Etiket: Türkiye

  • Bakan duyurdu: Türkiye ve Libya arasında yeni anlaşma

    Bakan duyurdu: Türkiye ve Libya arasında yeni anlaşma

    Bakan Pekcan, “Türkiye ile Libya arasında ekonomik ve ticari ilişkilerimiz açısından çok önemli bir belgeye imza atmış bulunuyoruz” dedi.

    Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Planlama Bakanı Taher Jehaimi ile ortak basın toplantısı düzenleyen Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, “Türkiye ile Libya arasında ekonomik ve ticari ilişkilerimiz açısından çok önemli bir belgeye imza atmış bulunuyoruz” dedi.

    Pekcan, “İmzalanan belge, firmalarımız ve Libyalı işveren idareleri arasındaki görüşmelerin çözüm üretecek biçimde sonuçlanmasında kılavuz olacak” açıklamasında bulundu.

  • Macron’dan skandal karar! “Türkiye faaliyetlerini durdursun”

    Macron’dan skandal karar! “Türkiye faaliyetlerini durdursun”

    Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile gerçekleştirdiği görüşme sonrası Türkiye’nin tek taraflı olduğunu iddia ettiği petrol arama çalışmalarını sona erdirmesi gerektiği açıklamasında bulundu. Macron ayrıca Doğu Akdeniz’deki askeri varlıklarının geçici olarak artırılacağını belirtti.

    Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile Türkiye arasında yaşanan gerilim sonrası Macron’dan açıklama geldi.

    Macron, Yunan Başbakan Miçotakis ile görüşme gerçekleştirdikten sonra bir açıklama yayınladı.

    Açıklamada Türkiye’nin bölgedeki petrol arama çalışmalarının sona erdirilmesi çağrısı yer aldı.

    Macron ayrıca Doğu Akdeniz’deki askeri güçlerinin geçici olarak arttırılmasıyla uluslararası kanunlara saygı göserilmesinin sağlanmasını amaçladıklarını belirtti.

    Reuters’ın flaş olarak geçtiği açıklamada Doğu Akdeniz’deki askeri gücün AB ortakları ve Yunanistan ile birlikte artırılacağı bildirildi.

  • Türkiye’de ikinci çeyrek pozitif olacak

    Türkiye’de ikinci çeyrek pozitif olacak

    Bakan Albayrak, ”Türkiye 2. çeyrek performansıyla daralma yaşayan ülkeler içinde en az etkilenen ülkelerden birisi olacak. İkinci çeyrek pozitif olacak” açıklamasında bulundu. Kur gelişmeleriyle ilgili de ”Küresel sermaye hareketi kaynaklı süreçlerden Türkiye her ülke kadar etkileniyor, eskisine göre bu etkilenme çok daha az” dedi.

    Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Türkiye’nin milli bağımsızlık mücadelesi yürüttüğünü belirterek, “Ekonomik anlamda bir milli bağımsızlık modeli ortaya koyduk. İki senedir kıyamet bunun için kopuyor. Türkiye ekonomi modelini değiştirdi, artık eski modelden çıkıyor” dedi.

    Albayrak, CNN Türk yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

    Ekonominin kur algısıyla ölçülmeye çalışıldığını aktaran Albayrak, kurun eski dönemlere kıyasla ekonomiyi daha az etkilediği bir sürecin yaşandığını söyledi.

    Albayrak, kurun ekonomiyi daha az etkilemesi için ülkede bir ekonomik dönüşüm yaşandığını belirterek, kurdaki hareketliliğin 2 yıl önce de bu seviyelerde olduğuna dikkati çekti.

    Kurun seviyesinin değil, rekabetçi olup olmamasının önem taşıdığına işaret eden Albayrak, “Kur indi çıktı. Son 1 hafta 15 gündür 6’lardan 7’lere çıktı. İner çıkar. Burada esas konu şu. Finansal güvenlik ve ekonomik altyapı noktasında Türkiye tüm bu dalgalanmaları kontrollü şekilde yönetiyor. Güçlü altyapıya sahip. Kur bugün çıkar, yarın iner.” dedi.

    Türkiye’nin 2 sene öncesine göre kırılganlıklara karşı çok daha güçlü olduğunu vurgulayan Albayrak, şöyle devam etti:

    “Dünya da salgın nedeniyle öyle bir dönemde ki, dünya tarihinin en büyük ekonomik krizi yaşanıyor. Bu manada Türkiye, dünyadaki bütün ülkelere kıyasla en az etkilenen ülkelerden bir tanesi. Borsa performansıyla pozitif ayrışıyor. Birçok ülke düşmeler yaşamış Türkiye daha iyi noktada. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin kur performansına bakalım. Yüzde 30’lar, 20’ler, 15’ler seviyesinde para birimlerin değer kaybetmiş. Türkiye yüzde 17, yüzde 19 seviyesinde etkilenmiş. Büyümede ikinci çeyrekler açıklanıyor, pek çok ülkede büyük daralmalar yaşanıyor. Türkiye, inşallah ikinci çeyrek performansıyla daralma yaşayan ülkeler içinde en az etkilenen ülkelerden birisi olacak. Bu ay büyüme açıklanacak. Mayıs ve haziran rakamları hızlı toparlanmayı ortaya koymuştu, ikinci çeyrek bu anlamda da pozitif olacak. Dünyada en hızlı normalleşen ve en hızlı toparlayan ülkelerden birisi olacağız.”

    Albayrak, ekonomiye yönelik “batıyor” söylemlerine de tepki göstererek, “Ekonomisi batan bir ülke bütün alanlarda bu kadar güçlü performans ortaya koyabilir mi? Bakan olduğumdan beri her gün ‘battık’ deniyor. ‘Battık’ lobisi gezi döneminde de vardı. Psikolojik olarak algı yaratmaya çalışıyorlar. Anadolu’dan geri dönüşler alıyorum, dönüşler bu şekilde değil” ifadelerini kullandı.

    Ekonomiye yönelik eleştiriler yanında bir de kötü niyetli algı operasyonları bulunduğuna işaret eden Albayrak, şunları kaydetti:

    “Bunların etkileme güçleri her geçen gün azalıyor. Bu bir milli bağımsızlık mücadelesi. Ekonomik anlamda bir milli bağımsızlık modeli ortaya koyduk. İki senedir kıyamet bunun için kopuyor. Türkiye ekonomi modelini değiştirdi, artık eski modelden çıkıyor. Eski model yüksek faiz, düşük kur ve ithalata bağımlı ekonomi modeliydi ve bu artık sürdürülebilir değil. Benim derdim ekonominin kırılganlıkları noktasında daha güçlü rekabet edebilir olması, istihdamı ve üretimi önceliklemesi. Üretim ve ihracata dayalı dönüşümde, çok önemli paradigma değişikliği var. Bu değişiklik siyasi olarak da daha iddialı pozisyona taşıyacak. Ak Parti iktidarı siyasi bağımsızlık mücadelesi ve bunun bedeli olarak farklı ekonomik mücadeleler veriyor. Siz ne kadar ekonomik olarak bu bağımsızlığı ortaya koyarsanız, siyasi olarak da kendi kararlarınızı alırsınız” değerlendirmesinde bulundu.

