Etiket: TMMOB

  • TMMOB Bursa İKK Soma faciasını unutmadı

    TMMOB Bursa İKK Soma faciasını unutmadı

    TMMOB Bursa İKK adına İl Sekreteri Şirin Rodoplu Şimşek’in okuduğu basın açıklaması şöyle:

    “Ülkemizin en büyük felaketlerinden birisi olarak tarihe geçen Soma Maden Faciası’nın 9. yılında, kaybettiğimiz 301 madencimizi saygıyla anıyoruz.

    9 yıl önce yaşanan felaket, sömürü hırsının ve neoliberal politikaların maden işletmelerini getirdiği durumu gözler önüne sermiştir. Yıllar boyunca uygulanan özelleştirmelerle kamu madenciliğinin yok edilmesinin, işçilerin sendikasızlaştırılmasının ve köleci çalışma sisteminin dayatılmasının madenleri işçiler için ne kadar güvensiz yerler haline getirdiğini gördük. Uzun bir geçmişe dayanan madencilik bilgi ve birikimini yok sayılarak teknik bilgi ve alt yapı olarak yetersiz, deneyimsiz şirketlerin kar hırsıyla işlettikleri madenlerin taşıdıkları tehlikeleri acı biçimde deneyimledik.

    Facia sonrasındaki dava süreci de, ülkemizdeki adalet sisteminin içinde bulunduğu durumu ortaya koymuştur. 301 kişinin hayatını kaybettiği, yüzlerce ailenin yıkıldığı facianın davası 3 yıl sürmüş, yargılama sonucunda ise şirket sahibi beraat etmiştir. 6 ila 22 yıl arasında değişen miktarlarda ceza alan 14 kişiden pek çoğu tahliye olurken, geri kalanları da yasalaştırılan infaz indiriminden faydalandırmıştır.

    Aradan geçen 9 yılda, faciada kaybettiğimiz 301 madencinin acısı üzerine, adaletsizliğin yarattığı haksızlık duygusu da eklenmiştir.

    Üzerinden kaç yıl geçerse geçsin, yargı ne karar verirse versin, bizler, 301 madencinin ölümünü, siyasi iktidarın ve kamu kurumlarının sorumluluğunu, madenci şirketin açgözlü sahiplerini ve faciaya sebep olan kişileri asla unutmayacağız.

    İnsanca yaşayabileceğimiz bir ülke ve insani koşullarda çalışabileceğimiz iş koşulları için mücadele etmeye devam edeceğiz.”

  • Japon uzmandan deprem karşıtı uyarı

    Japon uzmandan deprem karşıtı uyarı

    Mimarlar Odası Bursa Şubesi tarafından düzenlenen ‘Deprem Üzerinden İki Ülke- Japonya ve Türkiye’ konulu seminerde ‘Depreme Hazır Mıyız?’ başlıklı sunumunda deprem konusunda Türkiye ile Japonya arasında karşılaştırmalar yapan Moriwaki, “Deprem hazırlıklarını ve depremden korunmanın yollarını çözecek olanlar bu ülkede yaşayanlar olarak sizlersiniz ve sizin kararlılığınızdır” dedi.

    Seminerin açılışında konuşan ve Japonya Yurtdışı İnşaat Şirketleri Derneği Genel Sekreteri ve Deprem Uzmanı Yüksek Mimar, İnşaat Mühendisi Yoshinori Moriwaki’yi ağırlamaktan memnun olduklarını söyleyen TMMOB Mimarlar Odası Bursa Şubesi Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek, “Mimarlar Odası Bursa Şubesi olarak depremi gündemde tutmaya ve bu bağlamda çalışmaya devam edeceğiz. Depremin her an yaşanabileceğini ve kaçışın olmadığını biliyoruz, dolayısıyla kent ve ülke olarak hazırlıklı olmak durumundayız. Toplumsal farkındalığın gelişmesinin yanı sıra Bursa’yı dirençli kent haline getirmek üzere yapılacakların içinde ve aynı zamanda takibinde olacağız” dedi.

    Seminerde, Japonya ve Türkiye’nin iki deprem ülkesi olduğunu söyleyen Japonya Yurtdışı İnşaat Şirketleri Derneği Genel Sekreteri Yüksek Mimar ve İnşaat Mühendisi Yoshinori Moriwaki, “Türkiye’de 21 milyonu aşan yapı stokunun yüzde 50’si kaçak. Japonya’da inşaatın denetimi diye bir mekanizma yok, çünkü herkes işlerini iyi yapıyor ve bu nedenle denetime gerek duyulmuyor. Japonya’da mimarlar ve mühendisler mezuniyet sonrası 2 yıl çalışıp ulusal düzeyde yapılan sınavdan yüz üzerinden 100 tam puan aldıktan sonra mimar ve mühendis olup imza atabilirler” şeklinde konuştu.

    Sıfır bütçe ile basit afet yönetimi konusunda ipuçları veren Yoshinori Moriwaki, evde su depolama, muhafaza edilmesi kolay gıda maddelerinin bolca stoklanması, mobilyaları düzenlemek, mevcut düzeni gözden geçirme, acil durumda aileniz ve arkadaşlarınız ile toplanma yeri belirleme önerilerinde de bulundu.

  • Bursa’nın envanterini çıkartacak ekipler eğitiliyor

    Bursa’nın envanterini çıkartacak ekipler eğitiliyor

    Kahramanmaraş’ta meydana gelen deprem felaketlerinin ardından Bursa’da da başlayan deprem afetine hazırlık çalışmaları için Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin koordinasyonuyla, ilgili Akademik Odalar, Yıldırım Belediyesi, Bursa Uludağ Üniversitesi, Bursa Teknik Üniversitesi arasında ‘Hızlı Tarama Yöntemi’ ile bina risk değerlendirmesi yapmak üzere Teknik İşbirliği Protokolü, Nilüfer Belediyesi, İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi ve Mimarlar Odası Bursa Şubesi arasında da Ticari Alanlarda Taşıyıcı Sistem Kontrolü Protokolü imzalanmıştı. İmzalanan protokollerin ardından İMO Bursa Şubesi, duyuru yaparak başvuruda bulunan üyelerine eğitimler düzenleyecek.


    İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi tarafından verilen ilk eğitime Mimarlar Odası Bursa Şubesi üyeleri ve ilgili Belediyelerin çalışanları da katıldı. İMO Bursa Şube Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen eğitimin açılışında konuşan İMO Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Gonca Hüyüklü, süreci şu şekilde aktardı; “6 Şubat tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerin ardından ülkemizin 4’üncü büyük kenti olan Bursa’da yapı stoklarının ve niteliklerinin belirlenmesi amacıyla yerel yönetimler ile ortak hizmet protokolleri imzalanmıştır.

    Bunlardan ilki Nilüfer Belediyesi ile yapılan ve Mimarlar Odası Bursa Şubesi ile paydaş olduğumuz protokol olup içeriği ise ilçe sınırları içindeki ticari işletmelerin taşıyıcı sistem kontrollerinin yapılması şeklindedir. Burada yapılacak olan çalışma altında ticari birim bulunan yapının projesi ve yerindeki mevcut durumunun ve taşıyıcı sisteme herhangi bir müdahale yapılıp yapılmadığının kontrolünün sağlanması ayrıca korozyona maruz kalıp kalmadığının gözlemsel olarak tespiti şeklindedir. İkinci protokolümüz ise Bursa Büyükşehir Belediyesi ile imzalan ve Binaların Bölgesel Deprem Risk Dağılımının Belirlenmesi amacıyla yapılacak olan envanter çalışmasıdır.

    Bursa Büyükşehir Belediyesi ile yapılan bu protokoldeki paydaşlarımız ise ilgili meslek odalarımız, Bursa Teknik Üniversitesi ve Uludağ Üniversitesidir. Bu protokol çerçevesinde ilk etapta 3 merkez ilçeyi yani Nilüfer, Osmangazi ve Yıldırım’ı kapsayan hızlı tarama testi çalışmasına başlanacaktır. Verilecek eğitimlerden ilki aplikasyon eğitimidir. Eğitimlerimiz devam edecek olup tamamlandıktan sonra sınav gerçekleştirilecek ve sınav sonucunda başarılı olan meslektaşlarımız web sayfasında yayınlanarak duyurulacak ardından bu meslektaşlarımız odamız tarafından istihdam edilecektir.”

    Eğitimde Bursa Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Beyhan Bayhan, Deprem Gerçeği ve Bursa sunumunu yaparak, sahada hasar tespiti uygulamalarını anlattı.

  • Nilüfer Belediyesi binalarda tespitlere başlıyor

    Nilüfer Belediyesi binalarda tespitlere başlıyor

    Kahramanmaraş’ta 6 Şubat’ta art arda yaşanan deprem felaketinin ardından herkes yaşadığı binanın depreme dayanıklı olup olmadığı kaygısını yaşarken, Nilüfer Belediyesi bu kaygılara cevap verecek bir adım attı. Nilüfer Belediyesi, Nilüfer bölgesindeki ticari işletmeler içinde yer alan taşıyıcı sistem elemanlarının kontrolü amacıyla TMMOB Mimarlar Odası Bursa Şubesi ve İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi ile iş birliği protokolü imzaladı.

    Protokolü, Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem, İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi Başkanı Ülkü Mercan Küçükkayalar ile TMMOB Mimarlar Odası Bursa Şubesi Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek imzaladı. Protokol törenine her iki odanın yönetim kurulu üyeleri ile Nilüfer Belediyesi Başkan Yardımcıları Osman Ayradilli, Remzi Çınar ile Nilüfer Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürü Ayşegül Erkol da katıldı.

    Protokol çerçevesinde Nilüfer’de 70 metrekarenin üzerindeki 3400 ticari işletmenin içinde yer alan taşıyıcı sistem elemanlarının yerinde olup olmadığı ve varsa taşıyıcı sistem tahribatlarının gözlemsel tespiti yapılacak.
    Çalışmada ilk olarak Bursa Uludağ Üniversitesi’nden hocaların da yer alacağı bir komisyon kurulacak ve sahada çalışacak ekiplere eğitim verilecek. En az bir mimar ve bir mühendisin yer alacağı saha ekipleri, denetimde elde ettikleri verileri bu komisyona aktaracak. Komisyon da, bu bilgileri raporlayarak Nilüfer Belediyesi ile paylaşacak. Nilüfer Belediyesi de, taşıyıcı sisteminde sorun olan mülklere tebligat yapacak.

    Çalışmanın ilk olarak ticari işletmelerin yoğun olduğu Beşevler ve İhsaniye Mahallesi’nde başlayacağını belirten Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem, bu çalışmanın ilk aşama olduğunu ve devamının geleceğini belirterek, “Bütün Nilüfer’de yapılacak bu çalışmanın ikinci etabında alanını daha da genişleteceğiz. Diğer bütün alanlarla ilgili yapılacak çalışmalar da içine girecek. Nilüfer’in bütün envanterini daha detaylı şekilde çıkaracağız. Her mahalleye girilerek, gözlemsel olarak bakılacak. Bina kaç yılında yapıldı? Binaların proje dışında eklentisi var mı? Binaların sorgulanması lazım” dedi.
    Başkan Erdem, bu süreçte meslek odalarına çok görev düştüğünü de sözlerine ekledi.

    Oda Başkanları Ülkü Mercan Küçükkayalar ile Şirin Rodoplu Şimşek de, odalar olarak her türlü çalışmaya hazır olduklarını belirterek, bu yaşananları unutturmamak için çaba göstereceklerini belirttiler.

  • TMMOB’dan zam açıklaması

    TMMOB’dan zam açıklaması

    TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu, “Döviz ve Doğalgaz Artışından Dolayı Elektrik Faturaları Artış Gösterecek” konu başlıklı basın açıklaması gerçekleştirdi.

    Açıklamayı TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Bursa Şubesi Başkanı Mehmet Can yaptı.

    Can tarafından yapılan açıklama şöyle:

    “Son günlerde, elektriğe, doğalgaza ve en son da akaryakıt ürünlerine ardarda zamlar yapıldı. Kışa gireceğimiz önümüzdeki günlerde, dövizin ani yükselmesi ile bu zamları; yeni elektrik ve doğalgaz zamlarının takip edeceği kesin. Öncelikle ülkemizin elektrik enerjisindeki kurulu gücünü inceleyelim.

