Etiket: usta

  • Bulaşıkçı olarak başladı, usta oldu

    Bulaşıkçı olarak başladı, usta oldu

    Tokat’ta yaşayan 24 yaşındaki Nergis Aydın, bulaşıkçı olarak başladığı iş hayatına kentte Tokat kebabını yapan tek kadın olarak devam ediyor.
    Coğrafi tesciliyle sofraların vazgeçilmezi olan 3 asırlık lezzet, kendine özel ocaklarda pişiriliyor. Tokat kebabında kullanılan malzemeler şişlere takıldıktan sonra kendine ocakta dikey şekilde pişirilmeye başlanılıyor.

    İçeriğinde kuyruk yağı, kuzu eti, patlıcan ve patates bulunan kebap; yurt içi ve yurt dışından gelen vatandaşların yoğun ilgisini görüyor. Yaklaşık 25 dakika odun ateşinde pişen kebap şişlerden bakır tepsiye koyularak servis ediliyor. Tokat’ın tek kadın ustası olan Nergis Aydın (24), yurt dışından gelen vatandaşların Tokat kebabına yoğun ilgi gösterdiğini ve satışların arttığını belirtti.

    “Memleketlerine gelen gurbetçiler Tokat kebabı yemeden dönmüyor”
    Tokat kebabına olan ilgini yoğun olduğunu belirten Nergis Aydın (24), “4 yıl önce bulaşıkçı olarak başladım, 1 yıldan fazla bir süre bulaşıkçılık yaptım. Burada bir ustamız vardı, ona yardımda bulunuyordum. Biberleri şişe takıyordum, domatesleri şişe takıyordum derken ilerleyen zamanlarda ustalığı öğrenmeye başladım.

    Kasada hesap ödeyen müşteriler beni gördüklerinde şaşırıyorlar. Bazı müşteriler masadan kalkıyor ve ocağın başına kadar geliyor. Tokat’ta Tokat kebabı yapan tek kadın ustayım, buraya gelip yaptığım kebabın tadına bakan müşteri bir daha başka yere gitmiyor. Bayramdan sonra memleketlerine gelen gurbetçiler Tokat kebabı yemeden memleketlerine gitmediler. Bayramdan bugüne kadar 200 kilo Tokat kebabı yaptı, satışlarımızda ciddi artışlar oldu” şeklinde konuştu.

    “Tokatlı olup da kebabı sevmeyen olamaz”
    Şehir dışından Tokat kebabı yemeye geldiğini belirten Fahrettin Bayırlı, “Tokat’ın güzelliği ve özelliklerinden olan kebabımı seviyoruz, Tokatlı olup da kebabı sevmeyen olamaz. Kadın ustamızı gördüm gururlandım, bu işi sadece erkeklerin değil kadınlarında yapabileceğini ispatlamış. Kebabı yediğinizde kadın eli değdiği belli oluyor” dedi.

  • İnşaat malzemeleri çalınan ustadan hırsıza çağrı

    İnşaat malzemeleri çalınan ustadan hırsıza çağrı

    Kastamonu’nun Cide ilçesi Kemerli Mahallesi’ndeki bir inşaatta bulunan malzemeler çalındı. Kurban Bayramı tatili dönüşünde tekrar inşaata çalışmak isteyen inşaat ustası Mahmut Usta, malzemelerini bıraktığı yerde bulamadı. Bir süre inşaatın çevresinde malzemeleri arayan Mahmut Usta, malzemelerin çalındığını anlayınca Cide İlçe Emniyet Müdürlüğüne giderek şikayette bulundu.
    İnşaat ustası Mahmut Usta, hırsıza çağrıda bulunarak çalınan inşaat malzemelerini geri getirmesini ve malzemeleri geri getirdiği taktirde şikayetinden vazgeçeceğini kaydetti.

