Etiket: statü

  • “Hiçbir devlet, statüsü vermeye zorlanamaz”

    “Hiçbir devlet, statüsü vermeye zorlanamaz”

    MHP Genel Sekreter Yardımcısı Bahadır Bumin Özarslan, Selahattin Demirtaş’ın özerklik meselesi ile ilgili yaptığı söylemlere yönelik açıklamalarda bulundu. Son günlerde tartışılan özerklik meselesinin Selahattin Demirtaş’ın yargılandığı bir davada verdiği, “Bir yönetim modelini savunmak, bölücülük olamaz” şeklindeki ifade ile bir kez daha gündeme getirildiğini belirten Özarslan, “Özerklik, bir kavram olarak son 40 yıldır, ülkemizde değişik çevrelerce sıklıkla dile getirilmiş bir kavramdır. Ülkemizdeki taraftarları, bölgesel (siyasî) özerklik kavramını gündeme taşımışlar ancak ısrarla ve yalnızca ‘özerklik’ terimini kullanmışlardır. Özerklik taraftarları, bu kavram yoluyla bölücü niyetlerini gizleyerek özerkliği bir araç olarak kullanmak istemektedirler. Bu sebeple ‘bölgesel özerklik’ yerine, ‘demokratik özerklik’ ifadesini kullanarak bölgesel özerkliği şirin gösterme gayreti içindedirler. Nitekim Demirtaş da mahkemede verdiği ifadede, benzeri bir yöntem izlemiş ve ‘Demokratik özerkliği savunmaya devam edeceğiz’ şeklinde bir beyanda bulunmuştur. Bu yolla bir kere daha açık bir bölünme taraftarlığı yerine, dolaylı bir yaklaşım tercih edilmiştir. Hukuki açıdan bakıldığında özerklik kavramına ait genel kabul görmüş net bir tanım bulunmamaktadır. Bu sebeple herkesin üzerinde mutabık kaldığı, ortak bir statü ve ilkeler belirlemek mümkün değildir” diye konuştu.

    “Hiçbir devlet, kendi ülkesi içinde özerk bir bölge oluşturmaya veya özerklik statüsü vermeye zorlanamaz”

    Uluslararası hukukta genel kabul görmüş ve bağlayıcı bir özerklik tanımının olmadığına dikkat çeken Özarslan, “Özerklik tanımı, yapısı ve kaynağı üzerinde bir uzlaşma olmaması münasebetiyle ‘somut örneğe göre değişkenlik gösteren’ bir mahiyete sahiptir. Bir uluslararası hukuk ilkesi olarak özerkliğin varlığı da tartışmalıdır ve bu yönde, herhangi bir uzlaşma söz konusu değildir. Bu sebeple hiçbir devlet, kendi ülkesi içinde özerk bir bölge oluşturmaya veya özerklik statüsü vermeye zorlanamaz. Hiçbir devletin bu yönde bir yükümlülüğü yoktur. Dolayısıyla bir devlet, özerkliğin herhangi bir türünü benimsemek ve iç hukukunun bir parçası haline getirmek zorunda değildir. Bu yönüyle bakıldığında özerklik, uluslararası müdahaleye de kapalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bakımından da bu konu, Lozan Antlaşması ile kapanmıştır. Türk devletini uluslararası hukuk açısından kuran bu belgeye göre Türkiye, üniter (bölünmez) bir yapıda kurulmuştur. Söz konusu düzenleme, Türk iç hukukunun da sürekli ve değişmez bir hükmü olarak yer almıştır. 1924, 1961 ve 1982 Anayasaları da bu yaklaşımın bir sonucu olarak düzenlenmiştir. Yürürlükteki 1982 Anayasası da bölgesel özerkliği düzenlememiş, böyle bir statüye geçit vermemiştir. Zira Anayasamızın 3. maddesi, ‘Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür’ ifadesiyle Türk devletinin sınırları içinde farklı egemenlik parçaları oluşturulmasını yasaklamıştır. Bir başka ifadeyle 3. madde, bölgesel özerklik ve federasyon gibi statülere engel teşkil etmektedir. Lozan Antlaşması ile kurulan Türk üniter devletinin dayanağı, ‘ülkesi ile bölünmez bütünlük’ ifadesidir. Bilindiği üzere Anayasamızın ilk üç maddesi değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dâhi edilemez. Bu durumda, bölünmezlik tartışmaya kapalıdır ve bu sebeple özerklik yandaşları için hukukî ve sürekli bir engel de söz konusudur” ifadelerini kullandı.

