Etiket: stres

  • ‘Su’dan sebeplerle strese girmeyelim

    ‘Su’dan sebeplerle strese girmeyelim

    Küresel ısınma ve iklim değişikliğine bağlı yaşanan kuraklık tüm dünyanın en önemli gündem maddelerinden biri haline gelirken, Bursalıları bir gün bile susuz bırakmamak için gerekli her türlü yatırımı hayata geçiren Büyükşehir Belediyesi, diğer taraftan konuyu tüm yönleri ile mercek altına aldı. Büyükşehir Belediye Meclisi’nde Su Komisyonu kurulurken, komisyon Bursa’nın su potansiyeli, tarım, sanayi ve bireysel su kullanımı ve alınması gereken önlemlerle ilgili çalışmalara hızla devam ediyor.

    DSİ, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, üniversiteler, BUSKİ ilgili akademik odalarla birlikte gerekli saha çalışmalarını yapan komisyon, Doğancı ve Nilüfer Barajlarının yanında sanayi bölgelerindeki arıtma tesislerinde de incelemelerde bulundu. Büyükşehir Belediyesi Encümen Salonu’nda yapılan su yönetimi değerlendirme toplantısında, bugüne kadar yapılan çalışmalar masaya yatırıldı. Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Ulaş Akhan’ın başkanlığında yapılan toplantıya Meclis Su Komisyonu Başkanı Mihrimah Kocabıyık, Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Araştırma ve Değerlendirme Daire Başkanı Yusuf Başaran, BUSKİ Genel Müdür Yardımcısı Devrim İzgi, komisyon üyeleri ve konunun tüm tarafları katıldı.

    Akılcı kullanmamız lazım

    Toplantıyı değerlendiren Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Araştırma ve Değerlendirme Daire Başkanı Yusuf Başaran, artık Bursa’da ve Türkiye’nin diğer bölgelerinde suyu daha verimli ve akılcı kullanmanın şart olduğunu söyledi. İklim değişikliğine bağlı olarak kuraklığın arttığını, yağış rejimlerinin değiştiğini kaydeden Başaran, “Suyumuzu evimizde, sanayide ve tarımda daha verimli ve akılcı kullanmamız lazım ki gelecek nesillerimize suyumuzu aktarabilelim. Aksi takdirde bu tüketim alışkanlıklarıyla kullanmaya devam edersek ciddi manada suya daha zor ulaşacağız. Bundan dolayı elbirliğiyle bütün kullanım alışkanlıklarını değiştirmemiz lazım. Bu toplantıyı organize eden Büyükşehir Belediyesine çok teşekkür ediyorum. İnşallah gelecekte kuraklık olmadan, daha sürdürülebilir bir su kullanımı ile ülkemizi kalkındıracağımızı ümit ediyorum” dedi.

    Su stresi çekmeyelim

    Büyükşehir Belediye Meclisi Su Komisyonu Başkanı Mihrimah Kocabıyık da “Su potansiyeli olarak Bursa’da elimizde ne var? İçme suyu kaynaklarımız neler? Önümüzdeki 2030 yılında 2050 yılında ve yüz yıllık projeksiyonda su kaynaklarımızla ilgili neler yapmamız gerekiyor? Bunların hepsini masaya yatırdık. Komisyon olarak Doğancı’da ve Nilüfer Barajı’nda incelemelerde bulunduk. Bursa Organize Sanayi ve Demirtaş Organize Sanayi Bölgelerindeki iyi uygulama örneklerini inceledik. Bursa’da su kullanım miktarlarını daha da aşağıya indirmek, suyun verimli olarak kullanılmasını sağlamak ve müreffeh şekilde sıkıntı çekmeden, su stresi çekmeden güzel bir şekilde yaşamayı hedefliyoruz. Bu çerçevede güzel bir rapor hazırlıyoruz. Tamamlandığında raporumuzu Meclis’te paylaşacağız” diye konuştu.

