Etiket: tarih

  • Görülmesi gereken antik kentler

    Görülmesi gereken antik kentler

    Doğu Anadolu’daki Antik Kentler

    Altıntepe, Erzincan
    Erzincan’ın Üzümlü ilçesinde yer alan Altıntepe, Urartular Dönemi’nde kurulmuş bir antik kent. Ova seviyesinden 60 metre yükseklikte bulunan bu tepe, Bizans ve Osmanlı uygarlıklarına da ev sahipliği yapmış. Yapılan ilk dönem kazılarında Urartu Tapınağı, Apadana (Pers mimarisinde sütunlu kabul salonu), açık hava tapınağı, yeraltı taş örgü oda mezarları, Urartu ve Bizans döneminden kalmış sur duvarları bulunmuş. Bu tarihi eserlerin bir kısmı Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergileniyor. Hala devam eden ikinci dönem kazılarında ise Tapınak kısmı onarılmış. Gerçekleştirilen kazılarda şehrin kanalizasyon sisteminin büyük bir kısmı ortaya çıkarılmış. İlk alafranga tuvalet taşının da bulunduğu bu kazılarda, şehrin kanalizasyon sisteminin çok gelişmiş olduğu anlaşılmış. Mozaik tabanlı Erken Bizans Kilisesi’nden çıkarılan mozaiklerden korunan tek parçayı Erzincan Müzesi’nde. Günümüze ulaşan en sağlam Urartu şehirlerinden biri olan Altıntepe’nin yakın bir zamanda “Arkeopark” olarak ziyarete açılması planlanıyor.

    Anzavurtepe (Aznavurtepe) Höyüğü, Ağrı
    Ağrı’nın Patnos ilçesinin 2 kilometre kuzeydoğusunda yer alan Anzavurtepe Höyüğü, halk arasında Kot Tepe olarak biliniyor. Urartu döneminin en önemli kalıntılarından biri olan bu höyük, 300 metre yüksekliğe sahip. Ağrı’daki en eski yerleşim yeri olduğu bilinen Anzavurtepe Höyüğü’nde saray, tapınak, platform, mezar taşları, bazalt taşlarla örülmüş kale, tepeyi çevreleyen sur izleri ve bina kalıntıları bulunmuş. Höyüğü çevreleyen surlar Urartu Kralı Menua, tapınak ise yine bir Urartu Kralı olan İşpuini zamanında yaptırılmış. Yaklaşık 2 bin 800 yıllık bir geçmişe sahip Anzavurtepe Kalesi de yine Urartular döneminden kalmış. Kaleyi çevreleyen surların bazı bölümlerinde kuleler yer alıyor.

    Giriktepe Höyüğü, Ağrı
    Urartuların merkezi olduğu bilinen Giriktepe Höyüğü, Ağrı’nın Patnos ilçesinin bir kilometre güneyindeki Dere Mahallesi’nde bulunuyor. Yöre halkının Değirmentepe olarak bildiği bu höyük, on metre yüksekliğinde olsa da tahrip edilmesi nedeniyle günümüzde maalesef alçalmış.
    Giriktepe Höyüğü’nün de Anzavurtepe gibi öncelikli kazı alanı olarak değerlendirilmesine karar verilmiş. Yapılan kazılarda höyüğün tepesinde saraya benzeyen bir bina ve bu yapıyı çevreleyen sur kalıntıları bulunmuş. Tepede bulunan sarayın Urartu Kralı Menua veya oğlu I. Argişti döneminde yaptırılmış olduğu düşünülüyor.

    Giriktepe Höyüğü’nden çıkarılan takıların, demirden ve tunçtan yapılmış aletlerin büyük çoğunluğu Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergileniyor. Bu durumun nedeni, bu eserlerin çıkarıldığı dönemde kentte uygun bir müze bulunmamasıymış.

    Harput, Elazığ
    Bir açık hava müzesi gibi olan Harput Antik Kenti, Elazığ’ın kuzeydoğusundaki Harput Mahallesi’nde bulunuyor.