    Türkiye’de faal olan siyasi partilerin ve siyasi parti temsilcilerinin bahsettiği çerçeveye uymaları, gerek uluslararası hukuk gerekse Türk iç hukuku bakımından değerlendirildiğinde bir zorunluluk olduğunu aktaran Özarslan, şu ifadeleri kullandı:
    “Bölücülük ve bölgesel özerklik, Türk iç hukuku bakımından açık bir yasaktır. Anayasamızın amir hükümleri karşısında, hukuken ölüdür ve diriltilmesi de mümkün değildir. Bir başka deyişle iki ölüden bir canlı, iki yanlıştan bir doğru çıkmaz. Aksi yöndeki çabalar, boşa bir çırpınıştır. Bu çırpınışı, yerli ve özellikle yabancı ortaklarına güvenerek yapanlar için bir kez daha şunu hatırlatalım. 1923’te süresiz olarak imzalanmış ve uluslararası toplumun tamamı için bağlayıcı olan Lozan Antlaşması ile bunun bir izdüşümü olarak düzenlenmiş Türk iç hukuku var olduğu müddetçe ki ‘ebed müddet’ var olacaktır, bu hevesler kursakta kalmaya mahkumdur.”

  • Selçuk Üniversitesi statü yükseltti

    Selçuk Üniversitesi statü yükseltti

    Yükseköğretim Kurulunda düzenlenen Araştırma Üniversiteleri Aday İzleme Programı Toplantısında konuşan YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar, yaptığı konuşmada, Araştırma Üniversiteleri İzleme ve Değerlendirme Komisyonu tarafından üniversitelerin performanslarının düzenli takip edildiğini belirtti. Bu çerçevede Aday İzleme Programı’na dahil edilen 6 üniversiteyi 2 yıllık izleme sürecine alacaklarını ifade eden Özvar, 2 yılın sonunda kriterleri karşılayanların “araştırma üniversitesi” olarak kabul edileceğini kaydetti. Özvar, Türkiye’deki 208 üniversitenin her birinin yıllık araştırma, yayın, proje, paydaşlarla iş birliği, etkileşim, eğitim ve öğretim ile ilgili performanslarının düzenli izlendiğini vurguladı.

    “Üniversitemizi daha da güçlü kılmak adına üzerimize düşen vazifeyi yerine getirmeye gayret edeceğiz”

    Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Aksoy, “Adını kadim medeniyet Selçuklulardan alan üniversitemiz; kurulduğu günden bugüne, köklü bilimsel geleneği, yenilikçi eğitim anlayışı ve zengin akademik kadrosuyla Türkiye’nin en üretken yükseköğretim kurumlarının başında geliyor. Bilim, sanat, kültür ve sosyal alandaki tüm gelişmeleri yakından takip eden ve bütün imkânlarıyla destekleyen bir kurum olan üniversitemizi daha da güçlü kılmak adına üzerimize düşen vazifeyi hakkıyla yerine getirmeye gayret edeceğiz” dedi.

    Gücünü, asırlar boyu barışın ve adaletin hüküm sürdüğü bu topraklardan ve dünyaya yön veren kadim medeniyetinden alan Selçuk Üniversitesinin, görkemli geçmişine ve bilim dünyasındaki saygın ismine yakışır bir biçimde gelişmeye ve yükselmeye devam edeceğini vurgulayan Prof. Dr. Aksoy, “Geleneği gelecekle buluşturan bir dünya üniversitesi olan üniversitemize yeni değerler katmak için, tüm gayretimizle çalışmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

    Selçuk Üniversitesi ile birlikte Akdeniz, Gaziantep, Kocaeli, Ondokuz Mayıs ve Sakarya üniversiteleri de “Araştırma Üniversiteleri Aday İzleme Programı’na dahil edildi. Yükseköğretim Kurulunun 2021’te başlattığı “Araştırma Üniversiteleri” uygulaması kapsamında Türkiye’de toplam 23 araştırma üniversitesi bulunuyor. Araştırma üniversiteleri; araştırma kapasitesi, araştırma kalitesi, etkileşim ve iş birliği konularında toplam 32 performans göstergesine göre değerlendiriliyor.

    Toplantıya, YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar, Yükseköğretim Kurulu Başkan Vekili Prof. Dr. Haldun Göktaş, Yükseköğretim Yürütme Kurulu Üyeleri Prof. Dr. Naci Gündoğan, Prof. Dr. Erol Arcaklıoğlu, Prof. Dr. Mahmut Ak, Prof. Dr. Arif Bilgin, Genel Sekreter Batıkan Aksoy, Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Aksoy, Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Arif Özaydın, Kocaeli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nuh Zafer Cantürk, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yavuz Ünal, Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hamza Al katıldı.