    Rahat bir gelecek

    BUSKİ Genel Müdür Yardımcısı Devrim İzgi de sudaki kayıp kaçak oranlarının azaltılmasından, mevcut kaynakların korunmasına kadar gerekli her türlü yatırımı yaptıklarını belirterek, “Gelecekte yapacağımız işleri bugünden planlamamız gerekli ki gelecekte su kıtlığı yaşamayalım. Çünkü günümüzde iklim değişikliği hızla devam ediyor. Bursa’mız da bu konuda ciddi anlamda etkilenecek olan şehirlerden bir tanesi. Bu önlemleri şimdiden alırsak gelecekte rahat bir nefes alırız” dedi.

  • Deprem sonrası yeme bozukluğu

    Deprem sonrası yeme bozukluğu

    Deprem sonrası yaşanan psikolojik sorunların kişilerde strese bağlı yeme bozukluklarına neden olabildiğini ifade eden Diyetisyen Eral, “Deprem sonrasında hastalarımdan bunu daha sık duymaya başladım. ‘Farkında olmadan kendimi buzdolabının önünde buluyorum’ diyenler oluyor, aslında bu dönemlerde vücut bizden karbonhidrat içeren besinler istiyor ama biz bunu tatlı olarak algılıyoruz.” diye konuştu.

    Bu durumlarda duygusal açlık (hedonik açlık) yaşandığını belirten Eral, “İnsanlar yalnızca fiziksel olarak açlık hissetmezler, yaşanan stresli dönemlerde psikolojik olarak aç hissetmese kişi, duygusal açlık yaşayabilir ve bu durumda yeme artışı görülebilir.” şeklinde konuştu.

    Duygu durumunun yeme eğilimi etkileyebildiğini ifade eden Diyetisyen Eral, “Bu kişiden kişiye değişen bir durumdur, psikolojik sorunlar yaşayan bazı kişilerde iştah artarken bazılarında ise azalabiliyor.” dedi.

    Tiptofan ve selenyum içeren besinler

    Hasta öyküsünün bir diyetisyen için çok önemli olduğunu aktaran Eral, “Bir anamnez oluşturduktan sonra gerekirse danışanlarımı psikiyatriye de yönlendirebiliyorum ve birlikte nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini belirliyoruz.” diye konuştu.
    Son dönemde antidepresan kullanımının da arttığına dikkat çeken Eral, “Bazen aldıkları ilaç gereği uykuya meyilli olabiliyor hastalar uyku süreleri beslenme sürelerinin şeklini etkiler ve bu hastalarda genellikle triptofan ve selenyum içeriği yüksek besinlerin işe yaradığını düşünüyorum. Kuru baklagiller, tam tahıllar, süt ve süt ürünlerinin içeriğindeki triptofan sayesinde duygu durumunu olumluya çevirecek etkileri var. Selenyum içeriği yoğun besinler ise; muz, çiğ kuruyemiş, yağsız süt, yoğurt, brezilya cevizi, çiğ kaju, kakao oranı 70 ve üzeri olan bitter çikolatalar gibi besinlerdir, bunlar selenyum içerdiği için mutluluk hissini arttıran besinlerdir.”

    Açlik fiziksel mi yoksa duygusal mi?

    Hastanın gerçek bir açlık mı yoksa duygusal bir açlık mı yaşadığını nasıl ayırt edebileceğini ise Diyetisyen Şükriye Eral şu sözlerle açıkladı: “Bu gerçek bir açlık mı duygusal bir açlık mı nasıl ayırt edilir, stres altındayken kişinin bunu anlaması çok zor, ama bunu sık yaşıyorsak, önce bir iki bardak su içebiliriz, açlığın geçip geçmediğine bakarız, öğün saati gelmediyse atıştırmalıkları kullanabiliriz, ancak yemek yediğimiz halde açlık hissinin geçmemesi durumunda bunun duygusal (hedonik) açlık olduğunu düşünebiliriz.”