    2018 yılında UNESCO Kültür Mirası Geçici Listesi’ne kabul edilen Harput’un geçmişi milattan önce 20. yüzyıla kadar uzanıyor. Tabii bu kadar uzun bir tarihi olan kent birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış. Bunların arasında Urartular, Medler, Persler, Bizans, Sasaniler, Moğollar, Selçuklular, Safeviler ve Osmanlılar yer alıyor.

    Elazığ’ın en turistik yerlerinden biri olan Harput Antik Kenti’nde görülecek yerler arasında kale, mağara ve dini yapılar başta geliyor.

    M.Ö. 8. yüzyılda Urartular tarafından dikdörtgen bir plan üzerine inşa edilen Harput Kalesi iç ve dış kale bölümlerinden oluşuyor. Bazı rivayetlere göre kalenin yapıldığı zamanlarda su kıtlığı yaşandığı için kalenin harcında su yerine süt kullanılmış. Bu sebeple Harput Kalesi “Süt Kalesi” olarak da biliniyor.
    Yapılan kazı çalışmalarında kalenin içinde zindanlar, darphane, yaşam ve tedavi alanları bulunmuş. Kalenin içindeki zindan 36 metre derinlikte yer alıyor ve buraya yüz basamaklı bir merdiven kullanarak iniliyor. Ayrıca bu bölgeden seramik çanak çömlek, mutfak eşyası, metal ok uçları, kemik objeler, cam bilezikler ve bakır sikkeler çıkarılmış.

    Ani, Kars
    2012 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne kabul edilen Ani Antik Kenti, 2016’da ise Dünya Mirası Listesi’ne girmiş. UNESCO tarafından tescillenen bu değerli tarihi kent, Kars şehir merkezinden yaklaşık 42 kilometre uzaklıktaki Ocaklı Köyü sınırları içinde bulunuyor.

    Ani Harabeleri ve Ören Yeri, Türkiye ile Ermenistan arasında doğal bir sınır oluşturan Arpaçay Nehri’nin batısında yer alıyor.
    Sahip olduğu çok sayıda kilise ve şapel sebebiyle “Binbir Kilise Şehri” veya “Kırk Kapılı Şehir” olarak bilinen Ani’nin ismi tarihi kayıtlarda ilk olarak 6. yüzyılda Ermeni beylerine ait bir yer olarak geçmiş. Bu antik şehir yıllar içinde Bagratuni Ermenileri, Selçuklular, Bizans ve Osmanlı gibi birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış. Son zamanlarda çok popüler olan Doğu Ekspresi’nin en gözde noktalarından biri olan Ani’de görülecek yerlerin başında Ani Katedrali, Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi, Surp Hripsime Manastırı (Bakireler Manastırı), Kral Gagik Kilisesi, Aslanlı Kapı, Ateş Tapınağı, Menuçehr Camii, Ani Şehir Surları ve Selçuklu Kervansarayı geliyor. Ani Katedrali olarak bilinen Meryem Ana Kilisesi ya da Büyük Katedral, şehrin en korunmuş yapılarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Bu güzel kilisenin mimarı ise İstanbul’daki Ayasofya Kilisesi’nin kubbesini tamir etmiş olan Mimar Tridat.

    Arslantepe Höyüğü, Malatya
    Türkiye’nin en büyük höyüklerinden biri olan Arslantepe Höyüğü, Malatya’nın Battalgazi ilçesinin Orduzu Mahallesi’nde yer alıyor.

    Otuz metre yüksekliğe sahip olan bu höyükte M. Ö. 5 bin yılından M.S. 11. yüzyıla kadar yerleşim görülmüş. 200 x 120 metre boyutlara sahip olan yerleşim alanı M. S. 5-6. yüzyıllarda Roma Köyü olarak, sonrasında ise Bizans Nekropolü olarak kullanılmış.

