Etiket: sivas cumhuriyet üniversitesi

  • Sivas Cumhuriyet Üniversitesi voleybol takımı 3. oldu

    Sivas Cumhuriyet Üniversitesi voleybol takımı 3. oldu

    Türkiye Üniversite Sporları Federasyonu’nun 2024 yılı faaliyet programında yer alan Üniversitelerarası (ÜNİLİG) Voleybol Bölgesel Lig müsabakaları Tokat’ta tamamlandı.
    Heyecan dolu Voleybol Bölgesel Ligi maçları 13 grupta mücadele eden 79 kadın ve 85 erkek takımıyla gerçekleştirildi.

    Sivas’ı temsilen maçlara katılan Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, turnuvayı 3. olarak tamamladı. Turnuvadan 3.’lük kupası ile dönen Sivas Cumhuriyet Spor Bilimleri Fakültesi Spor Kulübü, 2 Mart’ta düzenlenecek olan Bölgesel Lig maçlarında boy gösterecek.

  • Türkiye sağlık turizminde 3. sırada

    Türkiye sağlık turizminde 3. sırada

    Cumhuriyetin 100. yılı ve Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nin kuruluşunun 50. yılı çerçevesinde üniversitenin 4 Eylül Kültür Merkezi’nde “Sivas Sağlık Turizmi Zirvesi” düzenlendi. Programa Sivas Valisi Yılmaz Şimşek, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Rektörü Alim Yıldız, bazı il protokol üyeleri, sağlık çalışanları ve çok sayıda öğrenci katıldı. Program saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı.

    “Dünya genelinde 20 milyondan fazla insan, sağlık turizmi kapsamında seyahat etmiştir”

    Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dekanı Hatice Tel Aydın, sağlık turizminde Türkiye’nin 3’üncü sırada olduğunu belirterek, ”Sağlık yaşam turizmini hem de medikal turizmi içeren sağlık turizminin özünü sağlık kavramı oluşturmaktadır. İnsanların sağlıklarına daha fazla önem göstermeleri, farkındalığın artması, sağlık hizmetlerinde ki gelişmeler, bu hizmetlere ulaşımın mümkün olması sağlık turizminin gelişmesini sağlayan ana faktörler olmuştur. Sağlık turizmi hızla gelişmektedir. Dünya genelinde 20 milyondan fazla insan, sağlık turizmi kapsamında seyahat etmiştir. En çok seyahat edilen ülkeler arasında Türkiye 3’üncü sırada yer almaktadır. Sağlık turizminde sunulan hizmetler kişilerin fiziksel, zihinsel ve ruhsal sağlığına, kendi sağlık kapasitesini artırmak ve daha iyi bir işlevsellik düzeyine ulaşmalarına katkı vermektedir. Bugün akademisyenlerin, bürokratların, alanında uzman kişilerin bir araya geldiği programın sağlık turizmine katkı sağlayacağını düşünüyorum” dedi.

    “Dünyada ve Türkiye’de özellikle önemli bir ivme kazanan sağlık turizmi katma değeri yüksek sektör haline gelmiştir”

    Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Rektörü Alim Yıldız ise sağlık turizminin katma değeri yüksek sektör haline geldiğini belirterek, ” Dünyada ve Türkiye’de özellikle önemli bir ivme kazanan sağlık turizmi katma değeri yüksek sektör haline gelmiştir. Medikal turizmin de içinde bulunduğu sağlık turizmi, uluslararası seyahatin yanı sıra sağlık sektöründe de önde gelen konular arasındadır. Ülkemizin sunduğu sağlık hizmetleri, modern hastanelerin olması, alanında uzman hekimlerin olması, yüksek standartlarda turizm tesislerinin olması ve coğrafi konumu ile sağlık turizminde önemli bir potansiyel oluşturmaktadır” dedi.

    Sivas Valisi Yılmaz Şimşek ise konuşmasında zirveye katkı sağlayanlara teşekkür ederek,” İlimizin sağlık turizmine büyük katkı sağlayacağını düşündüğüm konuşmasında zirveye katkı sağlayanlara teşekkür ederek bu zirveye katkılarından dolayı akademisyenlerimize, araştırmacılarımız ve bilim insanlarımıza ve üniversitemize de teşekkür ediyorum” diye konuştu.

    Konuşmaların ardından davetlilere teşekkür belgesi verildi.