    Hastaya özel tablo

    Duygu durum bozukluğu ile gelişen yeme bozukluklarında da önce hastaya özel besinler içeren bir tablo verdiğini anlatan Diyetisyen Eral, “Sonra diğer hastalarımda da yaptığım gibi bir tıbbi beslenme programına başlıyoruz. Genel olarak tüm beslenme programlarının sürdürülebilir olmasına önem veriyorum, kişinin sürekli bir hastalığı yoksa hiçbir besini yasaklama yoluna gitmiyorum. Her şeyi yiyebiliriz ama miktarlar ve zamanı önemli, bunun dengesini öğrenmelerini sağlamaya çalışıyorum, bu sağlıklı besinlere yönlendiğimizde de duygusal ve fiziksel olarak da sağlık durumuna geçmemiz kolaylaşıyor.” ifadelerini kullandı.

    Yediklerimiz de stres seviyesini yükseltebilir

    Tüketilen besinlerle vücudumuza toksik maddeleri de yüklediğimize dikkat çeken Eral, sözlerini şöyle sürdürdü:
    “Fazla kızartma, sigara, alkol alımı, hava kirliliği… gibi durumlarda vücutta stres seviyemiz ve toksin miktarımız arttırıyor bu nedenle antioksidan besin tüketimimizi artırmalıyız. Antioksidan içeren besinler ise yüksekten düşüğe doğru şunlardır: Meyveler: Yaban mersini, turna yemişi, böğürtlen, nar, çilek, kiraz, incir, gojiberry, portakal, avokado, şeftali, limon, mango, kivi, kayısı, muz, Sebzeler ve Baharatlar: Zencefil(taze), enginar, sarımsak, kişniş (taze), kara lahana, kuşkonmaz, roka, pancar, turp, ıspanak, brokoli, maydanoz, patlıcan, çiğ soğan, karnabahar, kereviz, beyaz lahana. Kurubaklagiller: Meksika fasulyesi, mercimek, soya fasulyesi, börülce, kuru fasulye, nohut. Yağlı Tohumlar: Ülkemizde çok yaygın olmasa da pikan cevizi, makademya fındığı, ceviz, antep fıstığı, fındık, badem, kaju gibi besinleri arttırabilir, renkli beslenmeyi öne çıkarabiliriz. Ancak unutmayalım ki her besin her kişiye iyi gelmeyebilir. Bu besinleri sağlıklı bireyler tüketebilir. Özellikle kronik hastalığı olan bireylerin ve hamilelerin hekimleri ve diyetisyenleri kontrolünde bu besinleri tüketmemesi veya dikkatli tüketmeleri gerekmektedir.”

  • Tansiyon Hastalığına Dikkat!

    Tansiyon Hastalığına Dikkat!

    Kronik yüksek tansiyon ( 120/80 mmHg’den yüksek ) hipertansiyon kalp hastalığına neden olur. İnsanlar yaşlandıkça ve yüksek tansiyona sahip olmaya devam ettikçe kalp hastalığı riskleri artar. Kalp yetmezliği en sık 65 yaşından büyük kişilerde görülür.

    Kronik yüksek tansiyon kalbinizi zorlar ve kanınızı pompalamasını zorlaştırır. Kalp kasınız kalınlaşıp zayıflayabilir ve muhtemelen kalp yetmezliğine yol açabilir. Kan damarlarınızın duvarları da yüksek tansiyon nedeniyle kalınlaşabilir ve bu, kan damarlarında kolesterol biriktiğinde daha tehlikeli hale gelir. O zaman kalp krizi ve inme riskiniz artar.

    Yüksek tansiyon, erkekleri iki kat, kadınları ise üç kat daha fazla kalp yetmezliğine götürür. Bununla birlikte, yüksek tansiyonunuzu iyi yönetmek, kalp yetmezliği riskinizi büyük ölçüde azaltabilir.

    Kalp yetmezliği olan hipertansif kalp hastalığı olan kişilerde aşağıdakiler için daha yüksek risk vardır: 

    *Dekompanse kalp yetmezliği

    *Akut koroner sendrom

    *Ani kardiyak ölüm.

    Hipertansiyon kalp hastalığı türleri nelerdir? 