    Adeta bir Açık Hava Müzesi niteliğinde olan Arslantepe Höyüğü’nde yapılan kazı çalışmaları sonucunda M. Ö. 3600 – 3500 yıllarından kalma bir tapınak ve M. Ö. 3300 – 3000 yıllarından kalma bir saray bulunmuş. Ayrıca yapılan kazılarda çok sayıda mühür ve ustalık gerektiren madeni eşyalar gün yüzüne çıkarılmış. Bu değerli kazı bulguları Arslantepe’nin siyasi, dini, ticari ve kültürel bir merkez olduğunu kanıtlar nitelikte. Bu etkileyici höyükte gezebileceğiniz yerler arasında boyu iki buçuk metreye kadar uzanan kerpiç duvarlar, tapınak, depo ve idari odalar bulunuyor.

    Saray yapısının içerisinde yürürken size eşlik eden panolar savaşın başlangıç koşulları, ilk idari sistemin nasıl işlediği gibi konular hakkında kapsamlı bilgiler veriyor. Ayrıca sarayın orta kısmında yer alan koridoru ve odaları süsleyen tarihi duvar resimlerini de görebilirsiniz.

    Kayalıdere, Muş
    Urartu Kalesi ve Urartu Kaya Mezarı ismiyle de bilinen Kayalıdere Antik Kenti, Muş’un Varto ilçesinin Kayalıdere Köyü’nde bulunuyor.
    Urartu Kralı II. Sarduri döneminde kurulmuş olduğu düşünülen bu antik şehir, o zamanlarda askeri yerleşim yeri olarak kullanılmış. Bölgede yapılan kazı çalışmaları sayesinde tapınak, kale, içinde şarap küpleri bulunan bir depo ve kaya gömütü ortaya çıkarılmış. Kazılarda bulunan tunç aslan heykeli, aslan tasvirli kemerler, ok başları ve tunç iğneler dikkat çeken tarihi eserler arasında yer alıyor. Çıkarılan eserlerin bir kısmı Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergileniyor.

    Tuşpa, Van
    Dünyanın hala yaşanılan en eski kentlerinden biri olma özelliğini taşıyan Tuşpa, Van Gölü’nün doğu kıyısında yer alıyor.
    Urartu Kralı I. Sarduri tarafından kurulan bu şehir M. Ö. 9. yüzyıldan yıkılışına kadar Urartuların başkentliğini yapmış. Tuşpa’daki arkeolojik kazılar Van Kalesi içerisinde gerçekleştirilmiş. Kalenin girişinde Sarduri (Madır) Burcu yer alıyor. Kazı çalışmalarında Kral I. Sarduri tarafından Asur dilinde yazdırılmış çivi yazılı kitabeler bulunmuş. Analı-Kız Açık Hava Mabedi, Bin Merdivenler, Ana Kaya’ya oyulmuş sur duvarları, Urartu krallarından Menua, I. Argişti ve II. Sarduri’nin kaya mezarları kalede görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.

    Ayrıca Van Gölü’nün doğal güzelliği kalenin tarihi dokusuyla birleşince gün batımında muhteşem bir manzara oluşturuyor. Kalenin güneyinde bulunan eski Van şehrine ait olan kalıntılar arasında yer alan Selçuklu Dönemi’ne ait Ulu Cami ile Osmanlı Dönemi’ne ait Kaya Çelebi ve Hüsrev Paşa Camisi‘ni görmeden Tuşpa’dan ayrılmayın.

    Van Kalesi’nin çok yakınında yer alan Van Urartu Müzesi’ni ziyaret ederek Urartular Dönemi’nden kalan tarihi eserleri, belgeleri, fotoğrafları ve maketleri görebilirsiniz.

  • İznik’te 2 bin yıllık tarih

    İznik’te 2 bin yıllık tarih

    UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nde bulunan Bursa’nın İznik ilçesinde Roma dönemine ait mezar anıtı olan dikilitaş (obelisk) şeftali bahçelerinin arasında, 2 bin yıldır ayakta ilk ihtişamıyla duruyor. Üç yüzeyli, yukarıya doğru yükselen ve birbiri üzerine demir kamalarla oturtulmuş beş beyaz mermer bloktan oluşan esere, bundan dolayı dikilitaş ismi verilmiş.