    Doğu Akdeniz’deki gelişmeleri de değerlendiren Albayrak, “Birileri Doğu Akdeniz’i parsel parsel uluslararası şirketlere paylaştırırken biz ne yapacağız, oturacak mıyız? Sonra Akdeniz’de ayağımızı suya atamayacak noktaya geleceğiz. Egemenlik ve bağımsızlık noktasında böyle birşey olabilir mi?” diye konuştu.

    Albayrak, kura ilişkin soru üzerine ise “Küresel sermaye hareketlerinden ve küresel iklimden kaynaklı süreçlerden Türkiye, her ülke kadar etkileniyor. Fazla değil ve eskisine göre çok daha az etkileniyor. Türkiye her geçen gün daha da güçleniyor ve güçlenecek. Türkiye her anlamda bağımsızlık mücadelesi veriyor. Olduğundan daha fazla değerli paranız olursa, ithalat cenneti olursunuz. Kimse üretmez, herşey dışardan gelir. Şimdi Türk lirası çok daha rekabetçi” ifadesini kullandı.

    “YILI 2008 KRİZİNDEN DAHA İYİ KAPATACAĞIZ”

    Türkiye’nin sıcak paraya ihtiyacı olmadığına işaret eden Albayrak, pandeminin Türkiye’yi hedeflerinden alıkoymadığını, sadece etkilediğini söyledi.

    Ülkenin hızlı şekilde yola koyulacağını aktaran Albayrak, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Pandemi olmasaydı, yüzde 5 büyüme, enflasyon ve cari denge hedefleri başta olmak üzere hedeflerimizin bir çoğunu çok rahat tutturacaktık. Şimdi bir kısmında sapma olacak. Bu sürecin dünyada çoğu ülkeyi bu konuda etkileyeceğini gösteriyor, pandemi ülkemizde de enflasyonu 1-2 puan etkileyebilir. Tahminlere baktığımızda yüzde 8-9, 11-12 arası bir enflasyon beklentisi oluştu piyasada. Bugün bütün bunlara, küresel etkilerine rağmen, 4 ay boyunca sıfır gelir, iş yerlerinin kapalı olmasına rağmen yılı da en kötü çeyreğimizi de 2008 krizinden daha iyi kapatacağız. Görüşler, bu yaşananların büyük buhrandan da çok daha büyük kriz olduğu yönünde.”

    Albayrak, reel yatırımlar açısından sermaye hareketlerinin henüz normalleşmediğini bildirerek, “Ancak Türkiye pozitif ayrışacağı için bu yatırımcıları daha fazla çekmeye talip olduğu güçlü bir döneme giriyor.” dedi.

    Büyümedeki öngörüsünün sorulması üzerine de Albayrak, “Türkiye ikinci çeyrekte dünyadan daha az etkilenecek, üçüncü çeyrek toparlanma, dördüncü çeyrekle birlikte birçok yabancı kuruluşun yüzde 5 küçülecek tahmininin aksine, iddia ediyorum, yine yanılacaklar. Biz pozitif ayrışacağız. Tahminler eksi 2 ile 1 arası tahmine doğru gidiyor. Dünya ortalamasından çok daha iyi. Yine orada da pozitif ayrışacağımız bir yıl” ifadesini kullandı.

    Albayrak, haziran, temmuz ve ağustos aylarındaki bazı verilerin toparlanmanın başladığını gösterdiğine dikkati çekerken, “İhracat, PMI, güven endeksleri, sanayi endeksi, vergi gelirleri, kapasite kullanı toparlanmanın güçlü şekilde başladığını gösteriyor. Virüsün etkisi normalleşme sürecinde atılan her adım bize pozitif yansıyor” değerlendirmesinde bulundu.

    Para basılması taleplerine de tepki gösteren Albayrak, ” ‘Para basın’ diyorlardı ki intihar, bu oyuna girmedik. Anlı şanlı insanlar para basalım diye twitler attılar. En büyük tuzak. Para bassaydık yüzde 25-30 enflasyonu konuşurduk. Faizler kaç olurdu o zaman” dedi.

    “İHTİYAÇ OLURSA KÜÇÜK DOKUNUŞLAR YAPARIZ”

    Albayrak, ağustos ayı itibariyle piyasanın hızlı şekilde normalleşmeye doğru gittiğini belirtierek, ihtiyaç olması halinde kendilerinin de küçük dokunuşlar gerçekleştirececeğini söyledi.

    Kısa çalışma ödeneğinin de bu süreçte normalleşme desteğine dönüştüğünü aktaran Albayrak, bu dönemde hazırlanan istihdam paketinin ise Meclis’in yoğunluğundan yasalaşamadığını anımsattı.

    Albayrak, ikinci dalga beklentilerine yönelik olarak da “Dünyada hiçbir ülkede ekonominin tamamen kapanma söylemi yok.Gelecek ne gösterir bilemeyiz. Her türlü senaryoya hazır olmamız lazım” dedi.

    Türkiye’nin Gezi olaylarından beri bir mücadele verdiğine de dikkati çeken Albayrak, “Bu mücadelenin öncesi de var. O süreçten bugüne ülkenin başındaki lideri başta olmak üzere ülkeyi esir almaya yönelik operasyonlarla karşıya kaldık. Berat Albayrak çok farklı süreçlerde rol oynadı çok insanın ayağına bastı. Konu ülkenin menfaatiyse sonuna kadar hepsi bir tarafa mücadele vermek bizim boynumuzun borcu. Taşın altına elimizi değil, bedenimizi koyacağız. Bir mücadele veriyoruz ama bunun bir bedeli olacak. Dolayısıyla bağımsızlığın bir bedeli var. Bizim ecdadımız bu bedeli sayısız defa ödedi. Bu ülkenin menfaatinden başka yere Rabbim döndürmesin” değerlendirmesinde bulundu.

  • Fahrettin Altun: Türkiye 2002’den bu yana daha güçlü

    Fahrettin Altun: Türkiye 2002’den bu yana daha güçlü

    Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, üniversite tercih etkinliğinde yaptığı konuşmada, “Bundan 20-30 yıl önce belki doğa bilimlerine verilen önem bugün sosyal bilimlere veriliyor. Eğer biz bu 20 yıllık süreç içerisinde yaşananları, dünyada ortaya çıkan çalkantıları sadece büyük krizler olarak görüp seyretmeyi tercih etmiş olsaydık, bugün böylesi bir Türkiye ile karşı karşıya kalmazdık. Bugün Türkiye, sağlıktan ulaşıma, eğitimden emniyete kadar birçok alanda Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde çok ciddi bir mesafe kat etmiş, itibarlı bir çekim merkezine dönüşmüştür” dedi.

    Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, İbn Haldun Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi işbirliğiyle online düzenlenen üniversite tercih etkinliği TercihFest’in açılış konuşmasını yaptı. Altun, Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nda başarı gösteren gençleri tebrik ederek, TercihFest’in yol gösterici olması temennisinde bulundu.

    “BATICI PARADİGMA, ÇOK CİDDİ BİR MEYDAN OKUMAYLA KARŞI KARŞIYA”

    Bugünün dünyasının 20 yıl öncesinden çok farklı olduğunu belirten Altun, dünyanın geçirdiği değişim ve dönüşümün, toplumsal dünyaya olduğu gibi sosyal bilimlerin uygulama alanları ve teorilerine de yansıdığını ifade ederek, “19. yüzyılda zirveye çıktığı haliyle kendisi dışındaki toplumların sömürülmesi, fiili olarak işgali anlayışından beslenen Batıcı paradigma, çok ciddi bir meydan okumayla karşı karşıya bugün. Değerli madenlerden tutun da nitelikli insan kaynağına kadar Batı’nın, Batı dışı toplumları sömürdüğü o 200 yıllık düzenin bugün artık değişmeye başladığını görüyoruz ve bu artık gündelik hayatımıza da farklı şekillerde yansıyor. 1990’lı yıllarda Soğuk Savaş bittiğinde, artık dünyada savaşların son bulduğu, iktidar mücadelesinin söz konusu olmayacağı, onun yerine görünmeyen bir kültürel hegemonya olarak küreselleşmenin hakim olacağı görüşü dile getiriliyordu. Burada ‘liberal küreselleşme’ dediğimiz paradigma, aslında bize ABD önderliğindeki Batı egemenliğini evrensel, tartışılmaz, ezeli ve ebedi bir durum olarak yansıtıyordu.1990’lardan farklı olarak bu görünmeyen hegemonya 2000’lerin sonlarında görünmeye, bugün ise çok ciddi şekilde sorgulanmaya başlandı. Artık dünya siyaset sahnesi, Batılı öznenin hegemonya arzusunu, tahakküm arzusunu gizleyebildiği ve bu arzunun Batı-dışı dünya tarafından bir kader olarak algılandığı bir sahne değil. İyi ki de değil. Batı dünyasında da Batı dışı dünyada da herkes aslında sert bir mücadelenin yaşandığını ve bu mücadelenin arkasında hangi aktörlerin olduğunu biliyor. Dahası aktörler arasında yaşanan çekişme ve çatışma, her alanda kendini hissettiriyor” şeklinde konuştu.

    “ÜNİVERSİTELERİMİZ SAHİCİ BİLİM ÜRETME MERKEZLERİDİR”

    Dünyanın değiştiğini ve buna uygun şekilde bilimin de değişerek yeni dönemin bilgisini inşa etmesi gerektiğini vurgulayan Altun, “İdeolojik söylemleri, bilimsel hakikat olarak yansıtan teorilerin ve bunların pratikteki yansımalarının ifşa edilmesi, kuşkusuz bu noktada büyük bir önem arz ediyor. Esasında bütün tarih boyunca hakikat mücadelesi her daim varola gelmiş bir mücadeledir. Bunun için verilecek mücadelenin merkezinde sahici bilgi için verilecek mücadele vardır. Üniversitelerimiz bu anlamda son derece kritik bilgi, sahici bilgi üretme, sahici bilim üretme merkezleridir. Çerçevesini çizmeye çalıştığım yeni ve belki de bir o kadar da kaotik dünya siyaset ortamında ülkemiz kendisini bir aktör olarak, kurucu bir özne olarak konumlandırma arayışı içindedir. Türkiye, son 20 yılda bölgesel ve küresel gelişmelere, meydan okumalara, iniş çıkışlara ve çalkantılara rağmen, bütün bu zor süreçlere rağmen kendi adına ve hesabına hareket etme imkanını yakalamıştır. Bu bağlamda ulusal, bölgesel ve küresel alanda ortaya çıkan fırsatları değerlendirmiş ve gün sonunda bölgesel bir güç halini almıştır. Dahası, ülkemiz bir bölgesel güç olmakla da kalmamış, küresel bir aktör olmak için ciddi bir mücadele süreci içerisine girmiştir. Bu mücadele süreci gerçek anlamda bir özgürleşme ve büyüme mücadelesi olarak kendisini göstermiştir. Dış politika, ekonomi ve güvenlik alanlarında verilen özgürleşme ve özerkleşme mücadelesi, Türkiye’yi önce bir bölgesel güce, ardından bir küresel aktöre dönüştürmüştür. Bu bağlamda bizim mücadelemiz, ülkemizi ve bölgemizi iki yüz yıl boyunca etkisi altına almış Batılılaşma politikalarının ürettiği ağır maliyetlerden ve ne yazık ki Batıcı elitlerin yıllar yılı önümüze kader diye koyduğu bağımlılık tuzağından kurtulmaktır” ifadelerini kullandı.

    “BUGÜN TÜRKİYE İTİBARLI BİR ÇEKİM MERKEZİNE DÖNÜŞMÜŞTÜR”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde verilen mücadelenin ‘hakikat ve görünmeyeni görünür kılma mücadelesi’ olduğunu dile getiren Fahrettin Altun, “Bilgi güçtür evet ama bilgi ne zaman güçtür? İçinde bulunduğumuz toplumun, ülkenin, bölgenin ve dünyanın meselelerini dert edinerek üretilmiş bilgi, yani sahici bilgi güçtür. Ismarlama bilgi, sipariş bilgi, tercüme bilgi güç değildir, o bağımlılıktır. Sahici bilgi güçtür. Hep söylediğimiz bir şey var: Sosyal bilimcilerin laboratuvarı toplumdur. Bu anlamda Türkiye’mizin toplumsal yapısı, sosyal bilimcilerimizin sahici bilgiler üretmeleri için büyük bir imkandır. Bunun yanında ülkemizin yükselen bir aktör olarak sosyal bilimlere verdiği önem günden güne artmaktadır, sosyal bilimcilerin önü açılmaktadır. Bundan 20-30 yıl önce belki doğa bilimlerine verilen önem bugün sosyal bilimlere veriliyor. Eğer biz bu 20 yıllık süreç içerisinde yaşananları, dünyada ortaya çıkan çalkantıları sadece büyük krizler olarak görüp seyretmeyi tercih etmiş olsaydık, bugün böylesi bir Türkiye ile karşı karşıya kalmazdık. Bugün Türkiye, sağlıktan ulaşıma, eğitimden emniyete kadar birçok alanda Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde çok ciddi bir mesafe kat etmiş, itibarlı bir çekim merkezine dönüşmüştür” diye konuştu.

