Etiket: uzman

  • Zeytinyağı alırken dikkat

    Zeytinyağı alırken dikkat

    Zeytin hasadının başlamasıyla birlikte fırsatçılar sahte zeytinyağları üreterek piyasaya sürmeye başladı. Ucuz bitkisel yağlar ile zeytin aroması ve renklendiriciler konularak yapılan sahte zeytinyağları özellikle dijital ortamlarda düşük fiyatlara satılmaya çalışılıyor. Edremit Ticaret Odası Başkanı Ahmet Çetin sahte zeytinyağları ile mücadele ettiklerini belirtirken, Zeytinyağı Tadım Uzmanı ve Eğitmeni Yüksek Kimyager Zülal Taçar ise zeytinyağında renk kriterinin belirleyici bir özellik olmadığını ifade etti.

    Edremit Ticaret Odası Yüksek Kimyager, Zeytinyağı Tadım Uzmanı ve Eğitmeni Zülal Taçar, zeytin aroması ve renklendiriciler kullanılarak ucuz bitkisel yağlardan sahte zeytinyağı yapıldığını belirtti. Tacar, “Bir, bir buçuk senedir çok ciddi anlamda bizim gibi laboratuvarlar ve diğer kurumlar bu konuda epeydir mücadele veriyor. İyi bir zeytinyağının içerisine rafine edilmiş bir ürün konulabiliyor veya kötü bir zeytinyağı karıştırılabiliyor ama yine bir zeytinyağı oluyor. Tüketime uygun olmayabilir ya da uygun hale getirebilir.

    Piyasada artık zeytinyağı etiketiyle satılan sahte yağların neredeyse hiçbirisi zeytinyağı değil, tamamen karışım bir bitkisel yağ. Bitkisel yağ dediğimiz kanola olabilir, palm olabilir, pamuk olabilir, ayçiçek ya da mısır özü ama tek bir tip dahi değil. Gerçekten birkaç tanesinin karışımından oluşmuş. Hatta daha da kötüsü bunu daha inandırıcı bir hale getirmek için maalesef bazı aromalar katılarak zeytin kokusunun sağlandığı. Renk dengelemek için renk düzenleyicilerin konularak piyasaya zeytinyağı olarak arz edilmiş olan aslında hep duyduğumuz sahte zeytinyağı konusu” dedi.

    Güvenilir marka ve yerlerden zeytinyağı alınması gerektiğini vurgulayan Taçar, “Bu konuda önceden daha kolay ve çözümleyici şeyler söyleyebiliyorduk ama artık bizler için de, tüketici için de çok zor. Şunlara dikkat edelim en başta. Gerçekten biz bir zeytinyağı alacaksak, zeytinyağı satışının yapıldığı bir satış noktası, bir marka sahibinin satış mağazası veya şarküteri tarzı zeytinyağının da satılabileceği noktalardan, doğru noktadan almak önemli.

    Tüketici şöyle düşünüyor, pazarlardan ya da bir yerlere turizm amaçlı gittiğinde bölge zeytinyağı bölgesiyse yol kenarlarında veya semt pazarlarında satılan yağları doğal bir yağ algısıyla, daha doğal olduğunu düşünerek almak istiyor. Ama maalesef o yağların neredeyse hiçbirisi zeytinyağı dahi değiller. Biz bunları laboratuvar analizleri ve raporları sonucunda ortaya koyuyoruz, mücadele ediyoruz” diye konuştu.

    Gerçek zeytinyağının bir kokusu olduğunu vurgulayan Zülal Taçar, “Mümkünse gerçekten bir satış mağazasından, bir marka sahibinden, markanın satış noktasından koklayarak, tadarak almalarını veya güvendiğimiz zincir marketlerden bildiğimiz gerçek markalarla, en azından zeytinyağı olduğunu bildiğimiz ürünleri tercih etmeliler. Duyusal olarak tüketicilerin kendilerinin de yapacakları iki aşama var. Tüketici bir bardağa çok az bir miktar yağı koysun ve sadece koklasın. Çünkü zeytinyağının kendine özgü kokuları vardır. Bir zeytinyağı her halükarda kokar. Bir zeytinyağı güzel kokar veya kötü ise de kötü kokar ama kokar. Yani kokmayan bir zeytinyağı gerçekten yoktur. Olumlu ve olumsuz özelliklerini her zaman kokladığınızda size hissettirir” ifadelerini kullandı.

