Etiket: urartu

  • Urartu tarihine ışık tutuna 36 yıllık kazı

    Urartu tarihine ışık tutuna 36 yıllık kazı

    Urartu Kralı II. Rusa tarafından Van Gölü’ne hakim bir tepe üzerinde yaptırılan, süslemeleriyle ve önemli buluntularıyla dikkat çeken Ayanis Kalesi’nde 36 yıl önce başlatılan kazı ve restorasyon çalışmaları devam ediyor. Yaklaşık 2 bin 700 yıl önceden bugüne ulaşan süslemeleri kerpiç duvarları, taş işlemelerinin yanı sıra mabet bölümündeki süsleme ve surlardaki kabartmalarla dünya üzerindeki en önemli ve özel Urartu mabetlerinden biri olan Ayanis Kalesi’ndeki kazı çalışmaları, Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Işıklı başkanlığında yürütülüyor.

    “Kültür ve Turizm Bakanlığı “Geleceğe miras” adını taşıyan yeni projeye imza atıyor”
    2024 yılı kazı sezonu çalışmaları 1 Temmuz itibarı ile başladığını ve o süreçten beri kazıların devam ettiğini, mevsim şartlarının izin verdiği ölçüde çalışmalarına devam edeceklerini ifade eden Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Ayanis Kalesi Kazı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Işıklı, “Bu yılki kazı çalışmalarına 1 Temmuz 2024 tarihi itibarı ile başlamış durumdayız. Birde sevindirici gelişmelerden biri son yıllarda Kültür ve Turizm Bakanlığı yeni projeye imza atıyor. Bu çalışma, “Geleceğe miras” adını taşıyor. Bu kazı başkanlarını heyecanlandırdı. Çünkü gerçekten büyük bütçelerle, büyük çalışmalarla alt yapısı tamamlanan bir proje sürecine girdik. Eğer Ayanis kazısı olarak ta biz bu proje sürecinden gerekli desteği görebilirsek kazılarımızı süreç olarak yaz sonuna kadar, hatta kış ayına kadar devam ettirme hevesindeyiz. Özellikle 2024 yılı kazı çalışmaları tapınak kompleksini hiç kazılmamış olan kuzey mekanlarında başladı. Bu bahsettiğimiz mekanlar küçük mekanlar değil, devasa anıtsal boyuta sahip. Şuan belki 6-7 metre derinliğinde, 4-5 metre kalınlığında kerpiç duvarlardan oluşan mekanlardan söz ediyoruz. Bunlar muhtemelen Urartu kraliyetinin büyük yapılarıydı. Bu yapıların işlevini anlamaya çalışıyoruz. İlk mekanımızı tam anlamıyla son 2 yıldır yaptığımız kazılarla tamamlayabildik. Daha önce de ilk defa Ayanis Kalesi’nde insan iskeleti hep bu mekanda ele geçti. Daha öncesinde de yine kült amaçlı olduğunu düşündüğümüz ve ya aynı şekilde ateşle ısınmayla işlevselliği de olan ilk bronz el arabası ele geçmişti. Yine bronz plakalar ele geçmişti süslemeyle ilgili. Aslında buluntu açısında son derece zengin bir mekan. Bunun bir bağlantısını mimari olarak tam ayrıntılarını çözme aşamasındayız, son aşamaya geldik. Bu buluntularla beraberde mimari özelliklerini değerlendirip bu yapı grubunun ne tür bir işlevi olduğunu, kraliyet ve din açısından önemli elit kesimin hangi ihtiyaçlarını karşıladığını inşallah yakın bir süre içerisinde çözeceğiz ve bunu bilim dünyasıyla paylaşacağız. Ama şu aşamaya kadar ele geçirilen buluntular buranın gerçekten son derece heyecan verici ve Urartu dinini, özellikle Haldi merkezli Urartu dinini, Urartu ritüellerini, seremonilerini anlamamız açısından son derece zengin bir alan. Bizim aslında Ayanis merkezli düşündüğümüz bir projede konsept ören yeri projesi hayata geçirmek. Nedir konsept ören yeri? Urartu kültürünün tümü belki değil ama özellikle inanç ve din kısmını, inanç sistemini, ritüellerini, dini çok daha iyi anlayabileceğimiz bir mekan grubunu sergilemek amacındayız. Yaklaşık 20 yıldır devam Haldi tapınak kompleksindeki kazılar, Urartu’nun yaklaşık günümüzden 3 bin yıl önce bu bölgede ilk devleti kurmuş olan Urartu krallığının büyük inanç sistemini, dini, hangi ritüellerini yaptıklarını, nasıl tanrılarına tapındıklarını, hangi tanrılarının önemli olduklarını anlatan çok güzel bir laboratuvar Haldi tapınak kompleksi. İnşallah buradaki kazı süreci tamamlandıktan sonra burada kerpiç mimarinin korunması, onarılmasına dönük bir çalışma süreci başlatacağız. Bu süreç sonunda o bölgedeki ele geçen her türlü dokuyu canlandırarak oraya gelen ziyaretçinin Urartu dinini, inanç sistemini çok daha kolay anlaşılır bir şekilde anlamasını ve orda gerekli hazzı ve kültürel zenginliği almasını sağlamak öncelikli hedefimiz. Bu yolda ilerletiyoruz çalışmalarımızı. İnşallah her şey yolunda giderse kısa bir süre içerisinde projelerimizde hayata geçerse önce tapınak kompleksinin üst yapısını tamamlayacağız. Sonra içindeki daha doğrusu mekanlardaki odalardaki, avlulardaki buluntularla o alanı zenginleştirerek çok farklı belki de dünya üzerinde Urartu kültürü için özellikle ilk örnek olacak konsept ören yerini inanç sistemi boyutunda canlandıracağız ve hem bölge turizmine, hem de ülke turizmine kazandırmayı hedefliyoruz” diye konuştu.