    “ÜLKEMİZ SON 18 YILDA HER ALANDA BÜYÜDÜ”

    Fahrettin Altun, bütün dünyanın ağır bedeller ödediği koronavirüs salgını sürecinde Türkiye’nin başarılı bir sınav verdiğini ve 100’ün üzerinde ülkeye yardımda bulunulduğunu kaydetti. Altun, sözlerine şöyle devam etti:

    “Ülkemiz son 18 yılda her alanda büyüdü. Demokrasimiz vesayetten, ekonomimiz bağımlılıktan kurtularak güçlendi. Dış politikamız özerkleşti ve özgün politikalarla Türkiye’nin çıkarları ekseninde ilerlemeye başladı.” dedi. Bugünün Türkiye’sinin yeni bir paradigmaya, yeni bir kalkınma hamlesine tanıklık ettiğini vurgulayan Altun, şöyle konuştu: “O yüzden bazıları eski dönemin kavramlarıyla, eski paradigmalarla, eski teorilerle Türkiye’yi anlamlandırmaya, Türkiye’de olan biteni açıklamaya, Türkiye’nin serüvenini izah etmeye çalışıyor. Beyhude bir çaba içindeler. Yeni dönemin paradigmasını, yeni kavramlarla ve yeni çabalarla izah etmek, özgün, bilimsel çabalarla izah etmek durumundayız. Eski dönemin Batılılaşmacı, modernleşme anlayışı artık yerini özgün bir Türk tipi modernleşme anlayışına bırakmış durumdadır. Bunun bilim alanında karşılığını bulması gerekir. Sosyal bilimlerimizin bu yeni duruma duyarsız kalması düşünülemez.”

  • Türkiye’de aktif 7 milyon 940 bin üniversite öğrencisi var

    Türkiye’de aktif 7 milyon 940 bin üniversite öğrencisi var

    Son verilere göre Türkiye’de ön lisans, lisans, yüksek lisans, doktora olmak üzere toplam öğrenci sayısı 7 milyon 940 bin 133 olurken, en çok öğrencinin 3 milyon 361 bin 273 ile Anadolu Üniversitesi’nde olduğu kaydedildi.

    Medya takip kurumu Ajans Press, üniversitelerle ile alakalı basına yansıyan haber adetlerini inceledi. Ajans Press’in dijital basın arşivinden derlediği bilgilere göre geçen yıldan bugüne üniversiteler ile alakalı 231 bin 727 haber çıkışı olduğu görüldü. Üniversite öğrencileri ile alakalı çıkan haber adedi ise 49 bin 80 olurken, COVID-19 ile birlikte üniversitelerin de online eğitim modeline geçmesi en çok konuşulan başlıklar arasında yer aldı. Eylül ayında üniversitelerin nasıl bir stratejiye gideceği ise merak konusu.

    129 ADET DEVLET ÜNİVERSİTESİ VAR

    Ajans Press’in, Yükseköğretim Kurumu(YÖK) verilerinden elde ettiği bilgilere göre, Türkiye’de ön lisans, lisans, yüksek lisans, doktora olmak üzere toplam öğrenci sayıları belli oldu. Veriler 2019-2020 istatistiklerini yansıtırken, toplam öğrenci sayısının 7 milyon 940 bin 133 olduğu kaydedildi. En çok öğrencinin ise 3 milyon 361 bin 273 ile Anadolu Üniversitesi’nde olduğu kaydedilirken, Türkiye’de 129 devlet, 74 vakıf, 4 adette vakıf myo olduğu gözlendi. Lisans yapan öğrenci sayısına ayrıca bakıldığında ise 4 milyon 538 bin 926 olduğu saptandı.

  • Türkiye Lübnan’da sahra hastanesi kuracak

    Türkiye Lübnan’da sahra hastanesi kuracak

    Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, 100 kişinin öldüğü 4 binden fazla kişinin yaralanmasına neden olduğu patlamanın yaşandığı Lübnan’a ilaç ve tıbbi malzeme dahil, acil insani yardım malzemesi gönderileceğini açıkladı.

    Sözcü Aksoy, Türkiye’nin Lübnan’a yardımı hakkındaki soruya yazılı cevap verdi. Sözcü Aksoy, Beyrut Limanı’nda meydana gelen patlama nedeniyle Lübnan halkının acil ihtiyaçlarının giderilmesine katkı sağlamak üzere gerekli çalışmaların başlatıldığını belirtti. Aksoy, “Bu çerçevede, Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla Sağlık Bakanlığı, AFAD ve Kızılay aracılığıyla bölgeye arama kurtarma ekibi ve acil sağlık personeli sevk edilmekte, Sahra Hastanesi kurulumu planlanmakta, ayrıca ilaç ve tıbbi malzeme dahil, acil insani yardım malzemesi gönderilmektedir. Bu zor günleri dayanışma ve işbirliği içinde bir an evvel atlatması temennisiyle dost ve kardeş Lübnan’a her türlü desteği vermeye devam edeceğiz” dedi.

  • Son tablo açıklandı! Ağır hasta sayısı 21 kişi arttı

    Son tablo açıklandı! Ağır hasta sayısı 21 kişi arttı

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Türkiye’nin güncel koronavirüs tablosunu paylaştı.

    Türkiye’de son 24 saatte 982 kişiye koronavirüs tanısı kondu. Hayatını kaybedenlerin sayısı 17 kişi artarak 5 bin 691’e yükseldi. Ağır hasta sayısı düne oranlar 21 kişi artarak 582’ye yükseldi.

    Bugün iyileşenlerin sayısı 996 kişi artarak 230 bin 873’e yükseldi. Hastalarda zatürre oranı yüzde 8,8 olarak açıklandı.

    Sağlık Bakanı Koca: “Son üç günde ağır hasta sayısı en çok artan şehirler: İstanbul, Ankara, Konya, Gaziantep, Diyarbakır. 27 şehirde ise son üç günde yeni ağır hastamız olmadı. Zatürreli hasta oranımızda düşüş, yeni tanı konan hasta sayımızda artış eğilimi var.”

  • Rum Lider Putin’den Kapalı Maraş için yardım istedi

    Rum Lider Putin’den Kapalı Maraş için yardım istedi

    Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Nikos Anastasiadis, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de ilerleyişinin durdurulması ve Kapalı Maraş’ın açılmaması için Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den yardım istedi.

    Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştü. Görüşmede, Anastasiadis’in Putin’den Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki ilerleyişinin durdurulması ve Kapalı Maraş bölgesinin açılmaması için yardım istediği öğrenildi. Rum yönetimi lideri Anastasiadis, sismik araştırma gemisi Barbaros Hayrettin Paşa gemisinin çalışmalarının da engellenmesini istedi. Putin ile Anastasiadis’in bir telefon görüşmesi yaptığını açıklayan Rum Hükümeti Sözcüsü Kiriakos Kusios, Rusya’nın Türkiye konusunda devreye gireceğini söyledi. Putin’in Doğu Akdeniz’deki krizin yatıştırılması için Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşeceğini söyleyen Kusios, “Putin bu konuda söz verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a düşüncelerimizi ileteceğini söyledi” dedi.

    KAPALI MARAŞ AÇILMASIN

    Putin’in de yaşananlardan endişe duyguğunu söylediğini belirten Rum Sözcü, “Putin, Rusya’nın daima anlaşmazlıkların, uluslararası hukuk ilkeleri temelindeki müzakereler aracılığıyla çözülmesinden yana olduğunu vurguladı” ifadelerini kullandı. Görüşmede, Anastasiadis’in Kapalı Maraş bölgesinin açılmaması gerektiği yönünde düşüncelerini de ortaya koyduğu belirtildi.

  • Türkiye’de ilk kez insan üzerinde aşı denenecek

    Türkiye’de ilk kez insan üzerinde aşı denenecek

    Türkiye’de ilk kez bir Kovid-19 aşı adayı, insanlarda denenmeye başlanacak. 10 yıl önce, başka bir proje için geliştirilen yapay akciğer modeli ile azot tankında dondurularak bekletilen akciğere özel bağışıklık hücrelerinin ‘uyandırılarak’, Kovid aşısı araştırmasında kullanılması, projede hızla yol kat edilmesini sağladı. Böylece, hem ilk sonuçları, hem de etkinliği açısından dünya devlerinin Kovid-19 aşısında elde ettiği başarıya Ankara’da da ulaşıldı. Her şey yolunda giderse yıl sonunda hazır olması hedeflenen yerli Kovid aşısı, burundan uygulanacak ve dünyada ilk kez bir aşının ek içeriğinin belirli bir süreliğine de olsa tedaviyi destekleyici özelliği de olacak.

    Sanayi Bakanlığı’nın, Kovid 19 salgınının Çin’de ortaya çıkmasının ardından Şubat ayı sonlarında Türkiye’de aşı geliştirmek için özel sektör ve üniversitelere çağrı yapması ve Sağlık Bakanlığı’nın da yönlendirmesiyle yerli koronavirüs aşısı geliştirmek üzere bir bilim ordusu kuran Nanografi A.Ş. ve aşı ekibi, 5 aydır büyük bir gizlilik içinde yürüttükleri aşı çalışmalarının detaylarını ilk kez Demirören Haber Ajansı (DHA) ile paylaştı. Kamu ve özel sektör desteği ile üç üniversiteden bilim insanlarının geliştirdiği aşının gönüllü insan denemeleri için gerekli başvuruları da yapıldı. ODTÜ, Ankara Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi gibi Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden kimya, genetik, biyokimya ve tıp alanlarında her biri önemli çalışmalara imza atmış akademisyenlerden oluşan 40 kişilik ekip, Kovid 19’a çare olacak aşıyı geliştirmek için gece gündüz çalıştı, hayvan ve bağışıklık hücresi deneylerini tamamladı. Çalışma sonuçlarını içeren dosyalar ve detaylı raporlarla etik kurul onayı için başvurusu yapılan aşı çalışmasında, maymun denemeleri ile eş zamanlı olarak insan denemeleri de yürütülecek.

    “10 YILDIR UYUYAN YAPAY AKCİĞER HÜCRELERİNİ UYANDIRDIK”

    Yerli Kovid aşısı ekibinde akciğere özgü insan bağışıklık hücreleri deneylerini yürüten Ankara Üniversitesi Tıp Fakütesi İç Hastalıkları Bölümü Fizyopatoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nuray Yazıhan, çalışmanın temellerinin ODTÜ Kimya Bölümü laboratuvarlarında atıldığını anlattı. Yazıhan, “Aşının ilk formülasyonu orada yapıldı ve onların dizaynı seçildi. Bağışıklık sistemi konusunda daha önce de çalışmalarım olduğu için belli malzemeler zaten elimizde vardı. Yaklaşık 10 yıl önce Almanya ile ortak yürüttüğümüz bir projemiz vardı. Bu proje kapsamında akciğer hücrelerinin hipoksik yani oksijensiz kalırsa, enfeksiyon geçirirse ya da astım gibi alerjik reaksiyonlarla karşılaşırsa nasıl tepki vereceğini çözebilmek için yapay bir akciğer modeli çalışmıştık. Alveol dediğimiz akciğerlerin nefes aldığı bölümleri, laboratuvar ortamında yapay olarak geliştirmiştik. Kovid aşısı için yola çıktığımızda, o modeller elimizde hazırdı” diye konuştu.

    Ayrıca akciğere özel makrofaj denilen vücuttaki yabancı maddelerin yok edilmesini sağlayan bağışıklık hücreleriyle de çalıştıktan sonra azot tankında dondurarak sakladıklarını anlatan Prof. Dr. Yazıhan, “Yaklaşık 10 yıldır uyuyan bu hücrelerimizi yeniden uyandırdık ve geliştirdiğimiz aşının akciğerdeki etkilerini hem yapay alveol modelimiz, hem de bu hücreler üzerinden anlamaya çalıştık. Bu da çalışmada çok hızlı yol almamızı sağladı. Hayvan çalışmaları ile beraber hücre çalışmalarını da gerçekleştirmiş olduk” dedi.

    “VİRÜSLE BULAŞTIĞI YERDE SAVAŞMAYA BAŞLAYACAĞIZ”

    Geliştirilen aşının dünyadaki örneklerden farklı olarak enjeksiyonla değil nazal yolla yani burundan verilecek şekilde dizayn edildiğini vurgulayan Prof. Dr. Yazıhan, “Nazal aşılar genellikle çok tercih edilmiyor. Ama bu virüsü düşündüğünüzde, enfeksiyonun ilk bulaşma yolu nazal sistem. Burada da mukoza dediğimiz bir yapı var. Aslında bağışıklığımız için de çok kritik mukoza yapısı. Hem bir bariyer görevi görüyor hem de hastalık için ortam oluşturuyor. Bizim yaptığımız çalışmayı dünyadaki benzerlerinden ayıran ve kritik olan kısmı, aşı formülasyonunu hangi maddeler içinde verdiğimiz ve nasıl uyguladığımızla ilgili. Çünkü aşıda en önemli nokta, doğru ve güçlü bir bağışıklık yanıt oluşturmanız ve aşı uyguladığınız kişiye bir zarar vermemeniz. Tüm bunların ince ayarlarını biz buradaki çalışmamızda yaptık. Akciğere özel makrofaj dediğimiz, insan bağışıklık hücreleriyle de çalıştık. Yani sadece hayvanda tek tip hücre ile değil, hem hayvan çalışmasını hem de insan bağışıklık hücreleri üzerindeki çalışmayı bir arada yürüttük ve bu nedenle de sonuca yaklaşmak açısından oldukça zaman kazandık” şeklinde konuştu.