    “Ekmek yediğim malzemeleri kim çaldıysa geri getirsin, söz veriyorum davacı olmayacağım”

    Mahmut Usta, inşaat malzemelerini geri getirmesi durumunda şikayetçi olmayacağını belirterek, “Kurban Bayramı öncesinde inşaatta çalışırken, mantolamada kullandığımız malzemeleri bıraktık. Bayramdan sonra buraya çalışmaya geldiğimizde makineyi aradık fakat makine yok. Belki yanlışlıkla başka bir yere koymuş olabiliriz dedik ama her yeri aramamıza rağmen bulamadık. Bizde yeni bir makine satın almak istedik ama pahalıya patladı bize. Ben 15 yıldır Cide’de çalışıyorum. Daha şimdiye kadar hiçbir eşyam malzemem çalınmamıştı. Bu hırsızlık olayları nereye kadar gidecek bilemiyorum. Bizler o makine sayesinde ekmek yiyoruz, bizlerin emekleri çalınmış oldu. Kalkıp da benim emeklerimi çalıyorsa bir şey diyemiyorum. Yaklaşık 2 ay inşaatta çalışıyoruz, tüm malzemelerimizi inşaata bırakıyorduk. Buraya gelen giden kimsede olmuyor. Malzemelerimizi kim çaldıysa, buradan sesimi duyurmak istiyorum. Çağrıda bulunmak istiyorum. Benim el takımımı, malzememi, ekmek yediğim makinemi, kim çaldıysa geri getirsin. Söz veriyorum makinemi geri getirirse kendisinden davacı olmayacağım. Sonuçta ben burada emekçi bir insanım. Emeğimin karşılığında o makinesi almış bir insanım. Kim çaldıysa makinemi geri getirip inşaata bıraksın, ben sesimi dahi çıkartmayacağım. Geri getirmiyorsa da onu Allah’a havale ediyorum, başka yapabileceğim bir şey yok” dedi.

    “3 bin liradan fazla zararım var”

    15 yıldır Cide ilçesinde yaşadığını söyleyen Mahmut Usta, “Şu ana kadar böyle bir sıkıntı ile karşılaşmadım. Şimdiye kadar bir iğnem dahi kaybolmadı. İnşaattan şimdi el takımı, çelik malamız, harç karma makinası yani mikser, inşaatta kullanılan diğer malzemelerde vardı, onlarda kayboldu. Çalınan malzemelere baktığınız zaman hemen hemen 3 bin liradan fazla bir zararım var. Sadece mikser makinası 2 bin 500 liradır, diğer takımları da katınca 3 bin liradan fazla maddi zararımız vardır. Parasını geçtim, bir de işimizi de yapamadık. İşimizde engellenmiş oldu. Malzeme olmadığı için şu anda çalışamıyoruz. Kim bizlerin malzemesini çaldıysa lütfen geri getirip bıraksın” şeklinde konuştu.

  • Artık kotlar kotasını dolduruyor

    Artık kotlar kotasını dolduruyor

    Denizli’de yurt içi ve yurt dışı pazarlara gönderdiği kot pantolonlarla ünlü Tavas ilçesinde, kot pantolon üretimi durma noktasına geldi. Markalaşamayan ve Çin’den gelen ürünlerle rekabet edemeyen Tavaslı konfeksiyoncular, masraflarını karşılayamayınca sektörü terk etmeye devam ediyor. 1980’lı yılların sonlarında kot pantolon üretiminin başladığı dönemde ilçede yaklaşık 700 kot pantolon, kumaş pantolon, takım elbise, işçi kıyafeti ve dış giyim üretimi yapan atölye varken, şimdi ilçede yaklaşık 50 atölye de üretime devam ediliyor. 50 atölyenin de yaklaşık 30’u dışarıya fason üretim yaptırıyor.

    37 yıllık kot pantolon ve konfeksiyon ustası olduğunu anlatan Bekir Yakıt,

    “1990’lı yıllarda ilçemiz en parlak zamanlarını yaşadığı dönemde başta kot pantolon üretimi olmak üzere, kumaş pantolon, gömlek, takım elbise, işçi kıyafeti yani dış giyim üretimi yapan 700 büyüklü küçüklü atölyemiz vardı. Burada yaklaşık 10 bin kişi istihdam ediliyordu. Haftalık 2 bin civarında takım elbise, 3 bin 500 – 4 bin parça civarında da kot pantolon ve dış giyim üretimimiz vardı. Bu ürünlerin büyük bölümü ihracata giderken, iç piyasaya da ürün veriyorduk. 2010 yılından sonda büyük atölyelerin çoğalması ve markalaşamama nedeniyle sektör erimeye başladı” dedi.

