Etiket: şifa

  • Samsun’un göbeğinde tarih: Şifa Hamamı

    Samsun’un göbeğinde tarih: Şifa Hamamı

    15. yüzyılda Osmanlı mimarisiyle yapılmış olan 530 yıllık Tarihi Şifa Hamamı, Samsun’un İlkadım ilçesinde Saathane Meydanı’nda tarihi dokusuyla göz kamaştırıyor. Samsun’un en eski mimari yapısı olan bu hamam, restorasyona rağmen ilk günkü dokusunu korumaya devam ediyor. Tarihi Şifa Hamamı’nın işletmecisi Metin Gedik, Samsun’un en eski mimari yapısı olduğunu söyleyerek, ilk yapıldığı haliyle korunduğunu belirtti.

    “Samsun’un İlk Mimari Yapısı”

    Şifa Hamamı’nın işletmecisi Metin Gedik, buranın yaklaşık 15. yüzyıldan itibaren Samsun’un en eski mimari yapı örneği olduğunu vurguladı. Gedik, “Yapıldığı tarihten itibaren hamam olarak kullanılmaya başlanmış. Bu bölge, tarihi Samsun Kalesi’nin hemen sur dibinde bulunuyor. Ön tarafta Saathane Meydanı yer alıyor. Aslında burası, zamanında Samsun Kalesi olarak bilinen büyük bir kale imiş. Burası, Samsun’un ilk yerleşim yerlerinden ve kale içi yerleşim olduğunu biliyoruz. Bu Şifa Hamamı da kale içi yerleşiminin hemen sur dibinde yer alan ilk mimari yapıdır. Yaklaşık 530 yıllık bir tarihi eserdir ve yapıldığı yıldan itibaren hamam olarak kullanılmaktadır. Bazı gazetelerde bu hamamın 208 yıllık olduğu yazılmış; bu tamamen yanlış bir bilgidir, bu hamam tam 530 yıllık bir hamamdır” ifadelerini kullandı.
    Restorasyon yapıldığında hamamın genel tarihi dokusuna bir şey yapılmadığının altını çizen Metin Gedik, “Bildiğimiz kadarıyla 2016 yılının sonunda restorasyona kapatıldı. 2017’de restorasyon başladı. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyonu yapıldı ve 2021’de tamamlandı. 4 yıllık bir restorasyon süreci gerçekleşti. Bu süreçte hamamın genel tarihi dokusuna bir şey yapılmadı ancak kubbelerin güçlendirilmesi, mermerlerin değiştirilmesi ve ısıtma sisteminin odun ve kömürden doğalgaza dönüştürülmesi gibi işlemler yapıldı. Soyunma alanları ise tarihi değil, modern bir mimari ile yorumlandı ama hamamın yıkanma kısmı orijinal tarihi haliyle, ilk yapıldığı haliyle korunuyor” dedi.

    Klasik Osmanlı mimarisi

    Gedik, hamamın klasik Osmanlı mimarisi ile yapıldığını belirterek, “Şifa Hamamı denmesinin nedeni, hamama geliyorsunuz, terliyorsunuz, burada masaj oluyorsunuz; bu aslında sağlık için ciddi bir katkı sağlıyor. Bundan dolayı, ‘hamama gelirsin, şifa bulursun’ manasında Şifa Hamamı denmiş. Türkiye genelinde de bunun gibi tarihi eser hamamlar çok fazla ve çoğunda da Şifa Hamamı ismi kullanılmış. Tarihi Şifa Hamamı, klasik Osmanlı mimarisinde yapılmış; girişte bir ılıklık alanı var, içeride de göbek taşı ve halvetlerden oluşan sıcaklık alanı var. Restorasyondan sonra halvetlerden bir tanesine de sauna ekledik” şeklinde konuştu.

