Etiket: ümit özdağ

  • Ümit Özdağ: Öcalan PKK’yı dağıtmak için ne istedi?

    Ümit Özdağ: Öcalan PKK’yı dağıtmak için ne istedi?

    Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan ile ilgili çağrısını yinelemesiyle ilgili “Bahçeli, Abdullah Öcalan’ın serbest kalması için çalışmaktadır. Öcalan’a umut hakkı vermek, Türk milletinin gelecek umudunu elinden almaktır. Bahçeli, Atatürk’ün Seyh Sait’i TBMM’de konuşmaya davet ettiğini duymuş mu? Bahçeli, Atatürk’ün Seyyit Rıza’yı TBMM’de konuşma yapmaya davet ettiğini duymuş mu? Türk Milleti hiç böyle rezil bir teklif ile karşı karşıya gelmedi” dedi. Özdağ, Bahçeli’ye “Öcalan sizden PKK’yı dağıtmak için ne istedi, siz ne verdiniz” diye sordu.

    Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’a umut hakkı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tekrar aday olmasına yönelik açıklamalarını değerlendirdi. Özdağ, şöyle konuştu:

    “Bahçeli, Abdullah Öcalan’ın serbest kalması için çalışmaktadır”

    “MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bugün MHP grup toplantısında yaptığı konuşmada terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan’ın umut hakkı çerçevesinde affını istemiş ve TBMM’de DEM grubuna hitap ederek PKK’nın lağvedilmesini istemesini tekrar gündeme getirmiştir. Bahçeli, Abdullah Öcalan’ın serbest kalması için çalışmaktadır. Türkiye yüzyılı, süper güç gibi süslü lafların arkasına saklanarak terör örgütü elebaşısı Öcalan’ı İmralı’dan çıkarmak için mücadele etmektedir. Bahçeli, ‘tabular kalktıkça, ezberler bozuldukça statüko delindikçe, insanlar birbirine dürüst davrandıkça içlerinden geçeni özgürce söyledikçe bir anlaşma ve mutabakat noktasından diğerine küçük adımlar ile ilerlemek daha kolaydır’ diyerek, açıkça Öcalan ve PKK terör örgütü ile müzakereleri savunmaktadır.

    “Öcalan’a umut hakkı vermek, Türk milletinin gelecek umudunu elinden almaktır”

    Öcalan’a umut hakkı vermek, Türk milletinin gelecek umudunu elinden almaktır. Öcalan’a umut hakkı vermek binlerce asker, polis, jandarma, öğretmen, savcı, hakim, korucu şehidinin ailelerinin adalet umudunu ellerinden almaktır. Öcalan’a umut hakkı vermek, bacağını, kolunu gözünü bazen hepsini kaybetmiş şehitlerimizin gazilerimizin adalet umutlarını ellerinden almaktır. Bahçeli Türk milletini Öcalan’ın serbest bırakılmasının ile terörün biteceği konusunda aldatmaktadır. Öcalan, ‘TBMM’ye gelse ve PKK’yı lağvettim, terörü lanetliyorum’ dese de PKK içinde birçok grup bu açıklamayı reddedecek, PYD Suriye’de, PJAK İran’da varlığını ve terör eylemlerini sürdürecek, Türkiye için tehdit olmaya devam edecektir.

    “İmralı, Türk adaletinin terörist başını yolladığı hapishanedir”

    Devlet Bahçeli, terörist başının ‘TBMM DEM parti grubuna gelmesine itiraz ediyor da İmralı’da kalmasına niye tepki göstermiyor? Bu ne yaman çelişkidir’ diyor. İnanılır gibi değil. TBMM gazi, istiklal harbi vermiş milli mabettir. İmralı ise Türk adaletinin terörist başını yolladığı hapishane. Nasıl bir akıl bahçelinin söylediğini söyleyebilir. Bunu Türk milletinin sağ duyusuna bırakıyorum. Öcalan’ı TBMM’de konuşmaya davet etmek, Türkiye Cumhuriyetini terör örgütü karşısında mağlup etmek demektir. Bahçeli, Atatürk’ün Seyh Sait’i TBMM’de konuşmaya davet ettiğini duymuş mu? Bahçeli, Atatürk’ün Seyyit Rıza’yı TBMM’de konuşma yapmaya davet ettiğini duymuş mu? Türk Milleti hiç böyle rezil bir teklif ile karşı karşıya gelmedi. Bahçeli, ‘Zaman Türk ve Türkiye yüzyılı zamanıdır’ diyor. Biz de Bahçeli’ye soruyoruz, Türk ve Türkiye yüzyılını Öcalan’ı TBMM de konuşturarak mı kuracaksınız?

    Bahçeli, ‘Osmanlı imparatorluğu yerel kültürleri ve etnik toplulukları bünyesinde nasıl bir arada tutup barış ve sükunet ortamına tesis etmişse, ecdadımızın ayak izlerini takip ederek Türk barışı devrinde aynısını yaşatabilecektir’ diyor. Türkiye Cumhuriyeti milli- üniter- laik devletinin 101. yılında Bahçeli’nin kafasında gelmiş olduğu yer burası mıdır? Üstelik Osmanlı yerel kültür ve etnik toplulukları bünyesinde tutamadığı için parçalanmıştır.”

    Özdağ, Bahçeli’ye 5 soru yöneltti

    Özdağ, konuşmasının devamında Bahçeli’den şu sorulara yanıt vermesini istedi:

    “Mayıs 2023 de önümüzdeki günlerde çok şey değişecek inşallah Türkiye değişmez dediniz Türkiye’yi nasıl bir badireye sürükleyeceksiniz ki inşallah Türkiye değişmez diyorsunuz? Yapacaklarınız Türkiye’nin parçalanmasına neden olabilir mi? Mayıs 2024’de TBMM’de Türkiye milleti dediniz. Milletimizin adını bu şekilde mi değiştireceksiniz? Öcalan sizden PKK’yı dağıtmak için ne istedi, siz ne verdiniz? Osmanlı Devleti’nin verdiği hakları mevcut anayasamızın ilk dört maddesini değiştirmeden nasıl vereceksiniz?”

    Özdağ, Bahçeli’nin “Sayın Recep Tayyip Erdoğan bir kez daha seçilmelidir. Bu kapsamda anayasal değişiklik yapılmalıdır” açıklamasına da tepki gösterdi. Özdağ, “Erdoğan ve Bahçeli’nin temel amacı Erdoğan’ın ölene değin cumhurbaşkanlığı yapacak bir düzenleme için Türk devleti ve Türk milletini bir tehdit ile karşı karşıya getiriyorlar” dedi. Bahçeli’nin “Sefaletin doruk noktası bir başkasının iradesine bağımlı olmaktır” açıklamasını hatırlatan Özdağ, “Evet, gerçekten de bu sefaletin doruk noktasıdır. ve son olarak size İmralı’da ilçe başkanlığı açmanızı öneririm. Bir oy bir oydur. Türk milliyetçilerinden alamadığınız oyu Öcalan’dan alın” diye konuştu.

  • Ümit Özdağ’ın sözleri gündem oldu!

    Ümit Özdağ’ın sözleri gündem oldu!

    Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, bu sabah saatlerinde evine yapılan operasyonla “terör örgütü üyeliği” iddiasıyla gözaltına alındı.