  • Gazeteci adayları sahada öğreniyor

    Gazeteci adayları sahada öğreniyor

    Sivas Cumhuriyet Üniversitesi (SCÜ) İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü öğrencileri, Temel Fotoğrafçılık dersinde sahaya indi. Fakülte stüdyosunda teorik olarak öğrendikleri bilgileri sahada pratiğe dönüştüren öğrenciler fotoğraf çekim platosunda yeni bilgiler öğrendi. Öğrendikleri bilgiler eşliğinde fotoğraf çeken öğrenciler, saha tecrübesi edindi.

    Teorik okulda, pratik sahada

    Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Oğuz Selim Kobaza, “Bugün öğrencilerimizle birlikte platoya geldik. Derslerimizin uygulamasını yapmaya çalışıyoruz. Temel Fotoğrafçılık dersinde elde ettikleri bilgileri sahada pratiğe dökmeleri açısından çok önemli olduğuna inanıyorum. Sevgili öğrencilerimizle birlikte burada çekimdeyiz. Onlarla hem güzel vakit geçirmeye çalışıyoruz, hem de bizler de onlar da çok şey öğreniyoruz. Öğrencilerimiz burada; özellikle model çekimlerinde nelere dikkat etmeleri gerektiğini, platoda nelere dikkat etmeleri gerektiğini, fotoğraf çekerken hangi hususlara dikkat etmeleri gerektiğini ve çevresel faktörleri nasıl kontrol etmeleri gerektiği ile ilgili bizlerden bilgi alıyorlar. Bunun teorik eğitimini stüdyomuzla birlikte görüyorlar ama sahada olmak bambaşka bir şey” dedi.

    Derse katılan öğrenciler de duygu ve düşüncelerini ifade ederek emeği geçenlere teşekkür ettiler.

  • “Filistin için mücadeleye devam edeceğiz”

    “Filistin için mücadeleye devam edeceğiz”

    Ziyarette konuşan Rektör Prof. Dr. Alim Yıldız, “Biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak tarih boyunca her zaman zalimin karşısında, mazlumun yanında yer alan aziz bir milletiz. Dün olduğu gibi, bugün de yarın da Kudüs için, Mescid-i Aksa için ve Filistinli kardeşlerimiz için mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu duygu ve düşüncelerle Üniversite olarak sizlerin her zaman yanınızdayız” dedi.

  • Kangal köpekleri yavrularını neden yiyor? Sırrı çözüldü

    Kangal köpekleri yavrularını neden yiyor? Sırrı çözüldü

    SivasCumhuriyet Üniversitesi Veteriner Fakültesi Fizyoloji Ana Bilim Dalı Doçent Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Koçkaya’nın, 5,5 yılda tamamladığı çalışma, Kangal çoban köpeklerinde görülen bir oksitosin hormonu eksikliğinin, annenin yavrularını yemesine neden olduğunu ortaya çıkardı. Koçkaya, çalışmada olumlu sonuca ulaşıldığını belirterek, doğumdan sonra anne köpeklere oksitosin hormonu enjekte ettiklerini söyledi.

    Doçent Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Koçkaya, köylülerden ve yetiştiricilerden Kangal köpeklerinin doğum yaptıktan sonra, 10 gün içinde yavrularını yemeleri veya zarar vererek öldürmeleri yönündeki şikayetler üzerine 5,5 yıl önce çalışma başlattı. Koçkaya önce yavrularını yiyen anne köpekleri tespit ederek çalışmasına kattı. Ardından 15 yavrusunu yiyen anne köpek üzerine yoğunlaştı. Yavrulayan köpeklerin davranışlarını takip etmek için doğuma yakın, kulübelere kamera yerleştiren, saf ırk olup olmadıklarını ve kan değerlerini belirleyen Mustafa Koçkaya, kan değerlerinin sonucunda yavrularını yiyen tüm Kangal köpeklerde ‘oksitosin hormon’ eksikliği olduğunu tespit etti. Koçkaya’nın, bu tür köpeklerin doğumdan 10-15 gün içinde yavrularını yediğini ortaya çıkardığı çalışması, uluslararası dergilerde de yayınlanarak literatüre geçti. İlk kez yapılan bu çalışma yurt dışındaki bazı hayvanat bahçeleri yetkilileri ve hayvanseverlerin ilgisini çekti. Yapılan çalışmanın ardından bu yıl ise tedavi sürecine geçildi. Kangal köpeklerine oksitosin hormonu enjekte edilip, yavru yeme probleminin önüne geçildi.