  • Uyuz hastaları bu gölde şifa arıyor

    Uyuz hastaları bu gölde şifa arıyor

    Sivas’ın Yıldızeli ilçesine bağlı Bakırcıoğlu Köyü’nde bulunan SİT alanı içerisindeki su kaynağı ve mağaralar, doğa tutkunlarının ve sporcuların uğrak yeri olurken cilt hastalarının da ilgisini çekiyor. Özellikle uyuz rahatsızlığı bulunanlar köyde bulunan su birikintisinde şifa arıyor.
    Sivas’taki doğal değerlerin daha sağlıklı şekilde kamuoyuna kazandırılması gerektiğini söyleyen Sivas Turizm Derneği Başkanı Hakan Bakar, “Sivas termal kaplıca anlamında önemli şehirlerden biri. Yıldızeli ilçesinde bulunan sıcak çermik ve Bakırcıoğlu köyü iç içe. Orada ‘uyuz gölü’ olarak tabir edilen su birikintisi var. Bu alandaki suyun kaşıntı ve çeşitli cilt hastalıklarına iyi geldiği her daim söyleniyor. Bizim bu alanı değerlendirmemiz lazım. Bu tarz yerlerde vatandaşların suya daha sağlıklı girebilmeleri için yetkili kişiler tarafından o bölgelerde çevre düzenlemeleri yapmaları gerekiyor. Şu an gelişigüzel halde insanlar kulaktan dolma bilgiler ile gidiyor suya giriyor fakat birinin başına herhangi bir olay gelebilir. Bunların önüne geçmek adına elimizdeki değerleri daha sağlıklı şekilde kamuoyuna kazandırmamız gerekir” ifadelerini kullandı.

    “Turizme kazandırılması gereken önemli yerlerden biri”

    Mağaranın turizme kazandırılması gerektiğini vurgulayan Bakar, “O alanda içerisinden geçilebilen küçük mağara var. O bölgeleri daha çok doğa sporları ve yürüyüş yapan gruplar tercih ediyor. Sporlarını yapıp, mağaranın içinden geçip uyuz gölü dediğimiz alana ulaşarak orada dinleniyorlar. Sivas turizm anlamında her gün ivme kazanıyor. Bize gelen insanları biz daha nasıl mutlu edebiliriz bunun gayesinde olmamız lazım. İmkânlar içerisinde elimizde ne varsa bunların hepsini en değerli şekilde sunmamız daha sağlıklı olur diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.

  • Siirt Pervari balı hastalıklara şifa oluyor

    Siirt Pervari balı hastalıklara şifa oluyor

    Pervari ilçesinin zengin doğasında beslenen arıların ürettiği balın, kalp ve sindirim sistemi başta olmak üzere göz, mide, tansiyon ve damar hastalıklarına iyi geldiği belirtildi. Pervari balının günümüzdeki hastalıkların şifası olduğunu belirten bal üreticisi Cemal Tomris; günümüzde elden düşmeyen akıllı telefonlar ile yorulan gözlere balın iyi geldiğini belirtti. Tomris; “Balımız insan beyni ve sindirim sistemine iyi gelerek mideyi ferahlatıyor. Akıllı telefonlar çıktıktan sonra insanoğlu gözlerini yormaktadır. Bu noktada balı tüketmenizi tavsiye ederiz, çünkü bal göze kuvvet verir. Aynı şekilde beynimizde yorulmaktadır. Bu noktada da yine bal şifa olarak imdadınıza yetişir. Bağırsak tembelliğinde balı ılık suyla birlikte şerbet halinde içtiğiniz vakit bunun şifasını da göreceksiniz. Mide için ferahlık göz için kuvvet verir. Göz yorgunluğu için muazzam bir şifa kaynağıdır” dedi.

    “Hakiki bal dondurularak test edilebilir”

    Tomris, balın hakiki olup olmadığının dondurularak test edilebileceğini belirterek, “Doğal süzme balı donduğu zaman böyle tereyağı gibi olur. Orijinal ballar da donar, kalitesiz ballar da donar, ama donma şekli farklıdır. Orijinal ballar krem şeklinde tereyağı gibi olur ve cam gibi parlak bir yüzey oluşturur. Gerek kara kovan petekli, gerek ise süzme balın kilogram fiyatı 800 TL’dir’’ diye konuştu.

  • Tokat’ta termal su şifa dağıtacak

    Tokat’ta termal su şifa dağıtacak

    Tokat Üniversitesi bünyesinde Roma dönemine ait antik kentin bulunduğu Sulusaray ilçesinde yapımı tamamlanan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’nin bina yapımı tamamlandı. 100 yatak kapasitesiyle donatılan merkezde bay ve bayanlar için ayrı iki adet havuz bulunuyor. 2000 yıllık geçmişi olduğu tahmin edilen kaplıca suyundan yapılan merkezde acil müdahale, sauna, buhar, masaj, egzersiz, tedavi ve hasta odaları gibi modern tesislerle donatıldı. Hastalara kapsamlı bir rehabilitasyon imkanı sunmayı hedefleyen merkezin tefrişat alım süreci başladı. En kısa sürede hizmete girecek olan merkez, bölgeye modern sağlık hizmeti sunacak.