    ÜMİT ÖZDAĞ’IN ÖZER HAKKINDAKİ SÖZLERİ GÜNDEM OLDU

    Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimler öncesinde Ahmet Özer ile ilgili yaptığı açıklamalar yeniden gündem oldu.

    Özdağ o dönemde yaptığı açıklamada şunları demişti:

    “CHP Esenyurt belediye başkan adayı Ahmet Özer Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimizi terörist Öcalan’ın fikirleri doğrultusunda yıkmayı hedefleyen bir kişidir.

    Ahmet Özer’e verilecek her oy Atatürk’ün ruhunu incitecektir.

    Ahmet Özer’in belediye başkanı olması Kandil’i Esenyurt’a taşıyacaktır.”

     

  • Ümit Özdağ’dan Bahçeli’ye tepki

    Ümit Özdağ’dan Bahçeli’ye tepki

    Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin terörist başı Öcalan’a özgürlük ve Meclis’te konuşma çağrısı üzerine basın açıklaması yaptı.

    Prof. Dr. Ümit Özdağ yaptığı açıklamada: “Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli bugün yaptığı açıklamada terörist başı Öcalan’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konuşup DEM grubuna seslenmesi gerektiğini söylemiştir. Devlet Bahçeli’nin bu çağrısı Recep Tayyip Erdoğan ve Özgür Özel tarafından da desteklenmiştir” şeklinde konuştu.

    Özdağ konuşması şu şekilde sürdürdü;

    Bu çağrıya çözülme ortakları DEM, CHP, AKP’nin açık desteğinin olduğunu görüyoruz. Artık Türkiye’de Cumhur İttifakı ve CHP’den oluşan yeni adıyla Cumhur Halk Partisi vardır. Cumhur Halk Partisi, DEM’le koalisyon içerisindedir. Artık Erdoğan, Özel, Bahçeli ve Öcalan’ın el ele yürüdüklerini görüyoruz.

    Devlet Bahçeli’nin ‘terörist başı Öcalan TBMM’de DEM grubuna konuşsun’ ifadesi tam bir siyasal cinnettir. Devlet Bahçeli belli ki terör örgütünü hiç tanımamış.

    Terör örgütünün sözde başkanlık konseyi yapmış olduğu edepsiz açıklamada, ‘Savaşa biz karar veririz’ mealinde açıklamalar yaptı. Terör örgütünde terörist başı Öcalan’ın artık fiili bir otoritesi yok. Ancak kurucu olmasından kaynaklanan simgesel bir otoritesi var.

    Öcalan’ın ne demesini bekliyorsunuz?
    ‘Hadi silahlarınızı gömün, barış yapalım.’ Böyle mi demesini istiyorsunuz?
    Siz önce Türk milletine itiraf edin. Öcalan’a bu konuşmayı yapması için ne verdiniz?

    Özgür Özel, ‘El yükseltiyorum. Devlet Bey, Kürtlere bir devlet teklif ediyorum. Tam olarak kendilerine ait hissetmeyen bütün Kürtlere Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sahibi olmayı teklif ediyorum’ diyor. Erdoğan’a, Bahçeli’ye, Özel’e soruyorum; Öcalan’a Türk Milletine ait olan neyi teklif ediyorsunuz? Neyi vermeye karar verdiniz?

    Türkiye’nin bir bölgesinin Kürdistan olmasına mı karar verdiniz?

    Devletin resmi dilini değiştirmeye mi karar verdiniz?

    Federal bir Türkiye kurmaya mı karar verdiniz?

    Güneydoğu’da, Doğu Anadolu’da özel bir Kürdistan kurmaya mı karar verdiniz?
    Öcalan size ne karşılığında ne veriyor?

    Bunu Türk Milletine açıklamak zorundasınız.

    Bu iş öyle Meclis’te yapılacak konuşmalarla halledilecek bir iş değil. Öcalan’a hangi tavizleri verdiniz? Öcalan, Suriye PKK’sı PYD’nin 140 bin kişiden oluşan yapısını dağıtacak mı?

    Yoksa Öcalan’a sadece Türkiye’de değil Suriye’de de mi devlet kurma izni veriyorsunuz?

    Öcalan’ın terör örgütünü lağvetme gücü yoktur. İlginç olan çözüm süreci faciasını bu ülkeye yaşatan AKP’nin DEM ve ardılı partilerin ve terör örgütünün aklına bile gelmeyen terörist başını Meclis’te konuşturması teklifi Türk Milliyetçiliğini temsil iddiasındaki Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den gelmiştir. Terörist başı Öcalan’a olmayan payeler sunmak Devlet Bahçeli’ye düşmez.

    Devlet Bahçeli’nin bu ifadelerinden dolayı ortaya haklı bir infial çıkmıştır. Vatanseverler, Türk Milliyetçileri derin bir hayal kırıklığı içerisindedirler.

    Şehitlerimiz, Gazilerimiz kendilerine hakarete uğramış hissetmektedirler. Devlet acziyet içine sokulmuştur.

    Türk Devleti’nin terörü durdurmak için terörist başının desteğine ihtiyacı yoktur. Bahçeli’nin bu ifadeleri, Erdoğan’ın destek açıklamaları, Özgür Özel’in destek açıklamaları terör örgütü ile can siperane mücadele eden kahraman ordumuzu, kahraman jandarmamızı ve kahraman polisimizi demoralize etmektedir.

    ‘Biz ne uğruna şehit oluyoruz’ sorusunu sormalarına neden olmaktadır. Türk ordusunun ve polisinin en seçkin evlatlarından 793 tanesi, jandarma ve polis özel harekat mensupları Hendek Çatışmalarında şehit düşmüşlerdi. Binlerce yaralımız vardı. Sizin siyasette yaptığınız hataların bedelini onlar aziz kanlarıyla düzeltmeye çalıştılar.

    Ülkemiz terörle mücadele bulunduğu konumdan daha geriye düşürülmeye çalışılmaktadır. Bahçeli böyle bir sürece alet olmaktadır. Bahçeli’nin terörist başını Meclis’te konuşturma fikri kendisine mi aittir? Yoksa yerli ve milliliği elden bırakmayan AKP tarafından mı kendisine söyletilmiştir?

    Bahçeli bir süre önce ‘Çok şey değişecek. İnşallah Türkiye değişmez’ demişti. Sayın Bahçeli Türkiye’yi değiştirmeye karar vermişsiniz anlaşılan. Nereye kadar değiştireceksiniz?

    Öcalan’a neler vereceksiniz?

    Türk halkına, Türk Milletine ait olan neleri Öcalan’a devretmeye karar verdiniz?

    Bahçeli bunu kimin söylettiğini Türk Milletine açıklamak zorundadır. Kendi fikri midir yoksa Erdoğan böyle söylediği için mi söylemiştir?

    Biz, Zafer Partisi olarak bu çağrıya verilen desteklere hiç şaşırmadık. Çünkü bu çağrının sahibi Bahçeli, zamanında ortağı olduğu koalisyon hükümetini bozdu ve erken seçimle AKP’yi iktidara taşıdı.

    Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olabilmesi için Meclis oturumuna katıldı, ön ayak oldu. Parlamenter sistemden tek adam rejimine geçişin ve sonrasındaki çöküşün mimarlarından birisi oldu.

    Ne zaman sıkışsa AKP’nin stepnesi olduğu, koltuk değneği olduğu, destek olduğu ayakta kalmasını sağladı. Şimdi de görüyoruz ki Bahçeli, Öcalan’a koltuk değneği olmaya karar vermiş.