    Usta yetişmiyor

    Bir zamanlar kot üretiminin başkenti olarak anılan Tavas ilçesinde şimdi 50 dış giyim üretimi yapan atölyenin kaldığını bu atölyelerden de 30’unun dışarıya fason iş yaptırdığını hatırlatan Yakıt, “2 binli yıllarda İlçemizde üretilen kaliteli ürünler önce semt pazarlarında adını duyurdu daha sonra gurbetçiler sayesinde ünü yurt dışına kadar çıktı. Kot pantolonun merkezi haline gelen ilçeye markalaşamadığı için ilk darbeyi Çin vurdu. Yurt içinde büyük firmaların sektöre adım atması ilçede işleri yavaşlattı. İlçemizde ne yazık ki en genç konfeksiyon ustamız 40 yaşında. Ne yazık ki geriden yetişen çırağımız kalfamızda yok. İlçede top kumaşı serip pastalda kesim yapabilen iki üç usta kaldı. Yüksek maliyetler, pahalı kumaş nedeniyle kazançlarımız çok düştü. Çoğu ustamız işi bıraktı. Sigortalı iş bulan ilçemizden gitti. Her şeye rağmen ürettiğimiz kot pantolon ve dış giyim ürünlerini başta çevre illere ve ülkemizin farklı noktalarına göndermeye devam ediyoruz” diye konuştu.

  • Tahtacı mesleğinin son ustalarından

    Tahtacı mesleğinin son ustalarından

    işmesi ile birlikte kaybolmaya yüz tutan meslekler arasında bulunan tahtacılık mesleği varolmak için direniyor.
    Mesleğinin son temsilcilerinden Mehmet Ali Tuzlu Balıkesir’in Edremit ilçesinde Kazdağları’nın eteklerindeki Hacıaslanlar köyünde tahtacılık ile geçimini sürdürmeye devam ediyor.
    Atalarından aldığı kültürü devam ettirdiğinin altını çözen Tuzlu, “Kendimi tanıtacak olursam, atalarımızdan gelen tahtacı kültürünün, tahta işlerinin son temsilcilerinden diyebiliriz. Hala daha ağaç işleriyle uğraşıyorum. Ömrümüz yettiğince de bu işle uğraşmaya devam edeceğiz” dedi.
    Basit el aletleri ile çalıştıklarını ifade eden Mehmet Ali Tuzlu, “Ahşap üzerine herhangi bir ürün gamım yok. Sadece şunu söyleyebilirim yani bir ahşap doğrama denilen kapı pencere olayı ben öyle bir şey yapmıyorum. Daha günlük mutfak eşyaları, günlük kullanım için işte
    kesme tahtaları, kâseler, bardaklar, torna işleri yapıyorum. Onun haricinde masa sehpa tarzı çalışmalar, doğal ahşap formunda olmak kaydıyla o tür çalışmalar yapıyorum” dedi.


    Ayrıca eski dönemlerde yapılan ahşap işleri de onardığını ifade eden Tuzlu, “Eskiden kalmış ahşap ürünlerin restorasyonu üzerine çalışmalar hizmet verebiliyorum müşterilerime. Yani bu ne demek? İşte dededen kalan bir sandığınız var veya bir ahşap objeniz var. Bunun bir bakıma ihtiyacı var. Tekrar bir restorasyona ihtiyacı var. Bu konuda da yardımcı olabiliyoruz müşterilerimize” dedi.
    Tahtacılık mesleğinin genetik bir epigenetik olduğuna değinen mesleğinin son temsilcilerinden Mehmet Ali Tuzlu, “Ağaç işçiliğinde kesinlikle Epigenetik bir kazanımımız var bu konuda. Zaten bu işin içerisinde dünyaya geliyoruz. Benim ahşap işliğiyle, ahşapla ilk
    tanışmam dedemle birlikte oldu. Yani dedemin yanında vakit geçirdim ben çocukluğumda. Dedem kendi atölyesinde takunya imal eder, sandalye imal eder. Çatı işçiliği yapardı.

