Etiket: Sağlık

  • “Spor başlamanın tam zamanı”

    “Spor başlamanın tam zamanı”

    İlkbaharın yaklaşmasıyla birlikte yurt genelinde hava sıcaklıkları artmaya başladı. Hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerine çıkmasıyla birlikte vatandaşlar yürüyüş, koşu, bisiklet sürme, yüzme ve doğa sporları ile hareketliliklerini arttırmaya başlarken, antrenör Hüseyin Erkul yaz aylarına fit girmek isteyen vatandaşlara yönelik bilgiler verdi. Kış aylarının spor yapmak için daha avantajlı olduğunu ifade eden Erkul, 4-5 aylık süre içerisinde iyi bir program ile vatandaşların istedikleri vücuda kavuşabileceklerini belirtti. Başlangıç için haftada 3-4 gün antrenman yapılmasını ideal olarak değerlendirdiklerini dile getiren Erkul, beslenme düzeninin önemli olduğunu da sözlerine ekledi.

    “Kilo vermek isteyen bir insan 1 ayda sağlıklı olarak maksimum 3-4 kilo verebilir”

    Antrenör Hüseyin Erkul, spor yapmak için kış aylarının yaz aylarına göre daha avantajlı olduğuna vurgu yaparak, “Bizim insanlarımız yaza daha formda vücutlarla girmek istiyorlar. Durum bu şekilde olunca aslında şu an önlerinde 4-5 aylık bir süreç var. Son 1-2 ay kala spora başlamalarına nazaran 4-5 aylık süreçte bunu kendilerine göre programladıklarında çok daha iyi sonuç alacaklarını düşünüyorum. Zaten biz de buna göre bir sistemle ilerliyoruz. Tamamen insanın kendi haftalık rutinine göre, çalışma saatlerine göre bir program ayarlaması gerekiyor. Başlangıç için haftada 3-4 gün antrenmanı ideal olarak değerlendiriyoruz. Kilo vermek isteyen bir insan 1 ayda sağlıklı olarak maksimum 3-4 kilo verebilir. Daha fazla kilo vermesi gerekiyorsa bunu sürece yayması çok daha avantajlı olacak” dedi.

    “Ağırlık çalışması ile kardiyo kombinlendiğinde daha hızlı sonuç alınabilir”

    Yaz mevsimine formda girmek isteyenlerin mart ayı gibi spora başlamasını tavsiye eden Erkul, “Kadın üyelerimiz genellikle şekillenmek ve sıkılaşmak amacıyla spor yapmayı tercih ediyorlar. Bu durumda kadınların erkeklere nazaran kas gelişimi bir tık daha zor olduğu için beslenmelerine çok daha dikkat etmeleri gerekiyor. Tabii ki erkek üyelerin de hedeflerine daha hızlı bir şekilde ulaşmak için aynı şekilde beslenme konusuna çok dikkat etmeleri lazım. Erkek üyeler genellikle bir tık daha bel çevresini eritme, omuz çatısını genişletme ve kas kütlesini arttırmaya yönelik programları tercih ediyor. Bu durumda da ağırlık çalışmaları çok önemli. Yağ yakımı açısından tamamen kardiyoya yönelik değil de ağırlık çalışması ile kardiyo olarak kombinlediğimizde çok daha hızlı bir sonuç alınabilir” şeklinde konuştu.