    Yüksek tansiyon, kalbinizin kanı damarlarınızdan geçirmesini zorlaştırır. Kan damarlarınızda plak biriktiğinde veya yüksek tansiyon nedeniyle kalp kasınızın bir kısmı büyüdüğünde, şu sorunları yaşayabilirsiniz:

    *Koroner arter hastalığı

    *Genişlemiş kalp

    Hipertansif kalp hastalığı için kimler risk altındadır? 

    *Yüksek tansiyona sahip olmak.

    *Egzersiz yapma

    *Şeker hastası olmak

    *Yüksek kolesterol var.

    *45 yaşından büyükler.

    *Fazla kilo

    *Sigara içmek veya tütün ürünleri kullanmak.

    *Alkol kullanımı

  • Uzmanlardan uyarı: ”Stres uyurken diş kaybetmenize neden olabilir”

    Uzmanlardan uyarı: ”Stres uyurken diş kaybetmenize neden olabilir”

    Uykuda görülen bruksizmin bir çeşit uyku bozukluğu olduğunu söyleyen  Ağız ve Diş Sağlığı Kliniği’nden Dt. Tuğçe Serdaroğlu, bruksizme yol açan faktörleri ve tedavi yöntemleri ile merak edilenleri anlattı.

    Uyurken dişiniz kırılabilir
    Kişilerin uyanıkken de bir takım belirtileri fark edebileceğine dikkat çeken Dt. Tuğçe Serdaroğlu, “Belirtiler arasında yüz ve çene ağrısı, çene hareketlerinde kısıtlılık ve çene sertliği, çene hareketlerinde tıklama veya patlama benzeri ses duyulması, künt baş ağrısı, dişlerde hasar ve aşınma, kırılmış ya da gömülmüş dolgular, çenede açılma kapanma hareketlerinden sorumlu eklemin (temporomandibuler eklem) hasarına bağlı kulak ağrıları vardır. Şiddetli ve devamlı ağrılar, ağrının kaynağının tespitini zorlaştırabilir. Uyku esnasında bruksizmi olan kişiler diş gıcırdatma ya da sıkma belirtilerini fark edemiyor olsa da yanlarındaki kişiler gıcırdatma sesini fark edebilir” diye konuştu.

    Uyanıkken diş sıkmanın nedeni stres
    Uyanıkken görülen bruksizmin bilinçsiz bir alışkanlık olduğunu söyleyen Dt. Tuğçe Serdaroğlu, “Genellikle uyanıkken görülen bruksizm diş gıcırdatmaya sebep olmaz; fakat diş sıkma ve çene eklem ve kaslarında gerilme şiddetlidir. Çene ve çevresinde ağrı, baş ağrısı ve sertlik sık rastlanan belirtiler arasındadır. Uyku ve uyanıklık bruksizminde ortak görülen özellik, ikisinin de istemsiz olarak gerçekleşmesidir. Yoğun stres altında ve konsantrasyon halinde bruksizm riski yüksektir” ifadelerini kullandı.

    Altta yatan hastalığın tedavi edilmesi gerekir
    Dt. Tuğçe Serdaroğlu, bruksizmi önlemek için yapılması gerekenleri şöyle anlattı:
    “Alkol, sigara ve kafeinden mümkün olduğu kadar uzak durulmalıdır. Dişlerde aşınma ve çene eklemlerinde yıpranmayı önlemek amacıyla sakız çiğnemeden kaçınılması gerekir. Şiddetli ağrılar ve kas kasılmalarını hafifletmek için hafif ısı uygulanmalıdır. Stresi azaltmak ya da stresi yönetebilme yollarını denemek gerekir. Gerekli görüldüğü durumlarda destek almaktan çekinilmemelidir. Nefes egzersizleri gibi rahatlama teknikleri, reflü, uyku apnesi ya da epilepsi gibi başka tıbbi durumlardan kaynaklı bruksizmin önlenmesi için tek etkili yol ise altta yatan hastalığın tedavi edilmesi ya da semptomlarının hafifletilmesine yönelik tedavi planlanmasıdır.”