    ELEKTRİK ÜRETİMİ

    Grafikten de görüldüğü gibi; her yıl Türkiye’nin elektrik enerjisi ihtiyacı ve kurulu gücü artmaktadır ve son 30 yılda 6 kattan fazla artmıştır. Önümüzdeki yıllarda elektrikli otomobil kullanımının artacağını düşündüğümüzde, elektrik enerjisi ihtiyacımız daha da çok artacaktır.

    Elektrik enerjisi üretiminin %35,21 ithal kaynaklıdır. Bunun yanı sıra üretimin neredeyse %70’i döviz endekslidir ve dövizin artması maliyetleri direkt olarak etkilemektedir. Döviz karşısında ezilen Türk Lirası etkisini hemen elektrik faturalarında artış olarak göstermektedir.

    TARİFELER

    Elektrik faturalarını bir nebze de olsa düşürmek bizim ellimizde.

    Tüketiciler isterlerse kullanım durumuna göre tarife değişikliği yapılabilir. Tek zamanlı ve 3 zamanlı tarife modelleri bulunmaktadır. Aboneler hiçbir müracaatta bulunmazlar ise tek zamanlı tarife uygulanır. Tek zamanlı tarife modeli; günün her saatinde aynı birim fiyat üzerinden elektrik enerjisini tüketme anlamına gelmektedir. 3 zamanlı tarifede ise gün üç zaman dilimine bölünmektedir. Bunu aşağıdaki gibi özetleyebiliriz.

    Gündüz (06:00-17:00) Birim fiyat tek zamanlı tarifeye çok yakın 11 saat süreyle en uzun zaman aralığıdır. Meskenler için üç zamanlı tarifenin gündüz birim fiyatı, tek zamanlı tarifedeki birim fiyatla neredeyse aynıdır.

    Puant (17:00-22:00) Elektrik talebinin en yüksek olduğu bu zaman aralığında birim fiyat da yükselir. Meskenler için puant birim fiyatı, tek zamanlı tarifenin birim fiyatından %47 daha pahalıdır.

    Gece (22:00-06:00) En düşük birim fiyata sahip zaman aralığıdır. Meskenler için gece birim fiyatı, tek zamanlı tarifenin birim fiyatından %36 daha ucuzdur.

    Abonelerin elektrik tüketimleri en çok gece saat diliminde ise veya kullanım alışkanlıklarını bu saat dilimine kaydırabiliyorlarsa 3 zamanlı tarife modelini seçmeleri daha düşük birim fiyattan elektrik enerjisi kullanmalarına neden olacaktır. Böylelikle daha düşük elektrik faturası ile karşılaşacaklardır.

    Peki hangi tarifeyi seçmeliyiz?

    Hangi elektrik tarifesinin daha avantajlı olduğu tüketicinin kullanım alışkanlıklarına bağlıdır. Bunu anlamanın en kolay yolu elektrik faturasındaki tüketim bölümünü incelemektir. Elektrik faturasında hangi saat aralığında, kaç kWh elektrik tükettiğinizi görebilirsiniz. Bu gösterim tarife farkı olmaksızın tüm faturalarda yer alır; resimdeki örnek, tek zamanlı tarife kullanıcısına aittir. Örnekten abonenin en fazla tüketimini gündüz saatlerinde yapıldığı kolaylıkla anlaşılır.

    ELEKTRİK ZAMLARI

    Ülkemiz 2021 yılının ikinci yarısına %15 elektrik ve %12 doğalgaz zammıyla girmiştir. Elektrik fiyatlarında bu yıl içerisinde toplamda %29 artış yapılarak özellikle dar gelirli yurttaşlar başta olmak üzere tüm ülke insanının cebine yakıcı bir etki yaratmıştır.

    Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu`nun (EPDK) Resmi Gazete`de yayımlanan tarife tablolarına göre, bir evdeki asgari tüketim üzerinden 4 kişilik bir ailenin 230 kilovatsaat (kWh) elektrik harcadığı öngörüldüğünde, “Bir ailenin 2020 için, yıllık elektrik faturası ortalaması ay bazında 235.88 TL iken, 1 Temmuz 2021 itibariyle aynı ailenin aylık elektrik fatura ortalaması 271.22 TL`ye çıktı. Yani ortalama 35 TL zam gördü. Ne yazık ki geçim bu kadar zor iken özellikle asgari ücretle geçimini sağlayan bir ailede maaşın %13`u elektrik faturasına gidiyor.

    Tüm bunlar yetmezmiş gibi; BOTAŞ, artan maliyetleri gerekçe göstererek 1 Kasım 2021 tarihinde doğalgaza sanayi için %48,40 , elektrik üretim santralleri için ise %48,82 oranında zam yaptı. Doğalgaza yapılan bu zam, elektrik takas fiyatını etkileyecek ve üretim maliyetlerini arttıracaktır. Bu da elektrik faturalarına tekrar artış olarak yansıyacaktır.

    Elektrik, üretimde kullanılan temel bir girdi olduğundan tüm sektörleri direkt etkilediği gibi, ürün ve hizmetlerin fiyatına artırıcı bir etkisi bulunmaktadır. Çözüm olarak yıllardır söylediğimiz gibi, “Özelleştirme ve kar esaslı piyasa politikaları terk edilmeli, ülkemiz kaynakları kamu yararı temelinde en iyi şekilde değerlendirilmelidir.

    Hem iklim krizi hem de ekonomik kriz, yenilenebilir enerji kaynaklarında alım garantilerinin yeniden gözden geçirilmesini kaçınılmaz kılıyor. Daha az fosil yakıt tüketilmesini sağlayacak yatırımlar ülkemizin ekonomisini toparlayacak ve en önemlisi vatandaşımızın cebini yakmayacaktır.

    Elektrik sektöründe; üretim, dağıtım ve perakende satış faaliyetleri özel şirketlerin eline ve insafına terk edilmesi sonucunda içinde olduğumuz durum ortadayken, bir de kamu kurumu olan Türkiye Elektrik İletim A.Ş.`nin (TEİAŞ) özelleştirilmesinin konuşulması bile elektrik arz güvenliğimizin riske sokulması demektir.

    Şimdi Elektrik Mühendisleri Odası’nın yıllardır söylediği gibi, enerjinin tek elden ve kamusal olarak yürütülmesi gerçeği ile yüzleşme zamanıdır. Artık başarısızlığı herkes tarafından görülen özelleştirme politikalarına son verilmelidir. Kamusal planlama anlayışı ile bütüncül bir kamulaştırma yapmanın zamanı da gelmiştir.