  • Lifli besinler kanser riskini azaltıyor

    Lifli besinler kanser riskini azaltıyor

    Kolorektal kalın bağırsak kanseri, dünyada ve Türkiye’de en sık görülen kanser türleri arasında bulunduğunu ifade eden Beslenme ve Diyet Uzmanı Diyetisyen Hande Güngör, “Bu kansere karşı muhtemel risk faktörlerini azaltmak ve farkındalık oluşturmak hedefiyle mart ayının ‘Kolorektal Kanser Farkındalık Ayı’ olarak değerlendiriliyor. Birçok kanser türünde olduğu gibi sağlıklı ve aktif bir yaşam tarzını benimsemek, ideal kiloda kalmak ve işlenmiş gıda tüketiminden kaçınmak, kalın bağırsak kanseri riskinin azaltılmasına yardımcı oluyor. Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı‘na göre dünyada her 5 kişiden biri kansere yakalanıyor. 8 erkekten 1’i ve 11 kadından 1’i kanser sebebiyle hayatını kaybediyor. Türkiye Sağlık Bakanlığı kanser istatistiklerine göre 2020 yılında Türkiye’de en sık görülen ilk 5 kanser türünden biri kolorektal kalın bağırsak kanseri. Kalın bağırsak kanserine karşı alınabilecek tedbirleri ise çok basittir. Aşırı kilolu veya obez olmak, fazla miktarda işlenmiş gıda veya kırmızı et tüketmek, alkol-sigara kullanmak ve fiziksel olarak aktif olmamak kolorektal kansere yakalanma riskini artırabilen faktörlerdendir. Sağlıklı kiloda kalmak ve bunu sürdürmek, farklı renklerde taze sebze-meyve ağırlıklı beslenmek, posa içeriğinden zengin besin tüketimini artırmak önemlidir. Rafine şeker ve yüksek karbonhidrat içeren besin tüketimini sınırlamak, sigara – alkol tüketiminin bırakılması gerekir. Soğan-sarımsakta bulunan ve suda çözülebilen polisakkaritlerden‘inülin’inprebiyotik etkisi, sağlıklı kolonosit hücrelerinin büyümesini destekler ve metastazınaz almasına katkı sağlar“ dedi.

    Kahve tüketimi erkeklerde riski azaltırken, kadınlarda artırıyor

    Çay ve kahvede bulunan biyoaktif bileşenlerden polifenollerinkolorektal kansere karşı koruyucu olduğunu ifade eden Dyt. Hande Güngör, “Yapılan çalışmalarda, kahve tüketiminin erkeklerde kolon kanseri riskini azalttığı, kadınlarda ise rektal kanser riskini arttırdığı belirlenmiştir. Antioksidan, antiinflamatuar ve antikarsinojenik etkisi olan zerdeçalın kimyasal bileşeni kurkumin, kolorektal kanserden koruyucu ve iyileştirici etkiye sahiptir. Kurubaklagiller, kuruyemişler, taze sebze ve meyveler posa açısından zengindir. Çözünür posa, antitümör etkisiyle, çözünmez posa ise kanserojen bileşenlerin emilimini önemli ölçüde azaltarak kolon kanseri gelişme riskini azaltmaktadır. Grubunun en yüksek posa içeren besinleri olan barbunya, badem ve bezelye başta olmak üzere, diyet lifi içeren tüm besinlerin tüketimi artırılmalıdır. 1-31 Mart Kolorektal Kanser Farkındalık Ayı’nda kolon sağlığını korumaya yardımcı olan besin tüketimini artırarak bağırsak sağlığı güçlendirilebilir” şeklinde konuştu.

  • Mide botoksu mu, mide balonu mu?

    Mide botoksu mu, mide balonu mu?

    Opr. Dr. Sedat Ocak, dünyada giderek yaygınlaşan bir sağlık sorunu olan obezite ile ilgili bilgiler vererek, tedavi yöntemleri arasında bulunan mide botoksu veya mide balonu hakkında önemli bilgiler paylaştı.

    Obezite (şişmanlık) hakkında bilgi veren Opr. Dr. Sedat Ocak, “Obezite, bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucu boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkması durumuna denir. Obeziteyi sadece kilo alımı olarak düşünmemek lazım. İleri aşamalarda bütün vücut sistemlerini etkileyen, hayat kalitesini düşüren, yaşam oranını azaltan bir hastalıktır. Artık belli bir orandaki obezite hastalarına tedavi mutlaka düşünülmesi gerekmektedir. Özellikle ilaç tedavileri, egzersizler ve yaşam stili değişiklikleri sonuç vermediğinde daha gelişimsel yöntemler gündeme gelmektedir” dedi.

