Etiket: uyarı

  • Hafta sonu yağış uyarısı

    Hafta sonu yağış uyarısı

    Hava Tahmin Uzmanı Mehmet Özdemirci, “Ülkemizin büyük bir bölümünde yağışlar görülecek. Cumartesi günü ise doğuda Hakkari ve Van dışında ülke genelinde yağış bekliyoruz” dedi.
    Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nde görevli Hava Tahmin Uzmanı Mehmet Özdemirci, önümüzdeki günlerde yurt genelinde yaşanacak hava durumuna ilişkin İHA muhabirine açıklamalarda bulundu. Perşembe günü Türkiye’nin kuzeybatısında aralıklı yağışlar görüleceğini aktaran Özdemirci, “Marmara, Kuzey Ege ve Batı Karadeniz’de yağmur ve sağanak şeklinde yağışlar bekliyoruz.

    Cuma günü ise yağışın etki alanı artıyor. Marmara, Ege, Akdeniz Bölgesi ve İç Anadolu’nun batı yakasında yağmur ve sağanak şeklinde yağmur beklentimiz var. Ülkemizin büyük bir bölümünde yağışlar görülecek. Cumartesi günü ise doğuda Hakkari ve Van dışında ülke genelinde yağış bekliyoruz. Pazar günü de Trakya ile Doğu Anadolu’nun kuzeydoğusu dışında ülke genelinde yağışlar bekliyoruz. Cumartesi ve pazar günü yağmur sağanak şeklinde olacak” dedi.
    Özdemirci, Batı ve Doğu Karadeniz’in iç kesimleri ile Doğu Anadolu’nun doğusunda yağışların karla karışık olmasını beklediklerini de ifade etti.

    Ankara, İstanbul ve İzmir’de 3 gün boyunca yağış bekleniyor
    Ankara, İstanbul ve İzmir’de önümüzdeki 3 gün boyunca yağış beklediklerini ifade eden Hava Tahmin Uzmanı Mehmet Özdemirci, şu ifadelere yer verdi:
    “İstanbul’da 3 gün boyunca yağış beklentimiz var. Perşembe günü 11 ila 17 derece sıcaklık bekliyoruz. Cuma günü için 12 ila 15, cumartesi günü için ise 10 ila 12 derece sıcaklık beklentimiz var. İzmir’de önümüzdeki 3 gün boyunca yağış beklentimiz var. Cuma ve cumartesi günü gök gürültülü sağanak yağış görülecek. Perşembe günü 12 ila 22 derece sıcaklık bekliyoruz. Cuma günü için 14 ila 20, cumartesi günü ise 12 ila 18 derece sıcaklık bekliyoruz. Başkent Ankara’da perşembe günü için sıcaklık beklentimiz yok. Parçalı bulutlu sabah saatlerinde sis hadisesi bekliyoruz. 5 ila 16 derece sıcaklık beklentimiz var. Cuma ve cumartesi günü için sağanak yağışlı. Cuma günü 6 ila 16 arası sıcaklık bekliyoruz. Cumartesi günü ise 7 ila 12 derece sıcaklık beklentimiz var.”

  • Üreticiler için önemli uyarı

    Üreticiler için önemli uyarı

    Dünyadaki kuru kayısı üretiminin yüzde 85’inin gerçekleştirildiği Malatya’da, üreticilere için önemli uyarılarda bulunan Malatya Turgut Özal Üniversitesi (MTÜ) Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hakan Yıldırım, ağaçların yaprağını döktükten sonra budama işleminin gerçekleştirilmesinin önemine vurgu yaptı. Malatya Turgut Özal Üniversitesi (MTÜ) Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hakan Yıldırım, ağaçlarda budama yönteminin çok eski tarihsel bir süreçten geldiğini belirterek, daha önceleri deneme yanılma yolu ile gerçekleştirilen budama yönteminin meyveciliğin gelir getiren bir tarım kolu olarak anlaşılmasının ardından daha fazla önem kazandığını kaydetti.

    Budamanın meyve ağaçlarında sulama, gübreleme, toprak işlemi gibi bir kültürel faaliyet olduğunu ifade eden Yıldırım, sulama, gübreleme de istenilen etkinin elde edile bilinmesi için budama işlemine ihtiyaç olduğunu aktararak, budamanın aynı zaman da sürgün , dal budak gelişiminin sağlanması hem de meyve kalitesinin elde edilebilmesi açısında da önemli olduğunu söyledi. Yıldırım, budamanın yapılmaması halinde ağaçlarda kurumaların baş göstereceğini belirterek, budamanın sadece kesmek olmadığını da ifade etti.