    “Bu yıl bizim için çok daha heyecan verici bir yıl”
    Yaklaşık 10 yıldır Ayanis Kalesi’ndeki kazılarını yürüttüğünü ifade eden Prof. Dr. Işıklı, “Kazılarımız Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün izin ve destekleriyle Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü adına sürdürülmekte. Yaklaşık 10 yıldır kazıları yürütüyorum. Bu kazıları değerli hocam rahmetli Prof. Dr. Altan Çilingiroğlu’ndan bayrağı devraldım. Aynı onur ve şerefle bu bayrağı taşımaktan büyük gurur duyuyorum. Kazılarımız 36. yıl içerisinde. Bu yıl bizim için çok daha heyecan verici bir yıl. Bunun başlıca sebebi geçen sene Van Valimiz Ozan Balcı buraya şehir bürokratlarıyla yaptığı ziyaret sırsında ihtiyacımız olan yeni kazı evini ihtiyacını fark etti. Hemen olaya el attı ve geçen sene itibarı ile başlayan süreç bu sene yeni kazı evimize kavuşmamızla neticelendi. Şuan kazı evimizin yeni ve son düzenlemeleri ve çalışmaları yapılıyor. Bu aşamadan sonra bu bölgede özellikle Ayanis ve civarındaki Urartu arkeolojileri kampüsü şeklinde hizmet verecek olan bir kazı evine kavuştuk. Şuan da zaten bulunduğum alan kazı evimizin restorasyon ve konservasyon laboratuvarı” dedi.