    Anıtın geniş olan birinci taşı üzerindeki Grekçe kitabede “C.Cassius Philiscus, C.Cassius Asklepiodotus’un oğlu, 83 yıl yaşadı” yazıldığı biliniyor.
    Yerli ve yabancı turistlerin ilgi gösterdiği dikilitaş, ihtişamı ile herkesin ilgi odağı haline geldi.

    Yapının, başlangıçta 6 parça ve 15,5 metre yüksekliğinde olduğu ve ucunda bir ‘kuş’ heykelciğinin bulunduğu öne sürüldü. Anıtın alt kısmında toprağa gömülü olan bölümde mezarın yer aldığı, çukurlarda iri moloz taşlar ve duvar izlerinin bulunması, buranın bir tümülüs mezar odası sitilinde yapılmış olduğunu belgeledi.

    “Dünyanın bir çok yerinden görmeye gelenler var”

    İznik’te turizm işletmecisi Ali Karaman, “2 bin 500 yıldır ihtişamlığını koruyor. Buraya son zamanlarda dünyanın her bir yerinden buraya geliyor. Vatandaşların İznik’e geldiğinde özellikle dikili taşı görmelerini tavsiye ediyorum. Burası biraz içeride kalıyor. Böyle bir tarihi yerde çevresinin bu şekilde çevrelenmesi bizleri mutlu etmiştir. Bunun bütün tarihi turizm alanlarında da görmek istiyoruz” dedi.

     

  • Bartın’da Hocalı katliamı unutulmadı

    Bartın’da Hocalı katliamı unutulmadı

    Bartın Üniversitesi (BARÜ) Edebiyat Fakültesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü, 26 Şubat 1992’de Hocalı kasabasında yaşanan ve tarihe ‘Hocalı Katliamı’ olarak geçen insanlık dramının 32. yılında “Bilgi ve Belge Yönetimi Perspektifinden, Soykırımdan Zafere Hocalı ve Azerbaycan” konulu konferans düzenledi. Çevrim içi olarak yapılan etkinliğin moderatörlüğünü BARÜ Bilgi ve Belge Yönetimi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ahmet Altay gerçekleştirdi.
    Etkinliğin açılışında Doç. Dr. Altay, BARÜ’de her yıl Hocalı Katliamında hayatını kaybedenleri anma etkinliği düzenlediklerini, iki ülke arasındaki kardeşliğin göstergesi olarak gerekli hassasiyeti gençlere aşılamak ve tarihte yaşananları unutturmamak adına çalıştıklarını dile getirdi. Bakü Devlet Üniversitesinden Doç. Dr. Alemdar Cabbarlı, Doç. Dr. Knyaz Aslan, Doç. Dr. Nadir İsmailov ve Doç. Dr. Parviz Kazimi’nin konuşmacı olarak yer aldığı konferansta, Hocalı Katliamından Karabağ Zaferine giden sürecin hem tarihi boyutu hem güncel meselelere farklı bakış açılarıyla katılımcılara bilgiler verildi.


    Bilgi ve Belge Yönetimi Fakültesi Dekanı Doç. Dr. Alemdar Cabbarlı konuşmasında Mustafa Kemal Atatürk’ün “Azerbaycan’ın sevinci bizim sevincimiz, kederi bizim kederimizdir” sözlerine değinerek Azerbaycan ve Türkiye arasındaki dostluk ve kardeşlik bağlarını vurguladı.
    Editörlük-Yayıncılık Bölüm Başkanı Doç. Dr. Knyaz Aslan, Hocalı şehrinin tarihçesini anlatan bir sunum gerçekleştirdi. Belge Yönetimi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Nadir İsmailov ise konuşmasında Karabağ Sorunu’na değinerek geçmişten günümüze bir perspektif çizdi. Son olarak Bilgi ve Belge Yönetimi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Parviz Kazimi “Karabağ’da Kütüphane-Bilgi Altyapısının Restorasyonunda Türk Devletlerinin Kütüphane Modelinin Kullanılması” başlıklı sunumunda, saldırılarda zarar gören eserlere değinerek yaşanan facianın boyutunu görsellerle aktardı.
    Azerbaycan’dan ve Türkiye’den çok sayıda katılımcı tarafından ilgiyle takip edilen konferansa BARÜ Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Birgül Koçak Oksev de katıldı. Etkinlik, yaşanan acıların bir daha tekrarlanmaması temennisi ve “Tek Millet İki Devlet” vurgusu ile son buldu.