    ELEKTRİK FATURALARI ÜZERİNDEKİ YÜK KALDIRILMALI

    Ekonomik anlamda zor günler geçiren ve “geçinemiyorum, faturamı nasıl ödeyebilirim” diye feryat eden vatandaşlarımızın yükünü biraz hafifletmek adına elektrik faturalarının yaklaşık yüzde 20`sini oluşturan vergi ve fonların tekrar ele alınarak gerekli yasal düzenlemelerin de bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir.

    2017 yılında yapılan yasal düzenleme ile sanayi abonelerinden kaldırılan TRT payı, tüm abone gruplarından kaldırılmalı ve elektrik faturalarından TRT payı adı altında bedel tahsil edilmemelidir. Benzer uygulama artık amacını yitirmiş olan Enerji Fonu kesintisi için de geçerli olmalıdır.

    Mesken abone grubundan KDV tamamen kaldırılmalı yada yüzde 1 gibi makul bir seviyeye indirilmelidir. Benzer uygulama çiftçilik yaparak geçimini sağlayan tarımsal sulama abone grubu için de göz önüne alınmalı ve KDV oranı %5 veya %8 gibi makul bir seviyeye çekilmelidir.

    Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını Destekleme Mekanizması (YEKDEM) tekrar gözden geçirilmelidir. Yeni dahil edilecek üretim tesislerine ÇED alma zorunluluğu getirilmelidir. Ayrıca YEKDEM kapsamında mevcut devam eden döviz endeksli uygulamalara derhal son verilmelidir.

    12.35 cent/kWh üzerinden alım garantisi verilen Akkuyu Nükleer Güç Santralı projesinin, elektrik tarifeleri üzerinde yaratacağı ilave yük, yeni zamların da habercisidir.

    Diğer yandan; Paris İklim Anlaşması`nın tartışıldığı gün; TBMM`de radyoaktif atık ve kullanılmış yakıtla ilgili düzenlemeler içeren 7336 ve 7337 sayılı kanunlar kabul edildi. Kanun tekliflerinin radyoaktif atıkların Türkiye`ye getirilmesine ve nükleer atıkların yeniden kaynak olarak kullanılmasına olanak sağlayacaktır. Dünya nükleer santralleri kapatırken Türkiye`nin nükleer çöplüğe dönüşme riski göz ardı edilmemelidir.

    Yenilenebilir enerji kaynaklarında risksiz ve çevreci enerji üretebilmek varken, nükleer santral ısrarını anlamak mümkün değildir. Gelecek nesiller için nükleer santral sevdasından bir an önce vazgeçilmelidir.

    KIŞ SAATİNE GEÇİLMEMESİ TASARRUF DEĞİL İSRAF GETİRDİ

    TEİAŞ`ın elektrik tüketim istatistikleri baz alınarak Elektrik Mühendisleri Odası tarafından yapılan çalışmaya göre; kış saati uygulamasından vazgeçilmesi tasarruf sağlamadığı gibi tüketimi artırıcı bir etki yarattı.

    Türkiye nüfusunun %61’i ve elektrik tüketiminin %71’i batı bölgelerimizdedir. Özellikle elektrik tüketiminin yoğun olduğu İstanbul, Ankara, Kocaeli, İzmir ve Bursa gibi büyük illerde sabah okula ve işe gitmek için gün doğmadan kalkılmak zorunda kalınması hane tüketimlerini artırmıştır. Yurttaşlara sıkıntı veren ve dış dünyayla iletişim açısından sorunlar yaratan, ayrıca trafik kazalarında artışa neden olduğu belirtilen ve elektrik tüketiminde tasarruf değil israf yaratan bu uygulamadan bir an önce vazgeçmelidir.

    Elektrik şirketlerine para kazandırmak için değil de kamu yararı kapsamında düzenlemeler yapılmalıdır. Türkiye coğrafyasına uygun kış ve yaz saatlerine geçilmelidir. EMO`nun yaptığı çalışmaya göre, enerjinin verimli kullanımı açısından en uygun nokta GMT+2:30`dur ve yaz saati uygulamasında da GMT+3 yerine ileri bir nokta olarak GMT+3:30 diliminin seçilmesi tasarrufu artıracaktır.

    UEDAŞ İNGİLİZ FİNANS KURULUŞUNA SATILDI, SIRADA TEİAŞ’IN ÖZELLEŞTİRMESİ VAR!

    Özelleştirmenin ilk yapılmaya başladığı yıllardan bu yana TMMOB olarak söylediğimiz gibi; enerjide yapılan özelleştirmeler ülke insanına yarardan ziyade zarar getireceğini defalarca belirtmiştik. Bu gün ne yazık ki bu söylemin doğru olduğunu bir kez daha görüyoruz.

    Kentimizin de içinde bulunduğu ve dört ili kapsayan bölgede UEDAŞ; Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova illerinde; dağıtım ve perakende satış faaliyetlerini sürdürmek üzere 2010 yılında yerli sermaye gurupları Cengiz, Limak ve Kolin firmalarına 940.000.000 $ bedelle özelleştirilmişti. Süreç içerisinde Cengiz ve Kolin ortaklığın dışına çıktı. Limak süreci yürütürken; yakın zaman önce kamuoyuna, Uludağ Elektrik Dağıtım A.Ş ve Limak Uludağ Perakende Elektrik Satış A.Ş’nin İngiliz Yatırım Fonu Actis’e devri için hisse satış sözleşmesi imzalandığı duyuruldu.

    Önce özelleşti sonra da yabancı sermayeye satıldı. Geldiğimiz noktada bölgemizin elektrik enerji hizmeti artık bir İngiliz fon şirketi tarafından sağlanacak. Ülke insanı, uzunca zamandır enerji alanında sahipsizdi ve artık tamamen sahipsiz kaldı.

    Bu ülkenin değerleri yabancı fon şirketlerine bir bir satılırken, ülke insanı yaratılan yükün altında ezilmeye mahkum edilmektedir. En başından bu yana söylediğimiz gibi enerji alanında özelleştirilen tüm kurumlar ivedi olarak kamulaştırılmalı ve ülke insanımızın hizmetine sunulmalıdır.

