Etiket: trabzon

  • Kokarcayla mücadelede alanlar ilaçlandı

    Kokarcayla mücadelede alanlar ilaçlandı

    Büyükşehir Belediyesi, kahverengi kokarca böceğiyle mücadele kapsamında 9 ilçede, 9 ekip ve 18 personelle çalışmalarına devam ediyor.

    Belediye ekiplerince şu ana kadar 205 bin 75 litre ilaç kullanılarak 17 bin 655 nokta ve 1 milyon 312 bin 48 metrekarelik bir alan ilaçlandı.

    Trabzon Büyükşehir Belediyesi, son yıllarda bölgedeki tarım ürünlerine büyük zarar veren kahverengi kokarca böceğiyle mücadele çalışmalarını kararlılıkla sürdürüyor.

    Büyükşehir Belediyesi Tarımsal Daire Başkanlığı’na bağlı Vektörel Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından yürütülen mücadele kapsamında, 23 Kasım 2024 tarihinde başlatılan ilaçlama çalışmaları 9 ilçede, toplam 9 ekip ve 18 personelle devam ediyor.

    Ekipler, kahverengi kokarca böceğinin kışlak yaşam alanları olan depo, ahır, odunluk, ambar gibi alanlarda yoğunlaşarak ilaçlama yapıyor. Şu ana kadar toplamda 205 bin 75 litre ilaç kullanılarak, 17 bin 655 nokta ve 1 milyon 312 bin 48 metrekarelik bir alan ilaçlandı.

    9 ilçede yoğun çalışma
    Büyükşehir Belediyesi’nden yapılan açıklamada, “Trabzon İl Tarım ve Orman Müdürlüğü teknik personeli, böceğin fındık ekili alanlarda daha yoğun zarar verdiği ilçeleri sürvey çalışmaları ile belirlemiştir.

    Bu ilçeler; Ortahisar, Akçaabat, Yomra, Arsin, Araklı, Sürmene, Çarşıbaşı, Vakfıkebir ve Beşikdüzü’dür. İlk aşamada, bu ilçelerde kahverengi kokarca böceği ile kışlaklarda ilaçlama yapılmasının nedeni, böceğin deniz seviyesinden 300 ila 400 metre rakım arasında daha yoğun zarar verdiğinin saptanmış olmasıdır.

    Büyükşehir Belediyemiz, Trabzon İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nün il genelinde kahverengi kokarca böceğinin yoğun olduğu 600 noktaya yerleştirdiği feromon tuzaklarının bulunduğu alanlarda, kendi personelimizden 2 ekip ile destek vererek ilaçlama faaliyetlerine katılmıştır.

    Büyükşehir Belediyemiz, 2025 yılında Trabzon İl Tarım ve Orman Müdürlüğü ile birlikte kahverengi kokarca ile mücadeleye, fındık bahçelerinde feromon tuzaklarının asılmasıyla devam edecektir.

    Bu amaç doğrultusunda, Büyükşehir Belediyemiz, bu yıl almış olduğu 2 bin 550 adet feromon tuzağını, Trabzon İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından belirlenen noktalara asarak mücadeleye katkı sağlayacaktır” ifadelerine yer verildi.

  • Önlenemeyen pandemi hızla artıyor

    Önlenemeyen pandemi hızla artıyor

    Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gürdal Yılmaz, AIDS hastalığının ülkemiz için ciddi bir sorun olduğunu kaydederek, “2021 yılı raporuna göre dünyada HIV epidemisinin başlangıcından bugüne kadar 79,3 milyon kişi HIV ile enfekte oldu.

    AIDS ile ilişkili hastalıklar sebebiyle 36,3 milyon kişi ise hayatını kaybetti” dedi.
    Ülkemizde 2 bin 438 AIDS vakası bulunduğunu belirten Yılmaz, “Ülkemizde 1985 yılından 07 Kasım 2024 tarihine kadar doğrulama testi pozitif tespit edilerek bildirimi yapılan 45 bin 835 HIV pozitif kişi ve 2 bin 438 AIDS vakası mevcuttur.

    HIV ve AIDS toplam vakaların yüzde 81,8’i erkek, yüzde 18,2’si kadın olup yüzde 16,1’i yabancı uyruklu kişilerden oluşmaktadır. Vakalar en fazla sırasıyla 25-29 ve 30-34 yaş gruplarında görülmektedir” dedi.

    İlk 1981 yılında Amerika’da raporlandı
    İlk vakaların 1981 yılında Amerika’da raporlandığını hatırlatan Yılmaz, ”İlk vakalar 1981 yılında Amerika’da raporlandı.

    Erkeklerle seks yapan erkekler arasında sebebi bilinmeyen bir şekilde bu enfeksiyonun görülmeye başlanması ve akabinde ölümlerin gerçekleşmesi ile dikkat çekmeye başladı ve araştırmalar yapılmaya başlandı.