    Minimum özellikle çekiç, keser testere ve bazen bir gönye kullanaraktan işler yapardı.
    Ahır kapısı, avlu kapısı gibi şeyler yapardı. Ben dedemle birlikte başladım bu mesleğe ama dediğim gibi bir kültür bizde ahşap işçiliği. Asırlardır bizim kültürümüz. Bu işle uğraşmış atalarımız. O yüzden de diyorum ki bir epigenetik yapımız var” dedi.

  • Çeyrek asırlık usta tespihleri anlattı

    Çeyrek asırlık usta tespihleri anlattı

    Mardin’de yaşayan 55 yaşındaki Vasfi Bulut, 25 yıldır başta kehribar olmak üzere değerli taşları el emeği göz nuru ile işleyerek, fiyatı 50 liradan 100 bin liraya kadar olan tespihler üretiyor. En değerli kehribar malzemesinin Baltık Denizi taraflarından gelen nesli tükenmekte olan reçine olduğunu dile getiren Bulut, doğal reçineden kehribar tespihinin sarılık hastalığının düşmanı olduğunu kaydetti. Kehribarın bir tutku olduğunu söyleyen Bulut, “Her kehribar da kehribar değildir. Önemli olan Baltık Denizi taraflarından gelen nesli tükenmekte olan bir reçinedir. O kehribardır, diğerleri insan yapımıdır, yani dökülmüş bir malzemedir” dedi.


    1940’lı yıllarda Almanya’da dökülmüş iki grup kehribar olduğunu aktaran Bulut, “Birisi katalin, birisi Osmanlı sıkma kehribar dedikleri malzemedir. Ama kökenine bakılınca dökülmüş bir malzemedir. Fenol denilen bir malzeme katılıyor. Malzemeye koku ve renk veriyor. Eski oyun zarlarından yapılan tespihler var. 1940 yılında dökülenler var. Önemli olan Baltık Denizi tarafından gelen kehribarlardır. Reçine doğal olduğu için çok farklıdır, her zaman daha iyidir” şeklinde konuştu.
    Kehribarın pek çok hastalığın şifa kaynağı olduğunu ileri süren Bulut, “Sarılık hastalığının bir numaralı düşmanıdır. Kehribarı kullanan insanlarda milyonda bir Hepatit B ve C görülür. Yabancı turistten çok yerli turistin ilgisini çekiyor. Oltu taşı da doğal bir taştır, en az kehribar kadar faydalıdır. O da strese iyi gelir” diye konuştu.


    Mercanın asla ölmeyen bir madde olduğunu belirten Bulut, “Deniz altından çıkarılan canlı mercanlar var. Mercanlar asla ölmez, taşlaşmış ama ölmemiş, avucunuza aldığınızda tıpkı bir atardamar gibi atar. Ama sentetikleri pek bir fayda etmez. İlk özelliği dezenfektandır ve kuka elde mikrop barındırmaz. Mikrobu insanın vücudundan alıp dışarı atar’’ ifadelerini kullandı.

  • Fotoğrafçıların ilgisi fıçılar oldu

    Fotoğrafçıların ilgisi fıçılar oldu

    Ahşap işine Gaziantep’te 7 yaşında çıraklıkla başlayan 60 yaşındaki Yaşar Çan, İzmir’in tarihi çarşısı Kemeraltı’nda ahşap fıçı üretimi yapıyor. Ahşabın pek çok haline hayat veren Çan, fıçı üretiminde de sayılı ustalardan biri. Ürünlerini ülkenin dört bir yanına yollayan Yaşar Usta, bebek fotoğrafçılarının yoğun olarak ahşap fıçı aldığını ifade etti.

