Etiket: tazminat

  • Irak ve Türkiye karşılıklı tazminat ödeyecek

    Irak ve Türkiye karşılıklı tazminat ödeyecek

    Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Davanın gelinen bu aşamasında hakem heyeti, Irak’ın beş talebinden dördünü reddetmiştir.

    Ülkemizin taleplerinin ise büyük çoğunluğunu kabul ederek Irak’ın bu ihlaller sebebiyle Türkiye’ye tazminat ödemesine hükmetmiştir. Türkiye, her zamanki gibi uluslararası hukukun gereğini yerine getirmeye ve anlaşmazlığın asıl tarafları arasında kalıcı çözüme ulaştırılması için her türlü katkıyı sağlamaya hazırdır” denildi.

    Bakanlıktan yapılan açıklama şu şekilde:

    “Ülkemiz ile Irak arasında Paris merkezli Uluslararası Ticaret Odası Tahkim Merkezi (ICC) nezdinde görülen dava hakkında Irak’ın tahkim davasını kazandığı haberlerinden sonra kamuoyunu bilgilendirme ihtiyacı doğmuştur.

    Bu dava aslında, Irak Merkezi Hükümeti ile yine Irak’ın anayasal bir birimi olan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi arasında yıllardır süregelen petrol yönetim hakkı uyuşmazlığının bir yansımasıdır. Ülkemiz, Irak’ın birliğine ve toprak bütünlüğüne her zaman saygı göstermiş, hem Irak’ın hem de bölgenin politik ve ekonomik istikrarı için çaba sarf etmiştir.

    Türkiye birçok uluslararası enerji projesinin önemli bir paydaşı olarak her zaman sorumluluklarının bilincinde hareket etmiştir. Ülkemiz, bölgede yaşanan bütün istikrarsızlıklara rağmen 1973 yılından beri Irak-Türkiye Petrol Boru Hattı Sistemi’ni çalışır durumda tutmak için milyarlarca dolarlık harcama yapmış ve küresel petrol piyasalarında istikrarın korunması için gereken katkıyı sağlamıştır. Söz konusu anlaşmazlığın dostane çözümü için hem taraflarla hem de ilgili ülkelerle yoğun bir diplomasi yürütmüştür.

    Davanın gelinen bu aşamasında hakem heyeti, Irak’ın beş talebinden dördünü reddetmiştir. Ülkemizin taleplerinin ise büyük çoğunluğunu kabul ederek Irak’ın bu ihlaller sebebiyle Türkiye’ye tazminat ödemesine hükmetmiştir.

    Türkiye, her zamanki gibi uluslararası hukukun gereğini yerine getirmeye ve anlaşmazlığın asıl tarafları arasında kalıcı çözüme ulaştırılması için her türlü katkıyı sağlamaya hazırdır.”

  • Aziz Yıldırım tazminat davasını kazandı

    Aziz Yıldırım tazminat davasını kazandı

    Eski Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, 3 Temmuz 2011’de düzenlenen şike operasyonu sonrasında gözaltına alınarak, çıkarıldığı mahkemece tutuklanmıştı. Birçok kez haksız yere cezaevinde tutulduğunu ifade eden Yıldırım, 365 gün sonra tahliye edilmişti. Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 2021’de yerel mahkemenin beraat kararını onaylamasıyla dava Aziz Yıldırım yönünden kapanmış oldu. Eski Fenerbahçe Başkanı Yıldırım, şike davasının kumpas olduğunun ortaya çıkmasının ardından cezaevinde tutuklu kaldığı günler için Hazine’ye 777 milyon 741 bin liralık tazminat davası açtı.

    Anadolu 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada karar çıktı. Mahkeme, Aziz Yıldırım’ın maddi zararını tespit etmek amacıyla dosyayı bilirkişiye gönderdi. Bilirkişi raporuna göre, Yıldırım’ın uğradığı maddi zarar miktarının 8 bin 89 lira 49 kuruş olduğu belirlendi. Mahkeme, Yıldırım’a maddi olarak 8 bin 89 lira 49 kuruş, manevi olarak da 100 bin lira tazminatın tutukluluk tarihinden itibaren yasal faizi ile ödenmesine hükmetti.

