Etiket: sinsi

  • Uzungöl’ü bekleyen sinsi tehlike

    Uzungöl’ü bekleyen sinsi tehlike

    Gölün giderek sığ hale gelmesinin nedeni olarak gösterilen Uzungöl’ü besleyen Haldizen Deresi üzerindeki tersip bentlerinin temizlenmemesi gösterilirken, DSİ geçtiğimiz günlerde gölün çamur ve balçıkla dolmaması için tersip bentlerinin temizlemek için çalışma başlattı.

    Temel problemimiz gölün kirliliği ve gittikçi sığlaşması

    Uzungöl Birlik A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı İdris Akyüz, gölün temel probleminin kirlilik olduğunu belirterek “Temel problemimiz temizlik. Buraya ortalama günde 30 bine yakın ziyaretçi geliyor dolayısıyla doğal olarak temizliği biraz zor oluyor. Maalesef üzülerek belirtmek isterim ki; yerel yönetimler bu konuda çok pasif kalıyor, üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmekten zorlanıyorlar. Göl, yaklaşık 6-7 sene önce temizlendiği seviyeye maalesef geri döndü. Bunun en büyük sebebi Uzungölü’ün girişindeki tersip bentlerinin temizlenmemesi idi. Şu anda burada yaklaşık ortalama derinlik 3-4 metreye kadar düştü yer yer yarım metre civarında bir derinlik söz konusu. 20-25 yıl önceki derinlik yaklaşık 35 metre iken bugün maalesef 4 metrelerde. Şuan bakıldığında özellikle gölün güney tarafı son derece sığlaştı son derece doldu. Bunun temizlenmesi de zor çünkü bir önceki temizlik çok sorunlu geçmişti. Dolayısıyla temizlenmekten ziyade dolmamasını önleyecek tedbirlerin acilen alınması gerekiyor” diye konuştu.

    Tersip bentlerinde çalışma başlatıldı

    Uzungöl Mahalle Muhtarı Mehmet Öztürk ise DSİ tarafından gölü korumak için tersip bentlerinde çalışmaların başladığını belirterek “Uzungöl’ü korumak için 4 tane tersip bendi yapıldı. Ancak şuanda 3-4 senedir boşaltılmadığı için doldu. Şuanda boşaltma çalışması yapılıyor. Bu gölün alüvyonlarla dolmasını engellemek istiyoruz. Göl şuanda 1-2 metre dolmuş durumda. İnşallah ilerideki zamanlarda bu gölü temizletmek için elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Yetkililerden bu konuda yardım bekliyoruz. Uzungöl’ü korumak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

  • Körlüğe neden olan sinsi hastalık “glokom”

    Körlüğe neden olan sinsi hastalık “glokom”

    Uzmanı Prof. Dr. Mete Güler, halk arasında “karasu” adıyla bilinen glokomun diğer adıyla göz tansiyonunun, genellikle belirti vermeden gizlice ilerleyen yaygın bir göz hastalık olduğunu söyledi.

    Uzmanı Prof. Dr. Mete Güler, “Genellikle, göz içindeki sıvı basıncının görmeyi sağlayan göz sinirine zarar verecek düzeye gelmesiyle ortaya çıkıyor. Görme sinirini tahrip ederek geri dönüşümsüz görme kaybına, hatta körlüğe neden olabilen bu sinsi hastalık her yaşta ortaya çıkabilse de, en çok 40 yaş üstü bireylerde görülüyor. Bu derece yaygın olmasına rağmen, genellikle belirtisiz olması ve ileri evrelere varmadıkça görme kaybının ortaya çıkmaması nedeniyle tanıda gecikmeler yaşanabiliyor” dedi.

    Uzmanı Prof. Dr. Güler, “Göz sinirinde kendine özgü değişikliklere yapıp görme alanında hasara neden olan ilerleyici bir göz hastalığıdır. Halk arasında karasu hastalığı olarak da bilinir. Göz içi basıncının yüksekliği glokom için en önemli risk faktörüdür. İleri yaş, siyah ırk, ailede glokom hikayesinin varlığı, diyabet varlığı, yüksek miyopinin varlığı risk faktörlerinden bazılarıdır. Glokom her yaşta görülebilse de daha çok ileri yaş hastalığıdır. Genellikle 40 yaşından sonra keşfetmeye başlar. Glokom genellikle sinsi bir hastalıktır. Göz sinirinde ileri seviyede hasara neden olmadığı sürece kişiler hastalıklarının farkında olmayabilirler. İleri dönemde körlükle sonuçlanmaktadır. Göz içi basıncı çok yükseklerde seyreden kişilerde gözde dolgunluk hissi ve ağrı olabilmektedir” şeklinde konuştu.