    “Fizyolojik denge önemli”
    Budamanın yanlış bir şekilde gerçekleştirilmesinin ürün verimini doğrudan etkilediğini kaydeden Yıldırım, ”Ağaçlardaki hatalı uygulamalar, ağaçlardaki verem dengesini bozulmasına neden olur. Budama ki amacımız sürgün gelişimi ile meyve verimi sağlamak. Bu ikisini yapamadığımız zaman ağaçta bir dengesizlik oluşacaktır.

    Yaklaşık 30 yıl önce 60-70 yaşlarında kayısı ağacı vardı gelinen noktada 25 -30 yaş üzerine ağaç bulamıyoruz. Ağaçlarda ki fizyolojik denge meyve yönünde bozulduğu için ve budama ile diğer kültürel uygulamaları aksatılması nedeniyle ağaç sürekli meyve veriyor 50-60 yıl sürecek ürün ömrünü 25- 30 yılda tamamlayarak kuruyup gitmiş oluyor“ dedi.

    “Her üretici kendi ekipmanlarını kullanmalı”
    Budamada dikkat edilmesi gereken hususlar hakkında da bilgiler paylaşan Yıldırım, buda esnasında çalışmada kullanılacak makas ile testerenin üreticiye özgü olması gerektiği ifade ederek, ”Budama esnasında farklı bahçelerde kullanılan makas, testere kullanıldığında hastalık zararlıları ilgili bulaşmalara neden olunabilir.

    Bir diğeri ise budama atıklarını bahçeden uzaklaştırmak lazım. Ayrıca budamanın zamanı çok önemli bölgede çiftçilerimiz tarafından yapılan en önemli hatalardan biri budama zamanının doğru ayarlanamamasıdır. Şehrimizde meyse hasat edildikten sonra çiftçilerimizi bir budama telaşı başlıyor. Normalde ağaç yaprağını döktükten sonra budama başlar ve baharda ve tomurcuklar kabarıncaya kadar geçen süreçte budamanın tamamlanması gerekiyor” diye konuştu.

  • “40 yaşından sonra yılda bir kez mamografi yaptırılmalı”

    “40 yaşından sonra yılda bir kez mamografi yaptırılmalı”

    Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Demircan, kadınların meme kanserine karşı kendilerini kontrol etmeye 20 yaşından sonra başlaması gerektiğini belirterek, “40 yaşından sonra mutlaka düzenli olarak da mamografi yaptırılmalılar” dedi.
    Ekim ayının Meme Kanseri Farkındalık Ayı olması nedeniyle ‘Meme Kanserinde Doğru Bilinen Yanlışlar” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirildi.

    Moderatörlüğünü Pembe İzler Kadın Kanserleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Seral Çelik’in yaptığı söyleşinin uzman konukları Acıbadem Adana Hastanesi doktorları Prof. Dr. Orhan Demircan, Prof. Dr. Sinan Yavuz, izleyicilere erken teşhisi için neler yapılması gerektiğine dair bilgiler verdi. 5 yıl önce meme kanseri tanısı alan muhtar Nevin Dinçer ise hastalık deneyimini anlattı. Çok sayıda izleyicinin katıldığı farkındalık söyleşine Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar ve eşi Nuray Karalar da katıldı.

    “40 yaşından sonra yılda bir kez mamografi yaptırılmalı”
    Söyleşide meme kanseri ile ‘doğru bilinen yanlışlar’ olduğuna dikkat çeken Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Demircan, meme kanserinden ilk adımın, düzenli tarama testleri yaptırılması olduğunu belirterek, şunları söyledi:
    “Meme kanseri, sık görülen bir kanser türü. Her 8 kadından biri, bu hastalıkla tanışıyor. Bu yüzden düzenli taramalar yapılması çok önemli. Taramalar, meme kanserinin erken teşhisini sağlıyor. Erken teşhis edilen meme kanserinin ise tedavi başarısı çok yüksek. Fakat toplumda doğru sanılan yanlışlar çok yaygın.

