha kahvaltı şeklinde, hafif yaparsak vücudumuzu biraz daha rahatlatmış oluruz. Her diyabetli ya da her hipertansiyonlu aynı olmuyor. Her kişinin hastalığı kendine özgü, her diyabetli ya da hipertansiyonlu oruç tutabilir diyemem. Önce hekiminden onay alması üzerine bir diyetisyenin de takip etmesi gerekiyor. Çorba ile başlayıp, 10 dakika ara verip sonra ana yemeğe geçebilirsiniz sonra tatlı tercih ediliyorsa edilebilir. Yemekler arası bir 10 dakika ara vermek en azından vücudu dinlendirir, hazmı da kolaylaştırır. İftarda çok fazla yemek yemekten kaçınmamız gerekiyor. sahurda da aynı şekilde. Yemeği hızlı ya da fazla yiyip tekrar uykuya dalıyoruz bu da hem zihnen hem metabolik olarak bizi rahatsız ediyor. Sahurda çok fazla su içip yatıyoruz bunun yerine iftarla sahur arasında bölerek suyu içmemiz gerektiğini düşünüyorum ”şeklinde konuştu.

  • Rahim ağzı kanserinde aşının önemi

    Rahim ağzı kanserinde aşının önemi

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Tolga Şişli rahim ağzı kanseri hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Rahim ağzı kanserinin ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğunu dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Şişli, “Dünya genelinde her yıl 500 binden fazla kişi rahim ağzı kanserine yakalanmaktadır. Bununla birlikte, bu kanser türü önlenebilir olması nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından özel bir önem taşımaktadır” diye konuştu.

    “Yüzde 90’ından fazlasının nedeni HPV virüsü”

    Rahim ağzı kanserinin yüzde 99.7’sinin Human Papillom Virüsü (HPV) olarak bilinen bir virüs olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Şişli, şu bilgileri paylaştı:
    “HPV’nin 150 farklı tipi bulunmaktadır. Her 10 genç kadından biri, rahim ağzı kanserine yol açabilen HPV virüsüyle enfekte olma riski taşımaktadır. Bu da demektir ki, neredeyse tüm kadınlar hayatlarının bir döneminde HPV virüsüyle karşılaşabilir.”

    “Aşı rahim ağzı kanserine karşı yüzde 100’e yakın bir koruma sağlar”

    DSÖ erkek ve kız çocukları ile yetişkin kadınlar arasında rahim ağzı kanserine karşı aşılamanın önemli bir strateji olduğunu vurgulamakta olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Şişli, “Rahim ağzı kanserine karşı kullanılan aşıların farklı türleri bulunmaktadır. İkili, dörtlü ve dokuzlu aşılar olarak adlandırılan bu aşılar, rahim ağzı kanserine karşı yüzde 100’e yakın bir koruma sağlamaktadır. Ayrıca, HPV’nin diğer tiplerine bağlı olarak gelişen genital siğillere karşı da koruyucu etkisi bulunmaktadır” şeklinde konuştu.

    “Aşılama ve tarama programları birlikte uygulanmalıdır”

    Rahim ağzı kanserine karşı aşılamanın genç yaşlarda başlanması gereken bir süreç olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Şişli, “İdeal olarak aşılamanın cinsel aktivite öncesi dönemde gerçekleştirilmesi önerilmektedir çünkü bu dönemde henüz enfeksiyon riski en düşüktür. Aşılar HPV enfeksiyonunu önleme konusunda etkili bir şekilde çalışırken, düzenli tarama testleri (smear testi) de rahim ağzı kanserinin erken teşhisinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu yüzden aşılama ve tarama programlarının birlikte uygulanması, rahim ağzı kanserinin önlenmesinde büyük bir adım oluşturmaktadır” dedi.