    “Ayanis Kalesi Urartu’dan bize miras kalan görkemli anıtlarıyla çok özel bir yere sahip”
    Ayanis kazılarını şuan Urartu arkeolojisinde belki de en önemli anahtar yerleşimlerinde biri durumda. Çünkü her sene bizi şaşırtan sürpriz sonuçlarıyla, verileriyle Urartu’dan bize miras kalan görkemli anıtlarıyla çok özel bir yere sahip Ayanis Kalesi. Yaklaşık son 10 yıldır Ayanis Kalesi’ndeki kazıların hem kazı, hem koruma ve hem onarım çalışmalarının odak noktası kent stadelin merkezinde yer alan Urartu Pantheon’un da baş tanrısı olan tanrı Haldi’nin üzerine odaklanan bir tapınak kompleksinde devam etmekte. Bu tapınak kompleksi oldukça büyük bir yapı grubu. Son 10 yılımızı oraya verdik. İlk yıllarda biliyorsunuz çekirdek tapınak ve içinde bulunduğu avlu gün yüzüne çıkarılmıştı. Civarındaki yapılarda henüz bir çalışma yapılmamıştı ben bayrağı devraldığımda. Son 10 yıldır biz bu çalışmaları bu civardaki yapı gruplarına odaklandık. İlk 5 yılımızda tapınağın hemen batısında yer alan yeni bir podyumlu solo mekan bulduk, bir tören salonu. Hem kraliyet, hem de dini törenlerin yapıldığı büyük bir anıtsal salon bulduk mermer döşeli. İçerisinde çok ihtişamlı podyumu olan bir mermer bezemelere sahip anıtsal podyumlu salon ortaya çıkardık. Bu salonda yapılan çalışmalar neticesinde bu alanın mimarisinin net bir şekilde ortaya çıkardık” şeklinde konuştu.

  • Urartuların kalesinde Urartu konulu oyun

    Urartuların kalesinde Urartu konulu oyun

    Urartu Krallığına başkentlik yapmış Van’da, ilk kez Urartuların tarihi yaşam alanı olan Van Kalesi’ndeki analıkızlı kutsal tören alanında bir tiyatro oyunu sahnelendi. Kral Sarduri’nin mahiyetiyle savaştan dönerken yolda mola verdiği çimenlikte rastladıkları elleri bağlı esir Asurlu kızı bulmalarıyla başlayan oyun, kralın oğlu Rusa’nın esir kızı saraya getirmesiyle de işler çığırından çıkıyor. Oyunda ölü gömme törenleri, krallık taht törenleri, saray eğlendiricilerinin şölenlerdeki vazgeçilmezleri olan akrobatlar, dansçılar ve müzisyenlerin de yer aldığı oyunun finali ise bambaşka bir sürprizle sona eriyor.

    Urartuların kalesinde Urartu konulu oyun

    Analıkızlı kutsal alanında sahnelenen oyunda Semra Dayan, Gülseren Alphan, Burcu Çetinkaya, Nisanur Nanto, Sibel Keske, Dilara Taş, Beritan Keçeci, Melisa Barış, Barış Ülmez, Hakan Ağar, Fırat Kaplan, Mevlüt Kara, Macit Işık, Ayetullah Teker, Abdullah Abiş ve Ömer Ömeroğlu rol aldı. Kaleyi ziyarete gelenlerin de ilgiyle izlediği oyunun sonunda oyuncular büyük alkış aldı.

  • Keşiş Gölü eski günlerine kavuşuyor

    Keşiş Gölü eski günlerine kavuşuyor

    Son 4 yıldır ülke genelinde yaşanan kuraklık, birçok göl ve barajlar kurumaya neden olurken, bu göllerden biri de milattan önce 685-645 yıllarında hüküm süren Urartu Kralı II. Rusa tarafından Erek Dağı’nın eteklerinde akarsu vadisinin önünü kapattırmasıyla oluşturulan Turna (Keşiş) Gölü idi. Geçtiğimin son yıldır yaz mevsimlerinin yağışsız ve kurak geçişi sebebiyle kurumaya yüz tutan Gürpınar ilçesi sınırları içerisinde bulunan ve Erek Dağı eteklerindeki 2 bin 500 rakımlı Keşiş Gölü, karların erimesi ve son yağışların etkisiyle tekrar canlanarak göçmen kuşların konaklama ve üreme alanı oldu.