    Günümüzde ise heteroseksüel ilişki, kan ve kan ürünleri aracılığıyla bulaştığı da bilindiğinden, toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren bir enfeksiyon olarak tanımlanmaktadır. 1983 yılında insanlar arasında enfeksiyonun geçiş yollarının saptanması ve 1986 yılında ise HIV’in tanımlanmasıyla ile birlikte 1987 yılında enfeksiyon üzerinde etkili olduğu bilinen ilk ilaçlar kullanılmaya başlanmıştır.

    Bugün gündemimizi oluşturan 1 Aralık Dünya AIDS Günü ise HIV ile yaşayanların yaşadıkları mücadeleleri ve kayıpların anılması ile HIV farkındalığının sağlanması adına Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1988 yılında ilan edilmiştir. 1996 yılında ise ilk kez, virüsün doğrudan kopyalanmasını engelleyen ilaçlar hayatımıza girmiştir” dedi.

    “Ülkemizde 1985 yılından 7 Kasım 2024 tarihine kadar doğrulama testi pozitif tespit edilerek bildirimi yapılan 45 bin 835 HIV pozitif kişi ve 2 bin 438 AIDS vakası mevcut” diyen Yılmaz, “HIV ve AIDS toplam vakaların yüzde 81,8’i erkek, yüzde 18,2’si kadın olup yüzde 16,1’i yabancı uyruklu kişilerden oluşmaktadır.

    Vakalar en fazla sırasıyla 25-29 ve 30-34 yaş gruplarında görülmektedir. Vakaların bulaş yoluna göre dağılımına bakıldığında, yine ilk vakanın görüldüğü 1985 yılından itibaren, ülkemizde bildirimi yapılan vakaların yüzde 58,9’unda bulaşma yolu bildirilmemiştir. Bulaşma yolu bildirilen vakalar içerisinde cinsel yolla bulaşma yüzde 94,4, damar içi madde kullanımı yoluyla bulaşma yüzde 1,2 ve anneden bebeğe geçiş ise yüzde 1,2’dir.

    Vakaların yüzde 2,2’sinde çoklu bulaş yolu bildirilmiştir. 1 Ocak 2024-7 Kasım 2024 tarihlerinde ise bin 527 HIV pozitif kişi ve 40 AIDS vakası olmak üzere toplam bin 567 vaka doğrulama testi pozitif tespit edilerek bildirilmiştir. Bildirimi yapılan HIV ve AIDS vakalarının yüzde 84,6’sı erkek, yüzde 15,4’ü ise kadındır.

    Vakaların yüzde 10,5’i yabancı uyrukludur. 2024 yılında bildirimi yapılan vakalardan 25-29 yaş grubu, diğer yaş gruplarına göre daha fazla sayıda bildirilmiştir. Yıllar itibarıyla hastalık trendinde artış izlenmektedir.

    2020 yılında HIV pozitif kişi sayısı 3 bin 137 iken, 2023 yılında HIV pozitif kişi sayısı 6 bin 185 olmuştur. Tüm dünyadaki HIV pozitif vakalarının yüzde 70’i Sahra Altı Afrika’dadır. Afrika’daki bazı ülkelerde nüfusun yüzde 10’undan fazlası HIV ile yaşamaktadır.

    Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programının (UNAIDS) 2021 yılı raporuna göre dünyada HIV epidemisinin başlangıcından bugüne kadar 79,3 milyon kişi HIV ile enfekte oldu. AIDS ile ilişkili hastalıklar sebebiyle 36,3 milyon kişi ise hayatını kaybetti” diye konuştu.

    “HIV tedavisi olan bir hastalıktır”
    HIV tedavisi olan bir hastalık olduğuna dikkat çeken Yılmaz, “HIV’in bulaş yollarından ilki korunmadan (kondomsuz) gerçekleştirilen cinsel birleşmedir. Bir diğeri ise kontrolsüz kan ve kan ürünleri, doku ve/veya organ nakli ve deri altına giren her türlü iğne ve enjektörün ortak kullanımıdır.

    Yine HIV ile yaşayan ve tedaviye erişemeyen gebeden çocuğa bulaş da söz konusu olabilir. HIV, sosyal davranışlarla bulaşmaz HIV sosyal ilişkilerle, öpüşmekle, sarılmakla, aynı ortamda bulunmakla, aynı çatal bıçağı kullanmakla bulaşmaz. HIV tedavisi olan bir hastalıktır. Tedavi maliyeti devletimiz tarafından karşılanmaktadır.

    Tedavisi olan bir hastalıktan halen tedavi almadığı için ölen insanları, özellikle de çocukları duyunca inanamıyoruz. Bu, hastalığı insanlarımıza anlatamamış olduğumuzu gösteriyor. 1 Aralık Dünya AIDS günü vesilesi ile herkesin aşağıdaki bilgileri bilmelerini istiyorum. HIV en sık korunmasız cinsel ilişki ile bulaşır.

    Deri altına giren her türlü iğne, enjektör veya jilet gibi aletlerin ortak kullanımı ile de bulaşma olabilir. HIV korkulacak bir hastalık değildir. Ancak AIDS’den korkmalıyız. AIDS’de bağışıklığın zayıflaması söz konusudur.