    Örneğin, mamografi yaptırırsam çok radyasyon alırım. Oysa alınan radyasyon miktarı, Amerika’ya uçuş sırasında alınan radyasyon kadar. Mememde kanserli bir kitle varsa mamografi çektirirken uygulanan bu kitlenin tüm vücuda dağılmasına yol açar gibi yanlış inanışlar çok. Bunlar tarama testlerinden uzaklaştıran yanlış bilgiler. Bilgi, doğru kaynaklardan öğrenilmeli.”

    Kadınlara her ay düzenli olarak kendi kendine meme kontrolü yapmalarının meme kanseri teşhisinde önemli rol oynadığını söyleyen Prof. Dr. Demircan, “Her ay kadınların kendi kendine yaptıkları meme kontrolü, kadınların bedenini iyi tanımalarını sağlıyor. Böylece memede gördükleri bir farklılığı daha çabuk fark edebiliyorlar.

    Kendi kendine kontrolün 20 yaşından sonra başlamalı. 40 yaşından sonra mutlaka düzenli olarak da mamografi yaptırılmalı. Mamografi, çok küçük bir odağın bile erkenden tespit eden bir tarama yöntemidir. Böylece, kanser odağı yayılmamışken tespit ediliyor ve tedavisinde çok büyük başarı sağlanıyor” dedi.

    “Kalıtsal kanser türleri, tüm meme kanserlerinin yalnızca yüzde 10’u”
    Meme kanserine karşı alınacak önlemler olduğunu ama yüzde yüz korunmanın mümkün olmadığını söyleyen Tıbbı Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Yavuz, “Meme kanserine karşı bizi yüzde yüz koruyacak sihirli bir formül yok. Sağlıklı beslenme, egzersiz gibi meme kanseri riskini düşürecek bazı önlemler alabiliriz” dedi.

    Meme kanserinin kalıtsal geçişli bir hastalık olduğunu belirten Prof. Dr. Sinan Yavuz, “Bazen aileden geçen genler, bu hastalığa yol açabiliyor. Ama tüm meme kanserleri arasında bu oran, sadece yüzde 10-15 kadar. Yani, ailesinde hiç meme kanseri olmayan kadınların bu hastalığa yakalanma oranı çok yüksek.

    O nedenle kadınlar ailemde meme kanseri yok, taramalarımı geciktirsem bir şey olmaz diye düşünmesinler” diye konuştu.
    Meme kanserinin oluşmasında rol oynayan bazı genlerin bilindiğine de dikkat çeken Prof. Dr. Yavuz, bu genlerin tespit edilebildiği de belirtti. Kanserin tedavisinin muldisipliner bir yaklaşımla yapılması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Yavuz, “Kanserin tedavisi, patoloji, radyoloji, genel cerrahi, tıbbi onkoloji, radyasyon onkolojisi gibi birçok uzmanın birlikte çalışmasını gerektiriyor.

    Bu uzmanlar hastanın tanısından tedavisine kadar her aşamasında hasta için en iyi yöntemi belirliyor. Böylece tedavi başarısının ve hastanın yaşam kalitesinin yükseltilmesi sağlanıyor. Bugün bu tip multidisipliner yaklaşımla çalışan meme merkezlerinin sayısı artıyor” dedi.

    “Kendi kendime kontrol ederken elime bir kitle geldi”
    2019 yılında kendi kendini muayene ederken eline bir kitle geldiğini belirten Nevin Dinçer, hastalık deneyimini şöyle anlattı:
    “Eşimle İstanbul’a gitmiştik. Duş sırasında mememde bir kitle fark ettim. Hemen eşimle doktora gittik, muayeneler, mamografi, biyopsi derken bir meme kanseri olduğu tespit edildi.

    Tedaviyi memleketimde Adana’da olmak istedim. Tekrar geri döndük. Hocalarımızla tanıştık. Hocalarım da bu süreci o kadar iyi anlattılar ki, ben de adapte oldum ve büyük bir sorun olarak görmedim. ‘Atlatacağım, iyileşeceğim’ diye düşündüm. Öyle de oldu. Sosyal hayattan hiç kopmadım. Bankadan emekli olmuştum, şimdi Kurtuluş mahallesinin muhtarlığı yapıyorum. Kadınlara korkmayın, kontrollerinizi ihmal etmeyin, hastalanırsanız da umudunuzu asla yitirmeyin diyorum” diyerek düşüncelerini ifade etti.