    Tazminat tutuklu kaldığı süre itibarıyla işleyecek yasal faizi ile ödenecek
    Mahkemenin açıkladığı gerekçede, Aziz Yıldırım’ın tutuklu kaldığı süre boyunca özgürlüğünden mahrum bırakıldığı, bu dönemde mesleğine devam edemediği için maddi zarara uğradığı, ailesiyle kendisinin acı çektiği ve ihalesini kazandığı projeden çıkarıldığı gerekçesiyle tazminat davası açtığı kaydedildi. Kararda, manevi tazminat miktarları belirlenirken davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine yüklenen suçun niteliği, tutuklu olarak kaldığı süre, özgürlüğünden yoksun bırakıldığı için duyduğu ıstırap ve ruhsal sıkıntının bir ölçüde giderilmesi amacına yönelik hareket edildiği belirtildi. Adalet ve hakkaniyet ilkeleri gözetilerek davacı Aziz Yıldırım’a 365 gün tutuklu kaldığından ötürü maddi olarak 8 bin 89 lira 49 kuruş, manevi olarak da 100 bin liranın 3 Temmuz 2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verildiği açıklandı.

  • Yargıtay’dan emsal tazminat kararı

    Yargıtay’dan emsal tazminat kararı

    Trafik kazasında hayatını kaybeden sürücünün yakınları, aracın zorunlu trafik sigorta poliçesini düzenleyen şirket aleyhine tazminat davası açtı. Davacı aile, babalarının kazada öldüğünü, kazanın aynı zamanda iş kazası olup işverenin de kusurunun bulunduğunu açıklayıp fazlaya dair hakları saklı kalması kaydıyla 90 bin liralık tazminat talep etti.

    Sigorta şirketi davanın öncelikle zamanaşımı nedeni ile esastan reddini diğer davalı işveren ise kazada sürücünün tam kusurlu olduğunu öne sürdü. Mahkeme; kazada desteğin kusurlu olduğu, davacıların ise desteğin kusurundan faydalanamayacakları gerekçesi ile davanın reddine karar verdi. Karara karşı davacılar istinaf yoluna müracaat etti. Bölge Adliye Mahkemesi, mahkeme kararının ortadan kaldırdı. Davacılar temyiz yolunu gidince devreye Yargıtay 17. Hukuk Dairesi gridi. Yüksek mahekme, tek taraflı kazalarda ölen sürücünün tam kusurlu olması durumunda bile geride kalan ailesine tazminat ödenmesi gerektiğine hükmetti.

    Kararda şöyle denildi: “Kaza 09.09.2006 tarihinde gerçekleşmiş, davaya konu trafik kazası sonucunda davacıların desteği vefat etmiştir. Bir kişinin ölümüyle sonuçlanan söz konusu trafik kazası 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 85/1.maddesi çerçevesinde bir fiil niteliğindedir ve sürücü/davacıların desteğinin vefat etmiş olması ve murisin kusurlu olması sonuca etkili değildir. Yasa koyucunun amacı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca tehlike sorumluluğunu doğuran olaylarda sorumlulara karşı daha uzun zamanaşımı süresi içerisinde yönelmeyi sağlamaktır. Buna göre eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 85/1 ve 66/1-d maddelerinde öngörülen ceza zamanaşımı süresi 15 yıl olup, bu zamanaşımı süresi dikkate alındığında dava tarihinde zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle, eldeki davada zamanaşımı süresinin dolmadığı dikkate alınmak suretiyle işin esasına girilip, davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtığı, ölüm nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacılara yansıtılamayacağı ortadadır.

    Dolayısıyla araç sürücüsünün tam kusurlu olması halinde, desteğinden mahrum şkalan davacıları etkilemeyeceğine; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası genel şartlarına göre, aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olan davalı şirketinin, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığı ve olayda sürücü tam kusurlu olsa bile, destekten yoksun kalan davacıların da zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğu, davalı şirketinin desteğin ölümü ile ortaya çıkan zarardan sorumlu olacağı ortadadır. Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi’nin kararının bozulmasına oy birliği ile hükmedilmiştir.”