    Tedavi yöntemleri
    Dt. Tuğçe Serdaroğlu, bruksizm tedavi yöntemleri ile ilgili şunları söyledi:
    “Bruksizm tedavisi hastanın beklentisine, bruksizmin tipine ve hastalığın şiddetine göre çeşitlilik gösterir. Günümüzde pek çok tedavi stratejisi bulunmaktadır. Bruksizm tedavi yöntemleri başlıca aşağıdaki gibi sıralanabilir:
    Diş sıkma aparatı, ağız splint (gece plağı): Bu tedavi yöntemleri dişlerde ve çene ekleminde kenetlenmenin, dişlerde gıcırdatmanın neden olduğu hasarı önlemek amacıyla dişlerin ayrık tutulmasını sağlamak için kullanılır. Üst ve alt dişlere uygun olarak tasarlanırlar ve sert akrilik ya da yumuşak plastik malzemeden üretilebilirler.
    İlaç tedavisi: Nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar bruksizm ile bağlantılı ağrı ya da şişliklerin giderilmesinde, diş hekimi önerisiyle, tercih edilebilir. Bazı vakalarda kas gevşetmek amacıyla ilaç tedavisi de önerilebilir. Böylece çene kasları dinlenmiş ve gerginlik azaltılmış olur. Bu da semptomlarda gerileme sağlar.
    Biofeedback terapisi: Biofeedback, nefes alıp verme, kalp atış hızı gibi vücutta istem dışı kontrol mekanizmalarına sahip fonksiyonların kontrolünü öğretmeyi amaçlayan bir terapi türüdür. Biofeedback terapisi için yeterli düzeyde kanıt yoktur; fakat semptomların iyileştiğini gösteren vakaların gösterildiği çalışmalar mevcuttur.
    Botoks: Şiddetli bruksizm vakalarında botoks enjeksiyonları, uyku bruksizmine neden olan kasların felç olmasını ve diş gıcırdatmanın önlenmesini sağlayabilir. Botoks işlemi kalıcı çözüm oluşturmayacağından, tekrar eden dozlar gerektirdiğinden ve ekonomik bir seçenek olmadığından çok tercih edilen tedavi yöntemleri arasında değildir.
    Altta yatan nedene yönelik tedavi: Genellikle ruh sağlığı bozukluğunun tedavisi bruksizm tedavisinde etkili olur. Konuşma terapileri ve ilaç kombinasyonları sıklıkla önerilir. Uyku apnesi gibi diğer sağlık problemlerinde ise problemin tedavisi, bruksizm tedavisinde kilit faktördür. Örnek olarak uyku apnesi olan kişide uyku bölünmelerini önlemek amacıyla sürekli pozitif hava yolu basıncı makinesi kullanmak, verilebilir.

    Tedavi edilmeyen bruksizm kalıcı diş hasarlarına neden olabilir!
    Bruksizm uzun vadede hafif ya da şiddetli hasarlara yol açabileceğinin altını çizen Dt. Tuğçe Serdaroğlu, bruksizmin neden olduğu hasarları şöyle sıraladı:
    “Tedavi edilmeyen bruksizim, diş minesinde aşınmaya ve tahrişe bağlı diş hassasiyetine, diş eti iltihabı ve diş eti kanamalarına, gevşek dişler ve dişlerin kalıcı kaybına, diş dolgusunda hasara, uçları düzleşmiş, kısa ya da kırık dişlere, şiddetli ağrı, gerginlik, hareket kısıtlılığı ve çiğneme zorluğuna yol açan temporomandibuler eklem sendromuna neden olabilmektedir.”

  • Stres bu hastalığı tetikliyor!

    Stres bu hastalığı tetikliyor!

    Stres faktörünün yanında ; Kemik çıkıntıları ,Tiroid hastalıkları ,Yaralanma, Romatoid Artrit, Tekrarlayan stres,Uzun süre yatma, gebelik, Hobiler veya spor aktiviteleri ve Obezite sinir sıkışması riskini arttırabilir.

    Sinir sıkışması belirtileri nelerdir ?