    Özelleştirme politikaları bugüne kadar, hep söylenenlerin tersi biçiminde ortaya çıkmıştır. Ucuzluk yerine zam, kalite yerine kötü hizmet, sermayenin halka yayılması yerine özel şirket karı, verimlilik yerine çalışanların daha fazla sömürülmesi, özelleştirmenin nihai sonucu hep bu olmuştur. Özelleştirme kapsamına alınan kamu çalışanları ise özelleştirme mağduru yapılmışlardır.

    Sermayenin küresel krizi sonucunda özelleştirme felsefesinin çöküşüne tanıklık etmekteyiz. Buna rağmen TEİAŞ’ın da özelleştirilmesi gündemdedir. Özelleştirmenin hemen öncesinde, TEİAŞ’ın 81 ilde rutin bakım ve onarım ihalelerini arttırması oldukça düşündürücüdür.

    Yakın zamanda tanık olduğumuz Telekom özelleştirme sürecini hepimiz hatırlamaktayız. Bu sürecin sonunda yine kamunun zarar görmesi muhtemeldir ve oluşacak enkaz yine ülke insanımızın omuzlarına kalacaktır.

    Elektrik enerjisinin iletimi ve dağıtımının özelleştirmesi süreçleri ivedilikle durdurulmalı ve özelleştirilen kurumlar da kamuya iade edilmelidir.”

  • TMMOB Bursa’dan Yunuseli Havaalanı açıklaması

    TMMOB Bursa’dan Yunuseli Havaalanı açıklaması

    Bursa kenti için stratejik öneme sahip Yunuseli Havaalanı’nın gelecekte nasıl kullanılacağı ile ilgili Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Bursa İl Koordinasyon Kurulu tarafından basın açıklaması gerçekleştirildi.

    Bursa Akademik Odalar Birliği ortak toplantı salonunda gerçekleşen açıklamayı, TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu adına TMMOB Peyzaj Mimarları Odası Bursa Şube Başkanı Necla Yörüklü yaptı.

    Yörüklü tarafından yapılan açıklama şöyle:

    “TMMOB İl Koordinasyon Kurulları yönetmeliği 5.d. maddesinde belirtildiği gibi “yerel konularda ülke ve kamu yararını savunmak ve çözüm önerileri getirmek” TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu’muzun asli görevlerindendir. Bu görev bilinci ile Bursa kenti için stratejik öneme sahip Yunuseli Eski Havaalanı’nın gelecekte nasıl kullanılacağı ile ilgili görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşma gereği doğmuş ve bu basın açıklamasının yapılmasına karar verilmiştir.

    Yunuseli Eski Havaalanı, yaklaşık 1400 dönüm büyüklüğe sahip, çevresinde yoğun yapılaşma olan ve gelecekte doğru kullanıldığında kent için önemli katkıları olacak bir alan olup, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliğin sağlandığı, toplumun sosyal refahına daha fazla katkıda bulunacak şekilde bir rekreasyon alanı olarak kente kazandırılmalıdır.

    Konumu itibariyle Bursa’nın çok önemli bir merkezinde yer alan Yunuseli Havaalanı için yapılacak planlamanın, sürdürülebilirliğe odaklı, enerji verimliliği, iklim eylemi, akıllı büyüme, yenilenebilir enerji, su verimliliği, atık ve ulaşım yönetimi, eğitim, eğlence, araştırma ve geliştirme olanaklı olması gerekmektedir. Söz konusu alanın, eko turizm gibi çok katmanlı ve çok disiplinli bir çalışmayla Küresel Çevre Koruma türünün sergilenebileceği bir yerleşim bölgesi haline getirilmesini önemsiyoruz.

    Alan ile ilgili gelecekte nasıl kullanılacağına dair herhangi bir bilgiye ulaşamadığımızdan, alanın mekansal potansiyelini değerlendirecek, havaalanı bölgelerinin işlevsel kentsel peyzajlara dönüşmesi üzerine dünyadan örnekler olduğu gerçeğiyle bazı öneriler getirmeyi borç biliyoruz.

    Uluslararası Mimarlık, Peyzaj Mimarlığı, Mühendislik, Kentsel Tasarım yarışmaları aracılığıyla kentsel parklara dönüştürülen havaalanlarına örnek olarak:

    1. Yarışma sonucu kentsel parka dönüşmüş olan Riem Havaalanı, Münih; (1995)
    2. Havaalanı yapısı “mülteci merkezi” olarak da kullanılan, kentsel park örneklerinden bir diğeri Tempeholf eld, Berlin; (2012)
    3. Güneş enerjisi tarlası olarak kullanılan Oldenburg Havaalanı
    4. İzlanda’daki Reykjavik Havaalanı (2013)
    5. Venezuela’daki Caracas Havaalanı (2012)
    6. Fas’taki Casablanca Havaalanı (2007)
    7. Çin’deki Taichung Havaalanı (2011) sayılabilir.

    Bursa’da son yıllarda mekânsal dönüşümler ve değişimler yapılmaya çalışılıyor ancak, yaşanan sonuçları itibariyle kötü planlamalar, tarım alanlarının sanayi alanlarına dönüşümü, uygulanan birçok kentsel dönüşümün sonuçlarının tartışılıyor olması, kentsel açık ve yeşil alanların korunması ve iklim değişikliğinin olası etkilerine karşı önlem alınması konularında yeterli bir gelişme gösteremediğini net söyleyebiliriz.

    Dünya nüfusunun yarısından fazlasını barındıran kentlerin, yakın gelecekte kendi kendine yetmek ve şiddetli çevresel değişikliklere uyum sağlamak zorunda kalacakları bugünden öngörülebilmektedir. Dolayısıyla kentleri geleceğe hazırlamak için, kentsel alanları dönüştürürken ileriye dönük değişimleri ve tehditleri göz önünde bulundurmak gerekir.

    İklim değişikliği önlemlerinin yanı sıra, doğal afet durumunda toplanma alanları oluşturulması, doğal ve tarihi alanların korunması gibi geç kalınmış girişimler için stratejik peyzaj altyapısı sistemine ve kentsel planlama ve uygulamasına da acil olarak ihtiyaç var.