  • Kuşadası’nda tarihi evler turizme kazandırılacak

    Kuşadası’nda tarihi evler turizme kazandırılacak

    Kuşadası Belediyesi’nin Başkan Ömer Günel döneminde kentin değerlerini bireysel rant alanı olmaktan çıkararak kamu yararına kullanma yönünde aldığı kararlara her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor. Şahsi çıkarlarını ön planda tutan bazı kişilerce, bu yönde alınan kararlara karşı başlatılan hukuki süreçler Kuşadası Belediyesi lehine sonuçlanmaya devam ediyor.

    Son olarak hissedarı davacı tarafından, Camiatik Mahallesi’nde bulunan eski Kuşadası evlerinden biri olan bahçeli kagir evin belediye tarafından kamulaştırılması için alınan meclis kararına yapılan itiraz Aydın 1. İdare Mahkemesi tarafından reddedildi.

  • Bilim tarihinin temelini oluşturan usturlap

    Bilim tarihinin temelini oluşturan usturlap

    Bursa’da kamu görevinde çalışan 37 yaşındaki Cebrail Çukurkaya, boş vakitlerini Orta Çağ bilgisayarı olarak bilinen gök cisimlerinin yükseltisini ölçmek, yerel saati ve namaz vakitlerini hesaplamak için kullandığı usturlabın replikalarını üretiyor. İşinden arta kalan vakitlerde kendini tarihi Balibey Han’da yer alan 10 metrekarelik atölyesine kapatan Çukurkaya, zamanının büyük bir kısmını burada geçiriyor. Orta Çağ yapılan usturlapta da kullanılan pirinç malzemeyi kıl testere ile şekillendirip görsellere bakarak bire bir aynısını üreten Çukurkaya, bir usturlabın yapımı için aylarını harcıyor. Tamamen el sanatı ile ince işçilik gerektiren usturlap yapımında ayrıca astronomi bilgisi de gerekiyor.

    10 yıldır mesailerinden arta kalan vakilerini usturlap yapmaya harcıyor

    Usturlap yapımında ince işçilik gerektirdiğini söyleyen Cebrail Çukurkaya, “Usturlap yapımında yaklaşık bir on yıllık geçmişim var. İlk başta kıl testere kullanmasına yönelik naht sanatıyla uğraştım. Daha sonra bir Urfalı ustadan kalemkarlığı öğrendim. Daha sonra bilim tarihiyle tanışınca bu ayetlerin yurt dışında yapıldığını öğrendim. Bunu kendim yapabilirim diye düşündüm. Kıl testere kullanıyoruz, metali işleyebiliyoruz. Bunu kendi kültürümüzde olan bu aleti kendimiz yapalım istedik ve öyle bir yola çıktık” dedi.