    Ayrıca, tamamlanan bu merkezin, 150 kişiye istihdam olanağı sağlayarak bölgenin ekonomisine katkı sağlaması planlanıyor. Sulusaray ilçesinde bulunan tarihi kaplıca suyu, kadim bir tedavi yöntemi olup, romatizma gibi pek çok kronik hastalığın tedavisinde etkili olduğu bilinmektedir. 264 metreden gelmekte olan su 53 derece sıcaklığıyla biliniyor. İçeriğinde bulunan mineraller sayesinde, kaplıca suyu içme, banyo ve soluma kürleri olarak güvenle kullanılabilecek. Sulusaray Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi, ağrı giderici ve iltihap giderici etkileriyle bilinen bu doğal kaynakları kullanarak bölge halkına önemli bir sağlık hizmeti sunmayı amaçlıyor. Hem sağlık hizmeti sunumu hem de istihdam açısından önemli bir rol üstlenecek olan merkez, Tokat ve çevresindeki hastalar için modern ve etkili bir rehabilitasyon imkanı sunacak.

    “13 bin 860 metre karelik bir alanda kurulan merkez 100 yatak kapasiteli”

    Rehabilitasyon merkezinin Tokat ve bölgeye hizmet etmesi hedeflediklerini ifade eden Tokat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Yılmaz, “Kısa süre sonra açılışını yapacağız. 13 bin 860 metre karelik bir alanda kurulan Sulusaray Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezimizin yapımı tamamladı. Bunun müjdesini de vermek istiyorum. Merkezimiz 100 yatak kapasitesine sahiptir. Merkezimiz de bay ve bayan olmak üzere iki tane de havuzumuz bulunmaktadır. Acil müdahale, sauna, buhar, masaj, egzersiz, tedavi ve hasta odaları bulunmaktadır. Şuanda ise tefrişat alımımıza başladık. En kısa sürede hizmete sokmayı planlıyoruz. Tamamlanmış olan bu merkezimiz aynı zamanda 150 kişiye de istihdam sağlayacak. Tokat ve çevre illerden gelecek hasta ve yakınlarına da hizmet verecektir” dedi.

    “Sulusaray kaplıca suyunun sıcaklığı 53 derecedir”

    Kaplıca suyunun özellikleri hakkında da bilgiler veren Rektör Yılmaz, “Biliyorsunuz kaplıca doğal sıcaklığı 20 derecenin üzerinde olan litresinde 1 gramın üzerinde çözünmüş mineral içeren, belirli bazı değerleri eşit değerin üzerinde olan, tedavi edici etkisi klinik çalışmalarıyla kanıtlanmış olanlara kaplıca suyu diyoruz. Dolayısıyla Sulusaray ilçesinde bulunan kaplıca suyu da tedavi amaçlı kullanımı kadim bir yöntem olup romatizman hastalıklar başta olmak üzere pek çok kronik hastalığın tedavisinde de uzun yıllardır kullanılmaktadır. Sulusaray kaplıcaları Tokat’ın olduğu kadar Türkiye’nin de önemli kaplıcalarındandır. Merkezimize verilecek olan sıcak suyun 264 metreden gelmektedir. Kaplıca suyu hafif tuzlu ve acıdır. Suyun sıcaklığı ise 53 derecedir. İçeriğinde klorür, sodyum, florür, bikarbonat, sülfat ve kükürt bulunan Sulusaray Kaplıca suları bakteri içermemesi sebebiyle de içme, banyo ve soluma kürleri olarak güvenli şekilde uygulanabilmektedir. Genel olarak ise ağrı giderici ve iltihap giderici etkileri sebebiyle de bel, boyun ağrıları, romatizma gibi kas ve iskelet sistemini ilgilendiren hastalıkların yanı sıra kaplıca sedef ve egzama gibi çeşitli cilt hastalıklarına ve astım gibi bazı solunum sistemi hastalıklarına da uygulanmaktadır. Sulusaray Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezimiz hem vatandaşa hizmet hem de istihdam noktasında bölgeye önemli bir hizmet sunmaktadır” ifadelerini kullandı.