    “Çırak yok”

    Uzun yıllardır ahşap fıçı yaptığını belirten Yaşar Usta, “Dekoratif olarak yaptığım fıçıların yanı sıra yayık ayran fıçısı da yapıyorum. Bu fıçıları daha çok organizasyon yapan şirketler, restoranlar tercih ediyor. Tabure olarak kullanan var, bakliyat koymak için kullanan var. Hatta fıçıları kova şekline getirip bebek fotoğrafçılarına satıyorum. Fıçıları süsleyip bebeği içine koyuyorlar ve bebek fotoğrafçılığı yapıyorlar. Fıçıların yanı sıra yine bebek fotoğrafçılığı için ahşap minik beşikler de üretiyorum. Daha çok sipariş üzerine üretim yapıyorum. İzmir’den dört bir yana gönderiyorum. Bu işi yapan pek kimse kalmadı. Çırak yok, eleman yok ama ahşap işinin bitmeyeceğini, her zaman devam edeceğini düşünüyorum” dedi.

  • 20 bin liraya hamal,30 bin liraya usta bulamıyor

    20 bin liraya hamal,30 bin liraya usta bulamıyor

    Türkiye’de en fazla zeytin ağacı varlığına sahip olan illerden Aydın’da zeytin sezonu hareketliliği sürüyor. Üreticiler tarafından toplanan zeytinlerin yağhane yolculuğu devam ederken, çiftçilerin önemli geçim kaynaklarından biri olan ve özenle ağaçlardan toplanan zeytinler son sistem teknoloji ile donatılan yağhanelerde sıkılarak zeytinyağı haline getiriliyor. Zeytin sezonu ile birlikte işleri yoğunlaşan yağhane sahipleri ise talepleri yerine getirmek için çalışmalarını sürdürürken, çalışacak işçi bulamamaktan yakınıyorlar. Aydın’ın Koçarlı ilçesinde yağhane sahibi Mehmet Cemal Şengün, Aydın’ın Türkiye’de yaşanacak en güzel yerlerden biri olduğunu ifade ederken, “İnsanlar artık alın teri dökmeden, kolay yoldan para kazanmanın yollarını arıyorlar. Biz sezonda burada mesai yapıldığında günlük 3 bin TL’ye çalışacak işçi bulamıyoruz” diyerek konuştu.

    “Sadece dip zeytini toplayarak binlerce lira elde etmek mümkün”

    Türkiye’de insanların işsizlikten yakındığını ancak çalışmak isteyene işin her zaman bulunduğunu ifade eden yağhane işletmecisi Şengün, “Bir çuval çürük dip zeytini 500 TL. 2 çuval çürük zeytin sat, 1 çuval şeker al. O pahalı, bu pahalı diye bir şey yok. Evli bir çift sezonda devamlı dip zeytin toplayıp gelerek sattılar. 160 bin TL’lik zeytin satmışlar. 140 bin 160 bin TL karı-koca zeytin toplamış. 3 ayda kazandıkları parayı 12 aya yaysak bile aylığı 12 bin civarına tekabül ediyor. 3 ay çalış geriye kalan zamanda yat. Burada çalıştığının haricinde git istersen başka bir işte de çalış, parana para kat. Dağlarda dip zeytinleri başta olmak üzere birçok yerde zeytinler ağaçların başında kaldı. Hani işsizlik vardı? Toptan 80 TL’den yağ alıyoruz. Dağdaki zeytinleri toplayıp gelseler güzel para kazanırlar. Sonra ‘hükümet kötü’ diyorlar. Hangi hükümet gelirse gelsin insanlarımız çalışmazsa parasız kalmaya mahkumlar. Bu sene zeytinin yoğun senesi olmamasına rağmen çalışacak adam yok. 700-800 ağacı olan birine daha yeni işçi bulabildik” dedi.