  • Bakan Soylunun kazandığı tazminat depremzedelere gidecek

    Bakan Soylunun kazandığı tazminat depremzedelere gidecek

    İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’den manevi tazminat olarak kazandığı 20 bin lirayı depremzedeler için harcanmak üzere Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığına (AFAD) bağışlayacak. Bütçe görüşmeleri sırasında Bakan Soylu’ya yönelik hakaret içerikli paylaşım ve açıklamaları nedeniyle Özel’e Ankara 40. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada karar açıklandı. Taraf avukatlarının hazır bulunduğu duruşmada, Özel aleyhine 20 bin lira manevi tazminata hükmedildi. Özel’in açtığı karşı dava ise reddedildi. Bakan Soylu’nun Özel’den tahsil edilecek 20 bin lirayı, depremzedeler için harcanmak üzere AFAD’a bağışlayacağı öğrenildi.

  • Japonya’ya “savaş tazminatı” önerisi

    Japonya’ya “savaş tazminatı” önerisi

    Japonya’nın 1910-1945 yılları arasındaki Kore işgali sırasında Japon şirketlerin bazı Korelileri zorla çalıştırdığı yönündeki iddialar ve mağdur yakınlarının tazminat talepleri Tokyo-Seul arasındaki başlıca diplomatik sorunlardan biri olmayı sürdürürken, Güney Kore hükümetinden konuya ilişkin çözüm önerisi geldi. Güney Kore Dışişleri Bakanı Park Jin konuyla ilgili yaptığı açıklamada, özel sektör tarafından yapılacak bağışların Güney Kore merkezli bir vakıf aracılığıyla hak talebinde bulunan mağdur yakınlarına tazminat olarak ödenebileceğini söyledi. Güney Kore hükümetinin Kore Yarımadası’nda giderek zorlu hale gelen ortam karşısında demokrasi, piyasa ekonomisi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları gibi evrensel değerleri paylaşan en yakın komşusu Japonya ile çalışmayı umduğunu vurgulayan Park, Japon şirketlerin gönüllü katkıları ve kapsamlı bir özür ile Tokyo’nun bu teklife olumlu şekilde yanıt vermesini umduklarını da sözlerine ekledi.

    Japonya memnuniyetle karşıladı

    Seul’un teklifini “Japonya ile Güney Kore arasındaki sağlıklı bir ilişkiye dönüş” olarak yorumlayan Japonya Başbakanı Fumio Kishida ise, “İlişkilerimizi daha da geliştirmek için Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol ile yakın iş birliği içinde çalışmayı dört gözle bekliyorum” ifadelerini kullandı. Japonya Dışişleri Bakanı Yoshimasa Hayashi de teklifin Japonya ile Güney Kore arasındaki siyasi, ekonomik, kültürel ve diğer alanlardaki ilişkilerin genişletilmesi için bir itici güç olacağını umduğunu dile getirdi. Buna rağmen Hayashi, Tokyo’nun tazminat konusu da dahil olmak üzere sömürge yönetimiyle ilgili tüm meselelerin ilişkileri normalleştiren 1965 tarihli ikili bir anlaşma kapsamında tamamen ve nihai olarak çözüldüğü yönündeki tutumunda bir değişiklik olmadığını vurguladı.

    ABD cephesinden açıklama geldi

    Konu hakkında konuşan ABD Başkanı Joe Biden ise planın Kore ve Japonya halkları için daha güvenli bir gelecek oluşturmada kritik bir adım olduğunu söyledi. Tokyo ve Seul’ün Washington’un en önemli iki müttefiki olduğunu belirten ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken de ikili ilişkileri geliştirmeye yönelik çabalardan memnuniyet duyduğunu ifade etti.

    Tarihi ihtilaf

    Japonya’nın 1910-1945 yılları arasında Kore Yarımadası’ndaki işgal ve sömürge yönetimi döneminde zorla ve hiçbir ücret almadan çalıştırıldıklarını iddia eden işçiler ve yakınları, Güney Kore’de Japon şirketleri aleyhine dava açmıştı. Japonya, Güney Kore ile 1965’te diplomatik ilişkilerin normalleştirilmesi için yürütülen görüşmelerin ardından imzalanan anlaşma sonrası ülkeye aktarılan hibe, bağış ve kredilerin “savaş tazminatı” niteliğinde olduğunu belirterek tazminat konusunun kapandığını ileri sürmüştü. Tokyo-Seul ilişkileri, savaş zamanı uygulamaları nedeniyle önceki Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae In döneminde de gergin bir seyir izlemişti.

