Etiket: Tuz

  • Suyu gitti, tuzu kaldı

    Suyu gitti, tuzu kaldı

    Kent merkezine 60 kilometre mesafede bulunan, Bünyan ve Sarıoğlan ilçeleri sınırında yer alan Palas Tuzla Gölü, hava sıcaklarından nasibi aldı. Tektonik oluşumlu gölün büyük kısmında sular buharlaşırken, sadece tuz kaldı.

    23.5 kilometre kare alana sahip olan ve suların çekilmesiyle adeta beyaza bürünen gölde, görsel şölen oluştu.

    Tarihi İpek Yolu üzerinde de yer alan gölde oluşan kartpostallık görüntülerde dron ile görüntülendi.

  • Yağışlar tuz hasatını düşürdü

    Yağışlar tuz hasatını düşürdü

    Sivas’ın tescilli doğal kaynak tuzu olan Fadlum tuzunun rekoltesinde düşüş bekleniyor. 2023 yılının ilk yarısının yağışlı geçmesi nedeniyle tuz üretim sezonu kısaldığını söyleyen üreticiler yıllık bin 500 ton olan üretim kapasitesinin bu yıl bin tona düşmesi bekliyor. Sivas’ta yerin 7 metre altından çıkarılan tuzlu kaynak suyundan üretilen Fadlum Tuzu hasadından bu yıl düşüş bekleniyor. Yerin altından çıkarılarak yapılan tuz havuzlarına dökülen tuzlu su, havanın ısınması ile su buharlaşarak tuz oluyor.
    İçerisinde 84 mineral barındıran doğal kaynak tuzu, tamamen doğal yöntemler ile oluşuyor. Ülke genelinde yaşanan yoğun yağışlardan etkilenen tuz üreticiler, bu yıl rekoltede düşüş bekliyor.

    “4 aylık üretim sezonumuz var”
    Geleneksel yöntemlerle doğal tuz ürettiklerini ifade eden işletmeci Yunus Yılmaz, “Sivas ve çevresinde Fadlum Tuzu olarak bilinir. 150 yıldır üretim yapan bir yer burası. Daha önceden devlete aitti. 2000 yılında özelleşti, biz aldık. Yaz aylarında çıkar. 4 aylık üretim sezonumuz var. Geriye kalan aylarda da bakım ve tadilat oluyor. 11’nci aya kadar üretim yapıyoruz. Daha sonra da çıkan tuzlu suyu mevsim şartlarına göre depoluyoruz. Mayıs, Haziran gibi havuzların temizliği yapılıyor. Temizlikten sonra stokta birikmiş tuzlu suyu havuzlara bırakıyoruz. Güneş sayesinde buharlaşmadan dolayı doğal tuz elde ediyoruz” diye konuştu.

    “Tamamen doğal yöntemlerle oluyor”
    Tuzun oluşumuna müdahalede bulunmadıklarını ifade eden Yılmaz, “Tamamen doğal yöntemlerle oluyor. Normal yeraltı tatlı suları kaya tuzuna uğruyor. Kaya tuzunu eriterek yüzeye tuzlu su olarak çıkıyor. Çıkan tuzlu suyu yaz mevsiminde havuzlara bırakıyoruz. Güneş sayesinde buharlaşma ile tuz oluşuyor. Biz oluşan tuzu kendi ekipmanlarımızla dışarıya çıkmasını sağlıyoruz. Biz sadece oluşumuna yön veriyoruz. 2 ila 3 gün kurutuyoruz, daha sonra paketliyoruz” ifadelerini kullandı.
    “Hedefimiz bin ton civarında”
    Yağmurların üretimi olumsuz etkilediğini ifade eden Yunus Yılmaz, şu ifadelere yer verdi:
    Tuzun üstüne su ilave ettiğinizde eriyor. Yağmur yağınca bunun tuzluluk oranı düşüyor, buharlaşması gecikiyor. Gecikince de üretim sezonumuz kısalıyor. Bu sene geç başladık. Şu anda havalar güzel, açığı kapatacağız diye düşünüyoruz. Normal şartlarda bin 500 tona kadar çıktığımız oluyordu. Bu sene yağmurlar çok yağınca, sezon kısalınca hedefimiz bin ton civarında.”