    Vücut kitle indeksi hesaplaması
    Dünya Sağlık Örgütü’nün obezite sınıflandırması esas alınarak obeziteyi belirlemek için yaygın olarak kullanılan vücut kitle indeksinin; bireyin vücut ağırlığının (kg), boy uzunluğunun (m cinsinden) karesine (BKI=kg/m2) bölünmesiyle elde edilen bir değer olduğunu belirten Dr. Ocak, şu bilgileri verdi:
    “18.5 ve altı: Zayıf
    18.5 ile 24.9 arası: Normal
    25 ile 29.9 arası: Kilolu
    30 ile 34.9 arası: Şişman (obezite sınıfı 1)
    35 ile 39.9 arası: Aşırı şişman (obezite sınıfı 2)
    40 ve üzeri: Aşırı aşırı şişman (obezite sınıfı 3)

    Bu anlamda, 30 ila 40 ve üzeri oranındaki obezite hastalarında ameliyat dışı yöntemlerden bahsettiğimizde özellikle mide botoksu ve mide balonu ön sıralarda yer almaktadır. Bu yöntemler ameliyatsız yöntemler olduğu için rahatlıkla uygulanabilir, tekrarlanabilir yöntemlerdir.”

    Mide botoksu nedir, nasıl yapılır?
    Mide botoksu hakkında bilgi veren Opr. Dr. Sedat Ocak, “Mide botoksu şu an tam bir onay almadığı için tartışmalı bir yöntemdir. Hasta bu yöntem için uygun ise 30 ila 35 arasında oranlara sahip ise mide botoksu endoskopik yöntem ile yapılır. Yöntem ile mide içerisine özel bir iğne sayesinde mide içi enjeksiyonlarla uygulanmaktadır. Etkisi konusu tartışmalı olmakla birlikte 2-3 ay sürebilen bir etkinliği söz konusudur. Sadece botoks ile değil egzersizlerle ve diyetlerle bu yöntemin desteklenmesi gerekmektedir. Burada mutlaka yan etkileri göz önünde bulundurmak zorundayız” şeklinde konuştu.

    Mide balonu tedavisi nasıl yapılır?
    Mide balonunu da anlatan Ocak, “Mide balonu yöntemi ise, mide içerisine endoskopik yöntem ile belli bir hacimde mavi renkli bir sıvıyı içeren bir balon yerleştirildiği için midede bazı rahatsızlıklar olabiliyor. Bunlar ilaç tedavileri ile giderilebiliyor. Daha sonra yine diyetisyeniniz ile beraber uygulanan diyet ve egzersiz programları ile oldukça iyi denilebilecek sayıda aşırı kilolarınızı verebiliyorsunuz. Mide balonu, mide hacmini kapladığı için beslenme konusunda kısıtlama mevcut oluyor ve hasta belli diyete uymak durumundadır. Burada önemli olan verdiğimiz kiloları geri almamak yine diyet ve egzersiz programlarından sapmamak gerekmektedir. Vücut kitle indeksi 30 ila 40 arasında olup eğer yaşam sitili değişiklikleri ve egzersizlerle istediğimiz sonucu alınabiliyorsa ameliyatsız yöntem olarak mide balonundan kilo kaybı sağlanabilir” diyerek sözlerine son verdi.

  • Yaşlanma karşıtı 13 besin önerisi

    Yaşlanma karşıtı 13 besin önerisi

    Dermatoloji Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Derya Can, hücrelerin enerji elde etmek, tamir olmak, büyümek ve çoğalmak için tıpkı bir fabrika gibi çalışması gerektiğini söyledi. Hücre yaşlanmasının doku veya organ yaşlanması ile eşdeğer olduğunu da aktaran Dr. Öğr. Üyesi Derya Can, düzenli ve sağlıklı beslenerek hücrelerin daha çok enerji üretip daha az atık madde biriktirdiğini ve böylelikle hücre hasarını önlenerek yaşlanmanın yavaşladığını belirtti.

    “Su vücutta en çok ihtiyaç duyulan şeydir”