    “DÜNYADAKİ AŞILARA GÖRE BİZİM AŞIMIZIN POTANSİYELİ DAHA YÜKSEK”

    Bağışıklığı uyaran aşı formülasyonlarının yanına ek maddeler olarak konulan adjuvanların da vücutta aşırı yanıt oluşturmadan bağışıklığı doğru yönlendirebilmesini sağladıklarının altını çizen Prof. Dr. Yazıhan, “Bu açıdan baktığımızda, insan denemelerinde de olumlu sonuçlar alabileceğimizi ve diğer aşılara nazaran bizim aşımızın potansiyelinin daha yüksek olabileceğini düşünüyorum. Sonuçların başarısı açısından şu anda gündemde de olan uluslararası aşı çalışmaları ile aynı noktadayız diyebilirim. Hatta nazal aşı olması itibariyle alternatifimiz yok. Nazal aşı zor bir aşı ama diğer yandan da hem uygulama alanı virüsle mücadele açısından çok uygun, hem de enjeksiyon gibi farklı uygulama yöntemlerine nazaran etkinliği daha yüksek. Deney hayvanlarımızdaki sonuçlarımız böyle. Sıçan çalışmalarını tamamlamış durumdayız. Herhangi bir yan etki de görmedik. Bu, çok önemli. Böyle olduğu için de artık maymun çalışmalarına başlayabiliyoruz. Klinik çalışmalara yani gönüllü insan denemelerine geçebilmemiz için etik kurulu başvurularımızı, dosyalarımızı, raporlarımızı ilgili yetkililere sunduk. Süreç olumlu devam ederse insan çalışmalarına hazırız” ifadelerini kullandı.

    HAYVAN DENEYLERİNDEKİ İLK SONUÇLAR

    Hayvan deneylerinde elde ettikleri sonuçlara göre, geliştirdikleri aşının yaklaşık bir yıl koruma sağladığı yönünde sonuçlar aldıklarını söyleyen Prof. Dr. Yazıhan, “Tabii ki sıçanların yaşam ömrü ile insanların yaşam ömrü çok farklı. Onların haftalık dönemine göre süreyi hesaplıyoruz. Mesela sıçanlarda gebelik süresi 3 hafta, insanda 9 ay. Yani onlarda yapacağınız 3 haftalık bir çalışma aslında bizim 9 ayımıza denk geliyor. Bu hayvanlara iki dozlu aşılama yaptığımızda, yaklaşık 2 ila 4 hafta etkisinin devam ettiğini gördük ki bu da bir yıllık bir süre demek kabaca. Bu da gayet iyi bir sonuç. Ama bu bir öngörü sonuçta. Asıl sonuçları insan çalışmaları yapıldığı zaman göreceğiz” dedi.

    “İLK KEZ BİR AŞININ TEDAVİYİ DESTEKLEYİCİ ÖZELLİĞİ DE OLACAK”

    Koronavirüste bağışıklık sisteminin virüsle savaşırken aşırı çalışması sonucu vücuda da zarar verebildiğine işaret eden Prof. Dr. Yazıhan, “Hücresel düzeyde lenfosit dediğimiz, daha uzun dönem kalıcı bağışıklık sağlayan hücrelerde azalmalar görüyoruz Kovid’de. Bunun önüne geçebilmek için immünmodülasyon denilen (bağışıklık sistemini düzenlemeye yönelik) bir sistemin doğru yönlendirilmesi önemli. Bizim şu an çalıştığımız aşının bu özelliği de olacak. Asıl amaç bağışıklık hücreleri içerisinde yer alan T hücrelerini aşı ile doğru yönlendirebilmek. Aksi taktirde bu T hücreleri, vücuda zarar veren bir sistem halini alabiliyor. Eğer siz bu T hücrelerini doğru yönlendirebilirseniz, hem hastalıkla savaşabiliyorsunuz hem de bu bağışıklık hücrelerinin bu savaşı daha sonra tekrar hatırlamasını sağlıyorsunuz ki aynı etkenle karşılaştığında ne yapacağını bilsin. Bu aşının etkinliğini biz hem doğal katil hücrelerinde, hem T hücrelerinde, hem de makrofajda denedik. Aslında aşılardan tedavi edici bir etki beklemeyiz normal şartlarda. Ama bu yönüyle bizim aşımızın çok uzun süreli olmasa da böyle bir etkisi de söz konusu olacak. O zaman aşının destekleyici içeriğini hastalığın erken dönemlerinde immünoterapi tedavilerine ek olarak kullanma imkanı da doğacak. Dünyadaki çalışmalara baktığımızda, denek hayvanları ve hücre kültürü sonuçlarımızın onlarla yarışabilecek düzeyde olduğunu ve en az onlar kadar etkili bir aşı geliştirdiğimizi görüyoruz” şeklinde konuştu.

    “AŞININ FORMÜLÜ BU LABORATUVARDAN ÇIKTI”

    ODTÜ Kimya Bölümü’nden Doç. Dr. Görkem Günbaş ise aslında başka bir araştırma için aldıkları fonla kurdukları laboratuvarda, Kovid aşısı çalışmalarına katkıda bulunmak için ekibiyle beraber yola çıktıklarını anlatarak “Biz burada daha çok aşının fikir bazında öncül çalışmalarını yaptık. Temel mantığımız, virüsün kendisi olmadan üzerinde olan bir yapıyı, enjeksiyonla değil nazal yolla vererek vücudu Kovid spesifik bir antikor üretmeye ikna edebilir miyiz şeklinde oldu. Bu ana fikirle geliştirdiğimiz ana formülasyonun çıkış noktası bu laboratuvar oldu” dedi.