  • Yerin 90 metre altından çıkarılıyor

    Yerin 90 metre altından çıkarılıyor

    Gülşehir ilçesine bağlı Tuzköy’de bulunan maden ocağından kaya tuzu çıkartılarak Türkiye ekonomisine kazandırılıyor. 90 metre yerin altındaki maden ocağından çıkartılan tuz belirli aşamaları tamamladıktan sonra, kullanım alanına, ambalajlama durumuna göre yurt içi ve yurt dışına sevk ediliyor.

    Tuz Madeni İşletmecisi Suat Bilgin İHA’ya yaptığı açıklamada, “90 metre yerin altındaki madenden tuzları, elektrikli rotayzır makinelerle içerisinde egzoz dumanı, her hangi bir şey olmadan tamamen doğal haliyle fabrikamıza araçlarla taşıyoruz. Tuz, kırma eleme tesisimizden geçtikten sonra seçme, seçtikten sonra fabrikanın yıkama aşaması, fırınlama aşamasından geçiyor. Alt ürünler sanayiden, üst ürünler tekrar seçiliyor. Seçilen üst ürünler sofralık tuz haline getiriyoruz. Bunları birinci ve ikinci sınıf olarak ayırıyoruz. İkinci sınıf ürünleri yem fabrikalarına, birinci sınıf ürünleri sofralık tuz olarak ayırıyoruz” ifadelerini kullandı.

    Bilgin, “Türkiye’de sofralık tuz ulusal marketlerin çoğunda var ama kendi markamız ile değil de bayi anlamında diğer illere gönderdiğimiz; ambalajlı, paketli değirmen, cam şişe olarak marketlere dağıtımını yapıyoruz. Yurt dışından ise Hollanda ve Ukrayna’ya gönderdik. Romanya’dan da talep var. Avrupa ülkelerine, Bulgaristan’a gönderdik. Devlete dolaylı yoldan vergi ve KDV’lerle birlikte 2 milyon Türk lirası veriyoruz. Tuzu Türkiye’de döviz olarak satmıyoruz Türk Lirası olarak satışını yapıyoruz. Yurt dışından sipariş alan ülkelerden Avrupa’da ise ambalajlama pahalı olduğundan Türkiye’de ambalajlama ve paketlemesini yaptırarak ürün alma işlemini gerçekleştiriyorlar” dedi.

  • Ünlü fotoğrafçılardan asırlık işletmeye ziyaret

    Ünlü fotoğrafçılardan asırlık işletmeye ziyaret

    Kemah ilçesindeki tesislerde 3 bin yıllık geleneklerle, sera görünümlü havuzlara su ekip tuz üretiyorlar. Kemah ilçesine bağlı Kömür köyünde 455 yıllık olan tuz ocağı üretime devam ediyor. Havalar ısındıkça 3 bin yıllık Kemah tuzuna bereket geliyor. Kemah ilçesine 4 kilometre uzaklıkta bulunan Kömür köyünde yıllarca Tuz İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından işletildikten sonra özelleştirilen tuz ocağında Doğu Anadolu Bölgesi’nin tuz ihtiyacı karşılanıyor. Osmanlı döneminde Ermeniler tarafından işletilen tuz ocağında yaklaşık 100 metre derinlikteki tünelden gelen tuzlu su sayıları 150’yi bulan göletlerde bekletiliyor. Su buharlaştıktan sonra havuzlar içerisinde kalan tuzlar işçiler yardımı ile toplanıyor.

    Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde övgü ile bahsettiği tuz ocağının geçmişi 455 yıl öncesine dayanıyor. Yaklaşık 250 bin metrekare arazi üzerine kurulu tuz ocağında, havaların ısınmasıyla üretim de artı. İşçilerin zahmetli uğraşları sonucu üretilen Kemah tuzu, Doğu Anadolu ve çevredeki iller başta olmak üzere İstanbul, Bursa, Ankara, Erzurum, Trabzon ve İzmir’in de yer aldığı birçok kentte satışa sunuluyor.
    Yörede yıllardır üretildiği belirtilen ve lezzetinin yanı sıra gıda ürünlerinin raf ömrünün uzatılmasını sağlayan Kemah tuzu, Doğu’da peynirciler, yaylacılar ve salamuracılar tarafından tercih ediliyor.