    Tükettiğimiz bazı yiyeceklerin vücudun daha sağlıklı yaşlanmasına yardımcı olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Can, vücudu ‘zırh’ gibi koruyan besinleri şöyle sıraladı sıraladı:
    Su: Vücudumuzdaki tüm hücrelerin enerji elde etmek ve oluşan atık maddeleri atabilmek için en çok ihtiyaç duyduğu şey. Beyin, karaciğer, böbrek, kalp gibi iç organların sağlıklı çalışması sağlarken cildin daha canlı görünmesini ve kırışıklıkların önlenmesini sağlar. Günde en az 2 litre su tüketmek genç kalmanın ilk basamağı.
    Ceviz: En iyi bitkisel omega-3 kaynaklarından. Beyin sağlığı ve bilişsel fonksiyonların sürdürülmesi için olmazsa olmaz bir besin. Cilt yapısının gerginliğinin korunmasına yardımcı olurken bağışıklığı güçlendirir.
    Avokado: Birçok vitamin ve mineralden zengin bu besin maddesi özellikle hücrelerde biriken atık maddelerin atılmasında görevlidir. Cildin nem kaynağı olan bu besin cildin daha geç kırışmasına parlak görünmesini sağlar.
    Yeşil Çay: Antioksidan etkisi oldukça yüksektir. Bu açıdan cilt hastalıklarına iyi gelmesinin yanı sıra güneşe ve yaşa bağlı cilt lekelerin oluşumunu da önler.
    Elma: Kabuğu ile yenilen yeşil elma kolajen aktivitesini uyararak ciltte sarkma, kırışma ve derideki yaşlanmayı geciktirir. Saçlarda kırılma ve yıpranmayı önler.
    Üzüm: Özellikle de üzüm çekirdeğindeki resveratrol güçlü bir antioksidandır. Meme ve prostat kanseri gibi birçok kansere karşı koruyucudur. Hem bağışıklığımızı güçlendirir hem de cildi sıkılaştırarak kırışıklıkları önler.
    Soğan- Sarımsak: B vitaminleri, selenyum, kükürt gibi mikro besinlerden zengindir. Güneşin zararlı etkilerine karşı cildi korur. Sülfür içeriğinden dolayı hücre yenilenmesi ve ciltte sıkılaşmanın sağlanması için etkili besinlerdir.
    Domates: Cildin pürüzsüz olarak kalmasına yardımcı olur.
    Koyu yeşil sebzeler (Ispanak, brokoli, marul vb.): İçerdikleri yüksek folik asit cilt gerginliğinin korunmasını sağlar, selülit oluşumunu önler.
    Kabuksuz meyveler (vişne, çilek, kızılcık, yaban mersini, ahududu, böğürtlen gibi özellikle koyu renkli olanlar): Antioksidan bakımından çok zengindirler bu nedenle antiaging özellikleri yüksektir. Ayrıca bolca C vitamini içerdikleri için hasarlı hücreleri yeniler ve deri kanserini önleyici özelliği vardır.
    Bitter çikolata: Kakao çekirdeği içinde bolca antioksidan barındır. Ancak çikolatalara uygulanan arıtma süreci cilde iyi gelen antioksidanları da beraberinde götürür. Bu nedenle özellikle antiaging etki için bitter çikolata tüketilmeli.
    Balık: Omega-3 deposu olan balık hem kalp hem de deri dostu. Özellikle sedef hastalığına iyi gelirken hücre ölümünü geciktirir. Omega-3 en fazla soğuksu balıklarında (somon, ton balığı ve sardalya) bulunur.
    Yoğurt: Yoğurdun özellikle suyunda bulunan riboflavinin (B1 vitamini) gençleştirici ve cilt yenileyici etkisi bulunmaktadır. Yoğurdu mutlaka suyu ile birlikte tüketmeye çalışın. Antiaging özelliği yüksek olan süt, yoğurt ve ayranı sık sık tüketin.”

  • Sağlık için düzenli kontrol çağrısı

    Sağlık için düzenli kontrol çağrısı

    Erzurum Sağlık İl Müdürlüğü hekimlerinden Dr. Orhan Turfan, sağlık taramalarının sık bilenen adı check-up olduğunu dile getirerek, “Bu taramaların amacı hipertansiyon (yüksek tansiyon), obezite (aşırı şişmanlık), diyabet (şeker), kanser gibi hastalıkların erken tespiti ve oluşturabilecekleri komplikasyonların önüne geçilmesidir. Bu işlemler tanı testleri olarak değerlendirilmez, sadece bu hastalıklar için şüphe uyandırır ve kimlerin ileri düzey tanı testlerine yönlendirilmesi gerektiğini belirler. Peki bahsettiğimiz bu sağlık taramalarının aile sağlığı merkezlerinde ücretsiz yapıldığını biliyor muydunuz? Türk Kardiyoloji Derneği ülkemizde her üç yetişkinden birinde hipertansiyon hastalığı bulunduğunu ve nerdeyse her iki kişiden birinin bunun farkında olmadığını bildirmektedir.” dedi.