    ‘DÜNYAYA İLK KEZ BİZ TANITTIK’

    Yapılan araştırmanın hakkında açıklamalarda bulunan ve çalışmanın dünyada ilk olma özelliği taşıdığını söyleyen Doçent Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Koçkaya, “Bu çalışmayı bizden başka dünyada yapan yoktur. Dünyaya ilk kez biz tanıttık. Biz bu çalışma hakkında birçok mail alıyoruz. Çalışmada yavrusunu yiyen Kangal köpekleri vardı. Biz bu köpeklerin neden yavrularını yediğini araştırdık. Yaklaşık 3 buçuk yıllık bir çalışma yaptık. Bu çalışmanın ardından davranış skalası geliştirdik. Aynı zamanda hayvanların kan parametrelerine baktık. Baktığımızda bu hayvanlarda oksitosin hormonu yetersizliği olduğunu tespit ettik. Daha sonra bu işin tedavi boyutuna geldik. 2 buçuk yıllık bir çalışma yaptık. Bu kısımla da biz oksitosin hormonunu anne köpeklere doğum tamamlanır tamamlanmaz enjekte ettik. Daha sonra annelerin vücudundaki oksitosin seviyesine baktık. Oksitosin seviyesine bakarak annelerin vücuduna herhangi bir zarar vermeden yavrularını yemesinin önüne geçtik” dedi.

    ‘YAVRULARIMIZI KURTARMIŞ OLDUK’

    Yapılan çalışmanın toplumda da önemli bir yere sahip olduğunu belirten Koçkaya, “Bu bizim için çok önemlidir. Yavrusunu yiyen hayvanlar hayvan sahipleri tarafından cani olarak adlandırılıyor. Maalesef bu hayvanlar ya azat ediliyor ya da acısız öldürülüyor. Biz bunun önüne geçerek hem yetiştiriciye destek olduk hem de hayvanların geleceği ve yavrularımızı kurtarmış olduk. Bizim yaptığımız çalışma Kangal köpeklerine özgüdür. Ama dünyanın birçok ülkesinden mail alıyoruz. Farklı ırkların da yavru yeme problemi olduğunu söylüyorlar. Ancak laboratuvar çalışmaları ve davranış çalışmalarının yapılıp ortaya koyulması lazım. Ama biz bunun Kangal köpeğine özgü değil diğer köpek ırklarında da olduğunu düşünüyoruz ve ispatlamamız lazım” ifadelerinde bulundu.

  • KKKA aşısı İsveç’te 20 kişide denenecek

    KKKA aşısı İsveç’te 20 kişide denenecek

    Kelkit Vadisi olarak adlandırılan bölge başta olmak üzere Sivas, Tokat, Yozgat, Çorum gibi illerde yoğun olarak görülen KKKA virüsüne karşı Sivas Cumhuriyet Üniversitesi tarafından 2017 yılından bu yana sürdürülen aşı çalışmalarında olumlu gelişmeler yaşanıyor.

    Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Alim Yıldız, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Alim, SCÜ Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Ömer Tamer Doğan, Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Nazif Elaldı ve Prof. Dr. Aynur Engin, KKKA hastalığı hakkında açıklamalarda bulundu. Laboratuvar ortamında KKKA hastalığını anlatan SCÜ ekibi, vakaların en çok Sivas’ta takip edildiğini, bunun da aşı geliştirme konusunda büyük bir tecrübe olduğunu, bunu ürüne dönüştürmek istediklerini söyledi.

    ‘KKKA HASTALIĞINDA SCÜ TECRÜBELİ’

    Rektör Prof. Dr. Alim Yıldız, Türkiye’de ilk resmi tanının 2003 yılında koyulduğunu hatırlatarak, “2003 yılından bu yana Türkiye’de yaklaşık olarak bu hastalık 10 bin kişide görüldü. Bu hastalığa yakalananların yaklaşık 2 bin kişiye yakını Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi’ne geldi. Yani 2003’ten bu yana hastaların yüzde 20’sini biz tedavi ettik. Son yıllarda bu hastalıkta yaygınlaşma görüldü. 2019 yılı içerisinde bize toplamda 203 vaka gelmişti. Bunlardan 122 tanesine Kırım Kongo Kanamalı Ateş hastalığı teşhisi konuldu. Geçen yıl 2019 yılında toplamda 15 vatandaşımız bu hastalıktan dolayı vefat etti. 2020 yılı içinde toplamda 122 hastamız geldi şu ana kadar. Bunlardan da 98 kişiye bu hastalığın teşhisi konuldu. Bu yıl içerisinde 8 hastamız hayatını kaybetti” dedi.