    Glokom hastalarının tanısında kullanılan yöntemler

    Uzmanı Prof. Dr. Mete Güler, “Glokom hastalarının tam göz muayenesi önemlidir. Göz sinirindeki keşifler değerlendirilir. Göz içi basıncı ölçülür. Hastaların göz sinirinin durumu ayrıca görme alanı ve OCT olarak adlandırılan cihazla değerlendirilir. Glokomun erken dönemlerinde ilaç tedavileri kullanılmaktadır. maksat hastanın göz içi basıncını güvenli seviyelere düşürmektir. Ayrıca erken dönemde özel lazer uygulamaları da tedavide kullanılabilmektedir. İleri olgularda glokomun tedavisi için cerrahi tedaviler gerekebilmektedir” ifadelerini kullandı.

    Glokom hastalarına önerileriler

    Uzmanı Prof. Dr. Mete Güler, “Glokom ömür boyu sıkı bir takip gerektiren göz hastalığıdır. Glokom hastalarının düzenli takipleri çok önemlidir. Ayrıca ailesinde glokom hastalığı olanlar başta olmak üzere 40 yaşından sonra herkese glokom için tarama yapılması uygun olmaktadır” diye konuştu.

  • Sinsi böbrek taşına dikkat

    Sinsi böbrek taşına dikkat

    Çamlıca Hastanesi Çocuk Nefrolojisi Bölümü’nden Prof. Dr. Önder Yavaşcan, “Çocuklarda en çok oluşan taş tiplerinin kalsiyum oksalat ile kalsiyum fosfat taşları olduğunu” söyledi. Çocuklarda bazı beslenme yanlışlarının da böbrek taşına neden olduğunu aktaran Prof. Dr. Önder Yavaşcan, taş oluşumunun en yaygın sebeplerini şöyle sıraladı;

    “Genetik olarak taş oluşumuna yatkın olmak, yaşına, vücut ağırlığına uygun su tüketmemek, tuzlu gıdalar, işlenmiş etler, soslar, paketlenmiş gıdalar ve gazlı içeceklerin yoğun tüketimi ile birlikte idrar yolu enfeksiyonları, idrar yolu tıkanıkları, reflü hastalığı ve gereksiz vitamin kullanımı .”

    Gaz sancısı ve kanlı idrarı hafife almayın

    Çocuklarda böbrek taşlarının belirti vermeyip sinsi bir şekilde ilerleyip büyüyebileceğini aktaran Prof. Dr. Yavaşcan, yaptığı açıklamada şunları kaydetti;

    “Çocuklarda bazı böbrek taşları belirti vermeyebilir. İdrar yolunda hareket etmeye başlarsa belirtilere neden olabilir. Böbrek bölgesinde ani ve şiddetli ağrı, mide bulantısı, kusma, kasık ağrısı, işeme sırasında yanma veya ağrı, idrarda kan, ateş, idrar yolu enfeksiyonu bulguları taş hastalığının başvuru şikayetlerini oluşturur. Küçük çocuklarda ise huzursuzluk ya da gaz sancısı sanılan ağlama nöbetleri de şikayetler arasındadır. Ultrasonografi hastaya zarar vermeyen genelde ilk başvurulan ve en çok kullanılan tanı yöntemidir. Ultrasonografide tespit edilemeyen ancak şüphenin devam ettiği durumlarda bilgisayarlı tomografi çekilebilir.”

    Tekrarlama eğiliminde

    Böbrek taşlarının tekrarlama eğiliminde olduğunu söyleyen Prof. Dr. Yavaşcan, çocuklarda beslenmede dikkat edilmesi gerekenleri de şöyle özetledi;
    “Sıvı tüketimini arttırın ve içilen suyun miktarını takip edin.

    Tuz tüketimi, işlenmiş etler, soslar, paketlenmiş gıdalar, gazlı içeceklerin tüketimini engelleyin, sebze ve meyve tüketimine teşvik edin.
    Gereksiz ve şuursuz vitamin ve takviye edici ürünleri kullanmayın.”