    “HEM BAĞIŞIKLIĞI ARTIRIYOR HEM DE YAN ETKİSİ YOK”

    Doç. Dr. Günbaş’ın laboratuvarında biyokimya alt grubunun takım lideri olarak çalışan Moleküler Biyoloji Uzmanı Dr. Ahmet Çağlar Özketen ise Dünya Sağlık Örgütü’nün listesinde Kovid aşıları için 4 senaryonun önde olduğunu belirtti ve “Birincisi zayıflatılmış virüs aşıları, ikincisi mRNA bazlı aşılar, üçüncüsü ‘virus like particle’ dediğimiz virüs benzeri parçacıklar içeren aşılar ve dördüncüsü de ‘subunit vaxcine’ dediğimiz virüs elementlerinin yani virüsün belli protein veya DNA ya da RNA parçalarını içeren aşılar. Bizimkisi bu sonuncu gruba giriyor. Subunit aşılar genelde daha az yan etkili olması yönünden tercih ediliyor. Aşı formülümüzde, virüsün insandaki ACE 2 reseptörüne bağlanma bölgesini modifiye ederek çıkardığımız bir protein var. Buradaki ana hikaye, adjuvan formülasyonunuz yani aşıya eklediğiniz katkı maddeleri oluyor. Bir de biz nazal uygulamayı seçtiğimiz için, hem bağışıklığı artırıcı hem de istenmeyen yan etkileri ortadan kaldıran bir formül denedik. Bununla alakalı hayvan deneylerinde olumlu sonuçlar aldık. Herkes belirli ülkelerle anlaşma yapıp onların tesislerini kullanıp büyük dozajlarda ürün üretmeye çalışıyor. DSÖ’nün tahminine göre 2021 ortalarında aşı çıkacak ama belirli bir süre de sırf aşının ülkemize gelmesi için beklemek söz konusu olabilir. O yüzden maliyetli de olsa yerli aşı çalışmalarına geçmek çok önemli” şeklinde bilgi verdi.

    “YIL SONUNA HAZIR ETMEYİ HEDEFLİYORUZ”

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın salgınla mücadelede bilimsel araştırmaların desteklenmesi için özel sektöre de çağrı yapması sonucu harekete geçen Ahlatcı Holding bünyesindeki Nanografi A.Ş.’nin, Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Ahlatcı’nın sınırsız desteği ile bu aşı çalışmasındaki başarıya ulaştığını anlatan şirketin Genel Müdürü Dr. Osman Coşkun, biyoteknoloji grubu ile DNA konusunda yaklaşık 3-4 yıldır başarılı olan bir çalışma yürüttüklerini ve aynı ekiple Kovid 19 aşı geliştirme konusunda neler yapılabileceğini görüştüklerini anlatarak “ODTÜ, Ankara Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi’nden bilim insanları ile akademik işbirliği yaptık. İhtiyacımız olan tüm ürünlerin, proteinlerin daha önceden elimizde hazır olması çok büyük avantaj oldu. Kovid aşısı olarak şu anda tüm küresel ilaç firmalarının geldiği noktaya ulaştık diyebiliriz. Bundan sonraki süreçte yapacağımız çalışmalarla inşallah yıl sonu itibariyle bu aşı çalışmasını tamamlamayı hedefliyoruz” dedi.

    PATENTLERLE KORUMA ALTINA ALINDI

    Dünya Sağlık Örgütü ve uluslararası otorite kuruluşların (FDA, EMA vb) tavsiye ettiği protokol ve uygulamalar ışığında gerçekleştirilen AR-GE çalışması sayesinde aşı kliniğe girerse referans kabul edilen protokolleri de sağladığı için üretim safhasından sonra ihracatının da kolayca gerçekleşmesi sağlanacak. Çalışma boyunca kullanılan özgün malzemelerin patent başvuruları ile koruma altına alındığını ve yakında uluslararası bilimsel dergilerde yayınlanmak üzere makalelerin de uzmanlar tarafından hazırlandığı çalışmaya dair bilgiler veren Dr. Coşkun, “Tamamen yerli ve milli olarak yürütülen bu çalışmada üretim aşamasında da hiçbir ithal bağımlılığımız olmayacak. Patentleri ile çalışmada kullanılan malzemeler ve proteinler ile tamamen bize ait olan bir aşı üreteceğiz” dedi.

    SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI İLE SAĞLIK BAKANLIĞI DESTEKLEDİ

    Firma olarak asıl ilgi alanlarının nanoteknoloji ve biyoteknoloji olduğuna dikkat çeken Dr. Coşkun, “Şubat ayında dünyada Kovid pandemi süreci başlayınca bizim bu konuda çalışma yapmamız için Sanayi ve Teknoloji Bakanımızın teşviki ve Sağlık Bakanımızın da desteğiyle girişimlerimize başladık. Bütün süreci, olabildiğince gizlilik içerisinde yürüttük. Bu yaptığımız çalışma, üniversite, özel sektör ve kamu işbirliğinin çok güzel bir örneği oldu. ODTÜ Teknokent’te bizim merkezimiz bulunuyor. ODTÜ akademisyenleri ile çalışma yaptık, genetik konusunda özellikle. Sonra da Ankara Üniversitesi’nden yine kıymetli hocalarımıza çalıştık ve Gazi Üniversitesi bunlar arasında yer aldı. Özel sektör olarak ise Yönetim Kurulu Başkanımız Sayın Ahmet Ahlatcı’nın bize sınırsız desteği oldu. ekibimizin ihtiyacı olan tüm ürünleri, dünyanın neresinde oluşa olsun en hızlı şekilde temin etme imkanı sağladı. Kamu olarak da özellikle TÜSEB (Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı) ve TİTCK (Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu) Başkanlıkları bize çok güzel yol gösterdiler. Kısa zamanda bu noktaya gelmemizde vesile oldular” ifadelerini kullandı.

  • Bayramda 163 bin polis ve jandarma görev yapacak

    Bayramda 163 bin polis ve jandarma görev yapacak

    İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Bütün bayram boyunca 12 bin 420 ekip, toplam 163 bin polis ve jandarmamız görev yapacaklar” dedi.

    İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Kurban Bayramı dolayısıyla trafik yoğunluğunun oluştuğu Ankara- Samsun ve Ankara- Kayseri güzergahında incelemelerde bulundu. Bakan Soylu, helikopterle geldiği Kırıkkale’de Vali Yunus Sezer, Kırıkkale Belediye Başkanı Mehmet Saygılı ve protokol üyeleri tarafından karşılandı. Bakan Soylu, Bölge Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü önündeki kontrol noktasında durdurulan araç sürücüleri ve yolculara dikkatli olmaları konusunda uyarılarda bulundu.