    “Diyabetin erken fark edilmesi önemli”

    Sağlık Bakanlığı her 18 yaş üzeri birey için yılda en az bir defa tansiyon ölçümü yapılmasını önerdiğini ifade eden Dr. Orhan Turfan, “ Tanı koyulmamış hipertansiyon hastalığı yıllar içerisinde kalp krizi, inme, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği, göz hastalıkları gibi birçok istenmeyen duruma neden olacaktır. Bununla birlikte hipertansiyon bazen sadece sağlıklı beslenme ya da fiziksel aktivitenin artırılması gibi yaşam tarzı değişiklikleri ile kontrol altına alınabilmektedir. Böylece hastalığın olumsuz etkilerinden korunulabilmektedir. Diyabet de hipertansiyon gibi basit bir şekilde taranabilecek ve gerekli önlemler alındığında olumsuz etkilerinden korunabileceğimiz bir hastalıktır. Diyabet erken fark edilmez ise kalp ve damar hastalıklarına, göz, böbrek ve sinir hasarına neden olabilmektedir. Uluslararası Diyabet Federasyonu ülkemizde yetişkin nüfusun yaklaşık %15’nin diyabet hastası olduğunu tahmin etmektedir.” şeklinde konuştu.

    “Ücretsiz taramalardan yararlanın”

    Hasta kişi sayısının yüksek olması sebebiyle Sağlık Bakanlığı 40 yaş ve üzeri kişilerin üç yılda bir açlık kan şekeri değerinin ölçülmesini önerdiğini hatırlatan Turfan, Erzurum İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Bülteni’nde yaptığı değerlendirmelerde şöyle konuştu, “Ülkemizde ve tüm dünyada artık bir pandemi (salgın) olarak kabul edilen obezite de günümüzün en önemli sağlık problemleri arasında yer almaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu 2022 verilerine göre ülkemizdeki her beş kişiden biri obezdir. Obezite; hipertansiyon, diyabet, inme, kardiyovasküler hastalıklar, uyku bozuklukları ve eklem ağrıları gibi birçok sağlık sorununa zemin hazırlamaktadır. Sağlık Bakanlığı 18 yaş üzeri her bireyin yılda en az bir kez boy, kilo ve bel çevresi ölçümü ile obezite açısından değerlendirilmesini önermektedir. Belirli aralıklarla yapılan boy, kilo, bel çevresi, tansiyon ve açlık kan şekeri ölçümü toplumda sık görülen hastalıkları erken fark etmenizi ve bu hastalıkların oluşturacağı olumsuz tüm sağlık problemlerine karşı önlem almanızı sağlayacaktır. Ücretsiz olarak sunulan hipertansiyon, diyabet, obezite, kanser tarama hizmetlerimizden faydalanmak için aile sağlığı merkezlerine bekliyoruz.”

  • “Başarı ortak amaçlar doğrultusunda olacaktır“

    “Başarı ortak amaçlar doğrultusunda olacaktır“

    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, HAK-İŞ Konfederasyonu’na bağlı Öz Sağlık-İş Sendikası’nın 10’uncu yıl açılış ve kuruluş yıldönümü programına katıldı. Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan programda, sağlık işçilerinin sosyal ve ekonomik haklarının yanı sıra sendikacılık hareketiyle son yıllarda elde edilen haklara vurgu yapıldı. Programın açılış konuşmasını yapan Bakan Işıkhan, Öz Sağlık-İş’in yeni binasının yapımında emeği geçen HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan ve sendika yönetim kurulu üyelerine teşekkür etti. Işıkhan, Öz Sağlık-İş Sendikası’nın 10’uncu kuruluş yıldönümünü de kutlayarak, kısa zaman içerisinde sendikacılık noktasında çok önemli bir yol aldıklarını aktardı.