  • Çalışmayı düşünen EYT’liye tazminat şoku

    Çalışmayı düşünen EYT’liye tazminat şoku

    Bir kamu kurumunda taşeron firma bünyesinde çalışan işçi, emekliliğe ayrıldıktan sonra aynı işyerinde çalışmaya devam etti. İstifa eden işçi, tazminat alamadığını belirterek İş Mahkemesi’nin yolunu tuttu. Davacı işçi, kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalılardan müştereken müteselsilden tahsilini talep etti. Davalı şirket, talep edilen alacaklardan sorumlu tutulmalarının yerinde olmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etti. Mahkeme, kıdem tazminatını işçinin istifa ettiği aydaki aldığı ücret üzerinden hesaplanması gerektiğine hükmetti. Kararı taşeron şirket, kararı temyiz edince devreye Yargıtay 9. Hukuk Dairesi girdi.

    Kararda; davacının Sosyal Güvenlik Kurumundan yaşlılık aylığı almaya başlamasına rağmen asıl işverene ait işyerindeki çalışmasına kesintisiz çalıştığı, bu çalışmasının istifa ile sonuçlanması sebebiyle kıdem tazminatına hak kazanamayacağı hatırlatıldı. Kararda şöyle denildi:
    “Emeklilik tarihine kadar geçen süre için kıdem tazminatı alacağına hak kazandığı sonucuna varılmıştır. Mahkemece davacının emeklilik tarihine kadar olan çalışma süresi yönünden kıdem tazminatı alacağına hükmedilmesi yerinde ise de, tazminata esas ücretin belirlenmesinde hata yapıldığı anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının 30.06.2012 tarihindeki ücreti ile o tarihteki yol yardımı toplamı dikkate alınmak suretiyle, tazminata esas ücretin 1.193,03 TL olarak belirlendiği anlaşılmaktadır. Davacının emeklilik tarihinden sonraki çalışması istifa ile sona erdiğinden bu döneme ilişkin çalışma süresi ile bu dönem sonundaki ücrete göre kıdem tazminatı hesaplanması yerinde değildir. Kıdem tazminatının hesaplanmasında esas alınması gereken (son) ücret, davacının emeklilik tarihindeki ücrettir. Gerek ücretin, gerekse ücrete ilave edilecek yardımların parasal değeri belirlenirken davacının emeklilik tarihi olan 25.07.2011 tarihi esas alınmalı, bu tarihteki tazminata esas ücret miktarı üzerinden hesaplama yapılmalıdır. Kıdem tazminatına esas ücretin belirlenmesinde hata yapılarak hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.”

    Öte yandan uzmanlar, EYT düzenlemesiyle emekli olup, aynı işyerinde çalışmayı planlayanlar için kıdem tazminatı uyarısında bulundu. Uzmanlar, “Yaşlılık aylığı bağlandığı andan itibaren kıdem tazminatınızı alın. Çalışmaya devam etseniz de Yargıtay’ın kararında olduğu gibi mağdur olabilirsiniz. İlerleyen yıllarda mağduriyet yaşamamak için emekliliğe ayrıldığınız tarihte tazminatınızı alın” dedi.

  • Kavga eden kapıcıya kötü haber

    Kavga eden kapıcıya kötü haber

    İddiaya göre, kapıcı olarak çalıştığı apartmanda, bir kat malikiyle kavga eden E.D., tazminatsız kovuldu. İş Mahkemesi’nin yolunu tutan kapıcı E.D., binada kaloriferci, konut kapıcısı ve bahçıvan olarak çalışırken iş akdine haksız olarak son verildiğini öne sürdü. Hafta sonu tatilleri ile bayram tatillerinde de sürekli çalıştığını, ancak bu çalışmaların karşılığının kendisine ödenmediğini, ayrıca kalorifercilere verilen 1 kilo yoğurdun da davacıya verilmediğini, parasının da ödenmediğini dile getirdi.