    “Bilgi, en büyük güç”
    Dernek olarak 10 yıl önce meme ve jinekolojik kanserler konusunda toplumsal farkındalığı artırmak ve bu hastalıklarla mücadele eden kadınlarla yol arkadaşlığı yapmak için yola çıktıklarını söyleyen Pembe izler (Pİ) Kadın Kanserleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Seral çelik, izleyenlere bilginin en büyük güç olduğunu belirterek şunları söyledi:

    “Birçok kadın meme kanseriyle tanışıyor. Ülkemizde genç yaşta meme kanseri hasta sayısı da yüksek. Bu hastalıklara karşı bilgi, en büyük güç. Derneğimizdeki pek çok hastalık deneyimi olan kadının hikayesi, bir yakınının ‘mamografi çektirdin mi?’ uyarısıyla ya da meme kanseriyle ilgili bir yazıyı okumasıyla, bir videoyu izlemesiyle başladığını biliyoruz. Biz dernek olarak erkek ya da kadın tüm topluma bu hastalıklarla ilgili uzmanlarımızla birlikte bilgi vererek, erken teşhise dikkat çekmeye çalışıyoruz.

    Çünkü bir hastalık, yalnızca hastayı değil, ailesini, arkadaşlarını yani çevresindeki pek çok kişinin hayatını etkiliyor. Hasta yakınları da hastalar için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Bunun için tüm toplumun bilgilenmesi, hem erken teşhisinde hem de bu hastalıklarla mücadele edilmesinde çok önemli bir rol oynuyor.”Söyleşi sonrasında Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın eşi Nuray Karalar, tüm katılımcılara teşekkür ederek, konuşmacılara çiçek verdi.

  • Başkan Bozbey’den iş dünyasına hava kirliliği uyarısı

    Başkan Bozbey’den iş dünyasına hava kirliliği uyarısı

    Bursa’da biliyorsunuz hava kirliliğini değerlendirdiğimizde birinci sırada İnegöl geliyor, ikinci sıralarda Gürsu, Kestel geliyor ve böyle gidiyor. Bursa’nın 3.3 milyon kayıtlı nüfusu olan ve yine ilavesiyle 3.7 milyon nüfusun barındığı kentimizde hava kirliliğinin olmaması ve tartışmasının dahi yapılmamasını arzu ediyoruz. Bu konuda çalışmalarımız var. Sayın Valimizi ziyarete gittiğimizde ilk konulardan bir tanesi hava kirliliği konusuydu. Bu konuda gerekeni yapacağını söyledi. Birlikte hareket ederek Bursa’nın havasını temiz tutacağız. Kendisinin desteği de şuanda mevcut. Şimdiden tüm olumsuzluk yaratan, kirletici unsuru olan fabrikaları buradan uyarmak istiyorum. Mutlaka bunların önlemini alın. Bursa’nın havası temiz olmalı. Eğer gerçekten iş dünyası bu konuda dereler temiz akacak dediğinde temiz akar, havası temiz olacak derse inanın bana Bursa’nın havası temiz olur. Bu önemli konuda iş dünyasından destek bekliyorum.

  • Japonya’da şiddetli yağış alarmı

    Japonya’da şiddetli yağış alarmı

    Japonya’yı Shanshan Tayfunu’nun ardından bu kez şiddetli yağışlar vurdu. Ülkenin Kanto bölgesinde etkili olan şiddetli sağanak yağışlar hayatı olumsuz etkiledi. Tokyo yakınlarındaki Chiba eyaletinin farklı kesimlerinde su baskınları meydana gelirken, yayalar ve araçlar yollarda ilerlemekte zorluk çekti. Yerel yetkililerden edinilen bilgilere göre, Chiba eyaleti genelinde en az 112 bin kişiye tahliye uyarısı yapılırken, tren seferlerinde de aksamalar yaşandı.

    Japonya Meteoroloji Ajansı (JMA), şiddetli yağışların yarına kadar Tokyo, Kanagawa, Chiba, Saitama, Ibaraki, Tochigi, Gunma, Yamanashi, Nagano ve Niigata eyaletlerinde etkili olacağı uyarısında bulunurken toprak kaymaları ve sel baskınlarına karşı dikkatli olma çağrısında bulundu.

    Sel ve toprak kaymalarında 8 kişi hayatını kaybetmişti
    Japonya, geçen hafta etkili olan Shanshan Tayfunu sonucu görülen şiddetli rüzgar ve yağışlara teslim olmuş, meydana gelen sel ve toprak kaymalarında 8 kişi hayatını kaybetmişti. En az 129 kişi yaralanırken, binden fazla yapının zarar gördüğü açıklanmıştı. Shanshan Tayfunu hafta sonu itibariyle Tropikal Fırtına’ya dönüşerek kademeli olarak etkisini kaybetmişti.