    Tedavide öncelik taşın büyüklüğü ve yakınmalar

    Taş kırma ve Üreterorenoskopik yöntemleri de anlatan Prof. Dr. Yavaşcan, “Taş bir çocukta ağrıya ve çeşitli semptomlara neden oluyor ya da tıkanmaya neden olduyorsa, taş boyutları tedavi ile düşmeye uygunsa, serum tedavisi, ağrı kesiciler, kanal genişleticiler ile yakınmaları azaltmak ve taşın düşürülmesini kolaylaştırmak tercih edilen ilk yöntemdir. Bu durum şiddetli ise hastaneye yatırılarak tedavi edilmelidir. Taşların büyük olduğu durumlarda, şikayetler çok şiddetli olabilir ya da tıbbi tedavi taşın düşürülmesinde başarılı olmayabilir. Böyle durumlarda, taş kırma tedavileri (litotripsi) ile taş küçük parçalara ayrılarak düşürülmesi kolaylaştırılır. Taş kırma işlemine uygun olmayan hastalarda ise üreterorenoskopik yöntemler ile idrar yollarına aşağıdan endokoskopik yöntemler ile girilerek taşa ulaşılıp kırılabilir ya da direk olarak taş çıkarılabilir. Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu ile birlikte görülen taş hastalarında reflü mutlaka araştırılmalıdır ” diye konuştu.

  • Sinsi düşman hipertansiyon

    Sinsi düşman hipertansiyon

    Her yıl 17 Mayıs’ta kutlanan Dünya Hipertansiyon Günü çerçevesinde İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ahmet Bilge açıklamalarda bulundu. Dr. Bilge, dünyada çok fazla kişinin müzdarip olduğu bir hastalık olan hipertansiyonun yaşam kalitesine zarar verdiğini söyledi. Hipertansiyonun sinsi bir düşman olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Ahmet Bilge, sinsice ilerleyip birçok ciddi sağlık problemine neden olabildiğini aktardı. Tansiyonun kanın damarlarda uyguladığı basınç olduğunu ve hipertansiyonun bu basıncın fazla olmasından kaynaklandığını, aynı zamanda hipertansiyon için belirtilerin dikkate alınmasının önemi olduğunu vurgulayan Uzm. Dr. Ahmet Bilge, “Hipertansiyonda baş ağrısı, baş dönmesi, nefes darlığı, çarpıntı, göğüste sıkışma, kulakta çınlama ve sık idrara çıkma gibi belirtilere dikkat edilmeli ve bir uzmana başvurmalısınız. Hipertansiyon belirti vermeden de ilerleyebildiği için hipertansiyon şikâyetiniz olmasa dahi ailenizde hipertansiyon ya da şeker hastalığı öyküsü varsa aralıklı tansiyon takibi yaptırmanızda fayda var” şeklinde konuştu.

    “Dahili sağlık problemleriniz hipertansiyonu tetikleyebilir”

    Birçok dahili problemin hipertansiyonun oluşumunda etkin rol oynadığını vurgulayan İç Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Ahmet Bilge, “Mevcut böbrek hastalığı, böbrek üstü bezi tümörleri, tiroit, kan damarlarındaki sorunlar ve kullanılan bazı ilaçlar hipertansiyonu oluşturabilir. Bu sorunlardan biri ya da birileri sizde varsa hipertansiyonunuzun olup olmadığının araştırılması gerekmektedir ”ifadelerini kullandı.

    Dahili hastalıkların yanı sıra bazı başka faktörlerinde de hipertansiyonu tetikleyebildiğini sözlerine ekleyen Uzm. Dr. Ahmet Bilge, sağlıksız beslenme, fazla tuz tüketimi, hareketsiz bir yaşam sürmek ve fazla kilo alımının bu faktörler arasında yer aldığını söyledi.

  • Sinsi tehlike, ‘korozyona’ dikkat

    Sinsi tehlike, ‘korozyona’ dikkat

    Büyük depremlerin ardından özellikle eski binalarda yaşayan vatandaşların çoğu, binasının sağlam olup olmadığını merak etmeye başlarken, binalarda korozyonun zararlarına dikkat çekiliyor.