    “Toplumun bilinçlendirilmesi elzemdir”

    Rahim ağzı kanseriyle mücadelede toplumun bilinçlendirilmesi ve eğitiminin de kritik bir öneme sahip olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Şişli, “Kadınlar arasında HPV’nin yayılmasını engellemek için sağlıklı cinsel ilişki alışkanlıkları, düzenli tarama testlerine katılım ve aşılamaya erişim gibi konuların vurgulanması gerekmektedir. Bunun yanı sıra, erkeklerin de HPV aşısına erişimi ve aşılanması da önemli bir adımdır çünkü HPV’nin yayılmasında erkekler de rol oynamaktadır” ifadelerini kullandı.

    “Önleme ve bilinçlendirme çabalarıyla etkiler azaltılabilir”

    Rahim ağzı kanserinin, önlenebilir ve korunabilir bir hastalık olduğunun altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Şişli, “HPV’ye karşı aşılama programlarının yaygınlaştırılması, düzenli tarama testlerinin uygulanması ve toplumda bilinçlendirme çalışmalarının desteklenmesiyle bu sağlık sorunun etkili düzeyde azaltılması mümkündür. Bu önlemler kadınların hayatlarını koruma altına alırken, rahim ağzı kanseriyle mücadelede büyük bir ilerleme kaydedilmesine yardımcı olacaktır” dedi.

  • Diyetisyenden Ramazan’da beslenme uyarısı

    Diyetisyenden Ramazan’da beslenme uyarısı

    Diyetisyen Tuğba Nur Selçuk, Ramazan ayında nasıl beslenilmesi gerektiğine ilişkin bilgilendirmelerde bulundu. Selçuk, oruç tutacak vatandaşların sahur öğününü atlamamaları gerektiğini belirtti. İftar öğününde ise vatandaşların yemekleri yavaş ve iyi çiğneyerek tüketmesi gerektiğini söyleyen Selçuk, çorba ile başlayıp mümkün olduğunca 10-15 dakika kadar ara verilebilmesi takdirde mideye bir anda yüklenilmeyeceğini açıkladı.

    “Öğünlerin dengeli olması önemli”

    Öğünlerin dengeli olmasının önemine dikkati çeken Diyetisyen Tuğba Nur Selçuk, “Ramazan ayının gelmesiyle beraber beslenme alışkanlıklarımız büyük ölçüde değişiyor. Özellikle ürün sayımız azalıyor. Bununla beraber de açlık süresi 15-16 saate kadar uzayabiliyor. Açlık süresinin uzaması hem vücutta sıvı kayıplarına hem de enerji alımında yetersizliklere bağlı olarak metabolizma hızında yavaşlamalara sebep olabiliyor. Bu noktada bizim için en önemli faktör sahur öğününü atlamamak. Sahur öğününü mutlaka yapmalıyız. Çünkü sahur yapılmadığı takdirde açlık süresi 17-18 saate kadar uzayabiliyor. Bu da özellikle metabolizma hızında yavaşlamalara sebep oluyor. Öğünlerin dengeli olması önemli. Özellikle sahur öğününde kas ve sıvı kaybının önüne geçebilmek için bunları yeterli miktarda karşılamalıyız. Sahur öğünleri daha çok protein ağırlıkta besinlerden oluşmalı. Yani yumurta, süt ve süt ürünleri, az tuzlu peynir gibi bunları mutlaka bulundurmalıyız. Bununla beraber tam tahıllı ekmek, sebze ve meyve çeşitlerini sahur öğününe dahil etmeliyiz. Hatta çiğ kuruyemiş, çiğ fındık ve çiğ badem gibi yağlı tohumları da beslenmenize eklerseniz tokluk süresi daha da uzayacaktır. Gün içerisinde kan şekeriniz daha dengeli ilerleyecektir. Biz hiçbir zaman ekmeği tamamen kesin gibi bir yorum yapmayız. Ama tam tahıllı ekmek ve miktarına dikkat edildiği sürece tüketilmelidir” dedi.