    Kent merkezindeki yeşil alanların yetersizliği Bursa’nın söz konusu çevresel dönüşümlere uyum sağlama kapasitesini azaltacağından, Yunuseli Havaalanı’nın yeni işlevinin doğru tanımlanması bu anlamda da oldukça önemlidir. Var olan bina ve uçuş pistlerini yeniden işlevlendirerek alanın farklı kullanımlara açılmasını sağlayacak bir kentsel stratejik karar, havaalanı arazisini eğitim, üretim ve iklim değişikliğinin yerel ve küresel etkilerine adaptasyon merkezi haline getirebilir. Mevcut pistlerin acil inişler için kullanılmasının devamı, afet durumlarında toplanma alanı olarak kullanılması da düşünülmelidir.

    Şehirlerin ekolojik olarak analiz edilmesi, iklim değişikliği, afetler gibi dinamik etkilerin azaltılmasına hizmet etmesi, bilimsel temeller doğrultusunda planlanması şarttır.

    Sonuç olarak şehirler, biyolojik, kültürel, sosyal, ekonomik ve politik olarak dünyadaki diğer şehirlerle, ekosistemlerle, doğal yapılarla sürekli dinamik ilişkiler içinde olan kompleks yapılardır. Bu nedenle, kentlerin geleceğini kurgulamada, zaman-mekansal süreçlerin ekolojik olarak analiz edilmesi ve sistemlerin anlaşılması bunların daha iyi yansıtılmasını sağlar. İnsan kaynaklı iklim değişikliği de, tüm bu bölgesel dinamik ilişkilerin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır ve kentsel süreçlerin tasarlanmasıyla bu etkileri azaltmak ve hatta tersine çevirmek mümkün olabilir.

    Sürekli değişim halindeki şehirler için kentsel peyzajların dönüşümü oldukça normal bir süreçtir.

    Bu aynı zamanda, değişen koşullara uyum sağlayabilecek, daha iyi bir Bursa tasarlamak için fırsat olarak görülebilir. Özellikle işlevini yitirmiş olan Yunuseli ticari ve askeri havaalanının park, tarım arazisi, gıda üretimi-satışı, güneş enerjisi üretimi, afet toplanma risk yönetim alanı, eğitim alanları, spor ve rekreasyon gibi farklı işlevli alanlara dönüştürülmesine dünyadan birçok örnek verilebilir.

    Post-endüstriyel alanlar gibi, havaalanları da büyük oranda geçirimsiz yüzey ve atıklarla kirlenmiş toprak barındırıyor olsa da, oldukça geniş bir alana sahip olmaları nedeniyle, kent için büyük potansiyel taşıyorlar. Yerleşimin yoğun olduğu bölgelerde, yeşil alanların azlığından, geçirimsiz yüzeylerden ve koyu renkli malzemelerin ısıyı emmesinden dolayı, kentsel ısı adaları oluşur.

    Bunun yanında geçirgen yüzeylerin az olması nedeniyle yeraltı su kaynakları beslenemez ve şehre yakın olan su kaynakları kullanılamaz. Ancak kentsel parklar, ölçekleri doğrultusunda kentsel ısı adası etkisini ve hava kirliliğini azaltır, biyoçeşitliliği artırır, rekreasyon amaçlı kamusal açık alanlar sağlar ve böylece şehirde görülen iklim değişikliği etkilerini azaltmaya yardımcı olur.

    SONUÇ OLARAK;

    Yunuseli Havaalanının özellikle parkların temiz hava için bırakılmış boşluklar değil, kentli vatandaşlarımızın kullanımı için peyzaj çalışmasıyla oluşturulmuş kentli haklarının ve yaşam haklarının savunulduğu özgürlük alanları olduğunu keşfetmeleri için bir fırsat yaratması gerekir.

    Dolayısıyla doğayı kentin içinde bütünleştiren biyoçeşitliliğin bir parçası olarak düşünülmesi, söz konusu alan ile ilgili kararların Koronavirüs salgını ışığında toplumun geleceğini düşünen, etrafımızda olup biten çeşitli krizlere çözüm getiren açık ve yeşil alan tasarımıyla kendine yeten çözümleri savunan yaklaşımlar içermesi çok önemlidir.

    Tüm alan, ilgili meslek disiplinlerinin birlikte çalışması, akademik odaların ve üniversitelerin ilgili bölümlerinin de içinde olduğu ortak bir tasarım süreci sonucunda son kullanıcıların da karar verme aşamalarına dahil edildiği bir anlayışla planlanmalıdır.

    Bizim geleceğe dönük kaygımız ve üzüntümüz bilimin ötelenmesi olacaktır. Eğer akılcı, sürdürülebilir, bütünü ve toplumu önceleyen çalışmalar yapılmazsa kentimizin geleceği açısından yine riskleri ve geçmiş deneyimlerin olumsuz sonuçlarını konuşacağız.

    Yunuseli Havaalanı Dönüşüm Projesinde, kamusal alanları, yaya aksları, barınma alanları içinde toplum hareketlerini yönlendiren peyzaj alanlarıyla bütünleştirilmiş bir EKOLOJİK ALAN konsepti önemlidir.

    Tüm alışkanlık ve yaşam şeklimizi yeniden gözden geçirdiğimiz bu günlerde; doğal, kültürel ve tarihi kentsel alanlar hakkında karar alınırken, tasarım sürecinin toplumun tüm katmanlarıyla yapılması ve dayatmacı olmayan nitelikte planlanması gerekmektedir. Konunun doğrudan muhatabı ve kamu kurumu niteliğinde tek kuruluşu olan TMMOB’nin ve beraberinde birçok meslek disiplininin, akademik kuruluşların, STK’ların, halkın görüş ve talepleri göz ardı edilmeyerek, yaşanan ve yaşanabilecek sıkıntıların daha da derinleşip içerisinden çıkılmaz bir hal almasına izin verilmemelidir.”

  • Bursa’nın can alan caddesi! 4 ayda 4 ölümlü kaza

    Bursa’nın can alan caddesi! 4 ayda 4 ölümlü kaza

    TMMOB Makina Mühendisleri Odası Bursa Şubesi Ulaşım Komisyonu, kente ve kent yaşamına duyarlılığımızın bir göstergesi olarak, kısa bir süre içerisinde trafiğe açılan ve yine bu kısa süre zarfında 4 ölümlü kazanın meydana geldiği; Gürsu Şehit Cüneyt Yıldız Caddesi’nde (Cengiz Topel Cad.) incelemelerde bulundu.