    İşletme sahibi Sefa Tanrıkulu, Kemah tuzunun içerisinde ağır metalleri barındırmadığı için kaliteli olduğunu ifade ederek, şu bilgileri aktardı:
    “Doğal olarak elde edilen bu tuzda hiçbir kimyasal katkı bulunmamaktadır. Kaynağından suyla erimiş olarak gelen tuz, havuzlara alınarak burada güneşin sıcaklığı ile buharlaştırılarak tekrar kristalize ediliyor. Tabii bunun için havanın sıcak olması önemli. Buradaki üretim haziran ayı ortasından eylül ayı ortasına kadar sürüyor. Zor şartlarda ve 3 ay gibi kısa sürede Erzincan ve çevresinin tuz ihtiyacını karşılıyoruz.”
    Öte yandan asırlık tuz işletmesi iki ünlü fotoğrafçının ziyaretine ev sahipliği yaptı. Gezi ve belgesel fotoğrafçıları Faruk Akbaş ve Emrah Karakoç, asırlık tarihi olan tuz işletmesinin kaynak noktasından başlayan doğal üretim sürecini ve işçilerin emeğini yansıtan fotoğraflar çektiler ve tuz madeninin tarihi ve kültürel önemine vurgu yaptılar.

    Gezi ve belgesel fotoğrafçısı Faruk Akbaş, “Ülkemiz doğal kaynaklarıyla, doğal zenginlikleriyle şaşırtıcı durumda. Aynı zamanda bunlar önemli fotoğraf potansiyelimizi oluşturuyor. Tuz madenindeyiz. Küçük küçük havuzlar var. Burada da çalışan işçiler var. Beyaz su, beyaz tuz öbek haline. Grafik özelliği oluşturan havuzlar peş peşe. Tepeye tırmandık cephe ışığında çekmeye çalıştık. Oradaki derinliği ve dokuyu daha iyi alabilelim diye. Sonra yerimizi değiştirip ters ışık yaptık. Işık yansımalarıyla nefis siluetler ortaya çıktı. Ana kaynağın geldiği tünele girdik. Güzel fotoğraflar ortaya çıktı” dedi.

  • ‘Tuz’ için karayoluna iniyorlar

    ‘Tuz’ için karayoluna iniyorlar

    Tunceli-Hozat karayoluna inen yaban keçileri, yoldan geçen araçlara aldırış etmeden uzun süre tuz ihtiyaçlarını gideriyor. Kimi bilinçsiz vatandaşlar tarafından keçiler için karayoluna tuz dökülürken, Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürlüğü tuz dökülmemesi konusunda koyduğu tabelalarla vatandaşları uyarıyor.

    Yolu kullanan vatandaşlar, sadece tuz konusundaki uyarıcı levhaların yeterli olmadığını belirterek, yolun her iki yönüne hayvanlara zarar verilmemesi, hız yapılmaması konusunda uyarıcı levhalar konulması gerektiğini dile getirdiler.

  • Tuz tüketimine dikkat

    Tuz tüketimine dikkat

    Diyetisyen Cemre Kamalı, insan vücudu normal şartlarda denge içinde, vücuttaki yapılar olması gerektiği gibi çalıştığında vücuda alınan sıvı ile vücuttan atılan sıvı arasında bir denge söz konusu olduğunu söyledi. Kimi kişilerde çeşitli faktörlere bağlı olarak sıvı dengesinde problemler meydana gelebileceğini anlatan Kamalı, “Sıvı dengesinde bozulmalar sonucu vücutta ödem adı verilen durum meydana gelir. Özellikle el, ayak, kol, bacak ve surat bölgesinde şişlikler ile anlaşılır. Ödemin oluşmasına sebep olan birçok neden vardır. İnflamasyon, yaralanma, stres, enfeksiyon, uzun yolculuk, çok fazla ayakta durma, çok hareketsiz durmak, az sıvı tüketimi, lodos, yüksek sıcaklık, o gün beslenmenizde normalden daha tuzlu beslenmeniz gibi sebepler örnek olarak verilebilir. Fakat ödem oluşumunda sıklıkla görülen neden ise beslenme hatalarıdır. Tuz tüketiminin fazla olması vücutta ödeme neden olan etmenlerin başında gelmektedir. Bunun nedeni ise tuzda bulunan sodyumdur. Diyetinizle fazla alacağınız 1 gram tuz 250-300 ml ödem oluşturmaktadır. Yetersiz mineral alımında ise enzim ve hormonların etkileri azalabilmektedir. Bu durumda hücrelerimiz daha fazla su tutarak enzim ve hormonların etkin çalışabilmesi için çaba gösterirler. Yetersiz potasyum alımında hücrelerimiz kendisini dengelemek için içerisine daha fazla sodyum alır ve bu durum hücrelerimizin daha fazla su tutmasına neden olmaktadır” dedi.