    “Korozyon sebebiyle yapı aslında tasarlandığı gibi davranış göstermiyor”

    İnşaat Mühendisleri Odası Konya Şube Başkanı Dr. Süleyman Kamil Akın, inşaatlarda son zamanlarda yalıtım faktörünün göz ardı edilmesinin donatı korozyonuna sebep olduğunu söyledi. Akın, “Özellikle temellerde bohçalama ve benzeri sürme ya da yapıştırma şeklinde yapılmayan yalıtımların ilerleyen süreçte yapının temelinde, perde duvarlarında ve benzeri yerlerinde kullanılan donatının korozyona uğramasına, hacimsel olarak genişlemesine, bir taraftan da kesik kaybına neden oluyor. Bu da herhangi bir deprem ya da normal kuvvet altında yapının güvenliğini etkileyen en önemli faktörlerden bir tanesi. Bu korozyonu en çok nerede görüyoruz; özellikle dış ortama açık istinat duvarları, köprü ayakları, deniz yapılarında, orada deniz suyunun da etkisi var, bunlara dikkat edilmeli ve gerekli önlemler mutlaka alınmalı. Çünkü siz bir kolona koyduğunuz donatının büyük bir kısmının korozyon sebebi ile kaybediyorsunuz ve herhangi bir deprem anında ya da normal kullanım anında bu korozyon sebebiyle yapı aslında tasarlandığı gibi davranış göstermiyor. Bu konunun daha hassasiyetle ele alınması ve bu konu hakkında çalışmaların yapılması da aslında bize depremin ve yapıların neden daha sık kontrol edilmesinin gerekliliğini ortaya koyuyor” dedi.

    “Özel tedbirlerin alınması faydalı olacak”

    Yalıtım işinin ciddiye alınması, özellikle dış ortama maruz kalan yapılarda özel tedbirlerin alınması gerektiğini anlatan Dr. Süleyman Kamil Akın, “Korozyona uğramış yapı toprakla temas ettiği için ya da gerekli yalıtım yapılmadığı için kesik kaybına uğramış birçok yapının da bu sebeple hasar gördüğüne şahit olduk. En önemli tavsiyem, yalıtım işinin ciddiye alınması; özellikle dış ortama maruz kalan ortamlarda özel tedbirlerin alınmasının faydalı olacağı ve yapı ömrünün, dolayısıyla yapı ömrünü ve kullanımı artıracağı yönünde. Bununla birlikte birçok çalışmalar yapılmış. Yapılan çalışmalar sonucunda korozyonun çok ciddi bir hasar sebebi olduğu ortaya çıkmış. İstanbul’da 1 buçuk milyon konutun taşınmasından bahsediliyor. Aslında belki zemin etkilerinin yanı sıra yapılarda o zamanki yapım şekli olarak deniz kumu kullanılması korozyonu hızlandırması en önemli sebeplerinden bir tanesi olarak da karşımıza çıkıyor. Mutlaka ve mutlaka bu korozyon hasarının göz önüne alınarak korozif bölgelerin ya da korozyon uğraması muhtemel bölgelerin suya karşı dirençli hale getirilmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.


    Konya’da konu ile ilgili protokol yapıldığını aktaran Dr. Akın, “Depremden sonra Konya Büyükşehir Belediyesi, ilçe belediyeleri, İnşaat Mühendisleri Odası, Konya Teknik Üniversitesi, Necmettin Erbakan Üniversitesi, KTO Karatay Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümleri ortak bir protokole imza atıyor. Bu protokol çerçevesinde İnşaat Mühendisleri Odası ya da üniversitelere başvuran insanların standart bir ücret karşılığında yapılarının ön değerlendirme raporları hazırlanacak. Bu raporlar neticesinde binaların risk durumları vatandaşa ve ilgili belediyesine bildirilecek. Bu sayede elimizdeki riskli yapıların hem sayısını hem de neler yapılabileceğini hızlıca ortaya koyacağız. Bu yapıların daha sonra İnşaat Mühendisleri Odasınca bu işte uzman ve akredite kendi sayfasında yayınlanan inşaat mühendisleri tarafından performans analizlerinin yapılması, lisanslı laboratuvarlardan alınan deney numunelerine göre bu çalışmalar yapılacak. Daha sonra gerekirse güçlendirme, güçlendirme maliyeti fazla çıkar yeniden yapım maliyeti tercih edilirse de yeniden yapıma yol açacak” diye konuştu.