    Gürsu Şehit Cüneyt Yıldız Caddesi üzerinde, teknik incelemeler ve tespitler sonrası komisyon tarafından yapılan açıklama şu şekilde;

    • Yol şerit çizgileri, standartlara uygun ölçü ve mesafede değildir. (Yol çizgileri)
    • Yol şerit çizgileri, kimi yerlerde çoklu sayıda olup kesiştiği ve araçların şerit çizgisini takibi durumunda kazaya sebebiyet verebilir durumdadır.(Yol çizgileri)
    • Kaldırımlar, kimi yerde oldukça geniş, kim yerde ancak bir insan geçebileceği kadar dardır. (Kaldırım genişliği)
    • Trafik ışıklarında yaya geçidi çizgileri yok yada belirgin değildir. (Yaya geçidi)
    • Yayalar karşıdan karşıya geçebilmesi ancak trafik ışıklarının bulunduğu kavşaklarda mümkün olup, iki trafik ışığı arasında, ışıklı uyarıcılı yaya geçidi yoktur. (Yaya geçidi)
    • Çift yönlü yolda trafik ışıkları yolun gidiş yönünde yayaya yeşil yanarken, geliş yönünde yayaya kırmızı yandığı, yaya geçişi sırasında iki yol arasında bekleme zorunluluğu vardır. (Sinyalizasyon)
    • Uygunsuz geniş emniyet cepleri mevcuttur. (Yol çizgileri)
    • Düz yolda zikzak ve “S” yol şerit çizgileri bulunmaktadır. (Yol çizgileri)
    •  Yolda gereksiz ve anlamsız tarama çizgileri mevcuttur. (Yol çizgileri)
    • Yol şeritleri genişliği standartlar içerisinde olmayıp, geniş araçlar diğer şeridi de işgal etmektedir. (Bölünmüş Yol Genişliği).
    • Ana arter (İki AVM’nin tam karşısında), Belediye otobüsleri park alanı olarak kullanılmaktadır. Arterde çoklu sayıda uzun belediye otobüsü park etmektedir. Bu nedenlerle 3 şeritli yol tek şerit olarak kullanılabilmektedir. (Parklanma).
    • Cadde üzerinde bulunan Belediye otobüs durakları standart dışı olup, yolcu beklemesi veya yolcu inme, binmesi için uygun değildir (Otobüs durağı).
    • Cadde üzerinde duraklama veya park etmek yasak levhaları eksiktir veya bulunmamaktadır (Uyarı levhaları)

    Komisyonumuz, kısa bir süre içerisinde trafiğe açılan ve yine bu kısa süre zarfında 4 ölümlü kazanın meydana geldiği, Gürsu Şehit Cüneyt Yıldız Caddesinde (Cengiz Topel Cad.) yukarıda belirtilen eksiklerin / aksaklıkların / hataların giderilmesi için;

    • Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı Ulaşım Daire Başkanlığı’nın acilen bir çalışma başlatması,
    • Yol boyunca kontrol edilerek Uyarı levha eksiklerinin tespit ve giderilmesi,
    • Belirli aralıklarla yolda trafik denetimi yapılması (yolun kontrol altında tutulması),
    • Yol boyunca hız sınırının saatte 50 km ile sınırlandırılması önerilmektedir.

    Sahada yapılan inceleme sonucunda hazırladığımız raporu, gerekli çalışmalar yapılmak üzere Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığına gönderdik.

    Bursa’ya yakışan “Güvenli Kent” olmaktır. Bu anlamda, kent içerisinde üzücü kazaların önlenmesi, trafik güvenliğinin maksimum düzeyde sağlanması için ilgili tüm kurumlardan daha fazla çaba göstermelerini bekliyoruz.

    Bursa kent içi ölümlü kazalarda olumsuz bir üne sahiptir. Bu kentte yaşayan teknik insanlar olarak bu kazalar, bizleri ziyadesi ile üzmektedir. Ölümlü kazaların basit tedbirlerle ve yol/trafik denetimleri ile önlenebileceği fikrimizi bir kez daha paylaşmak isteriz.

    Konunun takipçisi olduğumuzu ve olacağımızı kamuoyuna saygıyla duyururuz.

  • TMMOB: Kaybeden ülkemiz olacak

    TMMOB: Kaybeden ülkemiz olacak

    TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, Meclis gündemine gelmesi beklenen “meslek kuruluşları yasalarının değiştirilmesi” ile ilgili yasa tekliflerine dair milletvekillerine mektup gönderdi. Mektupta, meslek kuruluşları yasasında değişikliğe gidilmesinin Anayasa’ya aykırı olacağı ve kaybedenin memleket olacağı vurgulandı.

    Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği (TMMOB) Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, iktidarın meslek kuruluşlarının özerkliğini ortadan kaldırmak amacıyla yapmak istediği yasa değişikliğiyle ilgili olarak milletvekillerine bir mektup gönderdi.

    Mektupta, meslek kuruluşlarının yasalarının değiştirilmesinin Anayasa’ya aykırı olduğu belirtilerek, kanun değişikliği teklifinin hem demokrasiye hem de meslek alanlarındaki dinamik süreçlere darbe vuracağı, sonuçta kaybedenin ülke olacağı kaydedildi.

    TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz’ın milletvekillerine hitaben kaleme aldığı mektubun tam metni şöyle:

    Sayın Milletvekilim,

    Ülkemizde bulunan mühendis, mimar ve şehir plancılarının mesleki demokratik kitle örgütü Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği(TMMOB), “Kamunun ve memleketin menfaatleri, mesleğin gelişmesi, meslek mensuplarının hak ve yetkileri bakımından lüzumlu gördüğü bütün teşebbüs ve faaliyetlerde bulunmak” amacıyla 1954 yılında kurulmuştur.

    1961 Anayasası’nda “kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu” olarak tanımlanan Birliğimizin anayasal statüsü, 1982 Anayasası’nda da korunmuştur. Yürürlükteki Anayasamızın 135. maddesine göre TMMOB, meslektaşlarımızın ortak ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel (kamusal) menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlâkını korumakla yetkilidir.