    AIDS’de fırsatçı enfeksiyonlar ve fırsatçı kanser türleri görülebilir. Günümüzde mevcut ilaçların düzenli kullanılması AIDS gelişimini önlemektedir.Hastaların takiplerini düzenli olarak yaptırmaları, hekimlerinin önerilerine uymaları ve tedavilerini aksatmamaları hayati öneme sahiptir” dedi.

  • Tarihi surlarda restorasyon çalışmaları başladı

    Tarihi surlarda restorasyon çalışmaları başladı

    Trabzon’un Ortahisar ilçesi Pazarkapı mahallesinde bulunan Kadınlar Hali’nin yanındaki sur duvarının restorasyon çalışmalarına başlandı.

    Trabzon Büyükşehir Belediyesi, şehrin tarihi ve kültürel mirasının korunması ve turizme olan katkısının artırılmasına yönelik çalışmalara devam ediyor. Bu kapsamda Pazarkapı Mahallesi’nde yer alan Kadınlar Hali’nin yanındaki sur duvarının restorasyon çalışması başladı.

    Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Daire Başkanlığı’nca ihale edilen projenin yer teslimi yapıldı. 5 teknik personel, 4 işçi ve 1 stajyer olmak üzere 10 kişilik ekibin görev alacağı proje 1 yıl içerisinde tamamlanacak. Restorasyon çalışmasıyla birlikte tarihi surların estetik değeri korunarak bölgenin turistik cazibesinin artırılması hedefleniyor.

    Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Metin Genç, “Şehrimizin tarihi dokusunu ve kültürel mirasını korumak, aynı zamanda turistik cazibesini artırmak için önemli bir adım attık. Sur duvarının restorasyonu için başlattığımız projeyle, şehrimizin tarihi değerlerine sahip çıkıyoruz.

    Projenin, hem Trabzon’un tarihi mirasını koruma hem de bölgenin turistik çekiciliğini artırma anlamında büyük bir katkı sağlayacağına inanıyorum. Trabzon’umuz tarihi ve kültürel zenginlikleriyle her geçen gün daha fazla yerli ve yabancı turisti ağırlayacak ve bu tür projelerle şehrimizi daha da güzelleştireceğiz” dedi.

  • Uzungöl’de kartpostallık kış manzarası

    Uzungöl’de kartpostallık kış manzarası

    Karadeniz’in önemli bölgelerini ziyaret eden Düzce Üniversitesi öğrencileri, son olarak Trabzon’da Uzungöl’ü gezdi. Hafta sonu etkili olan kar yağışıyla birlikte bölgede kar kalınlığı 60 santimetreye ulaştı. Kar yağışıyla birlikte harika manzaralar da ortaya çıktı.

    Yağış sonrası kartpostallık görüntüler oluşurken, öğrenciler kar manzarasında fotoğraf çekerek keyifli anlar yaşadı.

    Düzce Üniversitesi Hemşirelik Bölümü öğrencisi Ebru Gül Kılıç, “Bugün Uzungöl’e geldik. Şu anda burada 60 santimetre kar var. Sezonun ilk kar yağışını burada gördük. Yollar açık, herhangi bir sıkıntı yok; araçlar rahatlıkla gidip gelebiliyor. Biz de hiçbir problem yaşamadık. Çok eğlenceli bir etkinlik oldu” dedi.

  • Mahsur kalan baba ile oğul

    Mahsur kalan baba ile oğul

    Trabzon’un Maçka ilçesine bağlı 2 bin 200 rakımlı Lapaza Yaylası’nda yoğun kar yağışı nedeniyle bin 200 koyunuyla mahsur kalan Nurettin Bekar ve oğlu Sabri Bekar, Büyükşehir Belediyesi ekiplerinin saatler süren çalışmaları sonucu kurtarıldı.

    Hayvancılıkla uğraşan Nurettin Bekar ve oğlu Sabri Bekar, aniden bastıran kar yağışı nedeniyle bin 200 koyun ve 7 köpekle birlikte Lapaza Yaylası’nda mahsur kaldı. Cep telefonunun çekmediği ve kar kalınlığının bir metreyi aştığı 2 bin 200 rakımlı yaylada çaresiz kalan baba-oğul, telefonun sinyal aldığı bir tepeye güçlükle ulaşarak durumu Yüzüncü Yıl Mahallesi muhtar Selahattin Büyükkara’ya bildirdi.

    Muhtarın bilgi vermesi üzerine harekete geçen Trabzon Büyükşehir Belediyesi Yol Yapım, Bakım ve Onarım Dairesi Başkanlığı ekipleri, 6 saat süren yol açma çalışması sonucunda mahsur kalan baba-oğula dün gece yarısı ulaştı. Ekiplere teşekkür eden Sabri Bekar, “Zor anımızda imdadımıza yetiştiler. Eğer geç kalınsaydı koyunlarımız telef olabilirdi” dedi.

    Trabzon Büyükşehir Belediyesi yetkilileri bu tür önem arz eden acil durumlarda vatandaşların Trabzon İletişim ve Koordinasyon Merkezi’nin (TİKOM) Alo 153 numaralı telefonu arayarak bilgi vermelerini istedi.