    “Sahurda tuz ve baharat içeriği çok yüksek ürünleri tüketmemeliyiz”

    Sahurda tuz ve baharat içeriği çok yüksek salam, sucuk gibi şarküteri ürünlerini tüketmemek gerektiğini belirten Selçuk, “Eğer kişinin kronik rahatsızlığı varsa tansiyon, şeker, diyabet gibi bunları tetikleyebilir. Bunlar gün içerisinde tansiyon dengesizliklerine yol açabilir. Su ihtiyacını arttırabilir. Karşılayamayacağınız için vücutta sıvı kaybına yol açar. Bununla birlikte kafeinli içecekleri sahurda mümkün olduğunca tüketmeyelim. Bunun yerine ayran, şekersiz komposto ve ev yapımı meyve suları yükleyebiliriz. Kronik hastalığı olanlar doktoruna danışmadan oruç kesinlikle tutmamalı. Eğer doktoru müsaade ediyorsa ve tutacaksa özellikle iftar, sahur gibi öğünlerinin her besin grubundan içermesine ve vücudunun ihtiyacını karşılayacak kadar besin içermesine dikkat etmeli. Kuru baklagil, et, sebze, yoğurt ve süt ürünlerini mutlaka öğünlerinde bulundurmalıdır” ifadelerini kullandı.

    “İftarı yavaş yapmalıyız”

    İftarın yavaş ve çok çiğneyerek yapılması gerektiğini söyleyen Selçuk, “İftardan sonra halk arasında ağırlık dediğimiz durum olmaması için iftar öğünlerini olabildiğince yavaş ve çok iyi çiğneyerek tüketmemiz lazım. Bir çorba ile başlayıp mümkün olduğunca 10-15 dakika kadar ara verebiliriz. Bu hem kan şekerinin dengelenmesini sağlar hem de mideye bir anda yüklenilmemiş olmasını sağlar. Çorba içtikten sonra da ana yemekle başlayabiliriz ama bu ana yemek kesinlikle kızartma ve kavurma gibi yağlı yöntemlerle pişmiş olmamalı. Bunun yerine haşlama, fırında ya da ızgara pişirme yöntemi olabilir. Öğünün yanında mutlaka bir salata olmalı. Bu da kan şekeri dengelenmesini sağlar ve tokluk süresini uzatır. İftar sonrası herkeste tatlı ihtiyacı görürüz. Yemeğin hemen ardından tatlı tüketmek çok da doğru bir tercih değildir. En az 2 saat geçmesini bekleyerek yapacağınız hafif bir ara öğünle bunu dengeleyebiliriz. Bu ara öğün de taze meyve ve kuru meyve olabilir. Yanında da süt ve yoğurt grubu bulundurabiliriz. Tatlı tüketimini de haftanın bir günü ev yapımı tercihen sütlü tatlıları küçük porsiyonda tüketebiliriz. Hamurlu, şerbetli ve kızartma yöntemiyle yapılmış tatlıları mümkün olduğunca tüketmemeye çalışalım bu süreçte” diye konuştu.

  • “Sağlığınız için Akdeniz tipi beslenin”

    “Sağlığınız için Akdeniz tipi beslenin”

    Nöroloji Uzmanı Dr. Nigar Ahmadova, nörolojik hastalıkların dünya çapında sakatlık ve ölümlerin başlıca nedenleri olarak kabul edildiğine dikkat çekti. Alzheimer hastalığı (AH), Parkinson Hastalığı (PD), Şizofreni, Multipl Skleroz (MD) gibi hastalıkların dinamik ilerlemesi nedeniyle, bilim adamlarının yeni ve daha etkili müdahale yöntemleri arayışında olduğunu belirten Dr. Ahmadova, “Besinlerin insan sağlığındaki en önemli faktör olduğu fikri yeni bir şey değil. Tıp biliminin babası Hipokrat ‘Besinler ilacınız, ilacınız besininiz olsun” sözüyle sağlığın sürdürülmesinde beslenme tarzının önemine dikkat çekmiştir. Bugün de bilim adamları kanser, kalp, beyin hastalıkları gibi pek çok hastalıktan korunmada beslenmenin önemini vurgulamaktadır” diye konuştu.