    Bilim tarihi ile tanıştı, hayatı değişti

    Kalemkarlık ve naht sanatına hakim olan Çukurkaya, bilim tarihiyle tanışmasının ardından usturlap yapımına başladığını belirterek, “Usturlap sevdası bilim tarihiyle tanışmayla başladı. Usturlap bilim tarihinin en temelini oluşturuyor. Usturlap Orta Çağ’ın hani bir nevi bilgisayar, hesap aleti, saatiydi. Çok pozisyonlu bir alet. En bariz özelliği gökyüzündeki takımyıldızlarından, gezegenlerden, güneşten onların konumunu, gökyüzündeki konumunu, açısal olarak hesaplayarak saati ve yönümüzü bulmamıza yarayan bir alet. Gündüz güneşten, gece de takımyıldızlarının ufuk çizgisinden matematiksel olarak yüksekliğini ölçerek saati hesaplamaya yarayan aletlerdi. Saati hesaplamak için hangi aydasın onu bilmek gerekiyor ve hangi aydaysan güneşi orada baz alınıyor. Takımyıldızlarını veya güneşin yüksekliğini irtifa olarak o şekilde hesaplanıyor. Bursa İznik’te yaşayan milattan önce 150-200 yıllarında yaşamış Parkus isminde bir Yunanlı bilim adamına dayanıyor. İlk çıkış noktası İznik. İslam coğrafyasında ise 800’lü yıllarda İbrahimi Fezariye isminde bir astronom tarafından getiriliyor. O da yabancı kaynaklardan çevirileri yapılıyor. İlk çeviriyi o yapıyor ve İslam coğrafyasında ilk usturlapı onun yaptığı biliniyor” ifadelerini kullandı.

    Zamana yön veren alet: Usturlap

    Yaptığı işi tarihe vefa borcu olarak gördüğünü söyleyen Çukurkaya, “Hobiden daha ziyade bilim tarihine ve tarihe bizim geçmişimize olan vefa borcumuzu ödemek olarak görüyorum. Unutulan bir şey ve biz bunu yeniden gün yüzüne çıkartmaya çalışıyoruz. Normal mesaimiz var mesaiden kalan zamanda yapıyorum. Hatta slogan olarak ‘Zamandan geriye kalan’ hem kendi zamanından geriye kalan bir alet yapmış oluyoruz hem de bunlar saat olduğu için hem o zamandan kalan alet olarak. Zamandan geriye kalan sloganıyla böyle bir bilim tarihi yolculuğuna çıktık. Pirinç malzemeden yapılır. Bunun da sebebi hem o döneme göre kolay kullanılabilir bir malzeme. Denizciler de sık sık kullanıyor. Sudan nemden etkilenmiyor ve üzerinde oksitlenme olsa dahi üzerindeki yazılar daha kolay okunabildiği için pirinç madeni tercih edilmiş. Orijinali de aynı pirinç malzeme benim yaptıklarım da aynı pirinç malzemeleri” dedi.

  • Ordu’da tarih canlanıyor

    Ordu’da tarih canlanıyor

    Yeni dönemde Büyük Melet Projesi alanında içinde cami ve külliyenin bir arada bulunacağı Türk-İşler Araştırmaları Merkezi kurulması için hazırlıklara başlayan Başkan Güler, görevde bulunduğu süre içerisinde tarihi geçmişi olan 5 adet cami, Osmanlı dönemine ait 5 adet çeşme, 5 adet türbe 2 tarihi konağı restore ettirerek geleceğe kazandırdı.

    5 tarihi cami aslına uygun restore edildi

    Başkan Güler’in döneminde İkizce ilçesinde bulunan Laleli Ahşap Camii, Gülyalı ilçesinde bulunan Kestane Camii ve Çaybaşı ilçesinde bulunan Çayır Ahşap Camii, Gürgentepe ilçesi Eskiköy Ahşap Camii ve Altınordu Eskipazar Camii restore edilerek çevre düzenlemeleri ile birlikte tarihi dokusu korunarak modern bir görünüm kazandı.

    Osmanlı mirası çeşmeler akmaya devam ediyor

    Geçmişi yüzyıllara dayanan birçoğu Osmanlı dönemine ait kültürel miras olan çeşmelerde de bakım ve onarım çalışması gerçekleştirildi. Ulubey ilçesinde bulunan Karakoca Çeşmesi, Uzunmahmut Çeşmesi, Kıranyağmur Çeşmesi, Güzelyurt Çeşmesi ve Gülyalı ilçesinde bulunan Kurtlu Çeşme aslına uygun bir şekilde restore edilerek geleceğe taşındı.