    Kuruluş yasamızda ve Anayasamızda tanımlanan görev ve sorumluluklarımızın gereği olarak Birliğimiz kurulduğu günden bu yana ülkemizin, mesleğimizin, meslektaşlarımızın ve halkımızın ortak çıkarlarının korunması ve geliştirilmesi için çalışmalar yürütmektedir. Birlik bünyesindeki 24 Odaya kayıtlı 107 farklı mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı disiplininden 600 bine yakın üyesi ile ülkemizin en büyük meslek örgütlerinden birisi olan TMMOB’nin yönetim organları yargı gözetiminde seçimle göreve gelmektedir. TMMOB ve bağlı odaları merkezi bütçeden hiçbir biçimde pay almamakta, bütçesi TMMOB kanununda da sayılan sınırlı gelirlerden oluşmaktadır.

    Ülkemiz Covid-19 salgını ile mücadeleye odaklanmışken TMMOB Kanunu’nda bazı değişiklikler yapılmasına yönelik girişimlerde bulunulduğunu ve bu doğrultuda hazırlanacak taslağın TBMM’nin gündemine getirileceğini basın yoluyla öğrenmiş bulunuyoruz. Öncelikle bilinmesini isteriz ki; Birliğimizin kuruluş kanunumuzda değişiklik yapılması konusunda herhangi bir öneri ve talebi bulunmamaktadır.

    2011, 2012, 2013, 2015, 2016, 2017 ve 2018 yıllarında da TMMOB Kanunu’nda değişiklik girişimleri gündeme getirilmişti. O dönemlerde de TMMOB’nin bilgisi dışında, dışarıdan dayatılan bu değişiklik gündemleri nedeniyle programımızdaki çalışmalarımızın sağlıklı bir ortamda yürütülmesi sekteye uğratılmıştır.

    Birliğimiz, TMMOB’nin bilgisi ve onayı dışında Kanunumuzda değişiklik yapmayı amaçlayan her türlü girişime olumsuz bakmaktadır. Konu ile ilgili görüşlerimiz ve tavrımız, Anayasamızdan, kuruluş kanunumuzdan ve üyelerimizden aldığımız güç ile kamuoyuna açık şekilde ifade edilmiştir.

    TBMM gündemine gelmesi beklenen TMMOB Kanunu değişikliğine karşı siz değerli Milletvekillerimize de ayrıca bu mektup ile görüşlerimizi iletmek istedik.

    Değerli Milletvekilim,

    Anayasamız, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını meslek mensuplarının ortak ihtiyaçlarını karşılamanın yanı sıra mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak ve meslek disiplin ve ahlakını korumakla görevlendirmiştir. Bu anlamıyla Birliğimiz, kamu idaresinin bir parçasıdır. Yine Birliğimiz, bağlı mesleklerin, ülkenin yönetiminde ve ülke politikalarının oluşturulmasında, kendilerini ifade edebilmelerinin de demokratik aygıtlarından biridir.

    Anayasanın 135. Maddesi ve 6235 sayılı TMMOB Kanunu ile düzenlenmiş olan kamusal mesleki denetim yetkimizin ortadan kaldırılması, seçim sistemimizin değiştirilmesi ve Bakanlıkların hiyerarşik vesayeti altına sokulma doğrultusundaki Anayasamıza aykırı bazı değişiklik girişimlerini anlamak mümkün değildir.

    Meslek kuruluşlarının kamusal görevlerini yerine getirmesi ancak, merkezi yönetimi yönlendiren siyasi saiklere tabi olmadan, herhangi bir baskı altında kalmadan, yalnızca bilimsel ve teknik gereklilik ve kamunun menfaati göz önünde bulundurularak faaliyet yapılması ile olanaklıdır. Bu nedenle Anayasamızda kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları merkezi idare hiyerarşisi dışında, siyasi baskılara kapalı özerk kurumlar olarak yapılandırılmıştır. Bu yapının Anayasaya aykırı biçimde çeşitli yasa değişiklikleri ile aşındırılmaya ya da yok edilmeye çalışılması, kamu idari yapımızı da ayrıca kaosa sürükleyecektir.

    Nitekim Anayasa Mahkemesi, birçok kararında meslek kuruluşlarının çıkaracakları yönetmeliklerin ilgili Bakanlığın onayına sunulduktan sonra yürürlüğe konulması, uluslararası toplantı ve etkinliklere katılım için ilgili Bakanlıktan onay ve izin alınması vb. kanuni düzenlemeleri meslek kuruluşlarının Anayasal özerkliklerine vurgu yaparak iptal etmiştir.

    Yasa değişikliğinin hedeflerinden biri olan, Birliğimizin mesleki denetim süreci dışına çıkarılmasıyla kamu ve çevre sağlığı, doğal kaynaklarımız, yeraltı ve yerüstü zenginliklerimiz, tarihi ve kültürel mirasımız kuralsız ve kontrolsüz bir şekilde piyasa koşullarına terk edilecektir.

    Toplumun genelini ve ülkemizin geleceğini yakından ilgilendiren, güvenli bir yaşam sürdürebilmemiz açısından hayati öneme sahip yapı denetimi, sanayi, imar, gıda, çevre, enerji, iletişim, teknoloji, bilişim, tasarım, ulaşım, madencilik, tarım, orman, su kaynakları ve kentlerin yönetimi gibi alanlarda mühendislik-mimarlık-şehir plancılığı hizmetlerinin mesleki denetimi ve bilimsel-teknik kriterleri devre dışı bırakılacaktır.

    Değerli Milletvekilim,

    Anayasa Mahkemesi kararlarına ve 135. madde başta olmak üzere Anayasa’ya aykırılık taşıyan kanun değişikliği teklifleri, hem demokrasimize hem de meslek alanlarımızdaki dinamik süreçlere darbe vuracak, sonuçta kaybeden ülkemiz olacaktır.

    TMMOB sadece bir meslek kuruluşu değil, bileşimi, yapısı, görev ve sorumlulukları ile aynı zamanda memleketimizin de geleceğidir.

    Siz değerli Milletvekillerimizin TMMOB Kanunu’nda yapılmak istenen değişikliğe karşı kamu ve toplum yararından, bilim ve teknikten yana olan sesimize ses olacağınıza inanıyor ve desteklerinizi bekliyoruz.”