  • Aktarlarda doğal şifa yoğunluğu

    Aktarlarda doğal şifa yoğunluğu

    Tekirdağ’da havaların soğumasıyla çetin kış şartlarında hasta olmak istemeyen vatandaşlar soluğu aktarlarda alıyor. Soğuk havanın kendini hissettirmesiyle birlikte artan gribal enfeksiyonlara karşı vatandaşlar genellikle şifalı bitkileri tercih ediyor. Şifayı bitkilerde arayan vatandaşların uğrak mekanı haline gelen aktarlarda ise en çok talep ıhlamur, zencefil ve zerdeçal bitkisine oluyor.

    Kış çaylarına talep yoğun

    Süleymanpaşa ilçesinde Aktar Dükkanı işleten Hasan Bedel yaptığı açıklamada, “İşlerimiz çok şükür iyi gidiyor. Biliyorsunuz kışın hastalık dönemidir. Hastalık döneminde kış çaylarına yoğun talep var. Bağışıklık sistemini güçlendiren ürünler bu dönemde biraz daha revaçta diyebiliriz” dedi.

    Kışın hastalık yazın zayıflık

    Bedel açıklamasında kış ve yaz mevsimlerinde ayrı yoğunluklarının olduğunu da ifade ederek, “Yazın biraz daha zayıflama ürünleri, işte biraz daha cilt bakım ürünleri ve baharatların yoğun satışını yapıyoruz. Kış aylarında da kış çayları ve baharatlarımız yine yoğun bir şekilde talep ediliyor. Kışın başlıca zencefil, zerdeçal, tarçın, kuşburnu, ıhlamur ve adaçayı gibi bitki çaylarımız daha revaçta gidiyor. Kışın vatanda
    şlarımızın hastalıklardan korunması için bu saydığımız ürünlerden faydalanmalarını tavsiye ediyorum” dedi.

  • Şifa kaynağı muşmula

    Şifa kaynağı muşmula

    Özellikle kış aylarında tüketilen ve bir çok faydası olduğu bilinen muşmula meyvesi Alaşehir’deki semt pazarlarında yerini aldı. Kasım ayı sonlarında hasat edilen muşmula meyvesi yumuşaması için depolarda bekletilmesinin ardından satışa hazır hale getiriliyor.

    Uzun kış gecelerinin vazgeçilmez meyveleri arasında yer alan muşmula meyvesini satarak geçimini sağlayan Mehmet Candan, “Mahallemiz kırsal ve yüksek rakımlı bir alan. Sabah pazara getirdiğim yaklaşık 50 kilo muşmula, kısa sürede bitti. Dalından toplayıp, yumuşaması için depolara koyduğumuz muşmulalar, yaklaşık 15-20 günde olgunlaşıyor. Olgunlaşanları seçip pazara getiriyoruz. Bu meyveyi bilenler hemen alıyor, bilmeyen de çok, ama tadını alan her hafta soruyor. Ocak ayı ortalarına kadar satışlar olur. Kilosu 20-25 TL arasında değişiyor. Atalarımız bize ‘Bin derde bin deva bir meyve’ derlerdi. Öğrendiklerimize göre, muşmula serinletici özelliğinden dolayı vücuda ferahlık veriyor. Zararlı toksinleri yok eder. Muşmula ağacının yaprağı çay olarak tüketildiğinde, bağışıklık sistemini güçlendirir, karaciğere fayda verir. Vücudun gücünü artırır. Sakinleştirici özelliği vardır. Cilt kanserini önler. Mide bulantısını önler. Hamile kadınlarda düşük yapma riskini azaltır. Ağrı kesici özelliği vardır. Ayrıca zayıflamak isteyenler, muşmula çayı içmelidir” dedi.

  • Kalın bağırsak problemine çözümler

    Kalın bağırsak problemine çözümler

    Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut, prebiyotikler, probiyotikler ve simbiyotiklerin sindirim sistemi sağlığı üzerinde olumlu etkileri olan mikroorganizmalar ve besin maddeleri olduğunu belirtti. Prebiyotiklerin bağırsak sağlığını desteklediğini ve bunun yanı sıra bağırsak mikrobiyotasını zenginleştirerek bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ifade eden Prof. Dr. Karabulut, probiyotiklerin de bağırsak sağlığını iyileştirmenin yanı sıra iltihap azaltıcı etkisi, bağışıklık sistemini güçlendirme ve laktoz toleransını artırabildiğini söyledi.

    Simbiyotiklerin de yine sinerjik etki, bağırsak sağlığını destekleme ve bağışıklık sistemini güçlendirme özelliğine sahip olduğunu kaydeden Karabulut, “Prebiyotikler, bazı doğal gıdalarda bulunan özel lif türleridir. Bu lifler, bağırsaklardaki yararlı bakterilerin büyümesini teşvik ederek sindirim sistemine sağlık faydaları sağlar.” dedi.