    Terörist başını Meclis’e çağırmak sadece kahraman gazilerimiz ve aziz şehitlerimize değil, büyük Türk Milletine Gazi Meclisimize ve Cumhuriyetimize hakarettir. Bu hakareti yapan kişi Devlet Bahçeli’dir.

    Şimdi tekrar soruyorum; Bahçeli, Erdoğan, Özel, terörist Öcalan Meclis’te konuşursa terörün bitmeyeceğini, sona ermeyeceğini bilmez mi?

    Bahçeli, Erdoğan, Özel, terörün arkasında Batılı emperyalist güçler olduğunu ve onların Türkiye Sevr koşullarına gelmedikçe, terörü vekil güç olarak kullanmaya devam edeceğini kestiremez mi?

    Bahçeli, Erdoğan ve Özel, PKK’yı Öcalan’ın yönettiğini mi zannediyorlar?

    Bahçeli, Erdoğan ve Özel, terör örgütü alanda yenilip silah bırakmaya zorlanmadıkça kendiliğinden silah bırakmayacağını bilmez mi?

    10 yıl önceki çözüm sürecinin memlekete ne ağır maliyetler ödettiğini bilmezler mi?

    Dün lideri ölen FETÖ terör örgütü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bombalamıştı. Çok aşağılık bir eylemdi bu bombalama eylemi. Bir başka ülkenin ordusu bile bizim parlamentomuzu bombalamaz, bizim ordumuz da başka bir ülkenin parlamentosunu bombalamaz. Ama terör örgütü FETÖ, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni Gazi Meclisimizi bombalatmıştı. Şimdi Bahçeli, Öcalan’ı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin içine sokup vicdanını, manevi şahsiyetini meclisin bombalatmaya hazırlanıyor.

    Bahçeli Türkiye’de bozulma, çözülme ve çöküşlerin daimi işaret fişeği olarak kullanıldı. Bahçeli attığı siyasi adımlarla AKP’yi bu milletin başına musallat etti, tek adam sistemiyle parlamenter demokrasiyi değiştirdi ve şimdi Öcalan ve DEM’le işbirliği yaparak kalanı da yok etmek istiyor.

    Bahçeli’nin yolu yıkım yoludur. Onunla olan veya destek verenler de bu yıkıma ortaktırlar.

    Şimdi buradan Milliyetçi Hareket Partisi’ne gönül vermiş bütün kardeşlerime seslenmek istiyorum. Lider bildiğiniz kişinin terör seviciliği yapması sizi kızdırıyorsa, parti içindeki emeklerinizin değişik klikler tarafından keyfi menfaatlerine kurban edilmesinden bıktıysanız, sizleri Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleri ve Alparslan Türkeş’in ülküleri doğrultusunda vatan uğruna mücadele etmeye ve terörün karşısında duran, dimdik duran Zafer Partisi’ne gelmeye davet ediyorum. Gün, devletimiz, milletimiz ve bayrağımız için mücadele günüdür.

    Sizlere düşen bu kutlu mücadele de bizi yalnız bırakmamanız, yanımızda olmanızdır. Bu vesileyle sevgili Cumhuriyet Halk Partililere de seslenmek istiyorum. Gerçek Atatürkçülere seslenmek istiyorum; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu devleti Öcalan’a vermeyi teklif eden Özgür Özel’in arkasından gitmeyin. Atatürk’ün kurduğu genç Cumhuriyete ihanet eden bir başka terörist başı Şeyh Said’e vatan haini diyemeyen adamlar Atatürkçü olamazlar, Atatürk’ün partisine genel başkanlık edemezler. Onun için bütün gerçek Atatürkçü Cumhuriyet Halk Partilileri Zafer Partisi’ne davet ediyorum.

    Sevgili AK Partililere de seslenmek istiyorum; sevgili vatansever, AKP’li kardeşlerim: PKK ile ilk müzakere sürecinde Dolmabahçe’de ulaşılan ve halka duyurulan mutabakat terörle mutabakat sürecini Haziran 2015 seçimlerinde siz oylarınızla sandığa gömerek durdurdunuz. Erdoğan’ı siz iktidardan düşürdünüz. ‘Allah devlete ve millete zeval vermesin’ diyorsunuz. Evet, Allah devlete ve millete zeval vermesin Cumhur İttifakı ve CHP şimdi devlete ve millete zeval vermeye hazırlanıyorlar. Buna izin vermeyelim sevgili kardeşlerim. Bütün vatansever AK Partilileri de Zafer Partisi’nin çatısının altına davet ediyorum. Devletimize ve milletimize zeval gelmesini birlikte engelleyelim diyorum.

    Biz Zafer Partisi olarak, Atatürk’ün bize emanet olan Cumhuriyeti ve devletimizi, kurucu ilkeler ve değerler ışığında ve hukuk devleti esaslarına göre korumaya oluşan tehditleri milletimize anlatmaya ve bunlara kararlılıkla karşı koymaya devam edeceğiz.

    Bu rezil gidişe Yunanistan’ın önünde diz çökerek Doğu Akdeniz ve Ege’de verilecek tavizlere, Kıbrıs’ta verilecek tavizlere karşı çıkıyoruz. Biz bu rezil gidişle terör örgütüne teslim olup Öcalan’a verilen tavizlere karşı çıkıyoruz. Bunun için de artık Türk milletine gitmenin zamanı geldiğini düşünüyoruz.

    Hodri meydan! Siz yanınıza Öcalan’ı alın, biz Türk Milletini alalım. Erken seçimde sandığa gidelim.

    Ne mutlu Türk’üm diyene!

  • Özdağ’dan Memişoğlu’na istifa çağrısı

    Özdağ’dan Memişoğlu’na istifa çağrısı

    Başkan Özdağ, yenidoğan bebekleri öldüren çeteyle ilgili basın açıklaması yaptı. Açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

    Prof. Dr. Ümit Özdağ: Saray rejimi kokuşmuş, çürümüş bir rejim. Her gün yeni bir felaket haberiyle uyanıyoruz. Açlık ve işsizlik kol geziyor. Sokaklarımız tetikçi çeteler tarafından işgal edilmiş. Polis sokak ortasında vuruluyor, bıçaklanıyor, saldırıya uğruyor. Kızlarımızın kafası kesiliyor.

    Uyuşturucu çeteleri siyasete ve bürokrasiye sızmış gençlerimizi zehirliyor ve şimdi ulaştığımız noktada görüyoruz ki SGK’dan günlük 8 bin TL almak için oluşturulmuş bir çete tarafından şimdiye kadar bilinen 12 yeni doğan bebeğimiz öldürülmüş.

    Biz, Gazze’de bebekler öldürülüyor diye üzülüyorduk meğer İstanbul’da hastanelerde bebeklerimiz öldürülüyormuş. Üstelik bu yıllardan beri sürüyor. Bizim tespit edebildiğimiz, Savcılığa ilk suç duyurusu, dikkat edin 2007 sonbaharında Şişli Savcılığına yapılmış. Bir doktor tarafından hem de 3 kez yapılmış. Bir işlem yapılmamış. Bugüne gelelim; 28 Mart 2023’te bir vatandaşımız CİMER’e ihbar etmiş, 2 Mayıs 2023’te. 5 hafta sonra CİMER İstanbul Sağlık İl Müdürlüğü Özel Hastaneler Bölümüne suç duyurusunda bulunmuş. Bunu iletmiş. İl Sağlık Müdürlüğü suç duyurusunu İstanbul Emniyetine bildirmiş. Ancak ne zaman bildirdiğini bilmiyoruz. Çünkü evrağın üzerinden tarih bölümü kesilmiş.