    “Suları çok verimli kullanmamız lazım”

    Konuyla ilgili bilgi veren Van YYÜ Su Ürünleri Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Akkuş, “Van Gölü havzası son yılların en yağışlı dönemini geçiriyor. Bu yağışların neticesinde havzada yıllarca karada olan sulak alanların birçoğu artık suyla buluştu. Özellikle Karasu Sulak Alanı olsun, diğer sulak alanları olsun ve şu andaki bulunduğumuz Erek Dağı’nın doğusundaki keşiş Gölü olsun buraların hepsinin suyla dolduğunu görüyoruz. Bu çok çok sevindirici bir durum. Çünkü dünyadaki her şey su ile başladı, su varsa devam edecek. Bu suları bizim çok verimli kullanmamız lazım. Özellikle şehir merkezinden geçerek Van Gölü’ne dökülen Akköprü Deresi’nin yıllardır hiç olmadığı kadar gürül gürül aktığını görüyoruz. Artık yağışların azaldığı ve daha çok güneşli havaların olduğu yaz mevsimine giriyoruz. Bu sebepten dolayı özellikle gölet ve barajlardaki suyu peyder pey çok yavaş bir şekilde kullanılması lazım. Van Gölü’ne giden her bir damla su kullanılabilir su olmaktan çıkıyor. Göletlerde, barajlarda ve sulak alanlarda biriken suların mümkün olduğunca bu alanlarda tutularak yavaş bir şekilde Van Gölü’ne bırakılması lazım. Ümit ediyoruz ki önümüzdeki yıllar yine böyle yağışlı geçer ve havzada yıllardır kuru olan sulak alanlar daha da bol su ile dolar” dedi.

    “Buradaki suyun varlığı havza için ümit veriyor”

    Şu andaki bulundukları alanın Erek Dağı’nın doğusundaki Keşiş Gölü olduğunu ifade eden Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Akkuş, “Geçen sene buralara geldiğimiz zaman gölünün kıyı çizgisinin çok daha gerilerde olduğunu ve içerisindeki adacıklar olduğunu görüyorduk. Şu anda su neredeyse yol kenarında kadar gelmiş durumda. Bu durum adeta Keşiş Gölü’nün etrafına da yansımış. Biyoçeşitliliği çok daha canlı, etraf kuş sesleriyle dolu. Buradaki suyun varlığı havza için ümit veriyor” diye konuştu.

  • Urartulardan kalma mezar tarihe ışık tutuyor

    Urartulardan kalma mezar tarihe ışık tutuyor

    Kültürel varlık yönünden zengin olan Iğdır, barındırdığı tarihi yapıları ile de tarihe ışık tutuyor. Şehrin birçok yerinde bulunan fakat İl Kültür Müdürlüğü tarafından korunmayan ve restorasyona alınmayan yapılar gün geçtikçe yok olmaya devam ediyor.
    Urartular döneminden kaldığı ve Demir Çağı’nın özelliğini barındırdığı söylenen Urartu Mezarlığı köylüler tarafından şans eseri bulundu. Köylüler tarafından tespit edilen boşlukta araştırmacıların çalışması sonucu alanın Urartulardan kalma bir mezar olduğu tespit edildi. Mezar odasının ön kısmının toprak kayması sonucu büyük ölçüde tahrip olduğu biliniyor. Bu alan daha sonra cami olarak kullanıldığı dönemde düzeltilerek genişletildi. Mezarlık içinde üç niş bulunurken, bu nişlerden biri mescit olarak kullanıldığı dönemde genişletilerek mihrap olarak kullanıldı. Mezarlığın içinde giriş kapıları bulunmayan iki oda yer alıyor. Bu iki odayı birbirinden ayıran bir genişlik yer alırken, ileriye doğru genişleyen bir bölme de bulunuyor. Ayrıca burası vatandaşlar tarafından dilek dileme alanı olarak da kabul gördü.