    Davalı işveren ise davacının talep etmiş olduğu alacakların bir kısmının zaman aşımına uğradığını, davacının davalı işyerinde üst üste iki gün mazeretsiz olarak işe gelmemesi sebebi ile haklı sebeple feshedildiğini savunarak davanın reddini talep etti. Mahkeme, davanın kısmen kabulüne karar verdi. Davalı apartman yönetimi, kararı temyiz edince devreye Yargıtay 9. Hukuk Dairesi girdi.

    Emsal nitelikte bir karara imza atan Yüksek Mahkeme, kapıcının herhangi bir apartman sakinine sataşması halinde kovulmasının önünü açtı. Kararda; kat maliklerinin her biri aynı zamanda kapıcının işvereni konumunda olduğu hatırlatıldı. Kapıcının işverene sataşmasının 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/2 d maddesi uyarınca haklı fesih sayılacağı vurgulandı. Kararda, kapıcının bir kat malikine sataşması sebebiyle açılan ceza davasında ceza aldığına dikkat çekildi.

    Kararda şöyle denildi:

    “Somut olayda davacı işçinin çalıştığı sitedeki bir kat malikine yönelik eylemi nedeniyle ceza yargılaması neticesinde, davacı hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Davacının kabul ettiği eyleminin (kat maliklerinin aynı zamanda davacının işvereni konumunda kabul edilmesi gerektiğinden) işverene karşı sataşma olarak kabulü ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/2 d maddesi uyarınca haklı fesih sayılarak kıdem tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken mahkemece gerekçesiz olarak kıdem tazminatı talebinin kabulüne karar verilmesi hatalıdır. Mahkeme hükmünün bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir.”

  • Man Adası davasında karar verildi

    Man Adası davasında karar verildi

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ailesinin yurt dışına para transfer ettiklerini iddia etmesi üzerine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2 ayrı grup toplantısındaki sözleri nedeniyle açılan tazminat davaları Yargıtay’ın bozma kararının ardından yeniden görüldü. Anadolu 20. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen duruşmaya, davacı Recep Tayyip Erdoğan ve davalı Kemal Kılıçdaroğlu avukatları katıldı. Mahkeme hakimi, Yargıtay Hukuk Dairesi’nin bozma kararlarını okudu.

    Bozma ilamına karşı duruşmada söz alan davacı avukatı Ferah Yıldız, Yargıtay’ın usul ve yasaya aykırı olan bozma ilamına direnilmesine karar verilmesini talep etti. Davalı avukatı Celal Çelik, reddi hakim taleplerinin mahkeme tarafından hukuksuz bir şekilde geri çevrildiğini ve bu durumun mahkemenin nesnel davranmayacağını gösterdiğini belirterek yeniden reddi hakim talebinde bulundu. Avukat Çelik, bozma ilamına uyulmasını istedi. Mahkeme, reddi hakim talebinin, davanın uzatılmasına yönelik olduğu gerekçesiyle reddine karar verdi.

    İki davada da yerel mahkeme kararında direndi

    Davayı yeniden karar bağlayan ve kararında direnen mahkeme, davalı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 21 Kasım 2017 tarihinde grup toplantısındaki sözleri nedeniyle, yasal faizi ile birlikte davacı Recep Tayyip Erdoğan’a 150 bin TL, Özdemir Bayraktar’a 60 bin TL, Esra Albayrak’a 22 bin TL, Sümeyye Erdoğan Bayraktar’a 22 bin TL, Bilal Erdoğan’a 20 bin TL, Ahmet Burak Erdoğan’a 16 bin TL, Mustafa Erdoğan’a 15 bin TL, Sadık Albayrak ve Ziya İlgen’e 14’er bin TL, Orhan Uzuner ve Osman Ketenci’ye ise 13’er bin TL olmak üzere toplamda 359 bin TL tazminat ödemesine hükmetti. 13 Şubat 2018 tarihindeki konuşmaları üzerine açılan davada ise, Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a 130 bin TL manevi tazminat ödemesine karar verildi.

    Ne olmuştu?

    CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 21 Kasım 2017 ve 13 Şubat 2018 tarihinde yaptığı grup toplantılarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ailesinin Man Adaları’nda kurulu bir şirkete para transferi gerçekleştirdiğini iddia etmişti. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, oğlu Ahmet Burak Erdoğan ve Bilal Erdoğan, kızları Sümeyye Erdoğan Bayraktar, Esra Albayrak, kardeşi Mustafa Erdoğan, eniştesi Ziya İlgen, dünürleri Özdemir Bayraktar, Sadık Albayrak, Osman Ketenci ve Orhan Uzuner avukatları aracılığı ile mahkemeye başvurarak 2 ayrı manevi tazminat davası açmıştı.

    Yerel mahkeme, Kılıçdaroğlu’nun 21 Kasım 2017 tarihindeki grup toplantısındaki sözleri nedeniyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ailesine toplamda 359 bin TL manevi tazminat ödemesine hükmetmişti. 13 Şubat 2018 tarihindeki sözleri nedeniyle ise Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a 130 bin lira tazminat ödemesine karar verilmişti. Dosya, Yargıtay’ın bozma kararının ardından yerel mahkemeye gönderilmişti.

  • Cezaevine giren işçi tazminat alabilecek

    Cezaevine giren işçi tazminat alabilecek

    Taşeron firma bünyesinde bir kamu kurumunda çalışan işçi, karıştığı (hırsızlık) suçundan dolayı hapis cezası aldı.  Cezaevine gönderilen işçi, işten çıkarıldı. İhbar ve kıdem tazminatını talep eden işçi, İş Mahkemesi’nin kapısını çaldı.

    Davacı işçi; iş sözleşmesinin kesinleşen ceza sebebiyle feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının davalıdan tahsilini talep etti. Davalı şirket sahibi ise iş sözleşmesinin davacının hırsızlık sebebiyle mahkum olması ve cezaevine girmesi sebebiyle kıdem tazminatı ödenmeksizin feshedildiğini dile getirdi.

    Toplu İş Sözleşmesinde yüz kızartıcı suçlardan hüküm giyenlerin iş sözleşmelerinin feshedileceğinin belirtildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istedi. Mahkeme, davanın reddine hükmetti. Karara karşı, davacı taraf istinaf kanun yoluna başvurdu.  Bölge Adliye Mahkemesi, itirazın reddine hükmetti. Davacı mahkum işçi bu kez kararı temyiz etti. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi emsal nitelikte bir karara imza attı.

    Kararda; işçinin sadece iş sözleşmesinin işveren tarafından ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan hallerin düzenlendiği  belirtilen sebeplerle feshedilmesi halinde kıdem tazminatına hak kazanamayacağı vurgulandı.

    İşverenin kanunun ilgili maddesindeki sebeplere dayalı olarak iş sözleşmesini sonlandırması halinde haklı bir sebep olsa bile kıdem tazminatı ödemesi gerektiği belirtildi.

    Yargıtay kararında şöyle denildi:

    “Belirtmek gerekir ki; iş yeri dışında ve iş yeri ile ilgisiz bir suçtan dolayı kesinleşen hükmün infazı çerçevesinde cezaevine girilmesi hali, İş Kanunu çerçevesinde değildir. Mahkumiyet hali işçiden kaynaklanmakta olup bir haftayı aştığı takdirde işçiyi çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı neden vardır. Zira, iş yeri dışında iş yeri ile ilgisiz suçun infazı için işe devamsızlık söz konusu olup devamsızlık iradi değildir.

    İşçinin iş sözleşmesinin zorlayıcı nedenlerle feshi halinde, işverenin bildirim şartına uyma ya da ihbar tazminatı yükümlülükleri bulunmamaktadır. Derhal fesih hakkı vardır. Ancak, ilgili yasanın gerekli maddesi uyarınca kıdem tazminatının ödenmesi gerekir. Somut uyuşmazlıkta, davacının iş sözleşmesinin iş yeri dışında işlediği suçlar sebebiyle hüküm giymesi sebebiyle sonlandırıldığı, işçinin cezaevine giriş tarihi 16 Ağustos 2015 olup toplam mahkumiyet süresinin 6 yıl 4 ay olduğu ortadadır.