    İl Sağlık Müdürü kim o tarihte? Şimdi Sağlık Bakanı olan Kemal Memişoğlu.

    Kemal Memişoğlu müfettiş görevlendirmiş mi? Hayır.

    SGK’yı uyarmış mı? Hayır.

    Onların soruşturma başlatmasını istemiş mi? Hayır.

    İstanbul polisi araştırmayı derinleştirmiş, derinleşen araştırma neticesinde Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığından soruşturma ve teknik takip için izin istemiş. Aralık 2023’te eski Sağlık Bakanı Fahrettin Koca izin vermiş ve bugüne geldik. Böyle bir rezaletin ortaya çıkmasının nedeni Saray rejiminin yönetim zihniyetidir. Bu cinayetlerin diğer bir sorumlusu, yıllardan bu yana Sağlık Bakanlığı üzerinde etkisi herkes tarafından bilinen menzil cemaatidir.

    Evet, soruyoruz:

    Bakanlığı yönetiyoruz, ihale alıyoruz, veriyoruz derken iyiydi. Şimdi neredesiniz?

    Ölen bebekler gece rüyanıza giriyor mu?
    Kul hakkı yemek nasıl oluyormuş?

    Bebeklerin kul hakkını yemek nasıl oluyormuş?

    Bu bebek cinayetlerinin siyasi sorumlusu eskisi ve yenisiyle Sağlık Bakanlarıdır. Gelen bilgilerden anlaşılıyor ki 12 bebek ne yazık ki buzdağının su üzerinde görülen kısmıdır. Çok daha büyük kötülükler muhtemelen suyun altında.

    Bu olayın üzerine gidilmez, bütün gerçekler ortaya çıkmaz, katil şebekeleri ve menfaat şebekelerinin iş birliği ile bu olayın üzeri kapatılırsa Türk sağlık sektörü çok ağır bir darbe yer. Sıkıntılar artar. Hastaneler insanların şüpheyle yaklaştığı, güvenmesi gereken doktorlara kötü gözle baktığı, şüpheyle baktığı, güvenmediği yerler haline gelir. Ayrıca sağlık turizmi de ağır bir darbe alır. Bundan dolayı bu vahim ve üzücü durum bir fırsat olarak kullanılmalı ve iltihaba derin bir neşter atılmalıdır.

    Bu zehir sağlık sistemimizin bünyesinden uzaklaştırılmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir araştırma komisyonu derhal kurulmalıdır. Soruşturmanın selameti için Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu derhal istifa etmeli ya da görevden alınmalıdır.

    Dün gece ben sosyal medyada bakanın istifa etmesi gerektiğini ifade eden bir mesaj atınca Sağlık Bakanı Memişoğlu bana bir mesaj yolladı. Bu mesajla bir de evrak fotoğrafı vardı. ‘Soruşturmayı ben başlattım. Neden benim istifa etmemi istiyorsunuz’ dedi. Ben de kendisine cevap verdim, ‘Sayın Bakan, acaba Enerji Bakanı’nın istifa etmesi gerektiğini mi düşünüyorsunuz?’

    Ayıp! Bakan Memişoğlu’na istifa etmesini söylüyoruz. Eğer Japon Sağlık Bakanı olsaydı, harakiri yapardı. Sağlık Bakanlığına muhakkak bundan sonra tarafsız hiçbir partiye mensup olmayan menzil tarikatına da yakın olmayan dürüst bir kişi soruşturma bitene kadar atanmalıdır.

    Zafer Partisi olarak Türk milletine söz veriyoruz: Bu 12 bebeğimizin hakkını, hukukunu, ailelerinin hakkını, hukukunu sonuna kadar savunacağız. Hepinize teşekkür ediyorum.

  • “Öcalan’ın PKK’lı teröristlerle görüşmesine izin veriliyor”

    “Öcalan’ın PKK’lı teröristlerle görüşmesine izin veriliyor”

    Prof. Dr. Ümit Özdağ: İmralı’da hapishanede bulunan Öcalan’a Kandil’deki PKK’lılar ile konuşma izni verilmiş. Öcalan, PKK’lılara silahları bırakmayı konuşmanın zamanının geldiğini söylemiş. Türkiye’ye yine bir tuzak kuruluyor.

    1)PKK ile uzlaşmak demek; Suriye’de PKK/YPG’nin devlet kurmasına izin vermek demek.

    2)PKK ile uzlaşmak demek; Kilit Pençe Harekatı ile amaçlanan Kuzey Irak ve Kuzey Suriye arasında Türkiye ile Irak’ın doğrudan temas kuracağı bir coğrafya oluşturma çabalarını sonlandırmak demek.

    3)PKK ile uzlaşmak demek; Türkiye’nin çok uluslu bir yapıya dönüşmesini anayasal olarak geçmesini kabul ederken, PKK’nın Suriye’de devlet kurmasını ve Irak’ın bölünerek kuzeyinde Kürdistan devletinin kurulmasını kabul etmek demek.

    4)PKK ile uzlaşmak demek; zamana yayılmış parçalanma demek.

    Zafer Partisi terör ile el sıkışmayacak, demografik işgali kabul etmeyecek, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılmasına izin vermeyecek.

  • Ümit Özdağ’dan Ortadoğu’daki duruma ilişkin çok ciddi uyarılar

    Ümit Özdağ’dan Ortadoğu’daki duruma ilişkin çok ciddi uyarılar

    Prof. Dr. Ümit Özdağ: Türkiye’nin çevresi ve içinde artan güvenlik tehditlerini ve AKP Hükümetinin yaptığı büyük milli güvenlik konusundaki hataları paylaşarak, ülkenin güvenliği için alınması gereken tedbirler konusunda Zafer Partisi’nin görüşlerini açıkladı.

    Özdağ açıklamasında şu cümlelere yer verdi;

    “İsrail’in sivil hedeflere yönelik yoğun hava saldırıları, Filistin ve Gazze’de büyük bir yıkım ve soykırıma dönmüştür.

    İsrail ordusunun Lübnan’a girmesi ile bu savaşta yeni bir cephe daha açılmış, yeni bir evreye gelinmiştir. İran’ın İsrail’e füze saldırısı ile savaş bölge dışı aktörleri içine çekecek bir aşamaya ulaşmıştır.

    ABD ve İngiltere desteğiyle gerçekleşen İsrail saldırganlığı dünyayı bir küresel çatışmaya sürüklemektedir.

    Netanyahu hükümetinin gerek Hamas ve Hizbullah lider kadrolarına yönelik saldırıları, gerekse Irak ve Lübnan’da İran’la ilgili hedeflere düzenlediği nokta operasyonlar ve son olarak Lübnan’a yönelik askeri harekat, İran’ın füze saldırısı ile cevap vermesi, İran’ı da içine alan bir bölgesel çatışma arayışıdır.

    Başka bir ifade ile Netanyahu açıkça İran’ı konvansiyonel savaşın içine çekmeye çalışmaktadır.