    İnanışa göre; mağara içinde düşen taşları tekrar duvara yapıştırılıyor, bir dilek tutuluyor ve eğer taş duvara yapışırsa dilek kabul oluyor. Araştırmacılar tarafından yapılan çalışmada mezarlık ile ilgili mimari özellikler kayıt altına alınırken, arkeolojik bir veri elde edilemedi.
    Mezarlığın bir köylü tarafından hayvan otlatılırken bir hayvanın boşluktan düşmesi sonucu şans eseri bulunduğunu belirten köylülerden Çetin Şengül, “Zamanında köylüler buranın üzerinde hayvan otlatırken hayvanlardan biri aşağı düşüyor. Vatandaşlar hayvanı kurtarmaya çalışırken burayı keşfediyorlar. Köylüler buranın kapısını yapıp elektrik döşediler, daha sonra burayı ibadethane olarak kullandılar. Burasının bir özelliği yazın serin kışın ise sıcak oluyor. Vatandaşlarımızı buraya bekliyoruz. Buranın bir diğer özelliği ise vatandaşlar tarafından dilek dileme yeri olarak kabul görmesidir. Vatandaşlar burada bulunan taşları bir dilek tutarak tekrar duvara yapıştırıyorlar. Eğer taş duvarda asılı kalırsa dilenen dile kabul görür, taş düşerse dilenen dilek kabul olmuyor” dedi.

    Mağarayı merak ettiği için görmeye gittiğini söyleyen Erdal Karataş ise “Ben burayı önceden bilmiyordum. Gelip gördüm mutlu oldum. Herkesi burayı görmeye bekliyorum. Ben burayı normal bir ibadethane biliyordum, ama mağara şeklinde görünce çok şaşırdım. Çok güzel bir yer” dedi.

  • 700 bin yıllık metal atölyesi

    700 bin yıllık metal atölyesi

    Kent merkezine 6 kilometre uzaklıkta bulunan ve medeniyetler beşiği olarak tarihi ile dini açıdan önemli bir değere sahip olan Harput Mahallesi’nin UNESCO Dünya Mirası Kalıcı Listesi’ne girmesi için başlatılan çalışmalar sürüyor. Şuanda UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne bulunan 5 bin yıllık tarihi geçmişe sahip olan Harput Mahallesi’nde bulunan Harput Kalesi’nde, Fırat Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Güzel Sanatlar Bölüm Başkanı Prof. Dr. İsmail Aytaç başkanlığında kazı çalışmaları 10 yıldır devam ediyor. Prof. Dr. Aytaç koordinesinde yürütülen çalışmalarda silahlar, ok uçları, mancınık taşları, seramik ve cam olmak üzere 100 binden fazla tarihi eser obje çıkartılırken son keşif ise heyecanlandırdı. Devam eden çalışmalar çerçevesinde 700 bin yıllık olduğu tahmin edilen 5 adet metal üretim atölyesi bulundu. Cevherlerin ısıtılarak mamule dönüştürüldüğü bu atölyeler, bozulmamış hali ve geniş alan kaplamasıyla Türkiye’de gün yüzüne çıkan atölyeler arasında bir ilk olduğu tahmin ediliyor. Aytaç, Harput’un UNESCO Dünya Mirası Kalıcı Listesi’ne girmesinde büyük rol oynayacak olan bu atölyelerin konservasyon ve restorasyonunu yapıp üzerini kapatarak turizme açacaklarını kaydetti.

    “Bildiğimiz kadarıyla metal atölyesi Türkiye’de yok”

    Gün yüzüne çıkarılan metal atölyesi hakkında bilgi veren Kazı Başkanı Prof. Dr. İsmail Aytaç, “Burada görüldüğü üzere 5 tane metal üretim atölyesi var. Buradaki cevherlerin ısıtılarak mamule dönüştürüldüğü bir atölye. Bu kadar yoğun ve orijinal Orta Çağdan günümüze gelmiştir. Bildiğimiz kadarıyla metal atölyesi Türkiye’de yok. Biz de bu sene buradakilerin konservasyonunu ve restorasyonunu yapıp duvarlarını ve üst örtüsünü kapatarak turizme açacağız. Bu anlamda bir ilk olacak. Bulunduğumuz alanda bu örnek kısım dışında en az 400 metrekarelik alan atölye olarak kullanışmış, onların da büyük bir kısmını kazısını gerçekleştirdik. Ancak restore edip turizme geçirilme işlemleri aşama aşama gerçekleşmektedir” dedi.