    “Stres vücudumuzda kortizol hormonunun salgılanmasını artırır”

    Kamalı, “Çay ve kahvenin içerisinde bulunan kafein bazı insanların intoleransının olmasından ötürü ödem şikayetine neden olabilmektedir. Çay ve kahve diüretik yani vücutta su kaybına neden olan etkiye sahiptir. Bu nedenle bir fincan çay/kahve tüketeceğimiz zaman yanında mutlaka iki bardak su içmemiz gerekmektedir. Stres vücudumuzda kortizol hormonunun salgılanmasını artırır. Kortizol hormonu ise vücudumuzda ödem tutmamıza neden olur. Bazı ilaç ve hormonlar vücudunuzun daha fazla ödem tutmasına neden olabilir. Bunların başında troid, tansiyon, antiinflamatuar ilaçlar ve streroid, östrojen hormonları gelmektedir” dedi.
    Ödemin vücuttan nasıl atılacağı anlatan Kamalı, “Düzenli egzersiz ve spor yapmak, düzenli uyumak ve vücudu ihtiyacı olan süre kadar dinlendirmek, stresten olabildiğince uzak durmak, tuz alımını azaltmak ve ihtiyaçtan fazla tuz kullanmamak, fazla su tüketmek. Kiraz sapı çayı, beyaz çay, yeşil çay gibi bitki çaylarını beslenmemize eklemek. Kapya biber, mantar, kabak, kiraz, ananas, kayısı gibi besinleri tüketerek ödem atımını sağlayabiliriz” dedi.

  • “Orucu tuz ile açmanın birçok faydası vardır”

    “Orucu tuz ile açmanın birçok faydası vardır”

    Phanes Beauty kurucu ortağı ve aynı zamanda natüropat ve beslenme uzmanı Ertekin Aykaç, “Hurma, su, zeytin ya da tuz ile oruç açmak sağlıklı mı?” sorusuna ilişkin bilgilendirmelerde bulundu. Hurmanın vücudu temizlediğini ve kalp sağlığını koruduğunu söyleyen Aykaç, “Hurmanın içerinde bulunan besin değerleri ve lifli yapı vücudun gün boyu ihtiyaç duyduğu vitaminlerin neredeyse birçoğunun karşılanmasını sağlar. Hurma vücudu temizler ve kalp sağlığını korur. Kalp sağlığını koruması nedeniyle de şeker ve insülin değerlerinin korunmasında oldukça etkilidir. Çoğunlukla oruç açarken su tercih edilir. Gün boyu susuz kalmış kişiler su ihtiyacını gidermek için suya sarılır. Ayrıca gün içerisinde su da tüketmiyor olmasıyla oruçlu insanların su ihtiyaçları neticesinde suyla oruç açmak oldukça yaygındır. Oruçlu geçen gün sonunda çok fazla yemek tüketimini önlemek için de önden su içmek faydalı olacaktır” dedi.

    “Orucu tuz ile açmanın birçok faydası vardır”Orucu doğru bir şekilde açmanın sağlık açısından önemli olduğunu ifade eden Aykaç, “Vücudu ve sindirim sistemini dinlendiren oruç ibadeti, İslam’ın şartları arasında yer alır. Orucu doğru tutmak kadar, orucu doğru bir şekilde açmak da sağlık açısından önemlidir. Oruç açarken ilk yediğimiz şey bazen hurma bazen zeytin bazen de tuz olur. Orucu tuz ile açmanın birçok faydası vardır ancak böbrek ve yüksek tansiyonu olan kişileri bu genellemenin dışında tutmak gerekiyor. Yemeğe başlamadan önce tadılan tuz, mide enzimlerini harekete geçirir, hazmı kolaylaştırır. Tuz sayesinde tükürük salgısı artar ve özellikle karbonhidratların sindirimi hemen başlar. Ağza hava yoluyla giren mikroplar, sodyum klor sayesinde temizlenir. Tuzda bulunan sodyum iyonu, hücreleri besler, maddenin hücre içine giriş çıkışına yardımcı olur. Tuzla başlanırsa, tükürük guddeleri daha fazla salgı yapar. Ağızda sindirimde, karbonhidrat parçalanması daha kolay olur. Kronik rahatsızlığı olanlar yemeğe tuz ile başlamamalıdır” ifadelerini kullandı.