    Sıkışan bir sinir, kemikler, kıkırdak, kaslar veya tendonlar gibi çevre dokular tarafından bir sinire çok fazla basınç uygulandığında oluşur.

    Vücudun hemen her bölgesinde görülebilen sinir sıkışması görülen yere bağlı olarak farklı belirtiler göstermektedir. Fakat sıkça görülen belirtiler arasında uyuşukluk,ağrı,hissetmeme sinir sıkışması olan bölgede görülür. Hapşırma ve öksürme sonrası oluşan ağrılarda omurilikte oluşan sinir sıkışmalarının belirtisidir. Karıncalanma ve iğne batar hissine eşlik eden ağrılar da görülebilmektedir. En sık görülen ellerde ve ayaklarda meydana gelen sinir sıkışmasında hareket etmede kısıtlanır.

    Sinir sıkışmaları nedenine göre her yaş grubunda görülebilir.

    Bir sinir kısa bir süre sıkışırsa, genellikle kalıcı bir hasar olmaz. Basınç rahatladıktan sonra sinir fonksiyonu normale döner. Bununla birlikte, basınç devam ederse, kronik ağrı ve kalıcı sinir hasarı oluşabilir. Bazen de sıkışan bir sinirden ağrıyı hafifletmek için ameliyat gereklidir.

    Önlemler nelerdir?

    Ergonomik iş ortamı sağlamak

    İş ortamında değişiklik yapmayı deneyebilirsiniz. Ergonomik bir fare ve klavye kullanmak el ve bileklerdeki basıncı azaltmaya yardımcı olabilir. Bir bilgisayar monitörünü göz seviyesine yükseltmek, boyun ağrısını ve boynunuzun semptomlarını azaltmaya yardımcı olabilir. Ayakta iken bir ayağın altına yükseltici koymak, omurganın hareketli ve esnek kalmasına yardımcı olabilir, bu da sırt ağrısını azaltabilir.

    Duruş değişikliği

    Uzun süre yanlış bir duruşla oturmak veya ayakta durmak, omurga ve kaslara zarar verebilecek ve bir sinirin sıkışmasına yol açabilecek gereksiz stres yaratır.Yastık kullanımını ayarlamak, ayarlanabilir sandalye ve boyun destekleri basıncı rahatlatmak yardımcı olabilir ve sinire iyileşmek için zemin hazırlamış olursunuz.

    Masaj veya fizik tedavi

    Etkilenen bölgenin etrafına nazik bir basınç uygulamak gerginliği hafifletmeye yardımcı olabilir ve tam vücut masajı kasların gevşemesine yardımcı olabilir.Fizik tedavi, egzersiz, masaj ve nazik uzanmaların bir kombinasyonunu kullanarak semptomları hafifletmeye yardımcı olabilir.

    Germe egzersizleri

    Nazik germe, bölgedeki gerginliği ve basıncı hafifletmeye yardımcı olabilir. Bir kişi egzersiz yaparken herhangi bir ağrı veya rahatsızlık yaşarsa durmalıdır.

    Bacakları yükseltmek

    Omurgadaki herhangi bir baskıyı gidermek için bacaklarını kaldırarak rahatlama sağlayabilirler. Bir kişi dizlerinin altına birkaç yastık koyarak bunu başarabilir, bu nedenle bacakları vücuda 45° derecelik bir açıda bulunur.

    Buz ve ısı paketleri

    Isı ve buz paketleri arasında geçiş yapmak, birçok durumda şişlik ve iltihaplanmayı azaltmaya yardımcı olabilir. Enflamasyonu azaltmaya yardımcı olmak için günde üç kez, bir seferde yaklaşık 15-20 dakika boyunca etkilenen alanın üzerinde bir buz paketi tutun.

    Atel

    Mümkünse, etkilenen bölgeye bir atel takmak daha fazla hasarın önlenmesine ve sinirin iyileşmesine yardımcı olabilir.