    “Sağlık sektöründe başarı, ortak amaçlar doğrultusunda ilerleyerek olacaktır”

    Sağlık sektörünün insanı koruma ve yaşatma görevini üstlendiğine dikkati çeken Bakan Işıkhan, “Sağlık emekçileri bu kutsal görevi yerine getirirken her türlü zorlukla gece gündüz demeden mücadele etmektedir. Öz Sağlık-İş Sendikası’nın yeni genel merkezi bu değerli emekçilerin haklarını korumak ve çalışma koşullarını geliştirmek adına önemli bir merkez olacaktır. Bugün burada açılışını gerçekleştireceğimiz binanın sadece fiziksel bir mekan olmadığını, aynı zamanda emekçilerin birlik ve dayanışma ruhunu yansıttığını da belirtmek isterim. Bu ruh, sendikacılığın temel taşıdır ve bizleri geleceğe taşıyacak olan en büyük güçtür. Sağlık sektöründe başarı ancak birlikte hareket ederek, ortak amaçlar doğrultusunda ilerleyerek olacaktır” ifadelerini kullandı.

    “Sendika bu hizmet binasına sahipse bunun en büyük kahramanlarından birisi Sayın Recep Tayyip Erdoğan”

    HAK-İŞ Konfederasyonu Genel Başkanı Mahmut Arslan da yeni binanın hayırlı olması temennisinde bulunarak, “Nasıl bir örgütlenme modeli içerisinde, nasıl yapacağız tartışmalarında önemli süreçleri birlikte yaşadık. Hiç kimsenin cesaret edemediği bu zor görevi üstlendiler. Bugün büyük bir başarı hikayesine imza attık. İlk kurucularımızdan bugüne kadar, son genel başkanına ve yönetim kurullarına kadar ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Allah sizden razı olsun. Başlangıçta temelini besmele ile attığımız zor şartlardan bugünlere büyük bir başarı hikayesinin imzasını atan kardeşlerimi kutluyorum. Bugün bu sendika, bu devasa hizmet binasına, 200 binden fazla üyeye sahipse bunun en büyük kahramanlarından birisi Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Ona buradan gerçekten teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.
    Konuşmaların ardından Bakan Işıkhan, binanın açılışını gerçekleştirdi. Programa Bakan Işıkhan’ın yanı sıra AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Cumhur İttifakı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Turgut Altınok, HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, Öz Sağlık-İş Sendikası Genel Başkanı Devlet Sert, Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın ve birçok sendika üyesi katıldı.

  • Sağlık hizmeti halkın ayağına gidiyor

    Sağlık hizmeti halkın ayağına gidiyor

    Kanserle mücadelede önemli bir yer tutan ve Düzce’de en ücra noktalara kadar giderek vatandaşlara ücretsiz kanser taraması yapılıyor. Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanlığına bağlı Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezi (KETEM) biriminde görevli personel kanserinin risk faktörleri, belirtileri, tanı ve tedavi yöntemleri konularında bilgilendirmek, kanserden korunacak sağlıklı yaşam şartlarına yönlendirmek ve kanser taraması yapmak amacıyla, Yığılca İlçesinde Mobil Kanser Tarama Aracımız ile sağlık taraması yapıldı.
    Yığılca İlçe Devlet Hastanesi bahçesine konuşlandırılan Mobil Kanser Tarama aracıyla tarama hizmetini vatandaşın ayağına götürerek sağlık taraması yaptıklarını belirten İl Sağlık Müdürü Dr. Yasin Yılmaz; “Amacımız toplumda farkındalığı artırmaya yönelik çalışmalar yaparak halkımızı bilinçlendirmek ve hastalığa erken tanı koyup erken tedaviye başlayarak, kansere bağlı ölümleri azaltmak” olduğunu belirtti.