  • Yer Altı Tuz Şehri

    Yer Altı Tuz Şehri

    Çankırı Karatekin Üniversitesi (ÇAKÜ) Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü ile Kadın ve Aile Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından Çankırı’ya gelen ve yurtlarda kalan depremzedeler için Çankırı Yer Altı Tuz Şehri’ni ziyaret etti. Ziyarette tuz mağarasını gezen yaklaşık 50 kişi, kendilerini yalnız bırakmayan Çankırı Karatekin Üniversitesi yönetimine teşekkür etti.


    Gezi hakkında bilgi veren Sosyoloji Bölümü Başkanı ve Merkez Müdürü Prof. Dr. Zuhal Yonca Odabaş, “Çankırı’da depremzede misafirlerimiz var. Kimileri yurtlarda geçici olarak kalmaya devam ediyorlar. Biz üniversite olarak depremden sonra gelen misafirlerimizi daha dirençli hale nasıl getirebiliriz, nasıl güçlendirebiliriz noktasında çalışmalar içerisindeyiz.

    Özellikle gençlerimize ve dolayısı ile ailelerine odaklanarak misafirlerimizi güçlendirmek istemekteyiz. Bu çerçevede Çankırı’daki KYK yurdunda kalan ve yaklaşık 50 kişiden oluşan grup ile birlikte Tuz mağarasını gezme fırsatımız oldu. Böylesine bir etkinlik içinde olmaktan büyük mutluluk duyduk. Misafirlerimizin de bu geziden çok memnun kaldıklarını görmek bizi ayrıca mutlu etti. Bu gezi için desteklerini esirgemeyen Rektörümüz Prof. Dr. Harun Çiftçi ve Belediye Başkanımız İsmail Hakkı Esen’e teşekkür ediyoruz” dedi.

    Gezi boyunca depremzedelere ÇAKÜ Edebiyat Fakültesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Zuhal Yonca Odabaş, Dr. Öğr. Üyesi Esra Demirkol Colosio ve Araştırma Görevlisi Ali Egi rehberlik etti.

  • Aşırı tuz tüketenler dikkat!

    Aşırı tuz tüketenler dikkat!

    14-20 Mart Dünya Tuza Dikkat Haftası nedeniyle açıklamalarda bulunan Nefroloji Uzmanı Dr. Evrim Bozkaya, aşırı tuz tüketiminin başta hipertansiyon ve böbrek hasarı olmak üzere önemli sağlık sorunlarına yol açtığını belirtti. Bozkaya, “Genel adıyla tuz (sodyum-klorür) insan vücudunun temel fizyolojik bir bileşeni ve ihtiyacı olmakla birlikte gıda ile alınan miktarındaki aşırılıklar başta hipertansiyon ve böbrek hasarı olmak üzere önemli sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Tuz milattan önce 2000’li yıllarda daha çok gıda korunması ve yiyeceklere lezzet katması amacıyla insanlık tarihine dahil olmuştur. İlkel çağlarda 1.5 gram /gün gibi düşük düzeyde olan tuz tüketimi öğrenme ile artarak günümüzde değişik toplumlarda değişmekle birlikte ortalama 9-12 gram /gün civarındadır. Dünya çapında tuz alımının kaynakları incelendiğinde yüzde 68 gibi en yüksek oranda hazır işlenmiş gıdalardan alındığı görülmüştür. Fazla tuz tüketiminin nabız basıncı ve sertliğini artırdığı çeşitli araştırmalar ile net olarak anlaşılmış. Tuz kısıtlaması hipertansiyon tedavisindeki yerini almıştır. Daha sonra yapılan çalışmalar aşırı tuz tüketiminin böbrek hastalığı ve kalp damar hastalık riskini artırdığını göstermiştir. Aşırı tuz tüketiminin ayrıca böbrek taşı oluşumu, mide kanseri ve osteoporoz gelişim riskini artırdığı, bronşial hiperreaktiviteye yol açtığı da gösterilmiştir” diye konuştu.