    Aşı geliştirme çalışmalarına 2017 yılında başladıklarını, 2019 yılında da bu hastalıkla ilgili çalıştay düzenlediklerini anlatan Rektör Yıldız, ayrıca hastalığın ilerleyişini göz önüne alarak Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği’nde yenileme çalışmaları yaparak, hasta odalarını tek kişilik düzenlediklerini ifade etti.

    ‘AŞIYI PİYASAYA SÜRECEĞİZ’

    Aşı çalışmaları hakkında da bilgi veren Rektör Prof. Dr. Yıldız, belirli bir aşamaya gelindiğini ifade ederek, “Aşı çalışmasıyla ilgili desteğimizi her zaman verdik. Aşı çalışmasında belli bir aşamaya gelindi. Bu aşı hayvanlar üzerinde denendi. Bu yıl içerisinde İsveç’te 20 kişide denenerek, piyasaya sürülecek. Bu şekilde aşıyı da halletmiş olacağız. Bu aşı çalışması ülkemiz için önemli bir çalışma, üniversitemiz için önemli bir gelişmedir. Bu sene denemelerini yaptıktan sonra, aşıyı piyasaya süreceğiz diye düşünüyoruz. Hastalık bu bölgede çıktığı için hastalar ilk olarak bizim hastanemize geldi. Türkiye genelindeki hastaların yüzde 20’si bize geldi. Bundan dolayı tecrübeliyiz. Hastalığın tüm risklerini biliyoruz, hastalığın özelliklerini biliyoruz. Çok sayıda vaka geldiği için de aşıyı burada yapmak istedik. Aşı noktasında sonuca ulaşmamız üniversitemiz ve şehrimiz açısından önemli” dedi.

    ‘EYLÜL AYINDA İSVEÇ’TE 20 KİŞİDE DENENECEK’

    SCÜ Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazif Elaldı da dünyada KKKA hastalığına yönelik özgün bir tedavi bulunmadığını belirterek, “Amerika’da, Kanada’da, İngiltere’de çalışmalar var. Bizim de içinde olduğumuz 11 ülkeden 13 merkezin dahil olduğu 2017’de başlayan Horizon 2020 isimli bir proje vardı. Bu projenin ana ortağıyız. Başlangıçta 6 farklı aşı türünden yola çıktık, en sonunda bir DNA aşısına karar verdik. Önce farelerde denendi bu aşı, koruyuculuğu kanıtlandı. Daha sonra geçen sene ABD’de eylül ayında maymunlarda denendi. Onda da başarılı oldu. Bu yılın eylül ayında İsveç’te 20 sağlıklı bireyde denenmesi düşünülüyor” diye konuştu.

    ‘KÜRESEL ISINMANIN DA KENELER ÜZERİNDE ETKİSİ VAR’

    Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Alim ise kene türleri hakkında bilgi vererek, “Ülkemizde yumuşak ve sert kene olmak üzere iki çeşit kene var. Bizim için en sıkıntılı olan kene sert olan keneler. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde kene türleri ile ilgili çalışmalar 2000’li yılların başından itibaren başlamıştı. Bizler kenelerde ‘Borrelia ve Q Fever’ incelemek istedik. Bizler için en sıkıntılı kene türü ‘Hylomma’ türü kenelerdir. Araştırma yaptığımız dönemlerde topladığımız kene çeşitleri içerisinde Hylomma türü keneler yüzde 5 civarındaydı. Ancak son dönemlerde Sivas’ta ve bölgede toplanan kenelerin yüzde 30’u Hylomma türü kenelerden oluşuyor. Kenelerin uyanması hava ısısına bağlıdır. Hava bir anda ısındığı zaman keneler yumurtadan çıkıyor. Bu sene havalar erken ısındı. Havanın ısınması nedeniyle kene vakaları artmış oldu. Eğer hava ısısı düşük olsaydı, örümcekler ve karıncalar kenelerden önce uyanacaktı. Dolayısıyla kene vakaları bu kadar çok olmayacaktı. Küresel ısınmanın da keneler üzerinde etkisi var” dedi.

    ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER

    SCÜ Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aynur Engin, kene vakalarında kişilerin izlemesi gereken birtakım yollar olduğunu belirterek, “Vücuda yapışan keneyi çıkarmak için mümkünse sağlık kuruluşuna yakınlarsa hemen bir sağlık kuruluşuna gitsinler. Ama böyle bir imkânları yoksa kendileri de çıkarabilirler. Nasıl çıkaracaklar? Esasında en iyisi ucu kıvrık bir penset. Kene vücuda kafasıyla tutunuyor. Siz pensetle tuttuğunuzda arka kısmı boşta kalır. Kafasını soktuğu yer cilde tutunmuştur. Pensetle keneyi güzelce kavramak lazım. Ama etimizi değil. Yani cildimizi tutmayacağız. Keneyi tam cilde tutunduğu yerde sıkıca kavrayacağız. Sonra güçlü bir şekilde çıkaracağız. Ya da çivi çıkarır gibi çekerek çıkaracağız. Burada önemli olan sağlam tutarsak, keneyi parçalamadan çıkarırız” dedi.