  • Çocuklarda D vitamini eksikliğine dikkat

    Çocuklarda D vitamini eksikliğine dikkat

    Vitaminler, büyüme, gelişme ve bağışıklık sisteminin düzenlenmesi için oldukça önemli olduğunu ifade eden Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Mesut Arslan, “Özellikle çocuklar için çok gerekli olan vitaminlerin başında D vitamini geliyor. Çocuklarda D vitamini eksikliği, kemik yoğunluğunu olumsuz etkileyerek raşitizm gibi hastalıklara yol açabiliyor. Çocuklarda D vitamini eksikliği, büyüme ve gelişmede gerilemeye sebebiyet verebiliyor. D vitaminini genellikle güneş ışınları sayesinde doğal bir şekilde karşılayabiliriz. Bunun için en temel kaynaklardan biri olan güneş, her zaman yeterli olmayabilir. Ancak tükettiğimiz besinler de D vitamini açısından oldukça önemlidir. D vitamininin azı hastalıklara sebep olduğu gibi fazlası da zararlı. D vitamini en fazla somon, uskumru, sardalye gibi yağlı balıklarda, karaciğer ve yumurta sarısında, maydanoz, brokoli, süt ve süt ürünlerinde bulunmaktadır. D vitamininin başlıca kaynağı, ciltte güneş ışınlarının etkisiyle aktifleşen D3 formudur. Normal şartlar altında insan vücudunda bulunan D vitaminin yüzde 90 ile 95’i güneş ışınlarının etkisi ile deride sentez edilir” dedi.

    Besinlerle alınan D vitamininin büyük bir önemi olmadığını belirten Arslan, “D vitamini eksikliği, vücudun tüm sistemlerini etkilemekte ve pek çok hastalığa davetiye çıkarmaktadır. Günümüzün hayat şartları, kapalı ortamlarda çalışmak, açık havada az zaman geçirmek, yetersiz beslenme D vitamini eksikliğini artırmaktadır. D vitamini eksikliği, her yaş grubunu etkileyen ve önemli sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına sebep olan bir etkendir. D vitamini eksikliği belirtileri, sık enfeksiyon geçirme, ishal, saçlı deride pullanma, cilt yaralarının geç iyileşmesi, diş çürümesi, yorgunluk, halsizlik, baş ağrısı, kemik ağrısı, davranış bozuklukları, mafsallarda şişme, gözaltı morlukları, aşırı terleme, kilo vermekte güçlük çekme ve sürekli üşüme diğer yaygın belirtilerdir. D vitamini eksikliği kişilerde, kanser, kronik yorgunluk, diyabet, hipertansiyon, depresyon, romatizma ve kalp hastalıkları gibi rahatsızlıklara yol açabilir” diye konuştu.
    D vitamini eksikliği, kemik yoğunluğunu da olumsuz etkiler ve çocuklarda raşitizm denen hastalığa sebebiyet verebileceğini belirten Arslan, “Raşitizm, D vitamini eksikliğinden dolayı kemiklerin yumuşaması ve zayıflaması anlamına gelir. Bu hastalık, bacaklarda eğrilik, el ve ayak bileklerinde kalınlaşma, büyüme geriliği, göğüs kemiği bozulması gibi kemik yapısında kalıcı bozukluklara sebep olabilmektedir. Yüksek D vitamini seviyesi, organlarda ve yumuşak dokularda kalsiyum birikmesine sebebiyet verir. Ayrıca D vitaminifazlalığıkanda kalsiyum yükselmesine, böbrek hastalıklarına, böbrek taşlarına ve damar sorunlarına yol açabilmektedir. Fazla D vitamini, zehirlenmelere yol açabilmekte ve bu zehirlenme sonucunda gelişen böbrek yetmezliği ve kalp yetmezliği ölüme sebep olabilmektedir. Bu sebeple D vitamini tedavisi almadan önce mutlaka doktora danışılmalı ve kişiye uygun D vitamini eksikliği tedavisi uygun dozlarda yapılmalıdır” şeklinde konuştu.

  • Tıp ve sağlık eğitiminde çığır açan uygulama

    Tıp ve sağlık eğitiminde çığır açan uygulama


    Uygulama sayesinde normal ve patolojik sesler dinlenebilecek
    Proje ekibini tebrik eden Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, “Tam akredite, öğrenci odaklı, araştırma üniversitemizde pek çok proje hayata geçiriliyor. Akademisyenlerimiz tarafından Teknoparkımız bünyesinde geliştirilen ve KOSGEB ‘Ar-Ge ve İnovasyon Destek Programı’ kapsamında ticarileşme aşamasına gelen proje sayesinde, öğrencilerimiz ayırt edilmesi çok zor olan normal ve patolojik sesleri dinleyebilecek ve seslerin yaygın duyulduğu bölgeler üzerinde çalışılabilecekler. Sağlık ve tıp eğitiminde öncü nitelikte olacak bu projede emeği geçen herkesi tebrik ediyor, çalışmalarında başarılar diliyorum” diye konuştu.