    ABD ve İngiltere’nin önümüzdeki günlerde İsrail’in yanında bu savaşın içine girmesi ile Gazze’de başlayan çatışmalar, bölgenin tamamını etkileyen bölgesel ve hatta Rusya ve Çin’in tavır almasıyla küresel bir savaşa dönüşebilecektir.

    Açalım: ABD’nin İran ile bir angajmana girmesi, Rusya-Ukrayna cephesi ve Pasifik’te Çin-Tayvan gerginlik bölgelerinde de yeni askeri çatışmaların başlamasını tetikleme potansiyeline sahiptir.

    Çin’in on yıllar sonra Pasifik’te kıtalararası balistik füze denemesi yapması, Rusya ve İran arasında yeni askeri işbirliği antlaşması hazırlıkları, artan gerginliğin bir sonucudur.

    Daha basit bir anlatımla; Gazze saldırısı ile başlayan kaos, bölgesel veya daha geniş çaplı savaş riskini içermektedir.

    Tarafların sahip oldukları nükleer yetenekler, riski daha da artırmaktadır.

    Türkiye, anılan çatışma bölgelerinin tam merkezinde yer alan jeopolitik konumuyla mevcut ve olası çatışmalardan çok olumsuz etkilenmektedir.

    Bu süreçte, AKP Hükümetinin yanlış politikaları Türkiye’yi çatışmaların içine çekebilecek riskler barındırmaktadır.

    Bu risklerin birincisi Erdoğan ve hükümetinin bölgeye bakışının mezhep eksenli olmasıdır.

    “Müslüman Kardeşler” temelli bu bakış açısı, Türkiye’yi Ortadoğu’nun mezhep savaşlarında taraf ve hedef yapma potansiyeline sahiptir.

    İsrail’in hedef aldığı gruplardan Hamas’a adeta sonsuz destek verirken, yeni açılan cephede Şii olduğu için Hizbullah’ın adını anmadan genel ifadeler ile değerlendirmeler yapılması geleneksel Türk dış politikası ile bağdaşmamaktadır.

    Erdoğan’ın bu bölgeye yönelik politikalarındaki tek çelişki, mezhep eksenli bakış açısı da değildir.

    İran, Yemen’de Husiler ve Lübnan’da Hizbullah’ın hipersonik füzeler ile İsrail’i hedef alması ile geniş çaplı bir “vekalet savaşı” yürütmektedir.

    Lübnan’a başlayan askeri harekat ve artan gerginliğe paralel olarak, İran’ın da hipersonik füzeler ile İsrail’i vurmuştur. Şimdi, İsrail buna karşı saldırı ile cevap verecek ve İsrail karşı saldırısını muhtemelen Rusya-Çin destekli İran saldırısı izleyecektir.

    Bu olasılık Malatya-Kürecik Radarını oldukça hassas bir konuma getirmektedir.

    Emir komutanın ABD subaylarında olduğu bu NATO radarının, İran’dan atılacak füzeler konusunda İsrail’i bilgilendirilmesinin ciddi sonuçları olması muhtemeldir.

    İran, muhtemel bir çatışmada Kürecik Radarının İsrail’e erken uyarı füze bilgilerini aktarması halinde bu radarı hedef alacaklarını daha önce ilan etmiş durumdadır.

    Bu bakımdan, Türkiye’nin çatışmaların tırmanması durumunda tarafsız bir tavır takınması ve Kürecik Radarından İsrail’e bilgi akışını durdurması gerekmektedir.

    Bu noktada özellikle sevgili Cumhur İttifakı seçmenlerine seslenmek istiyorum;

    AKP Hükümetinin bir yanda Gazze’ye destek nutukları atarken diğer yanda Kürecik Radarı vasıtasıyla İsrail’e bilgi aktarılmasına izin vermesi en hafif tabirle samimiyetsizliktir.

    Savaşın tırmanması durumunda İncirlik Hava Üssü de benzer kapsamda değerlendirilmeli ve buradan ABD uçaklarının İsrail’e lojistik destek sağlamasına izin verilmemelidir.

    Bölgesel ve küresel savaşın hızla gerektirdiği bir diğer önlem TSK’nın stratejik istihbarat üretme konusundaki yetersizliğidir.

    AKP hükümetleri asker hastaneleri ve askeri yargı yanında TSK’nın “Stratejik İstihbarat” yeteneğini de kapatmıştır.

    İsrail-Gazze savaşında İsrail’in Hamas ve Hizbullah lider kadrosuna yönelik operasyonları Türk halkının haklı olarak neden Cemil Bayık, Duran Kalkan ve Murat Karayılan gibi PKK’nın Öcalan’dan sonra en etkili isimlerinin öldürülmediği sorusunu sormasına neden olmuştur.

    Bunun nedeni AKP döneminde TSK’nın stratejik istihbarat yeteneğinin köreltilmesidir.

    Stratejik istihbarat gereksinimi kapsamında, Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığının yeniden TSK hizmetine alınması, sinyal istihbaratı üretiminde “gayret birliği sağlanması” bakımından hayati önemdedir.

    Son zamanlarda gelişim gösteren SİHA’lar “taktik seviye” ve “operasyonel seviye”de silah ve keşif sistemleridir.

    Pervaneli SİHA sistemlerinin bölgesel veya genel bir savaşta bekasının sağlanması ve stratejik gözetleme, keşif ve istihbarat üretimi için kullanılması mümkün değildir.

    Rusya-Ukrayna Savaşı, İHA/SİHA kullanımı ve oluşan stratejik istihbarat açığı konusunda önemli dersler içermektedir.

    Daha kısa süre önce Irak’ta iki ayrı bölgede SİHA sistemlerimizin kolayca vurulması, terörle mücadelede çok etkin olan bu sistemlerin konvansiyonel bir harpteki etkinliklerinin dikkatle değerlendirilmesini gerektirmektedir.

    Sonuç olarak, TSK’daki istihbarat kadrolarının aktif hale getirilmesi ve bütünleşik istihbarat gayretleri ile “Muharebe Sahası İstihbarat” yeteneğinin ivedilikle tesis edilmesi gerekmektedir.

    Stratejik askeri istihbarat ihtiyacı kadar acil olan diğer konu da özellikle Kara Kuvvetleri Komutanlığının “Kuvvet Yeterlilik” durumundaki zafiyettir.

    Daha basit bir ifadeyle, AKP hükümetinin askerlik süresini 6 aya indirmesi ve bedelli askerlik uygulaması ile askerlik görevini faturayla satışa çıkarması, asker sayısını görev yeterlilik düzeyinin altına çekmiştir.

    Halihazırda, askeri birliklerde mevcutlar sadece nöbet tutabilecek asgari yeterlilik düzeyindedir.

    TSK profesyonelliğe geçişi tamamlayamamış ve eksik mevcutlarla adeta “terhis edilmiş” ordu durumuna düşürülmüştür.

    Sadece sınır birlikleri ve iç güvenlik birliklerinde “görev yeterli” mevcutlar vardır. Bu birliklerin büyük bölümü halen Irak-Suriye bölgelerinde görevdedir.

    Nicelik yani asker sayısı kadar önemli diğer bir konu da nitelik konusudur. Sözleşmeli subaylar, uzman erbaşlar ve sözleşmeli erlerden oluşan sistemin “muharebe etkinliği” yeniden değerlendirilmelidir.