    Şehrin manevi önderlerine sahip çıkıldı

    Başkan Güler’in önderliğinde ayrıca Ordu’ya hizmet etmiş ve şehrin manevi iklimine katkıda bulunmuş kişilerin de türbe ve kabirleri restore edildi. Bu kapsamda Altınordu ilçesi Selimiye Mahallesi’nde bulunan Buharalı Şeyh Şakir Efendi Türbesi ve 7 adet kabir, Ünye ilçesinde Yusuf Bahri Hz. ve talebelerinin kabirlerinin restorasyonu, Kabataş ilçesinde Şid Abdal Türbesi restorasyonu, Akkuş’ta Melik Mehemmed Gazi Türbesi çevre düzenlemesi, Fatsa ilçesinde Şeyh Tarakçı Hamid Hoca’nın kabri ile alanda bulunan 6 kabir yenilenerek çevre düzenlemeleri ile ziyarete açıldı.

    Tarihi konaklar restore edildi

    Altınordu ilçesinde 19. yüzyılın sonlarında inşa edilen Selimiye Konak ile Ünye ilçesinde bulunan 110 yıllık Yürürler Konağı da restore edilerek hizmete sunuldu. Geçmişle bir köprü oluşturan bu çalışmalar da kentin sanat ve turizm faaliyetlere canlılık kazandırdı.

  • 2 bin yıllık geçmişi ile tarihe tanıklık ediyor

    2 bin yıllık geçmişi ile tarihe tanıklık ediyor

    Tokat’ın Sulusaray ilçesinde aktif olarak kullanılan tarihi köprü dikkat çekiyor. Yapımının antik dönemlere kadar uzandığı öne sürülen Sulusaray Köprüsü günümüzde de aktif olarak kullanılıyor. Tokat’ın Sulusaray ilçesinden geçen Çekerek Irmağı üzerinde bulunan Roma dönemine ait köprü, yöre halkı tarafından büyük talep görüyor.

    Kitabesi kaybolduğu için kesin inşa tarihi bilinmeyen ve ilçedeki diğer kalıntılar gibi Roma döneminden kalma olduğu düşünülen köprü, her iki kıyıdan itibaren büyük kemere doğru hafif yokuşlu şekildeki mimarisiyle dikkat çekiyor. Altı kemerden oluşan köprünün ortada yer alan iki kemer gözü diğerlerinden daha geniş ve yüksek yapısıyla dikkat çekiyor. Yapıldığı dönemdeki ismi bilinmese de günümüzde Sulusaray Köprüsü olarak isimlendirilen yapı, ilçe halkı tarafından kullanılıyor.

    Büyüklerinden duyduğu kadarıyla köprünün Roma dönemine ait olduğunu söyleyen Burhanettin Erden, “Duyduğumuza göre Roma dönemine ait olduğu bildiriliyor. Birisi deprem olmak üzere 2 defa tadilat görmüş. Güzel bir tarihi köprü, ilçedeki görevliler sahip çıksa daha güzel olur” dedi.

  • Yatağan’da tarihi eser operasyonu

    Yatağan’da tarihi eser operasyonu

    Yapılan aramada, 5 adet tarihi eser niteliğinde olduğu değerlendirilen sikke ele geçirilerek el konuldu. Şüpheli şahıs hakkında gerekli işlemler yapıldığı açıklandı.

  • 3 asırdır tarihe tanıklık ediyor

    3 asırdır tarihe tanıklık ediyor

    Bayraktepe Mahallesi’nde bulunan yaklaşık 300 yıllık su değirmeni, adeta tarihe tanıklık etmenin yanı sıra vatandaşların da ihtiyaçlarını karşılamaya devam ediyor. Zamanının büyük un fabrikaları olan su değirmeni 3 asırdır aynı yöntemle buğday, arpa, mısır gibi tahıl ürünlerini öğüterek doğal un elde edilmesini sağlıyor.