    “Günlük 3 bin TL’yi beğenmiyorlar”

    Yağhanede sezonda işlerin güzel olduğunu ve insanların 3-4 ayda güzel paralar kazanabildiklerini kaydeden Şengün, “Burada normal şartlarda günlük bin TL mesaiye kaldıklarında 2 buçuk 3 bin TL ustalara yevmiye veriyoruz. Hamalların yevmiyesi ise 800 TL. Mesai kaldıkları zaman da onlara bin TL veriyoruz. Hal böyleyken çalışacak adam bulamıyoruz. Bizim bu iş 3-4 ay sürüyor ama o zaman içerisinde bir yılda kazanacağın parayı burada alıyorsun. Ben dağdan zeytinleri getirecek şoför bulamıyorum. İşçileri ‘canım, gülüm’ diye diye buraya getiriyorum, çalıştırıyorum. İşçilerime sabah gönülleri olsun diye kahvaltısını hazırlıyorum. Böyle bir şey mi var. Ben patron muyum yoksa işçilerin annesi miyim? bilemedim. Gönüllerini etmek için onlara yemek pişiriyorum. Azıcık sesin yükselse ‘sen bana ne bağırıyorsun’ deyip işi bırakıp gidenler oluyor” diye konuştu.

    “Alın teri dökmeden para kazanmak istiyorlar”

    İnsanların kolay yoldan para kazanmak istediklerini ifade eden Şengün sözlerini şöyle sürdürdü: “İnsanlar, alın teri dökmeden, çalışmadan para kazanmanın hesaplarını yapıyorlar. Kahvede akşama kadar oturup, ‘hükümet kötü, o kötü, bu kötü’ diye eleştirilerde bulunuyor” diyerek Aydın’da en büyük sorunun çalışacak kişi bulmak olduğunu söyledi.

  • Satranç ustaları kupalarına kavuştu

    Satranç ustaları kupalarına kavuştu

    Osmangazi Belediyesi Gençlik ve Spor Hizmetleri Müdürlüğü ev sahipliğinde ErtuğrulSağlam Spor Tesisleri’nde gerçekleşen 2022-2023 Öğretim Yılı Bursa Okullar Arası Mahalli Satranç Yarışması, kıyasıya mücadelelere sahne oldu. Toplam 712 sporcunun katılım sağladığı turnuvanın küçükler kızlar kategorisinde Özel Bursa Kültür Ortaokulu birincilik, Sadettin Türkün Ortaokulu ikincilik, Özel Bursa Kültür Okulu’na ait ikinci takım üçüncülük, Hocailyas Ortaokulu da dördüncülük kürsüsüne oturdu.

    Sporcuların büyük heyecan yaşadığı yarışmanın küçükler genel kategorisinde Özel EmineÖrnek Ortaokulu birincilik, Özel Tan Ortaokulu ikincilik, Özel Bursa Nilüfer Kaplan Ortaokulu üçüncülük, Bursa Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi dördüncülük başarısı yakaladı. Müsabakanın yıldızlar kızlar kategorisinde ter döken Özel Özlüce Tan Ortaokulu birinci, Sadettin Türkün Ortaokulu ikinci, Vahide Aktuğ Ortaokulu üçüncü, Özel Bursa
    Bahçeşehir Ortaokulu dördüncü olurken, yıldızlar genelde Özel Tan Ortaokulu altın, Özel Emine Örnek Ortaokulu gümüş, 23 Nisan Ortaokulu ile Özel 3 Mart Azizoğlu Ortaokulu ise bronz madalya kazandı.

    2022-2023 Öğretim Yılı Bursa Okullar Arası Mahalli Satranç Yarışması sonunda derece yakalayan sporculara ödüllerini Osmangazi Belediye Başkan Yardımcısı Beytullah Seferler, Osmangazi Belediyesi Gençlik ve Spor Hizmetleri Müdürü Tamer Balaban ile Bursa Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü Okul Sporları Şube Müdürü Mesut Köse verdi. Satranç ustaları da kendilerine böylesine önemli bir fırsat sunduğu için Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar’a teşekkür etti.

  • Dükkanında adım atacak yer kalmadı

    Dükkanında adım atacak yer kalmadı

    Kastamonu’da yaşayan Veysel Karakaya (70), il merkezindeki iş yerinde 50 yıldır bozulan elektronik ürünleri tamir ediyor. Yaşına rağmen işinin başından ayrılmayan Karakaya, iş yerine tamir için getirilen ve unutulan eşyaları ise 50 yıldır iş yerinde biriktiriyor.