  • Meteorolojiden Bursa için son dakika uyarısı

    Meteorolojiden Bursa için son dakika uyarısı

    Bugün saat 21.00’a kadar sürmesi beklenen uyarıda şu ifadelere yer verildi: “Yerel olarak kuvvetli (21-50 kg/m2) gök gürültülü sağanak yağış beklendiğinden sel, su baskını, heyelan, yıldırım, ulaşımda aksamalar, yağış anında kuvvetli rüzgar ve yerel dolu yağışı gibi olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunmalıdır.”

  • AFAD, 2 ilde turuncu, 22 ilde sarı kod ile yağış uyarısı yaptı

    AFAD, 2 ilde turuncu, 22 ilde sarı kod ile yağış uyarısı yaptı

    AFAD, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, 2 ilde turuncu, 22 ilde ise sarı kod ile yağış uyarısı yapıldığını bildirdi. Yapılan açıklamaya göre, Kırklareli ve Tekirdağ’da turuncu kod, Kastamonu, Karabük, Bolu, İstanbul, Sinop, Çankırı, Adana, Mersin, Osmaniye, Hatay, Kahramanmaraş, Ardahan, Artvin, Kars, Edirne, Konya, Antalya, Isparta, Afyonkarahisar, Denizli, Burdur ve Manisa’da ise sarı kod uyarısı yapıldı.

    Paylaşımda, turuncu yağış uyarısı verilen 2 ilden 57 ihbar alındığı ve Karabük’te 5 kişinin tahliye edildiği belirtilerek, “Vatandaşlarımızın ani sel, su baskını, heyelan, yıldırım, yerel dolu yağışı, ani kuvvetli rüzgar ve kısa süreli fırtına ile ulaşımda aksamalar gibi olumsuzluklara karşı dikkatli olmasını önemle hatırlatıyoruz” ifadelerine yer verildi.

  • Vatandaşlara ‘dolandırıcılık’ uyarısı

    Vatandaşlara ‘dolandırıcılık’ uyarısı

    Toplum Destekli Polislik Şube Müdürlüğü tarafından dolandırıcılığı önlemek amacıyla bilgilendirme çalışmaları gerçekleştirildi. Son dönemde artan dolandırıcılık olaylarına karşı vatandaşların daha duyarlı olmalarını isteyen Toplum Destekli Polisler, bilgilendirici broşürler dağıttılar.

    Ayrıca yapılan çalışmada kadınlara yönelik olarak Kadın Acil Destek Uygulaması (KADES) anlatıldı.

  • Oto alım satım işi yapan esnafa uyarı

    Oto alım satım işi yapan esnafa uyarı

    Yönetmeliğin hem alıcı hem de satıcının güvenliği ve ayrıca 2. el araç satımlarında yaşanan pek çok mağduriyeti ortadan kaldıracağına inandığını belirten Aydın Şoföreler ve Otomobilciler Odası Başkanı Semih Özmeriç konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Bugünkü Resmi Gazetede yayınlanan yönetmelikle ikinci el motorlu kara taşıtı ticaretine ilişkin usul ve esaslar 5 bölüm 22 ana madde altında yeniden düzenlendi. 13 Ekim 1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 3’üncü maddesinde tanımlanan ve trafik siciline tescilli olan motosiklet, otomobil, arazi taşıtı, otobüs, kamyonet, kamyon ve lastik tekerlekli traktör niteliğindeki taşıtların 2. el alım satım işi yapanlarda yenilenen yönetmelik şartları aranacak” dedi.

    Değişen yönetmeliğin bu işi yapan kişiler için en öncelikli yapacakları işin ya esnaf odasına ya da ticaret odasına kayıt yaptırmak ve mutlaka belge almak olduğunu hatırlatan Aydın Şoförler Odası Başkanı Semih Özmeriç, “İkinci el motorlu kara taşıtı ticaretiyle iştigal edilebilmesi için ticari işletmeler ile esnaf ve sanatkar işletmeleri adına düzenlenen yetki belgesi alacak. Bu yetki belgeleri her işletmede görünür bir şekilde asılacak. Yetki belgesini alabilmek için de aranan şartlardan biri de ‘en az lise mezunu olmak’ maddesi. Bu kapsamda lise mezunu olmayıp bu işi yapanlar 01 Mart 2025’e kadar tanınan süre içinde belgelerini almalarını tavsiye ediyorum” dedi.