    Gelişen teknolojiye direnen değirmen günümüzde halen dere yatağından akan su ile çalışmaya devam ediyor. Eski görünümünden modernize hale getirilen değirmende taleplere yetişilmiyor. Değirmenin babasından kaldığını aktaran 77 yaşındaki Yılmaz Duyar, 100 yıldan beri değirmeni işlettiklerini belirtti. Duyar, “Değirmen tahminin 3 asırlık ve 100 seneden beri çalıştırıyoruz. Değirmene talep çok gece günüz çalışmamıza rağmen yetiştiremiyoruz. Su değirmeni unu yakmaz ve yavaş döner bu sebepten dolayı lezzeti yerinde olur. Ancak elektrikli değirmen hızlı döndüğü için unu yakar ve ekmeği iyi olmaz. Babamdan bize geçti bizde öldüğümüzde çocuklarım ve yeğenlerim burayı işletecekler” dedi.

    “Biz burada insanların ihtiyaçlarını gideriyoruz”

    Babasının rahatsızlığından dolayı ona yardımcı olduğunu aktaran 45 yaşındaki Veysel Duyar, “Biz burada insanların ihtiyaçlarını gideriyoruz mısır, buğday, çavdar gibi her türlü ürünü öğütüyoruz. Buraya müşteriler çuvallarını ve iletişim bilgilerini bırakır bizde öğüttükten sonra kendilerini arayıp unu teslim ederiz. Bize deden kaldı güzel ve zevkli bir iş ama eziyeti de var” derken öğütülmesi için mısır getiren Zafer Beşoluk, “Mısırlarımızı burada öğütüyoruz. Tarihi bir değirmen ve buranın eski halini de biliyorum. Zamanında burası restore edildi ve güzelleşti. Değirmenin bu hale gelmesi bizi mutlu ediyor. Ben buraya 10 yıldan beri dir öğütülmesi için mısır getiriyorum” şeklinde konuştu.

  • Tarihin içinde maraton koşusu renkli görüntülere sahne oldu

    Tarihin içinde maraton koşusu renkli görüntülere sahne oldu

    Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği 21 kilometrelik 5 Ocak Adana Kurtuluş Yarı Maratonu’na Türkiye’nin yanı sıra farklı ülkelerden bin 115 atlet, 10 kilometre koşusunda ise bin 569 kişi ter döktü. Bu yıl ‘Koşa koşa yarınlara’ sloganıyla düzenlenen halk ve çocuk koşusunun da bulunduğu maratonda, 5 bin 34 katılımla rekor kırıldı. Kentin tarihi dokusuna dikkat çekilen koşu, Fuzuli Caddesi’nde başladı. Koşunun startını Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar yaptı. Fuzuli Caddesi’nde başlayan koşu, kentin tarihi ve doğal güzelliklerinin yer aldığı güzergahta devam etti ve Merkez Park’ta sona erdi.

    Koşuya çiftetelli molası

    Her yaştan katılımın olduğu halk koşusunda, Tarihi Taş Köprü üzerinde yöresel kıyafetlerle müzik çalan davul ve zurnacılar ilgi gördü. Köprüden geçenler koşuyu bırakıp, davul ve zurna eşliğinde çiftetelli oynayıp, eğlendi. Bazı atletlerin bir araya gelip, halay çekerek köprüyü geçmesi renkli görüntüler oluşturdu.

    Yoğun güvenlik önlemleri alındı

    İl Emniyet Müdürlüğü ekiplerinin güvenlik önlemi aldığı maratonda birçok vatandaş koşucuları, evlerinin balkonlarından ve sokakta takip etti. Koşuya katılanlara madalya takılırken, dereceye girenlere toplam 684 bin TL para ödülü dağıtılacak.
    Bazı vatandaşlar ise bebek arabasıyla koşarak parkurda yer aldı.

    Türk bayrağı ve Filistin bayrağı ile koştular

    Koşuya katılan bir vatandaşın yüzünü kırmızı-beyaza boyayıp elinde Türk bayrağı ile koştuğu görüldü. İki vatandaş ise Filistin bayrakları ile koştu.