    İş yerinin her yerini kaplayan elektronik eşyalar, görenleri ise hayrete düşürüyor. İş yerinde adım atacak yer bırakmayan eşyalar, sadece Veysel Karakaya’nın çalışabileceği kadar bir boş alan bıraktı. Karakaya ise sahipleri tarafından uzun yıllardır alınmayan eşyaların parçalarını tamir ettiği elektronik cihazlarda kullanıyor.


    “Torunlarımı çırak olarak alamıyorum çünkü dükkanımda yer yok”

    Ölene kadar mesleğini devam ettireceğini ifade eden Karakaya, “Müşterilerin unuttuğu, alamadığı ürünlerle dükkan doldu taştı. İşime yarayan malzemeleri de almak zorunda kaldım. Bazen hiçbir yerde bulunmayan bir parça lazım oluyor, buradan alıp takıyorum, müşteriler de seviniyor. ‘Neredeyse parçası bulunmuyor, atacaktık’ diyenler de var. Vatana millete faydalı olmaya çalışıyorum. Fazla para kazanılmıyor bu işlerden, elimden geldiğince çalışıp müşterilere yardımcı olmaya çalışıyorum.

    Ömrümün yettiği yere kadar da bu çalışmalarım devam edecek. Torunlarımı çırak olarak alamıyorum çünkü dükkanımda yer yok. Bana yetecek kadar alan var. Bu durumdan şikayetçi değilim, çünkü lazım olan parçalar. Yeri geliyor bir oyuncak araba tekerleğini süpürgenin ayaklarına bile takıyorum. Böyle para kazanıyorum. Başkasına göre ‘Ne gerek var’ denen malzeme bana çok ihtiyaç oluyor. Yeri geliyor ufacık bir parçadan çok paralar kazanıyorum. Burada rahat ve huzurluyum. Böyle bir yer olmasa da yaşamam imkansız, en uygunu benim için böyle bir yer. Saç kurutma makinesi, düzleştirici, mikser, blender, robot gibi şeyleri yapmak da benim için büyük bir zevk. Yerine göre bin TL’lik hesap çıkartılan bir işi ben 50, 100 TL karşılığında yapıyorum. Gelen müşteriler de çok memnun kalıyorlar” dedi.

  • 57 yıldır ağaçlara şekillendiriyor

    57 yıldır ağaçlara şekillendiriyor

    25 yaşlarında Bigadiç ve Sındırgı pazarlarında gördüğü ağaç işçiliğine merak salan Aktaş o yıllarda başladığı mesleğini sürdürüyor. Keser, törpü, çakı ve zımpara yardımı ile farklı ağaçlardan baston, tarama küreği, rençper sabanı, tütün dikme kazığı, oyun kaşığı gibi ürünler yapıyor. Yapılan ürünleri özellikle köylüler satın alıyor. Yöresel oyun kaşıkları ise sipariş üzerine yapılıyor.

    Bir merak uğruna severek bu işe başladığını ve halen devam ettirdiğini belirten 82 yaşındaki Taşköylü Musa Aktaş, “Bigadiç ve Sındırgı pazarlarında bunları daha önce görünce içimden geldi. İçimden gelerek yaptım. 25 yaşlarında başladım yapmaya. 82 yaşındayım. Ürünleri keserle törpüyle yapıyorum, zımpara ile sırlıyorum. Baston, tarama küreği, oyun kaşığı, rençper sabanı, tütün dikme kazığı yapıyorum” şeklinde konuştu.


    Pehlivan olmak istedi, ahşap ustası oldu

    Gençlik yıllarında pehlivan olmak için mücadele verdiğini ve belirli bir aşamaya geldikten sonra sağlık sorunlarının çıktığını ve bu hayalinin gerçekleşmediğini belirten Aktaş, “110 kiloluk pehlivanlarla güreştim. Tam pehlivan olacağım zaman bağırsaktan ameliyat oldum. 79’lar da orada kaldı. Şimdi kaşıkçı, ahşap ustası olduk” dedi.