  • Doğu Karadeniz’de kış

    Doğu Karadeniz’de kış

    Doğu Karadeniz Bölgesi’nde bulunan 5 ilde etkili olan kar yağışı nedeniyle toplam 267 köy ve mahalle yolu ulaşıma kapalı bulunuyor.
    Trabzon, Rize, Gümüşhane, Giresun ve Artvin illerinde kar yağışı nedeniyle 267 köy ve mahalle yolu ulaşıma kapanırken, kapalı köy yollarının ulaşıma açılması için ekipler çalışmalarını sürdürüyor.

    Trabzon’da Çaykara ilçesinde 1 ve Araklı ilçesinde 4 tane olmak üzere mahalle yolu ulaşıma kapalı halde bulunurken, bölgede en fazla kapalı köy yolu Gümüşhane’de yer alıyor. Gümüşhane’de merkezde 23, Kelkit ilçesinde 15, Köse ilçesinde 4, Kürtün ilçesinde 18, Şiran ilçesinde 6 ve Torul ilçesinde 20 olmak üzere toplamda 86 köye ulaşım sağlanamıyor.

    Gümüşhane’yi 76 kapalı köy yolu ile Artvin ve Giresun izlerken, Giresun’da merkezde 3, Keşap ve Doğankent’te birer, Alucra’da 10, Bulancak’ta ve Çanakçı’da 2’şer, Çamoluk’ta 6, Dereli’de 26, Espiye’de 9, Şebinkarahisar’da 4 ve Yağlıdere’de 12 köy yolu ulaşıma açılmayı bekliyor.

    Kar yağışının etkili olduğu illerden Artvin’de ise merkeze bağlı 4, Ardanuç ilçesinde 20, Arhavi’de 1, Şavşat 14 ve Yusufeli ilçesinde ise 37 köy yolu kapalı bulunuyor. Rize’nin Ardeşen ilçesinde 3, Çamlıhemşin’de 6, İkizdere’de 15 olmak üzere toplamda 24 köy yolu ulaşıma açılmayı bekliyor.

  • 800 yıllık Çepni Kültürü

    800 yıllık Çepni Kültürü

    Trabzon’un Osmanlı öncesi Oğuz-Türk yerleşim bölgelerinden ve Çepni kültürünü yaşayan, yaşatan köylerinden birisi olan Beşikdüzü ilçesinin Türkeli-Oğuz mahallesine Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği üyeleri tarafından kültür ve doğa gezisi düzenledi.
    Oğuz Mahallesi Üretici Kadınlar Dayanışma Derneği Başkanı Güler İpek ve köy halkının ev sahipliğinde gerçekleştirilen programda geziye katılanlar eski Türk kültürünün izlerini görme fırsatı yakaladı.

    Geziyle ilgili açıklamalarda bulunan Dernek Başkanı Güler İpek, “Derneğimizin amacı, köyümüzdeki kadınların ekonomik olarak güçlenmesi ve örgütlü, takım ruhu ile çalışıp üretmelerini sağlamak. Köyümüzde üretilen fındık, çay gibi ürünleri işleyerek pazarlamak, köyümüzde yaylamızda yetişen tıbbi bitkileri uzmanından öğrenip, işleyerek tüketicilere ulaştırmak. Köyümüzdeki meyveleri reçel, marmelat, sirke ve kurutulmuş meyve olarak ambalajlayarak pazarlamak, hem yöre halkı, hem de ülke ekonomisine katkıyı artırmak.

    Yöresel dokumalarımızın, yaşlı annelerimizden öğrenip yeniden üreterek unutulmasını önlemek, ve tabi ki gelecek kuşaklara bu değerli bilgileri aktarmak. Aynı zamanda dokumaları modernize ederek pazarlamak. Hayvancılığın öneminin arttığı bu dönemde hayvancılığı öne çıkarmak, bireysel ya da grup olarak mandıra kurmak, doğası güzel olan köyümüzü turizme yönelik çalışmalar yaparak geliştirmek. Bu çalışmalarımızı geliştirerek, eğitimler alarak ekonomik faliyetleri yaşama geçirmeyi planlıyoruz, eğitimlerimiz, onarıp tekrar faaliyete geçirdiğimiz, okulumuzda devam ediyor. Köyümüzün yıllardır öğrencisi olmayan okulunun yeni öğrencileri kadınlar oldu. Okulumuz kadınlarımızla şenlendi” dedi.
    İpek, mahallerine gelmek isteyenler için ise “Köyümüze gelmek isteyen insanlar sosyal medya hesaplarımız üzerinden bizlere ulaşır önceden, ziyaretleri ile ilgili bilgi verirlerse kendilerini köyümüzde misafir etmekten mutlu oluruz. Tarihi ve kültürel değerlerimizi yerinde görme imkanları olur. Kendi üretimimiz olan sirke, yeşil çay, beyaz çay, ıhlamur ve birçok eşsiz ürünü tatma imkanı bulurlar. Okulumuzda eski kumaşlardan kilim dokuma tezgahımız üretime hazır. Bursa’da yaşayan dokuma ustası bir komşumuz tarafından montajı tamamlandı. Köyümüzün kendine has mimarisi var, doğal taş evleri var” ifadelerini kullandı.
    Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği Başkanı Prof. Dr. Coşkun Erüz ise yaptığı açıklamada: “Bölgenin doğal, kültürel ve tarihi değerlerinin tanıtılması, korunması ve gelecek nesillere aktarılması amaçlı çalışmalarımız sürüyor. Derneğimizin doğal ve kültür mirasımızı koruma ve yaşatma misyonu gereği bu hafta sonu tarihi Beşikdüzü Oğuz köyünün sahip olduğu doğal, kültürel, tarihi değerlerin tanınması ve korunması için toplumda, köyde ve özellikle hak sahiplerinde farkındalık sağlamak için 30 kişilik bir uzman ve gönüllü grubumuz ile köyü ziyaret ettik. Türkeli-Oğuz köyünde Cumhuriyetin ilk öğretmeni Hüseyin Hafız İpek’in tarihi evini gezdik. Köyün içerisinde bulunan ve koruma altında olan tarihi medrese, cami, fırın, bir kısmı tescilli tarihi evler, köyler arası ve köy içi taş yollar ve yol üzerinde hayır amacı ile yapılmış ve 1700’lü yıllardan günümüze işlevini sürdüren taş çeşmeler, tarihi değirmen, taş köprü , şelaleler ve kazan gölleri gezildi” diye konuştu.