    Yaşam tarzı değişiklikleri

    Uzun vadede, yürüyüş, yüzme veya bisiklet gibi düşük etkili bir egzersizin günlük bir rejime eklenmesi semptomları azaltmaya ve vücudu formda tutmaya yardımcı olabilir. Ekstra kilo vermek sinirler üzerindeki baskıyı azaltmaya yardımcı olabilir ve düzenli bir antrenmandan eklenen hareketlilik iltihabı azaltabilir.

  • Oyun oynayarak travmalardan kurtuluyorlar

    Oyun oynayarak travmalardan kurtuluyorlar

    Sosyolog-Aile Danışmanı Hüseyin Pehlivan koordinatörlüğünde 9.’su Bursa’nın Yenişehir ilçesinde bulunan tarihi Sinanpaşa Külliyesi’nde düzenlenen kum oyunu terapisi eğitim programında konuşan Psikolog Melike Serpil Yanık, “Kum terapisi eğitimiyle bireylerin kişisel dünyasını anlamlandırmaya yönelik çalışmalar yapıyoruz. Ben bu çalışmayı çocuklar üzerinde yapıyorum. Yetişkinler üzerinde de çok çarpıcı sonuçlar elde ediliyor” dedi.

    Bursa Gençlik İl Spor Müdürlüğü teftiş inceleme ve araştırma bölümünde görev yapan eğitimci Erol Dübek de, “Burada kum tepsisinde objelerle kişinin travmaları varsa kendini ifade etmesi açısından, kişiyi tanıma açısından varsa travmaları tedavisi açısından bir eğitim içerisindeyiz. Daha önceki eğitimlere nazaran ben bu eğitimde şok oldum. Çünkü burada kişinin kendini ifade etmesi açısından önemli bazen bireyler kendini ifade edemiyor. Varsa sıkıntıları bunları ifade edemiyorlar. Ama kum tepsisi insanın dünyası buraya yerleştirdiği nesneler ile bir nevi insan kendi hayatını anlatmış oluyor. Bu tepsiyi hazırlarken yaşadığı sıkıntıları bilinçaltında kendinin de fark etmediği olayları o tepsiye yerleştirmiş oluyor” diye konuştu.

    Psikolog-Aile Danışmanı ve kum terapisi uygulayıcısı Sezen Cavuldak ise, “Bugün burada bizzat eğitim alan üyeler uygulamalarda bulunuyor. Eğitime uzman ruh sağlığı alanındaki uzmanlar, doktorlar, psikologlar, psikolojik danışmanlar, eğitimciler, sağlıkçılar, okul öncesi öğretmenleri ve üst düzey kurumlarda görev yapan yöneticiler katılıyor. Neden kum terapisi diyecek olursak çünkü kum ve su hayatın başladığı yer. Kum ve suyla oynarken biz aslında kendi dünyamızı oluşturuyoruz. Bu uygulama çocuklar ve yetişkinler üzerinde uygulanabiliyor. Kum oyunu terapisi, danışanın boşlukta kalan kısımlarını geliştiren ortaya çıkaran ve kişinin kendi gerçekleri ile temas etmesini sağlayan bir terapi sistemidir” dedi.

  • Uzmanlar araştırdı: Stres antikor düşmanı

    Uzmanlar araştırdı: Stres antikor düşmanı

    İngiltere’de bulunan Manchester Üniversitesi’nde yürütülen bir araştırmaya göre, vücuttaki stres ne kadar fazlaysa antikor üretme oranı o kadar düşüyor. Stresten uzak kalınması durumunda bağışıklığın bu durumdan pozitif etkileneceğine dikkat çeken Uzman Klinik Psikolog Tuğçe Özer, koronavirüs aşısının daha etkili olacağını belirterek stresten uzaklaşmak adına önerilerde bulundu.

    İngiltere’de bulunan Manchester Üniversitesi’nde yürütülen bir araştırmaya göre Prof. Dr. Daniel Davis, stresten uzak kalınması durumunda bağışıklığın pozitif etkilenmesi sebebiyle koronavirüs aşısının daha etkili olacağını açıkladı. Araştırmayı değerlendiren Uzman Klinik Psikolog Tuğçe Özer, “Vücuttaki stres ne kadar fazlaysa antikor üretme oranı o kadar düşüyor” dedi.