    İş Kanunu’nun ilgilimaddesi uyarınca işçiyi iş yerinde bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin ortaya çıktığının kabulü gerektiği, bu durumda işverenin derhal fesih hakkının olduğu ancak kıdem tazminatının ödenmesi gerektiği anlaşılmıştır. Fesih sebebi ile bağlılık ilkesi de gözetilerek değerlendirme yapıldığında, fesih konusu yapılan eylemin doğruluk ve bağlılığa aykırılık ya da sadakat borcunun ihlali çerçevesinde ele alınması mümkün değildir.

    Açıklanan sebeplerle, 26 Ekim 1989-16 Ağustos 2015 tarihleri arasında davalıya ait iş yerinde geçen çalışması sebebiyle kıdem tazminatı ödenmesi gerekirken bu hususun gözetilmemesi kanunun açık hükmüne aykırı olduğundan kıdem tazminatının hüküm altına alınması için hükmün bozulması gerekmiştir.”

  • Yargıtay’dan izin kararı

    Yargıtay’dan izin kararı

    Tam beş senedir çalıştığı şirkette, kız kardeşinin doğumu için bir kaç saat izin isteyen işçiye, patrondan kötü haber geldi.

    İşverenin izin vermemesi üzerine yine de gitmekte ısrar eden işçiye, ‘Bir daha işyerine gelme’ denildi. İşten kovulan işçi, tazminat talebi karşılanmayınca soluğu İş Mahkemesi’nde aldı. Davacı işçi; iş sözleşmesinin işveren tarafından haksız, nedensiz ve bildirimsiz olarak sonlandırıldığını iddia ederek, kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, ulusal bayram genel tatil ücreti ve asgari geçim indirimi alacaklarının tahsilini talep etti.

    Davalı şirket sahibi, davacı hakkında devamsızlık tutanağı tutulduğunu, davacının her hangi bir hak ve alacağının bulunmadığını savunarak, davanın reddini istedi. İş Mahkemesi, davanın kısmen kabulüne karar verdi. Karar, davalı şirket avukatı tarafından temyiz edilince devreye Yargıtay 9. Hukuk dairesi girdi.

    Emsal nitelikte bir karara imza atan Yargıtay 9. Hukuk dairesi, işçiye ‘bir daha gelme’ demenin fesih sayılacağına hükmetti.

    Kararda şu ifadelere yer verildi: “Davacının işyerinde çalıştığı sırada, kardeşinin sezaryenle doğuma alındığı bilgisi üzerine işverenden işten erken çıkmak için izin talep ettiği anlaşılmıştır. İşyerinde bulunan yetkili kişinin iki saat sonra çıkabileceğini belirttiği, davacının hemen çıkma talebini tekrarlaması üzerine ‘sen bilirsin o zaman bir daha gelme’ denilerek işyerinden çıkarıldığı anlaşılmaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu‘nun 2/4. maddesine göre, işveren vekilinin işçilere karşı işlem ve yükümlülüklerinden doğrudan işverenin sorumlu olduğu kurala bağlanmış olup, davalı işverenin olay sonrasında işyeri yetkilisinin eyleminin kabul görmediğini gösterir şekilde işçinin işe derhal başlaması için çağrıda bulunmadığı ortadadır.

    İşverenin, işyerini sevk ve idare eden yetkili kişi konumundaki çalışanın eylemini benimsemiş olduğu kabul edilmelidir. Nitekim davacı işçi ihtarname keşide ederek ihbar ve kıdem tazminatı talep etmiş, davalı işveren daha sonra düzenlediği ihtarnameyle iş sözleşmesinin feshedilmediğini belirtmiştir. Somut uyuşmazlıkta, davacı işçinin mazerete dayanan bir kaç saatlik izin talebinin karşılanmaması üzerine yine de erken çıkmak istediğini açıklayınca bir daha işyerine gelmemesi gerektiği söylenerek iş sözleşmesinin feshedildiği anlaşılmakla, davacının ihbar ve kıdem tazminatına hak kazandığı kabul edilmelidir.

    Mahkemece her iki tazminat isteğinin de kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. Mahkeme kararının bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir.”