    ‘163 BİN POLİS VE JANDARMAMIZ GÖREV YAPACAK’

    Bakan Soylu, Kırıkkale’de olduklarını anımsatarak, “Bugünkü rakamlardan biraz bahsetmek isterim. Bugün itibariyle trafik yoğunluğumuz salgın öncesi dönemden çok üstte. Şöyle bir örnek verebilirim; bugün trafikteki toplam araç hareketliliğindeki artış yüzde 31. Oysa otobüs seferlerindeki azalış yaklaşık yüzde 31, yolcu sayısındaki artış yüzde 55. Bu şu demektir, özellikle Kurban Bayramı’nda memleketine ve tatile gitmek isteyen insanlar özel araçlarıyla birlikte daha önce görmediğimiz büyük bir yoğunluk oluşturuyorlar ve özellikle toplu taşımada da hem salgın kuralları çerçevesinde hem de Kovid-19 nedeniyle toplu taşımayı tercih etmeyen vatandaşlarımızın özel araçlara yönelmesi sebebiyle çok ciddi bir trafik yoğunluğunda artış var. Şu anda bulunduğumuz Kırıkkale’deki kavşakta da örneğin Gerede kavşağında da bizim beklediğimizin çok üzerinde bir trafik yoğunluğu olduğunu bugün itibariyle söyleyebilirim. Daha yarın da var. Buna karşı çok önemli tedbirler aldığımızı ve günler öncesinden bu tedbirleri hayata geçirmek için gerek valilerimiz gerek emniyetimiz ve jandarmamız gerek belediyelerimiz ve yerel yönetimlerimiz hep birlikte önemli tedbirleri ortaya koyduğumuzu burada söylemek isterim. Bütün bayram boyunca 12 bin 420 ekip, toplam 163 bin polis ve jandarmamız görev yapacaklar” ifadelerini kullandı.

    ‘EMNİYET KEMERİNİN TAKILMASI ÖNEMLİ’

    Vatandaşlara uyarılarda bulunan Bakan Soylu, “Burada bu araç yoğunluğunu görünce hem vatandaşımıza hem sürücülerimize tek bir tavsiyem var. O da aman dikkat. Yani geçen bayramda Kovid-19 sebebiyle tüm İslam alemi bir mahzunluk yaşadı. Ailelerine, akrabalarına, memleketlerine, tatile gidemediler. Ama bu bayram sanki bu açığı kapatmak için her birimiz eğer kurallara riayet etmeden hareket edersek hem trafik hem de takdir edersiniz ki Kovid-19 yani salgın kurallarına burada tembihatlara riayet etmeden hareket edersek hem trafikte hem de bu salgının yayılmasında bir mahcubiyet duyarız. Bunun için vatandaşlarımızdan talebimiz aman dikkat. Yani elbette ki herkesin bayramı gönlünce yaşaması en doğal hakkı. Hepimizin en doğal hakkı. Ancak dikkat etmemiz gereken özellikle kurallarımız var. Yasal hız sınırına riayet etmemiz lazım, birinci kural bu. İkinci kural trafik kazasında emniyet kemerinin takılmasının dışında bizi kurtarabilecek başka tedbir dünyada icat edilmedi. Onun için emniyet kemeri önemli. Üçüncüsü ise cep telefonu ile konuşmamak gerekiyor. Dördüncüsü bir seyahat planımızın olması lazım. Seyahat planı evimizden hareket ettiğimiz andan itibaren başlar. Yine bir önemli nokta trafik sıkışıklığı olduğu alanların açığının trafiğin açık olduğu yerlerde gaza basarak hız yükselterek yapmamamız gereken bir tehlikeli meseledir. Yine bir önemli mesele özellikle altını çizerek belirtmek istiyorum. Özellikle bayramlarda trafik kazalarının en çok olduğu noktalar varışa yakın noktalardır. Bizim hep birlikte dikkat etmemiz lazım. Yine bir önemli nokta özellikle uzun yollarda uykusuz, alışkanlığımız olmadığı saatlerde araç kullanmamalıyız ve araç sürmemeliyiz” dedi.

    ‘2 SAATTE BİR 10 DAKİKA DİNLENMELİYİZ’

    Bakan Soylu, iki saatte bir 10 dakika muhakkak ki dinlenmek gerektiğini belirterek, “Bu uluslararası standartlar içerisinde bize vaat edilmiş bir tembihattır. İki saatte bir 10 dakika dinlenmeliyiz. Yine bu yıla özgü bir şey söylemek istiyorum. Yaklaşık 1- 1.5 aydır trafik kazalarında bir noktada artış görüyoruz. O da özellikle şerit değiştirmeler. Yani sürekli olarak sol şeridi takip edenler başka araçların özellikle yanlış şerit değiştirmelerine sebebiyet teşkil ediyorlar. Şeritlerde anılan hızla gitmeyenler yine yanlış ve tehlikeli sollamalarla karşı karşıya kalınmasına sebebiyet teşkil ediyorlar. En önemlisi de kamyonlar ve ağır vasıtalar, eğer kendilerine tahsis edilen şeritlerden gitmiyorlarsa o da maalesef başka ağır vasıtaların veya başka araçların hatalı sollamalarına sebebiyet teşkil edecek trafik kuralı ihlaline sebep oluyor. Bunlara her birimizin riayet etmesi lazım. Onun için yine aman dikkat diyoruz. Onun için ifadem şudur. Trafik kurallarına hep beraber riayet edelim. Çünkü bu bizi bir sonuca doğru getiriyor. 2015 yılından 2019 yılının sonuna kadar tüm dünyada trafik kazalarındaki ölümler artarken Türkiye’de gerek yol standartlarımızın yükselmesi gerek aynı zamanda araçlarımızın kalitelerinin yükselmesi aynı zamanda trafikte aldığımız tedbirler ile dört yılda 2 bin 57 kişiyi trafiğe az kurban verdik. Bu önemli bir rakam. 7 bin 530’dan 5 bin 473’e düştü. Daha fazla insanın trafik kazasında hayatını kaybetmesinin hep beraber kurallara riayet ederek engelledik. Uluslararası standartlarda ölümler 100 binde 9.6’dan 100 binde 6.5’e düştü. Bu da bizim açımızdan önemli. Bu yıl da yüzde 14 ölüm kaybının azlığı ile gidiyoruz. Yani burada önemli olan trafik kurallarına riayet etmektir. Trafik kurallarından bir tanesini daha unutmamamız gerekir” şeklinde konuştu.

    Bakan Soylu, konuşmasının son bölümünde ise “Bizim bundan sonra da denetimlerimiz tüm bayram boyunca devam edecek. Gidişlerde ve gelişlerde mümkün olduğunca devam edecek. Bizim vatandaşımızdan ve sürücülerimizden bu bayramda tek bir ricamız var. Aman dikkat kurallara uyalım ve şunu aklımızdan çıkarmayalım. Kovid-19 sebebiyle toplu taşımayı vatandaşımız az kullanıyor. Daha ziyade özel araçlarıyla memleketlerine ve tatile gidiyorlar. Bu da beklediğimizden daha fazla bir yoğunluk oluşturdu” dedi.

    Bakan Soylu ve beraberindekiler buradaki incelemelerinin ardından Yahşihan Belediyesi İtfaiye Müdürlüğünü ziyaret ederek ekiplerle hatıra fotoğrafı çektirdi.