    “STRESSİZ KİŞİLERDE ANTİKOR ORANI YÜZDE 56’LARA KADAR ÇIKMIŞ”

    Stres seviyesi çok fazla olduğunda kronik bir rahatsızlık varmışçasına vücudun tepki gösterdiğini belirten Uzman Klinik Psikolog Özer, “Manchester Üniversitesi’nde iki grup arasında bir araştırma yapılmış. Bir grupta mutlu ilişkiler süren, sağlıklı beslenen, düzenli uyku uyuyan kişiler var. Diğer grupta da düzenli uyku uyuyamayan, uykusu bölünen, beslenme düzeni bir rutine sahip olmayan kişiler. İki grubun da antikor seviyeleri ölçülüyor. Daha düzenli ve güzel bir uyku uyuyan kişilerin vücuttaki antikor üretme seviyeleri daha yüksek oluyor ve bu oran yüzde 56’lara kadar çıkıyor. Araştırmayı ülkemize göre düşündüğümüzde, aşılama yaşı 20’lere kadar indi. 20’li yaşlarda kişilerin fazla kronik rahatsızlığı olmuyor ama stres seviyesi çok fazla olduğunda kronik bir rahatsızlık varmışçasına vücut bir tepki gösterebilir” diye konuştu.

    “GENÇLER TELEFONLA YATAĞA GİRİYOR UYKU KALİTESİ DÜŞÜYOR”

    Düzenli uyku, sağlıklı ilişki ve mutlu bir ilişkinin de stres seviyesini düşürerek vücudun aşı sonrası antikor üretme olasılığını yükselteceğini ifade eden Özer şunları söyledi:

    “65 yaş üzerine de değinecek olursak, 65 yaş üzerindeki kişilerde kronik rahatsızlık olabiliyor, ama uyku seviyeleri de burada çok önemli. Kişiler düzenli uyumadıkları zaman vücudun antikor üretme oranı yeterli olmayabiliyor. Bu durumda da 65 yaş üstündeki kişilere öğlen ya da ikinci vakti birer saatlik uyku öneriyoruz. Böylelikle bağışıklık sistemleri güçleniyor. Çağımızdaki stres kaynakları sosyal medya, dijital ortam, iletişim. Uyku kalitemizi düşüren faktörler var. Son zamanlarda gençler gece yatağa girdiklerinde bile telefonu yanlarına alıyorlar. Bu uyku kalitesini olumsuz etkileyecek bir faktör. Dolayısıyla siz sabah dinlenmiş olarak uyanmıyorsunuz, gece derin deliksiz uyumuyorsunuz. Daha yüzeysel bir uyku uyuyorsunuz. Fark etmeden vücuttaki stres hormonlarınız artıyor. Olduğumuz aşının antikor üretimi sağlaması için düzenli bir uyku, çok fazla su içmek, olabildiğinde stresi en aza indirmemiz gerekiyor.”

    STRESTEN UZAKLAŞMAK ADINA BU UYARILARA DİKKAT

    Stresten uzaklaşmak adına kişinin iş yerini düzenlemesi, çalıştığı ortamda masaya bir iki tane çiçek koymasının önemli olduğunun altını çizen Uzman Klinik Psikolog Tuğçe Özer, “Bunların yanında çalışma masasına mum, tütsü, esanslı bir lavanta yağı kullanmak da beyni olumlu yönde uyarır. Stres seviyesini en aza indirmekte fayda sağlar. Su içmek de burada çok etkili. Çünkü suyun mutluluk hormonunu artırdığıyla ilgili araştırmalar var. Su içtiğinizde vücudunuz aynı çikolata yemiş gibi mutluluk hormonu salgılıyor. Gece yatmadan 1 saat önce elinizdeki dijital materyallerden uzaklaşmak, yastığınıza lavanta yağı damlatmanız daha kaliteli bir uyku uyumanızı sağlayacaktır” ifadelerini kullandı.