    Öğrenciler seslerin yaygın duyulduğu bölgeler üzerinde çalışabilecekler
    Proje hakkında bilgi veren EÜ Atatürk Sağlık Hizmetleri Müdürü Doç. Dr. Ali Ekşi, “Ar-Ge ve İnovasyon Destek Programı’ kapsamında geliştirilen ve ticarileşme aşamasına gelen projemiz sayesinde öğrencilerimizin zorlandığı konulardan olan solunum ve kalp seslerinin kolay ayırt edilebilmesi amaçlanmıştır. Solunum seslerinin ve kalp seslerinin öğrenilmesi ile ilgili geliştirdiğimiz ürün, mobil uygulama ve sanal stetoskop olmak üzere iki parçadan oluşmakta. Geliştirilen uygulama içerisinde ise normal ve patolojik seslerin listesi mevcut. Öğrencilerimiz bluetooth bağlantısı sayesinde sanal stetoskoptan mobil uygulamaya bağlanarak bu sesleri dinleyebilecek ve seslerin yaygın duyulduğu bölgeler üzerinde çalışabilecekler” dedi.

    “Uygulamada 10 solunum ve 11 kalp sesi yer alıyor”
    Öğrencilerin kendi kendini test edebilme imkânı bulacağını dile getiren Doç. Dr. Ekşi, “Uygulamada 10 solunum ve 11 kalp sesi olmak üzere yaygın görülen tüm normal ve patolojik sesler yer alıyor. Uygulama kapsamında birden fazla stetoskop eşleştirilebilecek ve bu sayede öğrencilerimiz grup çalışması yapabilecek. Uygulama içerisinde yer alan quiz özelliği ile öğrencilerimiz kendi kendini test ederek bilgilerini pekiştirme ve kendilerini geliştirebilme imkânı bulacak” ifadelerini kullandı.

  • Bursa’da ‘kalp sağlığı’ alanında yeni bir başarı

    Bursa’da ‘kalp sağlığı’ alanında yeni bir başarı

    Bursa’da ilk kez gerçekleştirilen operasyon sonrası hasta Havva Yazıcı’nın (80) nefes alamama ve bu nedenle sürekli hastanelerde tekrarlayan yatış şikâyetleri son buldu.
    Hastanın ilk değerlendirmesini yapan ve teşhisini koyan Bursa Şehir Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Selma Kenar Tiryakioğlu, “Hastamızın akciğerlerinde tekrarlayan ve ilaç tedavisine rağmen gerilemeyen su toplaması mevcuttu. Yaptığımız tetkiklerde yaklaşık 10 yıl önce açık ameliyatla değiştirilen mitral kapakçığın artık normal çalışmadığını ve ciddi miktarda kan kaçırdığını tespit ettik” dedi.

    Aynı klinikte görev yapan ve operasyonu gerçekleştiren Prof. Dr. Hakan Erkan ise, “Hastamızın artık bozulmuş olan eski kapağının tekrar değiştirilmesi gerekiyordu. Kalp damar cerrahisi ile yapılan ortak toplantıda hastanın ilerleyen yaşı ve ilave hastalıkları nedeniyle yeni bir açık ameliyatı kaldıramayacağına ve bu nedenle kapalı anjiyo yöntemiyle mitral kalp kapakçığının değiştirilmesine karar verdik” ifadelerini kullandı.

    Kapalı yöntem teknikleri artıyor

    Yaklaşık 45 dakikalık bir operasyonla kapalı yöntemle hastanın eski kapakçığının yeni kalp kapakçığı ile değiştirildiğini dile getiren Prof. Dr. Erkan, işlemin ülkemizde sayılı merkezlerde, Bursa’da ise ilk kez gerçekleştirildiğinin altını çizdi. Erkan, hastane bünyesinde daha önce yapılan kapalı anjiyo yöntemiyle aort ve pulmoner kalp kapakçıklarına ilave olarak mitral kapakçığı değişiminin de eklenmesinin hastane ve kendileri için mutluluk verici olduğunu sözlerine ekledi.
    Ameliyat sonrası nefesinin rahatladığını ve şikâyetlerinin kaybolduğunu söyleyen hasta Havva Yazıcı ise doktorlarına ve hastane yönetimine teşekkür etti.