    ‘YAŞ VE KRONİK RAHATSIZLIK BULGUSU YOK’

    İleri yaşta olanlar ile kronik rahatsızlığı bulunanların KKKA hastalığını daha ağır geçireceğine dair henüz bir bilgi olmadığını söyleyen Prof. Dr. Aynur Engin, “Benim bir sürü genç hastam var. Kronik rahatsızlığı olmadığı halde ağır seyreden de var. Bir sürü hastalığı olduğu halde, yaşlı olduğu halde hastalığı atlatan da var. KKKA hastalığı için altta bulunan hastalığı ve yaşlı olması nedeniyle KKKA’yı ağır geçirir diye bir şeyin söz konusu olmadığını düşünüyorum” dedi.

    Üniversite hastanesinde hasta yoğunluğundan dolayı kapasite artışına gidildiğini belirten Başhekim Prof. Dr. Ömer Tamer Doğan ise “Bu seneye özgü olarak da bahar aylarının sonunda görülen hastalık bahar aylarının başlarından itibaren görülmeye başlandı. Ve bu durum bizi biraz endişelendirdi. Bu nedenle de Enfeksiyon Hastalıkları Kliniğimizin daha önce yarısını bu hastalığın tedavisine ayırırken, şimdi tamamını ayırmaya karar verdik. Gerekirse ek klinik açmaya karar verdik” ifadelerini kullandı.

  • Kene ölümleri için en pratik çözüm aşı

    Kene ölümleri için en pratik çözüm aşı

    SCÜ Tıp Tıp Fakültesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı ve Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Bakır, gün geçtikçe vakada artış gösteren ve kene yapışması sonucu meydana gelen KKKA hastalığı ile ilgili uyarılarda bulundu.

    Bakır, KKKA’nın diğer yıllara göre bu yıl yüksek rakamlara ulaştığını, ancak kıyaslama yapabilmek için yıl sonunun beklenmesi gerektiğini söyledi. Doğada 850 kene türü olduğunu söyleyen Bakır, “Bunlardan 30’a yakını virüs taşıyor ama esas hastalığı bulaştıran ‘Hyalomma marginatum’ dediğimiz türü bu virüsü taşıyor ve bulaştırıyor. Bizim bölgemizde de maalesef bu kene türleri var” dedi. 

    ‘TÜRKİYE’DE ÖLÜM HIZI YÜZDE 5’

    Kene vakalarının diğer ülkelere göre Türkiye’de kaba ölüm hızının düşük belirten Prof. Dr. Bakır, “Koronavirüs bir pandemi oluşturan kendine özgü bir hastalıktır. Farklı yerlerde farklı mortalite oranları verilmektedir. Bu iki hastalık biraz farklıdır. KKKA’nın da bizim ülkemizdeki mortalitesi yüzde 4-5 civarındadır. Bunu diğer ülkelerle belki kıyaslayabiliriz. Diğer ülkelerle kıyasladığımız zaman bizdeki mortalite diğer ülkelerdeki mortalitelerden çok düşüktür. Çünkü dünya genelinde 40’a yakın ülkede KKKA bildirilmiş durumda ve buradaki mortaliteler de yüzde 30 hatta yüzde 80’e kadar ölüm hızı bildirilen ülkeler var. Dolayısıyla biz bunlarla kıyasladığımız zaman bizim ülkemizdeki KKKA ile ilgili ölüm hızı yüzde 4-5 diğer ülkelere göre çok düşük. Biz de iyi tıbbi bakım ve vakanın erken gelmesi önemli bir rol alıyor. Bizdeki mortalite diğer ülkelere göre düşük” dedi. 

    ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER

    Keneye karşı vatandaşları uyaran Prof. Dr. Bakır, “KKKA kenenin tutunması ya da çıplak elle keneye dokunulmasıyla bulaşıyor. Kene hayvanlarda ya da doğada otlak, çalılık alanda ya da ormanlık alanda bulunuyor ve doğaya çıkan vatandaşlarımız keneyle tesadüfen karşılaşıyor. Kene de tırmanarak vücudun herhangi bir yerine tutunuyor. Genellikle kasık gibi, koltuk altı gibi, ense gibi yerler olmak üzere vücudun değişik yerlerine tutunabiliyor. Riskli alanlar da genellikle çalılık ve otluk alanlardır. Bu alanlara giden vatandaşlar korunmak için giysilerine dikkat etmesi gerekiyor. Bir diğer önlem olarak açık renk giysi giymeliler. Çünkü açık renk kıyafetlerde çabuk fark ediliyor. Bu alanlarda piknik yaptıkları zaman keneyi daha çabuk fark edebilmek için açık renkli örtü kullanmalarında yarar var. Kırsal alandan döndükten sonra ya da tarla bahçe gibi alanlardan döndükten sonra da vücudu kene açısından taramak gerekiyor. Eğer vücut ta kene bulunursa çıplak elle değil varsa bir eldivenle eğer yoksa poşet veya bezle tutarak bir kerede çekerek çıkarmak gerekiyor. Keneyi parçalamamak ve bütünlüğünü bozmamak gerekiyor. Çünkü içerisinde bulunan kan ve sıvılar yayılırsa o da hastalığın bulaşmasının sebebi olabiliyor. Eğer bunu yapamayacaksa en yakın sağlık kuruluşuna başvurması gerekiyor” dedi. 

    ‘HASTALIĞIN HAYATIMIZDAN UZAKLAŞMASI İÇİN EN PRATİK ÇÖZÜM AŞI’

    Aşı çalışmaları hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Bakır, “Bundan birkaç gün önce Sağlık Bakanlığı Bakan Yardımcısı Emine Alp Meşe’nin bir toplantısı oldu. Şuan da Faz 1 çalışmaları bitmiş Faz 2 çalışmalarına devam eden bir aşı çalışması var. Bunlar biraz süreç isteyen zaman gerektiren bir süreç. Geniş hasta guruplarında deneyerek Faz 2, Faz 3 çalışmalarını bitirmek gerekiyor ki ondan sonra uygulanabilir olsun. Bu konuda çalışmalar devam ediyor. Ama henüz uygulanabilir bir aşının olmadığını söyleyebilirim. Ama ülkemizde bu aşının geliştirilebilmesi için Faz 2 ye doğru giden bir çalışma var. Keneyi doğadan uzaklaştırmak mümkün değil dolayısıyla ilaçla keneyi yok etme gibi bir çalışma zaten yok. Bu hastalığın hayatımızdan uzaklaşması için en pratik çözüm aşıdır. Dolayısıyla virüsün kendisine karşı aşı ya da kenenin tutunmasıyla alakalı aşıların geliştirilmesi gerekiyor. Bunların hepsiyle ilgili çalışmalar var ama şu anda elimizde kullanabileceğimiz bir aşı yok. Önümüzdeki süreçte aşı bunların en iyi çözümü olacak ya da herhangi bir koruyucu ilaç geliştirmek olacak. Bu alanda da çalışmalar var ama henüz elimizde uygulayabileceğimiz bir aşı bulunmamakta” diye konuştu. 

    ‘DESTEK TEDAVİSİ GEREKİYOR’

    Hastalıkta mücadelede destek tedavisi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Bakır, “Bunun için de en önemli şeyi kan ürünleri oluşturuyor. Bu kan ürünlerini verebilen her yer bu tedaviyi yapabilir. Bu tedavide iki tane önemli şey var. Birincisi destek tedavisini yapabilmek, ikincisi ise yoğun bakım ünitesine sahip olmaktır. Ülkemizde bir çok hastane bu tedaviyi yapabilecek imkanlar var. Şu an eskisi kadar çok sık hastalar gelmiyor ama bazen yer bulamama nedeniyle talepler oluyor. Bizim de yerimiz olduğu zaman kabul edip tedaviye başlıyoruz. Bizim bu hastalıkta 2003 yılından bu zaman kadar tecrübemiz var. Ama bütün ülkemizdeki hastaneler bunu başarıyla tedavi edebiliyor. Genelde nisan, mayıs, haziran, temmuz, ağustos aylarında her sene bir artış görünüyor. Bu sene de aynı bekliyoruz, ağustos ayının sonu gibi eylül aylarının başı gibi vaka sayıları azalacak” ifadelerini kullandı.

  • Türkiye’de kene vakaları yükselişe geçti

    Türkiye’de kene vakaları yükselişe geçti

    Sivas Cumhuriyet Üniversitesi (SCÜ) Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlhan Çetin, KKKA hakkında açıklamalarda bulundu.