    Yüksek tuz tüketiminin primer hipertansiyon gelişiminde rol aldığını ifade eden Bozkaya, böbrek hastalarında tansiyon yüksekliğinin en önemli sebeplerden bir tanesi olduğuna dikkati çekti ve şöyle konuştu: “Primer hipertansiyon, benign nefroskleroz gelişiminin temel tetikleyicisidir. Günümüzde kronik böbrek yetmezliğinin, diyabetik nefropatiden sonra en sık sebebi hipertansif böbrek hastalığıdır. Hipertansiyon, böbrek hasarının sebebi olabileceği gibi aynı zamanda önemli bir sonucudur. Tuz, kan basıncından bağımsız olarak da böbrek hasarı oluşturabilir. Tuzun böbrekten atılmasındaki azalma ve tuza cevaben normalden fazla kan basıncı artışı tuz duyarlılığı olarak tanımlanmıştır. Primer hipertansiyonun gelişiminde, böbreklerin tuz atma kapasitesinde ki yetersizlik başlatıcı mekanizma olarak ileri sürülmektedir. Yüksek tuz tüketimi özellikle tuza duyarlı hastalarda hipertansiyon gelişimini daha kolay tetiklemektedir. Yüksek tuz tüketimi yaşla birlikte gelişen hipertansiyon riskini de artırmaktadır”

    Bir çay kaşığından daha az tuz tüketin, hazır gıdalardan uzak durun

    Düşük tuzlu diyetin, hipertansiyon tedavisinde ilk yaklaşım olduğunu söyleyen Bozkaya, “Böbrek hastalıkları, bizim için son dönem böbrek yetmezliği ve diyalizle sonlanıyor. Hastalarımızda böbrek yetmezliği gelişmemesi için özellikle polikliniklerimizde kendilerine tavsiye ettiğimiz en önemli şey tuzu azaltmalarıdır. Böbrek, tuzu atmaya çalışırken fazladan çalışıyor ve fazladan güç kaybediyor. Bu nedenden dolayı tansiyon yüksekliği olan, böbrek hastalığı olan hastalarımıza özellikle günlük 6 gramın altında (1 çay kaşığından daha az) tuz tüketimini tavsiye ediyoruz. Bunun için asla yemeklere tuz atmamalarını, hazır paketli gıdalardan uzak durmalarını istiyoruz. Çünkü hazır paket gıdalarda, uzun süre saklanabilmesi için çok fazla tuz kullanılıyor. Bu konuda sağlık otoritelerinin yapacağı kısıtlamalar ve kontroller toplum sağlığını olumlu etkileyecektir. Suyun öneminden daha çok burada tuzu vurguluyoruz. Düşük tuz tüketimi, kalsiyum kanal blokerleri hariç antihipertansif ilaçların etkisini de artırmaktadır. Günümüzdeki veriler ışığında hipertansif bireylerde en fazla 6 gram, normotansif kişilerde 6-12 gram arası tuz kısıtlaması uygun görünmektedir” şeklinde konuştu.

  • Aşırı tuz tüketimi erken ölüm riskini artırır

    Aşırı tuz tüketimi erken ölüm riskini artırır

    İl Sağlık Müdürlüğünden “14-20 Mart Tuza Dikkat Haftası” ile ilgili yapılan bilgilendirmede şu ifadelere yer verildi:

    “Her yıl yaklaşık 1,89 milyon diyetle ilgili ölümün büyük bir kısmı yüksek kan basıncı ve kardiyovasküler hastalıklar ve bunların iyi bilinen bir nedeni olan aşırı sodyum alımıyla ilişkili olduğu tahmin edilmektedir. Küresel ortalama sodyum alımının 4310 mg/gün (günde 10,78 g tuz) olduğu tahmin edilmekte olup bu miktar fizyolojik ihtiyacın çok üzerindedir. (Yetişkinlerde günde <5 g tuz).