    “Tanıtım kartı da zorunlu oldu”
    Satışa sunulan ikinci el motorlu kara taşıtının tanıtımının da detaylı olarak yapılmasının zorunlu olduğunu kaydeden Başkan Özmeriç, “Satışa sunulan ikinci el motorlu kara taşıtının üzerinde kolaylıkla görülebilir ve okunabilir şekilde taşıta ilişkin tanıtıcı bilgilerin güncel olarak yer aldığı bir tanıtım kartı bulundurulacak. Bu tanıtım kartında marka ve modelin yanında, kilometresi, satış fiyatı, boyalı ve değişen parçaları, niteliği belirtilmek suretiyle hasar kaydı, değişen parça, üzerinde rehin veya haciz gibi şerhlerin bulunup bulunmadığı gibi pek çok bilginin yer alması zorunlu olacak. Bunun yanında yetki belgesine sahip işletme tarafından ikinci el motorlu kara taşıtı satışından hemen önce ekspertiz raporu alınıp raporun bir nüshası satış esnasında alıcıya teslim edilecek. Ekspertiz raporunun ücreti, satış işleminin alıcıdan kaynaklanan bir nedenle gerçekleşmemesi durumunda alıcı, diğer hallerde yetki belgesine sahip işletme tarafından ödenecek. Sekiz yaş veya yüz altmış bin kilometrenin üzerindeki ikinci el motorlu kara taşıtları için ekspertiz raporu alınması zorunlu değil” diye konuştu.

    Yönetmeliği olumlu bulduğunu kaydeden Aydın Şoförler ve Otomobilciler Odası Başkanı Semih Özmeriç, “Bu işi yapanlar hem bilinçli hem de hesap verebilir olacak. Bu sayede herkes güvende olacak” dedi.

  • Mimarlardan çarpıcı uyarı!

    Mimarlardan çarpıcı uyarı!

    Basın toplantısında, Mimarlar Odası Bursa Şubesi’nin de paydaşı olduğu ve 16 Ağustos 2024 tarihinde İstanbul’da Mimarlar Odası Genel Merkezi ile Marmara Bölgesi’ndeki Şubeleri tarafından birlikte düzenlenen “Türkiye’nin Deprem Gerçeği: 17 Ağustos Depreminin 25. yılında Marmara Bölgesinde Mimarlık, Planlama ve Afet Yönetimi Sempozyumu” değerlendirmeleri ışığında açıklamalarda bulunuldu.

    Basın toplantısında konuşan Mimarlar Odası Bursa Şubesi Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek, “Depremlerin ardından bugüne kadar afet risklerinin azaltılması, sağlam ve güvenli yaşam çevrelerinin oluşturulmasına yönelik yeterli önlem alınmamıştır. Tüm ülkede ve bölgede afet öncesi ve afet sonrası süreçleri doğrudan etkileyecek yasal düzenlemeler yapılırken; yaşanan yıkım ve kayıplara sebep olan planlama, kentleşme ve yapılaşma politikaları devam ettirilmektedir” dedi.

    Mimarlar Odası Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Üyeleri’nin de katıldıkları basın toplantısında Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek tarafından yapılan açıklama şöyle:

     “DEPREMİN AFETE DÖNÜŞMEMESİ İÇİN YENİ BİR İMAR, YAPI ÜRETİM VE DENETİM SİSTEMİ ZORUNLUDUR!

    Topraklarının tamamı depremsellik koşullarında olan ülkemizde, bilimsellikten uzak kentleşme politikaları ve imar rantına dayalı yapılaşma uygulamaları nedeniyle aslında bir doğa olayı olan deprem afete dönüşmektedir. Yaşanan büyük yıkımların ve yitirilen binlerce insanımızın sorumluluğunu almak istemeyen iktidarlar, depremi “doğal afet” olarak tanımlayarak sonuçlarına da aslında rıza göstermektedirler.