  • Rize’de son yaşanan deprem heyelanı tetikler

    Rize’de son yaşanan deprem heyelanı tetikler

    Rize’nin Hemşin ilçesinde geçtiğimiz günlerde meydana gelen 4.7 büyüklüğündeki depremin ardından Çayeli ilçesinde dün sabaha karşı meydana gelen heyelanda 1 kişinin hayatını kaybetmesi, 4 kişinin de yaralanması, “Depremler heyelanı tetikler mi?” sorusunu akıllara getirdi.

    Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Sismoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Öğretim Üyesi Özgenç Akın, “Depremler heyelanı tetikler, çünkü doğada Newton’un tepki yasası geçerlidir. Özellikle bölgemiz çok dik yamaçlara sahip ve yağış oranı da çok yüksek. Bu yağış oranı da çok yüksek olduğu için stabil olmayan yer altı tabakaları heyelanlara sebep olacaktır” dedi.

    Rize’nin Hemşin ilçesinde geçtiğimiz günlerde meydana gelen 4.7 büyüklüğündeki depremin ardından Çayeli ilçesinde dün sabaha karşı yaşanan heyelanda 1 kişi hayatını kaybetti, 4 kişi de yaralandı. Depremlerin heyelanlar üzerinde etkisi olup olmadığı konusunda açıklama yapan Öğretim Üyesi Dr. Öğretim Üyesi Özgenç Akın, Türkiye’nin tam anlamıyla bir deprem ülkesi olduğuna dikkat çekerek, “Ülkemiz dünyadaki en aktif kuşaklardan bir tanesi olan Alp-Himalaya kuşağında yer almaktadır.

    Yani ülkemiz tam anlamıyla bir deprem ülkesidir. Dolayısıyla bu depremlerin meydana gelmesi normaldir. Ülkemizde daha çok transform faylardan kaynaklanan yüzeye daha yakın depremler meydana gelir. Yüzeye yakın olduğu için de derinliği yıkıcı olabilmektedir. Şili, Japonya gibi dalma batma zonlarında daha derin, daha büyük depremler meydana gelir. Bizim ülkemizde de 7 ya da daha fazla büyüklükte depremler meydana gelmektedir” diye konuştu.

    “Rize’deki depreme hiç şaşırmadık”
    Geçtiğimiz günlerde Rize’de meydana gelen 4.7 büyüklüğündeki depreme şaşırmadıklarını ifade eden Akın, “Rize’de 4 büyüklüğüne sahip deprem meydana gelmesine açıkçası biz şaşırmadık. Türkiye’nin tamamı deprem bölgesidir. 1996 yılında yapılan deprem tehlikesi haritasında bölgeler vardı. Birinci dereceden beşinci dereceye kadar.

    Sanki beşinci derecedeki bölgede hiçbir şekilde depremden etkilenmeyecekmiş gibi bir intiba oluşturuluyordu. 2018 yılında yeni deprem tehlike haritası yapıldı. Bu harita parsel bazlı çalışmalarla deprem tehlikesini ortaya koyabiliyor. Bölgemize bakacak olursak burada Mw=4.7’lik deprem meydana geldi. Rize’de, Ordu’da, Trabzon’da, Batum’da faylar var.

    Bu fayların hepsi MTA’nın diri fay haritasında işaretli değil. İnsanlık olarak zaten fayların 100’de yüzüne hakim değiliz, hiçbir zaman da olamayız. Çünkü bir hareket sonucunda faylar oluşur. Fay kırık demektir. Daha önce oluşmuş faylarda deprem olabildiği gibi bir deprem de fayın oluşmasına neden olabilir.