    Zeytinyağının renginin belirleyici bir özellik olmadığını ifade eden Tacar, “Bardağa zeytinyağınızı koyduğunuzda burada renginin hiçbir önemi yok. Çünkü renk zeytinyağı için hiçbir şekilde kalite kriteri değil; sarı olabilir, yeşil olabilir, açık renk, koyu renk. Buna hiç takılmadan az bir miktar yağı bardağa koyup sadece koklasınlar ve ne hissettiklerini düşünsünler. Taze çimen kokuları, yeşil veya olgun domates, domates sapı, yeşil zeytin, çağla gibi, badem gibi, yeşil erik gibi, yeşil elma gibi, tere, roka, baharatsı, fesleğen, nane gibi. Bu tarz kokuları algılıyorlarsa iyi hissettirir ve bu kokular ile gerçekten güzel bir zeytinyağına sahibiz diyebilirler.

    Kötü kokular da algılayabilirler. Bunlar nedir? Siyah zeytin kokusu gibi ya da bozulmuş bir sebze meyve kokusu gibi, ekşimiş, mayalanmış kokular gibi, olgun peynir gibi. Bu tarz ya da bayatlamış, yapışkanlık hissi veren, artık çok uzun süre kalmış rutubet, küf gibi kokular da algılayabilirler. Bu ise yine belki zeytinyağıdır ama kusurlu, yani iyi olmayan bir zeytinyağı olduğunu düşündürebilir. Ama bir bitkisel yağda bunları algılayamazlar. Gerçekten kokmaz, hiçbir şekilde kokmaz” dedi.

    Edremit Ticaret Odası Başkanı Ahmet Çetin de zeytinyağında sahteciliğe karşı mücadele ettiklerini belirterek, “Zeytinyağı çok kıymetli bir ürün. Son dönemlerde de vatandaşlarımızın özellikle ucuz zeytinyağına ulaşması anlamında maalesef ki içinde zeytinyağı olmayan ya da tağşişle karıştırılmış, zeytinyağı esanslı, çok ucuza mal edilmiş ya da çok ucuza piyasaya sunulan zeytinyağları bulmaya, görmeye başladık. Burada da Edremit zeytinyağı isminin kullanıldığını tespit ettik. Tespit ettiğimiz firmalara, ulusal e-ticaret sitelerinde olmak üzere diğer piyasada da olan firmalara biz noter tespitleri yaparak tebligatlarımızı gönderdik ve Edremit zeytinyağı coğrafya işaretli ürünlerde bu yapılan sahteciliğin yapılmaması konusunda mücadelemize başladık. Aynı zamanda bu firmaları da Ticaret Bakanlığı’na şikayet ettik” dedi.

  • Ortodonti tedavisi için en uygun dönem

    Ortodonti tedavisi için en uygun dönem

    Ortodonti tedavilerinin genellikle 8 ile 13 yaşları arasında başladığını kaydeden Ortodonti Uzmanı Sanaz Sadry, iskeletsel bozuklukların çocuğun büyüme dönemi henüz bitmeden giderilebilmesi ve genç dokuların daha iyi yönlendirilmesi nedeniyle en uygun dönemin ‘ergenlik dönemi öncesi’ olduğunu söyledi. Sadry, ortodonti tedavisi sürecinde dikkat edilmesi gereken noktalara da dikkat çekti.
    İstanbul Atlas Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Sanaz Sadry, ortodonti ve ortodonti tedavisi sırasında dikkat edilmesi gerekenlere ilişkin değerlendirmede bulundu.

    Ortodontinin, yanlış konumlanmış dişlerin çene kemikleri üzerinde düzgün şekilde yerleşebilmesi ve yüz düzensizliklerinin teşhis ve tedavisi ile ilgilenen diş hekimliğinin bir uzmanlık dalı olduğunu belirten Doç. Dr. Sanaz Sadry, “Amaç karşı çenedeki dişler ile uyumlu, düzgün sıralanmış dişlerin olmasıdır. Tabi her ne kadar düzgün diş anlamına gelse de kelime anlamını aşan ortodonti bölümü, günümüzde sadece dişleri değil, alt ve orta yüz düzensizliklerini de tedavi etmektedir” dedi.

    Ortodonti tedavisi gören hastaların yüzde 30’unu erişkinler oluşturuyor
    Ortodonti tedavisinin çocuklara ve erişkinlere uygulandığını kaydeden Sadry, “Önceleri ortodontik tedavinin yalnızca çocuklarda uygulanabileceği görüşü hakim olsa da günümüzde ortodontik tedavi gören hastaların yüzde 30’unu erişkin bireyler oluşturur. Bu nedenle ortodonti tedavisinin her yaştaki birey için mümkün olduğunu söylemek mümkündür. Aynı zamanda sağlıklı bir kapanış 16 yaşında olduğu gibi, 60 yaşında da hastalar için önemlidir. Sağlıklı olan dişler her yaşta istenilen şekilde hareket ettirilebilir” diye konuştu.