    Deprem ülkemizde ve dünyanın pek çok yerinde yaşanmaktadır; geçmişten bugüne yaşanan depremlere yönelik tarih çalışmaları ve jeolojik araştırmalar bütünleştirildiğinde, belli bölgelerde belli aralıklarla şiddeti yaklaşık tanımlanabilen depremleri bilim insanları ortaya koyabilmektedirler. Bu deprem öngörüsü akılcı kentsel planlama ve nitelikli yapı üretimiyle birleştiğinde, Japonya örneğinde olduğu gibi depremin yarattığı hasarın göreli olarak can yakıcı olmadığı, yapılı çevre yıkımının yaşanmadığı, insan kaybının nispeten az olduğu, ülke ekonomisinin ağır yaralar almadığı sonuçlar söz konusu olmaktadır.

    Yakın tarihimizde ortak yaşanmışlıklarımızla 17 Ağustos 1999 Büyük Marmara Depreminden 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremlere ülkemizde ortaya çıkan durumu “doğal afet”ten ziyade “insan kaynaklı afet” olarak tanımlamak yerinde olacaktır. Bilindiği gibi insan kaynaklı afet tanımı esas olarak savaş ya da çatışma sonucu ortaya çıkan yıkım ve can kayıplarını açıklamak için kullanılmaktadır. Ancak bilimsel verilere dayalı akılcı kentsel planlama ve nitelikli yapılaşmayı reddederek ülke toprağından rant devşirmeye dayalı oluşturulan ekonomik modelin dayattığı çarpık kentleşme ve çürük yapılaşma koşullarında bir deprem yaşandığında bunu “doğal afet” olarak kabul etmek gerçeklerden kaçmak, sorumluluğu inkâr etmektir.

    Ülkemizde gerek merkezi düzeyde oluşturulan yasal çerçeve ve çevresel etki değerlendirme sisteminin (ÇED) işlemez hale getirilmesi gerek yerel yönetimlerin geliştirdiği imar planları ya da “kısmi imar değişiklikleri” aracılığıyla yaratılan “niteliksiz yapılı çevre” depremin afete dönüşmesinin esas nedenidir, dolayısıyla yıkımlar, ölümler esas olarak “insan kaynaklı” afetler sonucudur.

    Öncelikle 17 Ağustos’tan 6 Şubat depremlerine yaşanan afet ortamlarında yitirdiğimiz, acısı hala taze, tüm yurttaşlarımızı saygıyla anıyor, kederli ailelerine başsağlığı diliyoruz. Depremlerde yaralanan, sakat kalan, psikolojik travmalar yaşayan insanlarımızın acısını yüreğimizde hissediyoruz. 1992 Erzincan depremini, 1967 Sakarya depremini ve ülkenin farklı yerlerinde yaşanmış olan pek çok irili ufaklı depremi ve can kayıplarını da unutmadığımızı belirtmek istiyoruz.

    Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden bir buçuk yıl geçmesine karşın; afet yönetimi, acil ve geçici barınma yerleşim alanları, enkaz kaldırma ve döküm sahaları, kalıcı konut ve yeni yapılaşma süreçleri, güçlendirme, onarım, tarihi yapıların restorasyonu ve kentlerin yeniden inşası ile ilgili yapılan çalışmalar son derece eksik, yetersiz ve hatalı bir şekilde yürütülmektedir. Tüm bu süreçlerde yerel yönetimler, üniversiteler, meslek örgütleri ve halkın katılımı dışlanarak; imar ve yapılaşma kararları yürürlüğe konmuştur. Kent merkezlerinde geniş alanlar “riskli alan” ya da “rezerv alan” ilan edilerek mülkiyet değişiminin dolayısıyla olası demografik dönüşümün yolları açılmıştır.

    6 Şubat depremleri sonrasında yaşanan bu belirsizliklerle dolu ortam, bir yandan bireyin mülkiyet hakkını dolayısıyla barınma hakkını tartışmalı bir hale dönüştürürken bir yandan da bilimsel kent planlama ilkelerinin göz ardı edildiği imar yaklaşımı ile yeniden afet oluşturma riski yüksek bir yapılaşmanın önü açmaktadır.

    Bütün bu yaşananlardan çıkaracağımız en büyük ders ise ülkemizin ne afet yönetimi sürecinde ne de sonrasında temel barınma ve toplumsal yaşamın kurgulanması aşamasında örgütlü bir kurumlaşmasının olmamasıdır.