    “Bölgenin stratejik eser üretim merkezlerinden birisidir, diyebiliriz”

    Bozulmamış hali ve geniş alan kaplamasıyla Türkiye’de gün yüzüne çıkan atölyeler arasında bir ilk olduğunu düşündüklerini ifade eden Prof. Dr. Aytaç, “ Kale kazıları Türkiye’de son yıllarda hız kazandı. Bu içlik dediğimiz atölyeler kısmı ile ilgili daha önce çeşitli mamullere yönelik kazılarda çıkarılan buluntu veren alanlar vardı. Fakat bu kadar geniş alanda ve bu kadar sağlam gelmiş örnek pek yok. Sadece bir iki tane işleme fırını olan kazı merkezleri var. Ama Harput Kalesi kadar yoğun işletmenin olduğu ve günümüze sağlam gelmiş hele ki Orta Çağa ait is situ dediğimiz bozulmamış hale gelmiş örneğini bildiğimiz kadarıyla yok. Bölgenin stratejik eser üretim merkezlerinden birisidir, diyebiliriz. Çünkü Harput Kalesi’nde hem çanak çömlek dediğimiz hem de cam üretim dediğimiz atölyeler çıktı. Ama bunların turizme kazandırılma noktasında bir ilk olacak diye biliyorum” diye konuştu.

    “Burası da en az 700 bin yıllık bir üretim atölyesi”

    Daha büyük firmalardan destek beklediklerini ifade eden Aytaç, “Çok büyük bir alandan bahsediyoruz. Burada üst kodun ancak 4’te 1’inin kazıları bitti. Bunun yarısının da projesi bitti ve uygulama aşamana başladı. Bununla ilgili Göbekli Tepe gibi düşünecek olursak modern kapatma üstü örtü sistemleri ve iç donatının da hazır hale getirilerek turizme açma aşamasına geldik. Bunun için sponsor olacak firmalar var. Daha büyük firmalardan destek bekliyoruz. Hem ülke turizmine hem de Elazığ kültürüne de katkı sağlamış olacaklar. Burası da en az 700 bin yıllık bir üretim atölyesi. 1700’lü yıllara kadar üretim yapıldığını tahmin etmekteyiz. Ateşli silahlara geçildikten sonra ok ucu gibi geleneksel metal üretimleri azaldı. Ondan sonraki süreçte ise normal günlük kap kacak olarak 1800’lü yıllara kadar üretimin devam ettiğini tahmin ediyoruz” şeklinde konuştu.

  • Van’da kolunda ejder başlı iki bilezik olan çocuk iskeleti bulundu

    Van’da kolunda ejder başlı iki bilezik olan çocuk iskeleti bulundu

    Van’ın Gürpınar ilçesindeki Çavuştepe Kalesi’nde, üç yıl önce kazı ve onarım çalışmaları sırasında ortaya çıkarılan 2 bi̇n 750 yıllık nekropolde, Urartularda aristokratlarının gömüldüğü değerlendirilen alanda bulunan çocuk iskeletinin pazu kısmında ejder başlı iki bilezik ile boyun kısmında takılar bulundu.

    Urartu Kralı II. Sarduri tarafından Milattan Önce 750 yılında yaptırılan Çavuştepe Kalesi ve kuzey kısmındaki nekropol alanında bu yıl başlatılan kazı çalışmalarında Urartuların ölü gömme adetleri ve sosyal yaşamına ilişkin yeni bilgiler elde ediliyor.

    Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rafet Çavuşoğlu başkanlığında antropolog, arkeolog, sanat tarihçi ve restoratörlerlerden oluşan 17 kişilik ekip, 2 bin 750 yıllık nekropolde Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle yapılan kazılarda önemli bulgulara ulaşıldı.