    Yani aralarında sebep sonuç ilişkisi vardır. Şehrimiz hakkında konuşacak olursak, Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu fay zonlarına olan yakınlığımız şehir olarak tehlike altında olduğumuzu ifade ediyor. 4.0, 5.0, 6.0 büyüklüğündeki depremler genellikle yıkıcı olmaz. Yıkıcı olması yapıların uygunsuz inşasından dolayıdır.

    6 Şubat depreminde gördük ki 600-700 kilometre uzaklıkta olmamıza rağmen Trabzon’da sallandık ve ciddi şekilde hissettik. Dolayısıyla Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu fay hatlarına olan yakınlığımızdan dolayı buralarda meydana gelebilecek büyük depremlerin de bizi doğrudan ve ciddi şekilde etkileyebileceğini düşünüyoruz.

    Rize’de daha küçük bir fayda meydana gelen 4.7 büyüklüğündeki bir deprem Trabzon için yıkıcı olmayabilir ancak örneğin Bingöl Karlıova civarında 7 ve 7’den büyük bir deprem bekliyoruz. Dolayısıyla bu depremin bizi etkileyemeyeceğini söyleyemeyiz” şeklinde konuştu.

    Depremler heyelanları tetikler mi?
    Depremlerin heyelanı tetikleyeceğini belirten Akın, “Depremler heyelanı tetikler, çünkü doğada Newton’un tepki yasası geçerlidir. Meydana gelen bir kütle hareketi heyelan oluşturabilir. 6 Şubat 2023 depreminden sonra da heyelanlar meydana geldi. Özellikle bölgemiz çok dik yamaçlara sahip ve yağış oranı da çok yüksek. Bu yağış oranı da çok yüksek olduğu için stabil olmayan yer altı tabakaları heyelanlara sebep olacaktır. Dolayısıyla kütle hareketi ve yağışın da fazla olması, eğimin fazla olması bu heyelanları tetikleyecektir” diye konuştu.

    Neler yapılması gerektiği konusunda uyarılarda bulunan Akın, “Parsel bazında zemin etütlerini çok ciddi bir şekilde yapmamız ve denetlememiz gerekmektedir. Genel anlamda makro bölge ve mikro bölgeleme çalışmaları yapılması lazım. Mikro bölgeleme çalışmaları daha yüzeye yakın, daha sık aralıklarla ölçümler alınarak yapılırken, makro bölge çalışmaları ise daha derin ve daha geniş alanda tüm şehri, hatta tüm bölgeyi kapsayacak şekilde yapılır. Bu çalışmalar bir kentin inşasında mutlaka uzman yer bilimciler tarafından yapılmalıdır. Elde edilen sonuçların çok iyi bir şekilde analiz edilip, imar planlarının da buna göre yapılması can ve mal kayıplarını önleyecektir” ifadelerini kullandı.

    Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’na göre dördüncü derece deprem bölgesinde yer alan Rize’de 15 Ekim’de 4.7 büyüklüğünde deprem meydana gelmişti. Rize tarihinde ilk defa büyüklüğü 4’ü aşan bir deprem yaşandığı belirtilirken, Rize’ye en yakın büyük deprem 1892’de Artvin’de büyüklüğü bilinmeyen ancak 6 büyüklüğünde olduğu tahmin edilen deprem ve 1906 yılında Erzurum’un Toprakkale-Oltu bölgesinde yaşanan 6 büyüklüğündeki deprem olarak biliniyor.

  • O virüslerle ilgili dikkat çeken açıklama

    O virüslerle ilgili dikkat çeken açıklama

    Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gürdal Yılmaz, eskiden beri dolaşıma girmiş, insanlar arasında yayılmış virüslerin her zaman tek dük karşımıza çıkacağına dikkat çekerek, “Covıt-19 var, domuz gribi de ara ara var” dedi.

    Halen domuz gribi vakalarıyla karşı karşıya kalındığını kaydeden Yılmaz, “Biz o salgını 2010 yılında yaşamıştık. Ama halen domuz gribi vakalarıyla karşı karşıya kalıyoruz. İnsanlar arasında dolaşıyor bunun ağırlaşması önemli. Ağırlaşıp ta tanı konulması, hafif geçiren çok vaka var” diye konuştu.
    Eskiden grip geçirildiği zaman bir hafta ya da on günde düzeliyordu

    Ekim-Kasım aylarında solunum yolu hastalıkların arttığını eskiden bir hafta ya da on günde geçen bu hastalıkların artık süresi uzadığına dikkat çeken Yılmaz, “Ekim-Kasım ayları hava değişimlerinin olduğu aylar. Bu aylarda en çok gördüğümüz enfeksiyon hastalıkları solunum yolu enfeksiyonları. Her zaman gördüğümüz ishal, idrar yolu enfeksiyonları yine devam ediyor. Ancak solunum yolu enfeksiyonları özellikle grip tarzındaki enfeksiyonlar bu aylarda daha çok karşımıza çıkıyor.