    Doğal bir mineral olan sodyum, fazla tüketildiğinde kalp hastalığı, felç ve erken ölüm riskini artırır. Toplumların ana sodyum kaynağı sofra tuzu (sodyum klorür) olmakla birlikte sodyum glutamat gibi diğer çeşnilerde de bulunmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) sodyum alımının azaltılmasına ilişkin küresel raporuna göre üye Devletlerinin yalnızca yüzde 5’i zorunlu ve detaylı sodyum azaltma politikalarıyla korunmakta olup DSÖ üye devletlerinin yüzde 73’ünün bu tür politikaların eksiksiz bir şekilde uygulanmasından yoksun olduğu görülmektedir. Çoğu ülkenin henüz herhangi bir zorunlu sodyum azaltma politikasını benimsemediğinin belirtildiği raporda sağlıksız beslenmenin, dünya çapında ölüm ve hastalık nedenlerinde ilk sıralarda yer aldığı ve aşırı sodyum alımının da oldukça etkili olduğu belirtilmektedir.

    Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) sodyum alımının azaltılmasına ilişkin küresel raporu, dünya ülkelerinin 2025 yılına kadar sodyum alımını yüzde 30 oranında azaltma şeklindeki küresel hedefine ulaşma yolundan saptığını göstermektedir.

    DSÖ, üye devletleri sodyum alımını azaltma politikalarını gecikmeden uygulamaya ve aşırı tuz tüketiminin zararlı etkilerini hafifletmeye çağırmaktadır. DSÖ ayrıca gıda üreticilerini ürünlerinde iddialı sodyum azaltma hedefleri belirlemeye çağırmaktadır. Son derece uygun maliyetli sodyum azaltma politikalarının uygulanması, 2030 yılına kadar dünya çapında tahminen 7 milyon hayat kurtarabilir.

    Bu, bulaşıcı olmayan hastalıklardan ölümleri azaltmaya yönelik Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi hedefine ulaşmak için eylemin önemli bir bileşenidir. Ancak bugün sadece dokuz ülke (Brezilya, Şili, Çek Cumhuriyeti, Litvanya, Malezya, Meksika, Suudi Arabistan, İspanya ve Uruguay) sodyum alımını azaltmak için detaylı bir önerilen politikalar paketine sahiptir.

    Ülkeler, işlenmiş gıdalar için “DSÖ Küresel Sodyum Kıyaslamaları” istikâmetinde sodyum içeriği hedefleri belirlemeye ve bu politikalar aracılığıyla bunları uygulamaya teşvik edilmektedir.

    DSÖ, tüm ülkeleri sodyum azaltımı için ‘En İyi Satın Alımları’ uygulamaya ve üreticilere gıdadaki sodyum içeriği için DSÖ kriterlerini uygulamaya çağırmaktadır.

    Tuz (Sodyum) tüketiminin azaltılmasına yönelik bir yaklaşım, zorunlu politikaların ve bulaşıcı olmayan hastalıkların önlenmesine büyük ölçüde katkıda bulunmakta ve DSÖ’nün sodyumla ilgili dört “en iyi satın alma” müdahalesinin benimsenmesini içermektedir. Bunlar:

    Yiyecekleri daha az tuz içerecek şekilde yeniden formüle etmek ve yiyecek ve öğünlerdeki sodyum miktarı için hedefler belirlemek.
    Hastaneler, okullar, işyerleri ve huzurevleri gibi kamu kurumlarında tuz veya sodyum açısından zengin gıdaların sınırlandırılmasına yönelik kamu gıda alım politikalarının oluşturulması.

    Tüketicilerin sodyum içeriği daha düşük ürünleri seçmesine yardımcı olan paketin ön tarafı etiketleme.

    Tuz/sodyum tüketimini azaltmak için davranış değişikliği iletişimi ve kitle iletişim kampanyalarının yapılması.

    Ülkemizde de 2011 yılından beridir Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Programı yürütülmektedir. Bu çerçevede salça, ekmek gibi temel besin maddeleri tebliğlerinde tuz azaltılmış, Sağlıklı Beslenme ve Hareketli hayat İş Birliği Platformu ile paketli gıdalarda ve toplu beslenme yapılan lokanta, pastane gibi işletmelerde üretimde gönüllü olarak tuzun azaltılması gibi çalışmaları yürütülmektedir.

    Sodyum alımını azaltmak, sağlığı iyileştirmenin ve bulaşıcı olmayan hastalıkların yükünü azaltmanın en uygun maliyetli yollarından biridir, çünkü çok sayıda kardiyovasküler olayı ve ölümü çok düşük toplam program maliyetleriyle önleyebilir.”