    Mevcut durumda, konvansiyonel birliklerin personel mevcutlarının 6 aylık askerlik süresi ve devamlı hale gelen bedelli askerlik ile asker sayısı ve muharebe etkinliği bakımından muharip düzeyde olması olanaksızdır.

    Değerli yurttaşlarım,

    Zafer Partisi olarak, bu gerçekleri toplumumuzla paylaşmayı, bir ulusal güvenlik meselesi ve vatan sorumluluğu olarak görmekteyiz.

    Özellikle 15 Temmuz kalkışması ve tek adam rejimine geçilen süreçte, TSK’nın içine düştüğü durumu; askeri liselerin, asker hastanelerinin ve askeri yargının kapatılmasını Zafer Partisi olarak sürekli gündeme getirdik.

    Gelinen noktada; Rusya-Ukrayna savaşı ve Gazze savaşının bölgesel ve hatta bir Dünya Savaşına evrilmesi ihtimali, ABD’nin Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile askeri işbirliği antlaşmaları yaparak Türkiye’yi adeta batı ve güneyden jeopolitik olarak kuşatması, Yunanistan’ın 22 ada ve adacığımızı alenen işgal etmesi karşısında AKP iktidarı ve ana muhalefet tarafının sessizliğini milletimize bir kez daha duyuruyoruz.

    Anılan risklere ilave olarak, memleketin 13-14 milyon kadar sığınmacı ve kaçak işgali altında olması, PKK, IŞİD ve FETÖ’ye ilave olarak yeni tarikat ve cemaatlerin etkinliği artırıp yeniden devlet içinde kadrolaşmakta olmaları, Türkiye’nin güvenliğine doğrudan ve birinci dereceden tehditler oluşturmaktadır.

    Biz Zafer Partisi olarak, bölgesel veya Dünya Savaşı riskinin oldukça belirginleştiği bu süreçte, ulusal güvenliğimizin iç siyasete popülist yaklaşımlarla daha fazla alet ve adeta kurban edilmesine karşı çıkıyoruz.

    Bu bakımdan “Milli Güvenlik Kurulunun” acil olarak toplanması ve muhalefet ile de işbirliği yapılarak, ulusal güvenliğe yönelik alınacak tedbirlerin milletimiz ile paylaşılması gerekmektedir.

    Zafer Partisi olarak, oluşan iç ve dış tehditler karşısında temel önerilerimiz şunlardır.

    1- Kuvvet komutanlıklarının yeniden Genelkurmay Başkanlığına ve Genelkurmay Başkanlığının ise Milli Savunma Bakanlığına bağlanarak komuta birliği sağlanması,

    2- Asker hastanelerinin yeniden görev öncelik bölgeleri dikkate alınarak hizmete alınmaya başlanması,

    3- Kuvvet yeterlilik durumu ve asker sayısının arttırılması,

    4- Konvansiyonel birliklerin eksiklerinin tamamlanması ve görev hazırlık seviyelerinin yükseltilmesi,

    5- İstihbarat kadrolarının seferi duruma uygun olarak aktif hale getirilmesi,

    6- SİHA/İHA’lardan oluşan taktik seviye keşif ve gözetleme yeteneklerinin stratejik elektronik sinyal istihbaratı ile gelişen zaman içinde “insan kaynaklı istihbarat” ile birleştirilmesi ve GES Komutanlığının tekrar Genelkurmay Başkanlığına bağlanması,

    7- Kürecik Radarının kontrolünün TSK’ya geçmesi, radarın gerçek amacı olan Avrupa’ya koruma görevini devam ettirirken, İsrail’e bilgi akışının durdurulması,

    8- İncirlik Üssünün jet üssüne dönüştürülmesi, NATO amaçları dışında ve özellikle İsrail’e lojistik destek verilmesine izin verilmeyecek şekilde görev bağlantılarının belirlenmesi,

    9- Suriye Arap Cumhuriyeti ile diplomatik temasların geliştirilmesi ve Geçici Koruma Statüsündeki Suriyelilerin tamamının geri dönüşü için hazırlıklara başlanması gerektiğini düşünmekteyiz.

    Değerli yurttaşlarım,

    Zafer Partisi olarak, devlet aklı ve devlet sorumluluğuyla anılan tedbirlerin alınmasına her düzeyde destek vermeye hazırız.

    AKP ve CHP’nin, ulusal güvenlik konusunda sorumlu ve işbirliği içinde davranmalarını bekliyoruz.

    AKP iktidarının “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen teğmenlerden intikam almak ve onları TSK’dan ihraç etmek yerine, yüzünü çatışma bölgelerine ve Ege adalarını işgal eden Yunan askerlerine çevirmelerini öneriyoruz.”

  • Ümit Özdağ’dan erken seçim çağrısı

    Ümit Özdağ’dan erken seçim çağrısı

    Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın konuşması şu şekilde;

    Büyük bir ekonomik yangın Türkiye’yi yakıyor. AKP, Saray ekonomi üzerindeki kontrolü tam anlamıyla yitirmiş durumda. Erdoğan’ın durumu ekonomi ile ilgili freni patlamış bir belediye otobüsünün yokuş aşağı hızla inen ve gittikçe hızlanan direksiyondaki şoföre benziyor. Yapabileceği hiçbir şey yok. Mehmet Şimşek de biletçi, o da düşmemek için bir yere tutunmuş sallanıyor sadece. Mehmet Şimşek’in modeli çok basit; enflasyonu düşürmek için dövizi sabit tutmak. Bunun için de sıcak paraya ihtiyacı var. Sıcak paraya büyük faiz veriyor. Bu sıcak para sonunda Türkiye’den çıkacak, büyük kazançlar elde ederek çıkacak. Bunun bedelini de bugün tarlada domatesin kilosunu geçen sene 4 lira iken bugün 5 liradan satan çiftçi ödüyor. Bunun bedelini 12 bin 500 liraya geçinmeye çalışan emekli ödüyor. Enflasyon düşüyor mu? Hayır, düşmüyor. Enflasyon artıyor. Yani, Mehmet Şimşek’in politikaları çökmüştür. Bu politikaların bir sonuç alması mümkün değildir. Bakın, muhasebeciler sokağa döküldüler., Türkiye’nin değişik yerlerinde miting yapıyorlar. Enflasyon muhasebesi makaleleri yazılıyor iş dünyasında bunların tartışmaları yapılıyor. Köylüler, Türkiye’nin değişik yerlerinde tarlalarını terk edip otoyollara çıkıp gösteriler yapmaya başladılar. Çanakkale’de, Balıkesir’de, Gaziantep’te, Antalya’da köylüler sokakta. Türkiye’de son kalan 500 bin çiftçi sokağa çıktı ve çıkmak üzere. Oysa çiftçi en sabırlı halk kesimidir. Üretim modelinden dolayı da çiftçi sabırlıdır. Eğer çiftçiler sokağa çıktılarsa bu ekonominin gerçekten kontrol edilemez bir yıkım içerisinde olduğunu göstermektedir.

    Türkiye’nin yüzde 10’un ancak doldurduğu lokantalar, AVM’ler hiç yanıltıcı olmasın. Yüzde 10 sadece. Onlar da artık para biriktirmenin anlamsızlığı ile evlerine gelen parayı hiç olmazsa bugün lokantada yiyeyim veya alayım, yarın yiyemem, alamam diye harcayan insanlar.