    • Bitkilerin Profesörü Karabulut, prebiyotik bakımından zengin bazı doğal gıdaları şöyle sıraladı:

      “Sarımsak ve Soğan: Allium ailesine ait bu sebzeler, prebiyotik olan inülin lifini içerir.

    • Enginar: Enginar, prebiyotik olarak bilinen inülin ve früktooligosakkaritleri içerir.
    • Muz: Muz, pektin adı verilen bir tür prebiyotik lif içerir.
    • Bal ve Akçaağaç Şurubu: Bu doğal tatlandırıcılar, prebiyotik özelliklere sahip olabilir.
    • Sakatat: Karaciğer gibi organ etleri, prebiyotik olan inülini içerebilir.
    • Buğday ve Arpa: Buğday ve arpa, beta-glukan adı verilen bir tür prebiyotik lif içerir.
    • Yulaf: Yulaf, beta-glukan içeren bir başka tahıl kaynağıdır.
    • Yer Elması: Bu sebze, inülin bakımından zengindir ve doğal bir prebiyotik kaynağıdır.
    • Pırasa: Pırasa, inülin ve früktooligosakkarit içerir.
    • Asparagus (Kuşkonmaz): Kuşkonmaz, prebiyotik olan inülin lifini içerir”

    Bu gıdaların sindirim sistemini destekleyerek bağırsak sağlığını iyileştirebilecek prebiyotik lifleri içerdiğini kaydeden Karabulut, “Ancak, herkesin sindirim sistemi farklıdır ve bu gıdalara karşı toleransları değişebilir. Yeni bir prebiyotik içeren gıdaya başlamadan önce, bireylerin küçük miktarlarda başlamaları ve vücutlarının tepkilerini izlemeleri önemlidir” ifadelerine yer verdi.

    Probiyotiklerin, canlı mikroorganizmalar içeren gıdalar olduğunu ve sindirim sistemi sağlığını iyileştirebilecek yararlı bakteri türlerini içerdiğini de kaydeden Karabulut, probiyotiklerin doğal olarak bulunduğu bazı gıdaları ise şöyle açıkladı:

    “Yoğurt, genellikle Lactobacillus bulgaricus ve Streptococcus thermophilus gibi bakteri kültürleri içerir. Ayrıca, probiyotik olarak bilinen Lactobacillus acidophilus, Bifidobacterium bifidum ve diğer türleri içeren yoğurt çeşitleri de mevcuttur.
    Lahanadan yapılan lahana turşusu, salatalık turşusu ve diğer fermente sebzeler, probiyotik bakteriler içerir.
    Miso, soya fasulyesi ve/veya tahıl kullanılarak yapılan bir Japon fermente gıdasıdır. Genellikle Lactobacillus türleri içerir.
    Tempeh, soya fasulyesinin fermente edilmesiyle yapılan bir protein kaynağıdır ve Bifidobacterium bakterilerini içerebilir.
    Kore mutfağına ait fermente lahana ve sebze karışımı olan kimchi, çeşitli probiyotik bakteri türlerini içerebilir.
    Bazı ticari içecekler, özellikle yoğurt içecekleri ve probiyotik içecekler, belirli probiyotik bakteri türlerini içerebilir.
    Natto, fermente soya fasulyesi içeren bir Japon gıdasıdır ve Bacillus subtilis bakterilerini içerir.
    Fermente lahana olan sauerkraut, Lactobacillus bakterilerini içerebilir.
    Ayrıca, eczanelerde, marketlerde ve sağlık mağazalarında bulunan probiyotik takviyeler, kapsül veya toz formunda, çeşitli probiyotik bakteri türlerini içerebilir.
    Probiyotiklerin çeşitli gıdalarda bulunması, sindirim sistemi sağlığını desteklemek ve bağışıklık sistemini güçlendirmek için farklı besin kaynaklarından çeşitli probiyotik türlerini almanın önemli olabileceği anlamına gelir. Bu maddeler genellikle doğal olarak besinlerde bulunurlar ve özellikle fermente gıdalar, yoğurt, lahana turşusu gibi gıdalarda yüksek miktarda bulunabilirler. Ancak, sağlık durumunuza bağlı olarak, herhangi bir takviye kullanmadan önce bir sağlık profesyoneli ile konuşmanız önemlidir”