    KKKA hastalığının Türkiye’de ilk olarak Tokat’ta bir hemşirede rastlandığını söyleyen Prof. Dr. İlhan Çetin, “KKKA bizim bölgemizin çok ciddi bir hastalığıdır. Özellikle Tokat, Sivas, Giresun, Gümüşhane, Bayburt, Erzincan ve Yozgat illerini içerisine alan bir bölgelerde çok yoğun bir şekilde kene popülasyonu ve bu keneden kaynaklanan bir hastalık olarak karşımıza çıkmaktadır” dedi.

    ‘VAKALARIMIZ HIZLA ARTTI’

    Bu yıl vakaların normalden daha erken görülmeye başladığını ifade eden Prof.Dr. Çetin, ”KKKA vakalarını nisan sonu veya mayıs başı gibi görmeye alışkınız. Ancak bu sene maalesef 1,5 ay önce bir sürede KKKA vakaları gelmeye başladı” dedi.

    KKKA’DAN BİR KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ

    Çetin ayrıca, ”Bizim geçen yıl bu dönemde vaka sayılarımız 7 ila 8 iken şu anda 40’ları bulan vakalarımız var. Bunların yaklaşık 8-9’u çocuk. Bu zamana kadar 1 can kaybımız oldu. Mevcut hastalarımızın tedavisi çok iyi bir şekilde devam ediyor” açıklamasında bulundu.

    EĞER TEDBİR ALINMAZSA…

    Prof. Dr. İlhan Çetin, ”Şu anda 35 yatan hastamız var. Geçen yıldan 1,5 ay daha erken bir şekilde kene popülasyonu ve vakalarımız çok hızla arttı. Geçen yılki rakamlarımızın 6-7 katı daha fazla vakamız var. Geçen yıl 122 vakamız vardı ve 5 kişi hayatını kaybetmişti. Bu yıl şu ana kadar vakamız 40’ı buldu. Eğer tedbir alınmaz ise bu sene kene vakalarının çok fazla sayıda göreceğimizi ve hasta sayımızın da yine aynı şekilde çok yüksek olacağını ön görüyoruz” diye konuştu.

    ‘ÇİFTÇİLER EN BÜYÜK RİSK GRUBUNDA’

    Aşı çalışmaları hakkında bilgi veren Çetin, “Kene popülasyonu çok hızlı ürüyor. 1 keneden 300-500 kenenin ürediğini biliyoruz. Bununla mücadele hızlı yapılmazsa kene bizim mücadelemizden daha hızlı bir şekilde çoğalır ve vaka sayımız artar” dedi.

    ‘KORONAVİRÜS ETKİLEDİ’

    Prof.Dr. Çetin, bu yıl kene popülasyonunun artmasında tarımsal ve hayvansal ilaçlamanın azalmasının da etkili olduğunu belirterek, ”Tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin azalması ve yeterli ilaçlamaların yapılmamasının da kene sayısını artırdığını düşünüyoruz” dedi.

  • 11 Haziran’a dikkat!

    11 Haziran’a dikkat!

    Sivas Cumhuriyet Üniversitesi (SCÜ) Tıp Fakültesi Dekanı ve İl Pandemi Kurulu üyesi Prof. Dr. İlhan Çetin,Türkiye’de corona virüsün son durumunu grafiklerle anlattı.

    Prof. Dr. Çetin, Dekan Yardımcısı Mustafa Karademir, Doç. Dr. Ahmet Altun ve Fakülte Sekreteri Binali Koç ile birlikte hazırladıkları grafiklerle hastalığı yakından takip ettiklerini belirtti. Prof. Dr. Çetin, üniversite olarak oluşturdukları epidemiyoloji ekibi ile hem dünyanın hem de Türkiye’nin corona virüs istatistiklerini yakından takip ettiklerini söyledi.

    Son günlerdeki vaka sayısındaki düşüşün ciddi manada herkesi ümitlendirdiğini belirten Prof. Dr. Çetin, “Hazırladığımız, Covid-19 Türkiye Günlük Vaka Sayısı grafiğimizde bir çıkan kol bir de inen kolu var. Grafiğimize göre 11 Nisan pik noktası diye hep düşünüyorduk. 11 Nisan sonrası vakalarda azalma eğilimi görmekteyiz. Biz şu ana kadar büyük şehirlerde 6 kez sokağa çıkma kısıtlaması yaptık.