    Enflasyonun artması, işsizliğin artması bu ortamda hükümetin gizlemeye çalıştığı büyük israfın artması artık içinden çıkılmaz bir çembere dönüştü Türkiye için. Ekonomik olarak Türkiye yönetilemiyor. Türkiye’nin yönetilemediğini dün TBMM’de çıkan kavga da göstermiştir. Anayasa Mahkemesi bir karar almış, Can Atalay’la ilgili. Kararı beğenmeyebilirsiniz. Mesele burada Can Atalay siyasi görüşü değildir. Mesele burada sistemdir. Mesele burada hukuktur. Eğer hukuk uygulanmazsa guguk çıkıyor. Türkiye bugün hukuk devleti değil guguk devleti olmuştur.

    ‘Kürsü dokunulmazlığı’ diye bir kavram var biliyorsunuz. Şimdi, dün yaşananlardan sonra ‘kürsü yumruğu’ kavramı ile de tanıştı Türkiye. TBMM’de kürsüde, bir milletvekili dayak yemeden konuşamayacaksa Türkiye’de hiçbir vatandaşın bundan sonra özgürce fikirlerini dayak yemeden anlatma imkanı kalmamış demektir. Bu aslında yönetilemeyen bir Türkiye’yi ortaya koymaktadır.

    Türkiye ekonomide, siyasette, hukukta yaşadığı bu kilitlenmeyi aşmak için erken genel seçime gitmek zorundadır. Zafer Partisi olarak tek çareyi bu kilitlenmeyi aşmak için erken genel seçimde görüyoruz. Bu erken genel seçimde Türk halkı, seçmen sadece yeni bir partiyi seçmeyecektir. Halk, bunun ötesinde yeni bir ekonomik yaklaşımı, modeli tercih edecektir. Ekonomiyi kur ve faiz denklemi arasına sıkıştıran neoliberal ekonomik model, kalkınmadan, istihdamdan, büyümeden bahsetmeyen bu modelin dışında istihdamı, üretimi, sürdürülebilir planlı kalkınmayı, teknoparkları, petrokimya tesislerini, yüksek teknoloji, demir çelik sanayinde yeni atılımları, yeni iş yerlerini, yüksek katma değerli üretimi ve dar gelirli halk kitlelerinin dar gelirli olmaktan kurtulmaya başladıkları bir ekonomik modeli de bu seçimlerde Türk halkı seçecektir.

  • “Özdağ’ın iddiaları tamamen asılsızdır”

    “Özdağ’ın iddiaları tamamen asılsızdır”

    Adalet Bakanlığı, sosyal paylaşım sitesi X hesabından yapılan açıklamada, “Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ tarafından X sosyal medya platformundan paylaşılan ve bazı sosyal medya hesaplarınca da alıntı yapılan ‘Suriye Aile Hukuku isimli kitabın Adalet Bakanlığı tarafından Aile Mahkemelerine gönderildiği’ şeklindeki iddia tamamen asılsızdır. Bakanlığımız tarafından herhangi bir kurum veya kuruluşa böyle bir kitap gönderilmemiştir. Ayrıca Ümit Özdağ’ın yine X platformundan önce paylaşıp sonra sildiği ‘Hakimlerin, Suriyelilerle ilgili aile hukukunu ilgilendiren davalarda Suriye hukukuna göre değerlendirmede bulunacakları’ ve ‘Suriyelilerin dava açarken yargılama giderlerini devletin karşıladığına’ yönelik ifadeleri de gerçek dışıdır. Halkımızı yanıltmaya yönelik asılsız paylaşımlarla ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmıştır. Gerçeğe aykırı bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kişilere ve dezenformasyon içeren manipülatif iddialara itibar edilmemelidir” denildi.

  • Ümit Özdağ’dan ‘MİT davası’ yorumu

    Ümit Özdağ’dan ‘MİT davası’ yorumu

    Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, İzmir programı kapsamında Ege Giyim Sanayicileri Derneği’ni ziyaret etti. Yönetim Kurulu Başkanı Hayati Ertuğrul ve yönetim kuruluyla bir araya gelen Özdağ, sektörün sorun ve taleplerini dinledi. İhracatçılar kurun enflasyon kadar artmasını istediklerini belirtirken, Özdağ da yeni vergi paketi ve emekli maaşlarına yapılan zamma tepki gösterdi.

    Özdağ: “Ne üretime yönelik ne de istihdama yönelik bir yaklaşım var”

    Üretim ve istihdamın öncelenmediğini belirten Özdağ, şunları söyledi:

    “Zafer Partisi olarak öncelikle sığınmacı ve kaçak meselesiyle ilgili politikalarımızı kamuoyunda görünmekle birlikte sadece sığınmacıları ve kaçakları vatanlarına yollamaktan ibaret değil. Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının ancak reel sektöre yapılacak yatırımlarla neoliberal paradigmadan ayrılıp sürdürülebilir bir planlı kalkınma sürecini başlatmakla olacağını biliyoruz. Güçlü bir kadromuz var. İzmir sanayi dünyasının sıkıntılarınızı yakından öğrenmek istiyorum. Türkiye çok ağır bir ekonomik krizden geçiyor. Mevcut politika kuru sabit tutup sıcak parayla Türkiye’ye borç verenlerin borçlarını zamanında yeterli kar elde ettiklerinde alıp gidecekleri bir düzen üzerine kurulmuş. Ne üretime yönelik ne de istihdama yönelik bir yaklaşım var. Bu, bugün çıkmış değil. Biz nasıl sığınmacı meselesinde köklü bir çözüm önerisi getirdiysek benzer köklü bir çözüm önerisini de ekonomi alanında hedefliyoruz.”

    Ertuğrul: “Bu yasalaştığı zaman baya sıkıntı içerisinde gireceğiz”

    Ege Giyim Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hayati Ertuğrul ise yeni açıklanan vergi paketi üzerinden tekstil sanayicilerinin zor durumda kalacağı konusuna değinerek şu ifadeleri kullandı:

    “Sektörün çok ağır sorunları var. Şu andaki ekonomik oluşum bizim gibi işini takip edenlere ve bize yaramıyor. Kuru sabit tutmak, ekonomik görüntü anlamında belki onlar için uygun olabilir. Ülke bu durumda, bunun üzerine kurulmuş. İhracatçı çok zor durumda. Bir yıl içerisinde bizim girdilerimiz nasılmış, kur nasıl? Ekonomik düzen bize pozitif yansımış mı? Geçen sene eylül ayından bu yana bizim girdilerimiz yüzde 130 artmış. Kur yüzde 26’larda kalmış. Bu koşullarda nasıl iş yaparsınız, nasıl dışarıdan iş alırsınız, nasıl fiyat tutturursunuz? Bunlar zaten tekstili attılar. Şu anda da hedef şu… Üretim olmasın Türkiye’de. Turizme güzel yatırım teşviki veriyorlar. Asgari ücrete bakıyorsunuz 17 bin lira. Gerçekten çok az. Bundan 8-9 sene önce işçi emeklisinin maaşı asgari ücretten 1.66 oranında fazla. Bu koşullarda şu anda bile asgari ücretin üzerine vergileri koyduğumuzda kişi başı bize maliyeti 600 dolar. Türkiye’deki firmaların çoğu Mısır’a yatırım yapıyor. Çünkü işçi maliyetleri düşük. 100-150 dolar. Bizim Türk firmaları da oraya yatırım yapıyor. Bugün 60 yatırım varsa 40-50’si bizim sektörde. Dün bir ekonomik program açıklandı. Saçma sapan bir şeyler. Sen insanları EYT’den emekli yaptın. İşverene ‘Sen bunları yeniden işe aldığında yüzde 5 teşvik vereceğim’ dedin. Biz de aldık. Ama yeni yasa tasarısında o yüzde 5’i de kaldırıyor. Neye göre kime göre kaldırdın? Niye çomak soktun? Daha önce yabancı firmalara yüzde 15 kurumlar vergisi alıyorlardı. Şimdi ‘İstisnadan önceki rakamdan yüzde 10 ben senden vergi alacağım’ diyor. Bu yasalaştığı zaman baya sıkıntı içerisinde gireceğiz.”