    Bu grip geçen sene Eylül ayında başlayıp devam eden dört mevsim grip dediğimiz bir grip sezonu yaşadık. Bu yazın bir süre ara vermişti şimdi tekrar böyle bir grip durumu söz konusu gribal şikâyetler. Bu şikâyetlerin eskisine göre farklılığı geçen seneden beri aynı şekilde eskiden grip geçirildiği zaman bir haftada ya da on günde düzelmiş oluyordu. Şimdi uzamış bir süreç var. Özellikle belki hastanın kas ağrıları eklem ağrıları halsizliği düzeliyor ama öksürük şikâyeti bir ay iki ay üç ay kadar sürebiliyor.

    Bunlarla karşılaşıyoruz ve hastalarımız bundan mustarip olarak karşımıza geliyor. Bunlara ne neden oluyor? Tekrarlayan viral enfeksiyonlar farklı farklı virüsler olabileceği gibi yaşantı şeklinin değişmesi obezitenin artması, yiyeceklerden doğallıktan uzaklaşma, katkı maddeli yiyecekler yeme vücudun bağışıklık sistemi düşmesi ve yaşın yükselmesi olarak düşünebiliriz” diye konuştu.

    Covit -19 hala devam ediyor

    Gribal enfeksiyonların pandemi ile ilgili olup olmadığı konusunda kesin bir şey söylenemeyeceğini belirten Yılmaz, “Pandemi ile alakalı mıdır? Bu noktada bir şey diyemeyiz ama sonuçta gribal şikayetlerin bir kısmında Covit -19 hala devam ediyor bu var. İnfluenza var RSV dediğimiz Respiratuar sinsityal virüs var sıklıkla karşılaştığımız. Yine sigara kullanımının artması ile birlikte bu enfeksiyonların biraz daha uzaması söz konusu olabiliyor. Halkımızın biraz daha yediğine içtiğine dikkat etmesi hijyenine dikkat etmesi gerekiyor. Temiz hava almasını öneriyoruz, rüzgârda kalmaması rüzgarlı ortamlarda gereken bariyer önlemlerini alması giysisini ona göre giyinmesi gerekiyor. Özellikle cereyan ortamında kalmamasını öneriyoruz” dedi.

    Sadece enfeksiyon değil kardiyak hastalıkları da bu dönemlerde arttı
    Hava sıcaklığının birden yükselip azalması hastalıkları tetiklediğini ifade eden Yılmaz, “Sıkıntımız, hava sıcaklığının birden bire yükselmesi birden bire düşmesi. Vücut adaptasyon sürecini buna yeterince ayarlayamıyor. Yeterince ayarlayamadığı için de enfeksiyon hastalıkları karşımıza çıkıyor. Sadece enfeksiyon değil kardiyak hastalıkları da bu dönemlerde arttı. Biz mesela bu aylarda İnfektif endokardit daha çok görüyoruz. Yani kardiyak rahatsızlıkları var bu dönemlerde bir artış söz konusu.

    Yine menenjit vakalarımız oldu bu şekilde. Yaz sonu Kırım Kongo bitiyor son baharda solunum yolu enfeksiyonları başlıyor. İshal yaz ile birlikte devam ediyor. Bu dönemde de gribal hastalıklarda bir artış oluyor” diye konuştu.

    Covıt-19 var domuz gribi de ara ara var
    Virüslerin her zaman tek dük olacağına dikkat çeken Yılmaz, “Bunlar her zaman tek dük, her zaman olacak şeylerdir. Eskiden beri dolaşıma girmiş insanlar arasında yayılmış virüsler her zaman tek dük vakalar şeklinde karşımıza çıkacaktır. Covıt-19 var, domuz gribi de ara ara var. O salgını biz 2010 yılında yaşamıştık. Ama halen domuz gribi vakalarıyla karşı karşıya kalıyoruz. İnsanlar arasında dolaşıyor bunun ağırlaşması önemli, ağırlaşıp ta tanı konulması. Hafif geçiren çok vaka var” dedi.

  • Sahil Güvenlik ekipleri 7/24 devriyede

    Sahil Güvenlik ekipleri 7/24 devriyede

    Sahil Güvenlik Doğu Karadeniz Grup Komutanlığı ekipleri, Karadeniz sularında 7 gün 24 saat aralıksız devriye görevi yapıyor. 1 Eylül itibarıyla başlayan av sezonunda denetimlere ağırlık veren ekipler, yasa dışı ve kayıt dışı balıkçılık yapanlara göz açtırmıyor.
    Sahil Güvenlik ekipleri, Türkiye’nin üç tarafını çevreleyen denizlerde 7/24 görev başında.

    Gece gündüz kesintisiz bir şekilde mavi vatan için nöbet tutan Sahil Güvenlik ekipleri, su ürünleri avcılığı denetimlerine de ağırlık veriyor. Türk sularında bulunan canlı deniz kaynaklarının gelecek nesillere aktarılması için çalışmalarını sürdüren Sahil Güvenlik ekipleri, ticari ve amatör balıkçılar ile yasa dışı, kayıt dışı ve düzenlenmemiş balıkçılık yapanlara göz açtırmıyor.

    Alkolmetre ile denetim gerçekleştiriliyor
    Sahil Güvenlik Doğu Karadeniz Grup Komutanlığı ekipleri, 1 Eylül itibarıyla ‘Vira Bismillah’ diyerek denize açılan balıkçıların hem güvenliğini hem de avlanan balıkların boy limitini kontrol ediyor.