  • Şifa Hastanesi’ne tahliye emri

    Şifa Hastanesi’ne tahliye emri

  • Muğlalı kadın, şifayı Isparta’da buldu

    Muğlalı kadın, şifayı Isparta’da buldu

    Muğla’da yaşadığı kalp rahatsızlığı sebebi ile Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine başvuran 52 yaşındaki Gül Ünlü’ye yapılan tetkiklerin ardından mitral kapak darlığı tanısı konularak ameliyat kararı alındı. Açık kalp ameliyatı olmak istemediğini dile getiren Ünlü, sağ meme altından 4 santimetrelik bir kesi yapılarak kalp kapakçığının değişmesi sonucu sağlığına kavuştu.

    Yapılan ameliyatın Isparta’da ilk kez gerçekleştirildiği bildirilirken, ameliyat öncesi şikayetlerini dile getiren Ünlü, “Nabzım çok yüksek, hızlı atıyordu, sırtımda bir ağrı vardı. Bu şikayetlerle Muğla’da gittim doktora, sonrasında oğlum Şenol Hoca’yı buldu, ameliyatımı oldum. Şu an iyiyim. Ameliyattan ertesi gün kalktım yürüdüm, bir sıkıntım olmadı” dedi.

    “Kalbin içine girdik”

    Ameliyatı gerçekleştirerek bilgiler veren Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şenol Gülmen, “Hastamız mitral kapak darlığı hastası. Ameliyat kararı alındı hastaya ama hasta kapalı ameliyat olmak istedi. Teknik olarak biz halk arasında iman tahtası olarak bilinen ama bizim sternum dediğimiz kemiği standartta açarak bu ameliyatları yapıyoruz fakat hastamızın kozmetik tedirginliği ve daha iyi iyileşme sürecini sağlayabilmek için kapalı ameliyat yapmaya karar verdik. Sağ meme altından yaklaşık 4 santimetrelik bir kesi yaparak hastanın kalbin içine girdik, hastanın kapağını değiştirdik” dedi.

    “Kozmetik sıkıntısı olan hastalarda yara izi gözükmüyor”

    Ameliyat sonrası hastaların iyileşme sürecinin hızlandığını belirten Prof. Dr. Şenol Gülmen, “Hastamız gayet iyi, tabii iman tahtasını kesmediğimiz için hasta ameliyat sonrası ertesi gün ya da ondan sonraki yan dönebiliyor, hızlı bir şekilde ayağa kalkabiliyor. Kozmetik sıkıntısı olan ya da tedirginliği olan hastalarda yara izi gözükmüyor çünkü memenin altında kalıyor yara izi ve hasta için bir konfor sağlıyor. Bu ameliyatların meme altında bypass da yapılabiliyor ve hastaları daha iyi hizmet vermemiz için ameliyat sayılarını artırmamız lazım. Hastamızın kendisi de memnun. Ben değil biz olarak çalışıyoruz bu konuda da Isparta halkına söylemek isterim ki bu ekibe güveniyorum ben çok daha iyi şeyler yapılacaktır” şeklinde konuştu.

  • Şifa için ayak sallıyorlar

    Şifa için ayak sallıyorlar

    Otel bölgesinde yer alan ve sıcaklığı 39 dereceyi bulan suya bacaklarını sokan vatandaşlar, romatizma ağrılarının geçtiğini söylüyor. Açık alanda derinliği 60 santimetreyi metreyi bulan aynı anda 20 kişinin girebildiği iki ayrı ‘ayak sallama yeri’ halka ücretsiz olarak hizmet veriyor. Emet ilçesindeki kaplıcaların eklem romatizması, kemik erimesi, kas iltihapları ve ağrıları, asabi hastalıklar, spor yaralanmaları ve ruhsal hareket bozukluklarına iyi geldiği belirtildi.

    Emet’e İstanbul’dan geldiğini söyleyen Zuhal Baysal isimli vatandaş, “Kaplıcaya ben her yıl gelirim. Ayak sallama yeri özellikle romatizma rahatsızlığına büyük ölçüde şifa oluyor. Bu yıl gelirken aynı rahatsızlığa yakalanan komşum ile birlikte geldik” dedi.

    Meryem Sanayici ise, “İnşallah burada şifa bulup İstanbul’a öyle döneceğim” diye konuştu.

    Asım Ünlü ve Abdullah Öztürk de, kaplıca suyuna ayak sallayarak, damar sertliğine şifa bulmak istediklerini dile getirdiler.