    Gerek acil barınma gereksiniminde gerek sonrasındaki hızlı ama akılcı kent planlama ve yapı üretme sürecinde yaşanan kararsız tutumun neden olduğu kaos ve belirsizlik, zor durumdaki depremzedelerin toplumsal psikolojinde de yara oluşturmuş ve insanları, doğdukları büyüdükleri yerlerden koparak farklı coğrafyalarda yaşamını sürdürme yoluna sokmuştur. Bu durumun bir sonucu da deprem bölgesindeki nüfusun doğal yapısının değişmesidir; kültür tarihi açısından çok özel önemi olan güneydoğu coğrafyasında çağdaş kentlerin ve tarihi çevrelerin yıkımıyla birlikle bu yerleşimleri yaratan kuşakların çocukları da barınamaz hale gelmiş, maddi kültür kadar somut olmayan kültürel değerler ve “insanları” da eksilmiştir.

    Deprem sonrasındaki bir buçuk yılda yaşanan bu iç karartıcı süreç, bizi yakın gelecekte beklenen Marmara depremi açısından endişelendirmektedir. Geçmiş deneyimlerin sorgulanarak yeni afetlerin yaşanmayacağı bir depremsellik için sağlıklı çözümlerin geliştirileceği bir kentleşme, imar, yapı üretim ve denetim sisteminin gerekliliği açıktır.

     Marmara depremi bekliyor!

    İstanbul merkezli ve Marmara bölgesini etkileyecek büyük bir depremin yakın gelecekte olacağı yönünde değerlendirmeler, yapılan bilimsel araştırmalarla ortaya konulmaktadır.

    Türkiye nüfusunun 1/3’ünün yaşaması, ekonominin %50’ye yakınının bu bölgede gerçekleşmesi olası depremin etkilerinin büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Büyük Marmara depreminin üzerinden 25 yıl geçmesine ve bu süreçte ülkenin çeşitli bölgelerinde depremler yaşanmış olmasına karşın; kamu ve toplum yararı doğrultusunda kentleşme ve afet politikaları geliştirilmemiş; afetlere karşı sağlam, sağlıklı ve güvenli kentleşme ve yapılı çevre üretimi sağlanmamış; kültürel, tarihî ve mimari mirasın korunarak gelecek nesillere aktarılması için çalışmalar yürütülmemiştir.

    Depremlerin ardından bugüne kadar afet risklerinin azaltılması, sağlam ve güvenli yaşam çevrelerinin oluşturulmasına yönelik yeterli önlem alınmamıştır. Tüm ülkede ve bölgede afet öncesi ve afet sonrası süreçleri doğrudan etkileyecek yasal düzenlemeler yapılırken; yaşanan yıkım ve kayıplara sebep olan planlama, kentleşme ve yapılaşma politikaları devam ettirilmektedir.

    Sonuç olarak;

    •Afet yönetimi ve afet risklerinin azaltılması için gerekli hukuki düzenlemelerin, Eylem Programlarının hazırlanması, gerekli koordinasyonun ve toplum katılımının sağlanması için bir an önce gerekli adımlar atılmalıdır.

    •İmar düzeni, yapı üretim ve denetim sistemi; sağlam yapı ve güvenli yaşam çevreleri üretmek için bilim, kamu yararı ve kamu denetimi esas alınarak tümüyle yeniden düzenlenmelidir.

    •İmar rantını önceleyen, kentlerin demografik yapısını bozan, kültürel sürekliliği ortadan kaldıran, kentlinin aidiyet hissini yok sayan Kentsel Dönüşüm politika ve uygulamalarından vazgeçilmelidir.

    •İmar affı düzenlemeleri ile planlama ilkelerine aykırı kaçak yapılaşmaların yasallaştırılması kabul edilemez. İlimizde de hala hızla devam eden kaçak yapı üretimine karşı etkin bir mücadele yürütülmelidir.

    •Yapı üretim sürecinde yer alan mimarlık, mühendislik ve planlama eğitiminin niteliği geliştirilmeli ve ülke genelinde eşdeğerlik sağlanmalıdır.

    •Meslek odalarının; mesleğe kabul sürecinden başlayarak mesleğin uygulanmasına, yapı denetimine ve mesleğin her alanında etkin bir şekilde yer alması için gerekli yasal düzenlemeler bir an önce gerçekleştirilmelidir.

    TMMOB Mimarlar Odası Bursa Şubesi mesleki ve toplumsal sorumluluklar kapsamında tüm bu süreçte ilgili kesimlerle birlikte etkin bir rol üstlenmeye hazırdır.

    Kamuoyuna saygıyla duyurulur.