    Arama kurtarma faaliyetleri, deniz güvenliği ve emniyetinin yanı sıra yasa dışı su ürünleri avcılığı ve deniz kirliliği konusunda da gerekli kontrolleri ve denetimleri yapan Sahil Güvenlik Doğu Karadeniz Grup Komutanlığı ekipleri, Ordu-Giresun il sınırından Gürcistan sınırına kadar olan sorumluluk sahası içerisinde su ürünleri denetimlerini saha, zaman, belge kontrolü ve teknik koşulların incelenmesi çerçevesinde icra ediyor.

    Gerektiğinde ilgililere idari para cezası uygulayan Sahil Güvenlik ekipleri, elde edilen ürün ve av araçlarına su ürünleri mevzuatı kapsamında el koyuyor. Mavi vatanda can güvenliğini korumak için gerekli kontrolleri yapan ekipler, alkolmetre ile denetim de gerçekleştiriyor.

    TCSG-95 Komutanı Yüzbaşı Deniz Karaduman, Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın silahlı bir genel kolluk kuvveti olduğunu belirterek, “2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu ve Sahil Güvenlik Komutanlığı Teşkilat Görev ve Yetkileri Yönetmeliği çerçevesinde komutanlığımız arama kurtarma faaliyetleri icra etmek, deniz güvenliğini ve emniyetini sağlamak, düzensiz göçle mücadele etmek, yasa dışı su ürünleri avcılığını önlemek ve gerekli denetimleri yapmak, denizlerimizde yapılan her türlü kaçakçılık faaliyetlerini izlemek ve önlemek, deniz kirliliği konusunda gerekli kontrolleri ve denetimleri yapmak, denizi kirleten tüzel veya gerçek kişilere gerekli adli ve idari yaptırımları uygulamak başta olmak üzere stratejik öneme haiz tesislerin korunması gibi kapsamlı ve kritik görevleri de başarılı bir şekilde yerine getirmektedir. Mavi vatan denizlerimizde veya sahilde bir olayla karşılaştığınızda Sahil Güvenlik Komutanlığı personeline telefon, telsiz, SG mobil uygulaması ve internet üzerinden ulaşabilirsiniz” dedi.

    “Mavi vatanımızın her yerinde görev yapabiliriz”
    Sahil Güvenlik Doğu Karadeniz Grup Komutanlığı’na bağlı olarak Ordu-Giresun il sınırından Gürcistan sınırına kadar görev sahalarının olduğunu kaydeden Karaduman, “Sadece bu görev sahasıyla yetinmeyip gerektiğinde ve acil durumlarda mavi vatanımızın her yerinde görev yapabiliriz. Görev periyodumuz, görev yoğunluğuna istinaden değişiklik göstermekle beraber gemi üzerinde bulunan lastik bot ve karada bulunan aracımız her gün görev yapmaktadır. Bunun yanı sıra ihbar durumunda hazır kontrol tim ekibimiz de bulunmaktadır” şeklinde konuştu.

    “Alkolmetre ile sorumluluk sahamızda bulunan şahıslara gerekli testleri uygulamakta olup, işlem yapabilmekteyiz”
    Yapılan denetimlerde alkolmetre ile gerekli testlerin uygulandığını söyleyen Karaduman, “Sahil Güvenlik Komutanlığı, 668 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname gereği 25 Temmuz 2016 tarihinde Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunca alınan karara istinaden silahlı bir genel kolluk kuvveti olarak doğrudan İçişleri Bakanlığına bağlanmıştır.

    Dolayısıyla kurumumuz diğer kolluk kuvvetlerinin uygulayabileceği yaptırımların hemen hemen tamamını uygulayabilmektedir. Yapmış olduğumuz denetimlerde komutanlığımız bünyesinde bulunan alkolmetre ile sorumluluk sahamızda bulunan şahıslara gerekli testleri uygulamakta olup, işlem yapabilmekteyiz” diye konuştu.

    “Denizlerimizi zaman mefhumu gözetmeksizin 7/24 esasına göre takip ediyoruz”
    Mavi vatanın her bir karış toprağı ve güvenliği için tüm gelişmiş sistemleri kullanmaya ve tedarik etmeye devam ettiklerini kaydeden Karaduman, “Şu an envanterimizde bulunan Bayraktar TB2 İHA, İnsansız Sualtı Gözlem Aracı (ROV cihazı), yandın taramalı sonar (YTS), su altı intikal aracı scooter, uzaktan kumandalı insansız cankurtaran aracı (İCA), telsiz, ka bant uydu sistemi, gece görüş termal kameralar ve mobil radarlarımız gibi cihazlar ile gücümüze güç katarak vatandaşlarımıza hizmet etmeye devam ediyoruz. Ayrıca bir anayurt güvenlik projesi olarak başlatılan Sahil Güvenlik Yönetim Sistesi (SGYS) kapsamında kurulan sistemlerle denizlerimizi zaman mefhumu gözetmeksizin 7/24 esasına göre takip ediyoruz” ifadelerini kullandı.