    Akdeniz diyeti

    Uzm. Dr. Ahmadova diyetin hastalıkların seyri üzerinde olumlu etkileri olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
    “Giderek artan sayıda kanıt, Akdeniz diyetiyle beslenmenin çeşitli nörolojik hastalıkların patogenezinde (bir hastalığın kaynağı ve gelişmesi sırasında organizmada meydana gelen değişiklikler bütünü) kritik rol oynadığını gösteriyor. Kronik enflamasyon ve serbest radikal hasarı, bugün nörobilimde çok önemli bir konuma sahip olan kavramlardır. Sunulan veriler, omega-3 yağ asitleri, polifenoller, vitaminler, esansiyel mineraller ve probiyotikler gibi antiinflamatuar elementlerin kaynağı olan meyve, sebze, kuruyemiş, şifalı bitkiler, baharatlar ve baklagiller açısından zengin bir diyetin nörolojik hastalık riskinin önlenmesine yardımcı olduğunu ortaya koyuyor. Beyin damar hastalıkları (serebrovaskuler hastalıklar, iskemik inme, intraserebral hemoraji) nörologların acil serviste en sık karşılaştığı hastalıklardan. İskemik inme tüm dünyada ve ülkemizde ölüme neden olabilen, bıraktığı sekel bulgular ile birey ve toplum üzerindeki yükleri arttıran, buna karşın önlenebilen bir hastalıktır. İskemik inmeden korunmak için ele alınan vasküler (damarsal) risk faktörleri uzun yıllardır biliniyor. Ama veriler bu faktörlerin yeterince iyi kontrol edilmediğini gösteriyor. İskemik inmede vasküler risk yönetiminde beslenme en önemli başlıklardan biri. Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir çalışmada (REGARDs) yüksek miktarda yağ içeren kızarmış yiyecekler, işlenmiş gıdalar ve şekerli içeceklerin inme riskini artırdığı gösterilmiştir. Tuz alımının kısıtlaması hem hipertansiyon hem de inmenin sekonder korunmasında önemlidir. Diyette 2,5 gram/günlük bir tuz tüketimi önerilmektedir. Kardiyovasküler riski yüksek olan hastaların Akdeniz diyeti ile beslenmesi inme riskini azaltmaktadır.”

    Hastalara öneriler

    Öte yandan Nörolog Ahmadova, hastalarına Akdeniz diyeti önerdiğini ifade etti. Ahmadova, neden Akdeniz diyeti önerdiği konusunda da şunları söyledi:
    “Akdeniz diyeti, tekli doymamış yağ/ doymuş yağ oranının yüksek olduğu, zeytinyağı ya da diğer bitkisel (örneğin fındık yağı) yağlarının tercih edildiği, sebze ve meyveden zengin bir diyettir. Bu diyette, haftalık balık tüketiminin artırılmasını, kırmızı et ve et ürünlerinin tüketimin azaltması teşvik edilir. Süt ve süt ürünlerinin orta derece tüketimi önerilirken, kola, enerji içeceği, hazır tatlı kahveler, tatlandırıcı içeren içeceklerden uzak durulması istenir. Bu Akdeniz diyetinin yanında hastalarıma nörolojik hastalıklardan korunmak ve genel sağlık için mümkünse en az haftanın 3 günü tempolu yürüyüş yapmalarını öneriyorum. Sağlıklı beyin için ikinci beyin adlandırılan bağırsaklarımıza iyi bakmalı, yiyecek ve içeceklerimize dikkat etmeliyiz. Yani beyin sağlığımızı korumanın yolu midemizden geçip, bağırsaklarımızda belirleniyor. Herkes beslenme tercihleriyle kendi mikrobiyatasını ve dolayısıyla sağlıklarının yönünü değiştirebilirler. Nörolojik hastalıklara karşı kendi kalkanlarını oluşturabilirler.”