    Bu kısıtlamaları yaptığımız dönemlerde 7 gün sonra yeni dalgalanmalar olduğunu gördük. Yalnız pazartesi ve salı günleri birtakım yoğunlukların artması ve tedbirlerin gevşetilmesi, aynı şekilde insanların da gevşemesinden sonra dalgalanmaların tepe noktalarını görüyoruz. Geçen haftaki sokağa çıkma yasağının etkisini de bu cumartesi, pazar ve pazartesi gününden itibaren göreceğiz.

    Bunun sevindirici bir yönü ise biz sağlıkçılar olarak bu şekilde günlük vakalar üzerinden pek konuşmayız. 3 günlük, 5 günlük ve 7 günlük ile 14 günlük ortalamalar üzerinden konuşuruz. Hiçbir haftamızın ortalaması bir önceki haftanın ortalamasını geçmedi. Bu bizim için bir kazançtır” dedi.

    İyileşen hasta sayısı grafiği üzerinden değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Çetin, “Hastalık ilk çıktıktan yaklaşık 14 gün sonra iyileşen sayımız başlıyor. Başlangıçta yavaş başlıyor, daha sonra hızlı bir şekilde yükseliyor. Bizim için önemli olan tarih 24 Nisan tarihidir. Bu tarih bizim günlük bulduğumuz vaka sayıları ile aynı şekilde iyileşen hasta sayısının çakıştığı tarihtir. Bu halk sağlıkçılar olarak önemli bir noktaydı. Bu tarihten itibaren iyileşen sayısı hızlıca yukarıya çıkmaya başladı” dedi.

    ‘VİRÜSÜN TARZINDA HİÇBİR DEĞİŞİKLİK YOK’

    Virüste herhangi bir değişiklik olmadığını belirten Prof. Dr. Çetin, “Son zamanlarda vaka sayılarının azalmasıyla ‘acaba virüsün etkisinde bir azalma mı oldu?’ diye tartışıp konuşuyoruz. İnsanlar ister istemez bu soruyu birbirlerine soruyorlar. Ondan ziyade şu anda Brezilya’da, Rusya’da ve özellikle Güney Amerika’ya geçen bir vaka sayıları var. Virüsün davranış tarzında hiçbir değişiklik yok. Sadece bu değişiklik bizim davranış tarzımızdan geliyor. Biz virüsü tanıdık.

    Virüsün olmazsa olmaz 3 tane düşmanı vardır. Bunların bir tanesi izolasyon, ikinci sosyal mesafenin korunması ve üçüncüsü maske takılması. Tedbirlerimiz ise iki türlüdür. Bunlardan bir tanesi toplumsal tedbirler, diğeri de kişisel tedbirlerdir. Toplumsal tedbirler toplu kullanım alanlarının kapatılmasıdır. Bir de kendi tedbirlerimiz var.

    Mesafeli, maskeli ve evde kalmaktır. Toplumsal tedbirleri gevşettikçe birtakım açılmalar yapıldı. Bunları biz de olumlu karşılıyoruz. Bizim kişisel tedbirlerimizi sıkı tutmamız gerekiyor. Hem toplumsal tedbirleri hem de kişisel tedbirleri de gevşetirsek yine günlük 5 binli rakamları görürüz. Bu bizim için Allah korusun çok kötü olur” dedi.

    ‘BAYRAMDA HASTALIĞIN BELİNİ KIRACAĞIZ’

    Bayram tedbirlerinin hastalıkla mücadelede etkin sonuçlar verebileceğini hatırlatan Prof. Dr. Çetin, “Biz eğer tedbirlerimize dikkat edecek olursak 4’te 1 oranında daha az hastalanmış oluyoruz. Biz toplumsal olarak öğrendik. Bizim milletimiz şu anda bilgileri davranış haline getirdi. Bu bizim için önemli ve değerlidir. Biz bu şekilde tedbirli olmaya devam edelim. 11 tarihleri bizim için çok önemliydi. Yani 11 Mart’ta biz ilk vakamızı gördük, 11 Nisan tarihinde pik yaptık, 11 Mayıs tarihinde açılımlarımızı yaptık. İnşallah 11 Haziran itibariyle de 300’lü rakamları göreceğimizi düşünüyoruz.

    Bugünden itibaren 4 günlük bayramla ilgili bir karar alındı. Bunu çok olumlu ve değerli buluyorum. Bu dönemde tedbirleri sıkı tutarsak hastalığın belini kıracağız. Arkasından da Haziran’ın ilk haftası 500-600 rakamları, yine 11 Haziran tarihi itibariyle de 200-300’lü rakamları göreceğiz. Millet olarak bu sıkıntılarımızı en az seviyeye indireceğiz diye düşünüyorum” diye konuştu.