    Geçen yıl ortaya çıkarılan ve Urartularda yönetici sınıfın gömüldüğü değerlendirilen alanda tarihe ışık tutacak verilerle karşılan ekip, üzerinde birçok takı ve pazu kısmında ejder başlı bilezik olan 3 yaşlarında çocuk iskeleti buldu.

    Urartu aristokratlardan birinin çocuğuna ait olduğu değerlendirilen iskeletteki ejder başlı bronz bilezikler, bölgede bugüne kadar yapılan kazılarda ilk kez karşılaşıldı.

    Alanında uzman akademisyenler tarafından titizlikle incelenen buluntular, Urartu döneminin ölü gömme adetleri ve yönetici sınıfıyla ilgili yeni bilgilere ışık tutacak.

    “Heyecan verici bir durum”

    Prof. Dr. Çavuşoğlu, bu yıl Çavuştepe Kalesi’nde pandemi nedeniyle kazı ve restorasyon çalışmalarına biraz geç başladıklarını söyledi.

    Kazı çalışmalarının yoğunlaştığı nekropol alanında her gün yeni bulgulara rastladıklarını anlatan Çavuşoğlu, “Nekropol alanı dediğimiz yer gizemini hala koruyor. Bu gizemi çözmek için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Kazı yaptıkça yeni bulgularla karşılaşıyoruz. Bugünkü kazı çalışmalarımızda 3 yaşlarında yeni bir gömüyle karşılaştık. Bu gömü, Urartu arkeolojisi açısından bir ilk. İlk kez böyle bir gömüyle karşılaşıyoruz. İlk kez bir bebeğin pazu kısımlarında bronzdan bileziklere rastladık.” dedi.

    İskeletin Urartularda bir soylu ya da aristokratın çocuğuna ait olduğunu değerlendirdiklerini aktaran Çavuşoğlu, “Hoker tarzında gömülmüş bir bebek. Bebeğin üzerinde şimdiye kadar rastlanmayan iki kolunun pazuları kısımları üzerinde küçük ejder başlı bronzdan bilezik var. Bununla birlikte boyun kısmında amulet dediğimiz bir kum taşı ve boncuklardan kolye var. Baş kısmında küçük bir kase var, yiyecek bırakılmış. Bu, bebeğin önemli şahsın bebeği olduğunu bize gösteriyor. Çok güzel süsleyip kapatmışlar. Dini törenle ve ağıt yakılarak gömüldüğünü düşünüyoruz çünkü çok titizlikle yerleştirmişler. Bu bulgu, Urartuların bebeklerini çok iyi bir şekilde süsleyerek öbür dünyaya uğurladıklarını gösteriyor. Urartu arkeolojisi açısından çok önemli bir bulgu. Biz bilim insanları açısından çok muazzam ve heyecan verici bir durum çünkü Urartu arkeolojisine yeni bir katkı sağlayacak. Kazı devam ediyor, yeni bulguların daha çıkmasını bekliyoruz.” diye konuştu.

    “Bu alanlarda yapılan kazılarda her gün yeni bulgulara rastlanıyor”

    Gürpınar Kaymakamı Fatih Sayar da Çavuştepe Kalesi’ndeki kazı alanında incelemelerde bulunarak, çalışmalar hakkında Kazı Başkanı Prof. Dr. Rafet Çavuşoğlu’ndan bilgi aldı.

    Sayar, Gürpınar ilçesinin kadim bir geçmişe sahip olduğunu belirterek, “İlçemiz, Çavuştepe ve Hoşap ve Zernek kaleleriyle farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış. Bu alanlarda yapılan kazılarda her gün yeni bulgulara rastlanıyor. Bu yeni bulgular hem ilimizin hem de ülkemizin turizmine önemli katkı sağlayacak. Bizler de kazı ekibinin çalışmalarını destekliyor ve önemsiyoruz.” ifadesini kullandı.