    “Yarın başka milletvekillerine de yapılabilir”

    Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Özdağ, düzenlenen bir basın toplantısında MİT mensuplarına baş sağlığı dilediği için “isimleri ifşa” iddiası hakkında 3 ila 7 yıl arasında hapis istemiyle dava açılmasına ilişkin soruya şu yanıtı verdi:

    “TBMM’de bir basın toplantısı düzenledim ve Libya’da şehit edilen iki MİT mensubuna Allah’tan rahmet diledim. Ben bu MİT mensuplarına haklarını vererek rahmet dilediğimiz zaman isimler zaten birçok yerde yayımlanmıştı. İlk kez ben kullanmadım. Üstelik TBMM’de bir Meclis faaliyeti çerçevesinde meclis televizyonundan yayınlanan, yerini Meclis’in tayin ettiği bir ortamda yapılmıştır basın toplantısı. Hem böyle olmasına rağmen hem de iki kez ifşa edilemeyeceğine rağmen savcılık 3-7 yıl hapis cezası istemiyle hakkımda dava açtı. Ağır ceza olarak yollamışlar. Ama bu ağır ceza değil. Ağır ceza iddianameyi geri yollamış. Şimdi başka mahkemede bekliyor. Bu, Zafer Partisi’ni baskı altına almak amacıyla yapılmış bir siyasi yaklaşımdır. Bana yapılan şey yarın başka milletvekillerine de yapılabilir. Bu anlamda benim hukukuma değil TBMM’nin hukukuna ve Anayasa’ya yapılan bir saldırıdır. Biz Zafer Partisi olarak tüm üyelerimizle bugüne kadar nasıl Türkiye’nin örtülü istilasına karşı çıktıysak bu zamandan sonra da bu açılan davalara rağmen mücadelemizi geri adım atmadan sürdüreceğiz.”

    “En düşük emekli maaşının olması gereken rakam 27 bin liradır”

    Emekli aylıklarına yapılan zamma tepki gösteren Özdağ, yetkilileri 12 bin 500 lirayla geçinmeye davet ederek şunları söyledi:

    “Emeklilere yapılan 2 bin 500 liralık zam komik bir zamdır. En düşük emekli aylığının olması gereken şey asgari ücrettir. Ancak 2008’de yapılan bir düzenlemeyle insanlar emekli olduklarında eskiden maaşının yüzde 70’ini alırken bu yüzde 30’a düşüldü. Yapılması gereken şey yine yüzde 70’e çıkarmaktır. 2002 rakamlarının üzerinde hareket edersek bugün en düşük emekli maaşının olması gereken rakam 27 bin liradır. Onun için bu zammı yapanlar 12 bin 500 lirayla bir ay geçinmeyi denesinler. Ondan sonra Türk halkına böyle bir rakam önersinler.”

    “Bu sistem içerisinde adil bir vergilendirme ve kalkınma mümkün değildir”

    Yeni vergi sistemini de değerlendiren Özdağ, şunları kaydetti:

    “Vergi sistemi ise tamamen adaletsiz bir sistem. Bugün vergi sisteminin temel adaletsizliği, dolaylı vergiler üzerinden zenginle fakirin sırtına asit yükü yükleyip zenginden fakire değil fakirden zengine bir kaynak transferi yapılan bir sistem olmasıdır. Onun için bu sistem içerisinde adil bir vergilendirme ve kalkınma mümkün değildir.”

    KAYNAK: ANKA

  • Ümit Özdağ ve Özgür Özel bir araya geldi

    Ümit Özdağ ve Özgür Özel bir araya geldi

    Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, bugün saat 12.00’de CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i ziyaret etmek üzere Genel Merkeze geldi. CHP Genel Merkezi’ne gelen Zafer Partili heyette Zafer Partisi Genel Sekreteri Cezmi Polat, Zafer Partisi Sağlık Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ali Şehirlioğlu, Zafer Partisi Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Av. Murat Yıldız, Zafer Partisi Kadın, Aile ve Çocuk Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Esmaül Hüsna Aslan yer alıyor.

    İkili CHP Genel Merkezi’nde basın mensuplarına poz verdi. Özdağ ile Özel’in görüşme sonrasında yaptığı ortak basın açıklamasında, iki siyasetçiye konu hakkındaki görüşleri soruldu. Özdağ, CHP genel merkezinde ‘bozkurt’ işareti yaparak yanıt verdi.

    Özgür Özel ise aynı soruya “UEFA’nın harekete geçmesini doğru bulmuyoruz. Ama bu tartışmayı Türkiye’de büyütmek, köpürtmek başta milli takıma zarar verir. Bundan birkaç yıl önce başka bir futbolcu zafer işareti yapınca, bugün bu işareti savunanlar tarafından linç edilmişti. Onları kendilerini sorgulamaya davet etmek gerekir” cevabını verdi.

    KAYSERİ’DEKİ SALDIRILAR

    CHP lideri Özgür Özel’in konuşmasından satır başları şu şekilde:

    “Türkiye’nin düzensiz göç, kaçak göçmen sorunu vardır ve bu sorunun çözülmesi için CHP olarak en kuvvetli inisiyatifi alacağımızı bu seçim süreci bittikten sonra söyledik. Zamanında “Esad’la görüşün” dediğimizde bize dediğini bırakmayanlar şimdi tekrar “tatil yapabiliriz” noktasına geldiler. Ben Beşar Esad’la görüşmenin sağlanması, Suriye’nin istikrara kavuşması ve sığınmacıların her birisinin AB’nin de elini taşın altına sokarak gitmesini tüm muhataplarımızla görüşüyoruz”

    ZAFER PARTİSİ’NDEN İKİ ÖNERİ

    Ümit Özdağ ise “Ülkemizin en önemli gündemi hiç şüphesiz yaşayan 13 milyon sığınmacı, kaçak ve her gün 1000-1200 kişi sınırlarımızdan geçerek Türkiye’ye girip değişik illere dağılıyorlar. Bunların durdurulması bu sayının azaltılması konusunda bazı somut ve yasal düzenleme gerektiren önerilerimiz vardı, bunları ilettik. Sağ olsunlar ilgiyle dinleyip not aldılar, değerlendirmeler yaptık. Bunlardan bir tanesi Ottawa anlaşmasından Türkiye’nin geri çekilmesiyle ilgili bir öneri. Diğeri ise sınırdaki askeri birliklerimizin yeni bir hukuki düzenlemeyle silah kullanma yetkisinin genişletilmesi. Bunları değerlendirecekler. Toplantının amacı Türkiye daha güvenli olsundu. Bu doğrultuda ben de görüşmelerimizin devam edeceğini umuyorum” ifadelerini kullandı.