    Ortodonti tedavisine hangi yaşlarda başlanmalıdır?
    Ortodonti tedavisinde yaş sınırı olmadığını, 7’den 70’e herkese tedavi uygulanabileceğini belirten Sadry, ortodonti tedavisi için en uygun yaş önerilerinin olduğunu söyledi.

    Amerikan Ortodonti Derneği (American Association of Orthodontics -AAO) tarafından çocukların 7 yaşını geçmeden ortodontik kontrolden geçmelerinin önerildiğini ifade eden Sadry, “Çünkü bu yaşlardayken yani henüz ağızda süt dişleri bulunuyorken ortodonti uzmanı tarafından çocuğun çene ve diş gelişimindeki sorunlar kolayca tespit edilebilir. Anormal bir durumun tespit edilmesi halinde ortodonti soruna müdahale erkenden yapılabilir ve tedavi süreci çok daha kolay ve çok daha kısa sürede gerçekleştirilebilir. Aksi takdirde ileri yaşlarda daha komplike ve daha maliyetli tedavilere ihtiyaç duyulabilir” diye konuştu.

    Ortodontik hastaların aktif tedavilerinin genellikle 8 ile 13 yaşları arasında başladığını kaydeden Sadry, “Böylece iskeletsel bozukluklar da çocuğun büyüme dönemi henüz bitmeden giderilebilir. Genç dokular daha iyi yönlendirildiği için ortodontistlerin en sevdiği tedavi zamanı, ‘ergenlik dönemi öncesi’ olarak adlandırılabilir. Küçük yaşlarda başlayan ve diş üzerinde yaşanan çapraşık yapıları düzenlemek ergenlik dönemde daha kolay olacaktır. Ortodonti tedavisine en uygun yaş, bireyin diş yapısı, çene gelişimi ve genel sağlık durumuna bağlı olarak değişebilir. Bu nedenle uzman bir ortodontiste danışarak en doğru yaş tespit edilmelidir” tavsiyesinde bulundu.

    Ortodonti tedavisinde süre kişiden kişiye değişiyor
    Ortodonti tedavi süresinin de kişiden kişiye farklılık gösterebileceğini ifade eden Sadry, “Aktif ortodontik tedavi 1 ile 4 sene arası sürebilirken, ortalama 2 senede biter. Bazı bireyler biyolojik yapılarından dolayı tedaviye diğerlerinden daha hızlı ya da daha geç cevap verebilir. Ayrıca önleyici ve erken tedaviler sadece birkaç ay sürebilir. Apareyler tedavi sürecinde periyodik olarak uyumlanır” dedi.

    Ortodonti tedavisinde 4 noktaya dikkat
    Doç. Dr. Sanaz Sadry, ortodonti tedavisinde dikkat edilmesi gerekenlere ilişkin de şu uyarılarda bulundu:
    Ağız Hijyeni: Dişlerinizi normal rutininizden daha fazla fırçalamanız gerekmektedir. Her yemekten sonra ve akşam yatmadan önce, dişlerin fırçalanması gerekmektedir. Fırçalama işlemi ortalama 3 dakika sürmeli ve teller pırıl pırıl olana kadar devam ettirilmelidir. Tedavi boyunca ‘ortodontik diş fırçasına’ ilave olarak ‘arayüz fırçası da’ kullanmanız gerekmektedir. Eğer dişler bu süreçte iyi fırçalanmazsa, braketlerin altından oluşacak çürümeler sonucu, dişlerinizde geri dönüşü olmayan lekeler meydana gelecektir. Ayrıca kötü ağız hijyeni hekimin keyfini kaçırmakta, tedavinin de uzamasına sebep olmaktadır.
    Ortodontik Aparey ve Aygıtlar: Hekiminizin takmanızı istediği aparey, plak ve lastikleri uygun bir şekilde takmalısınız. Aksi halde tedavinizin süresi uzar ve istenilen sonucun alınamamasına sebep olur. Braketlerin diş yüzeyinden kopmaması için yasak yiyeceklerden uzak durmanız gerekmektedir. Braketlerin kopması tedaviyi yavaşlatmakta ve ek ücret alınmasına sebebiyet vermektedir.

    Randevular: Randevularınıza özen gösteriniz. Eğer randevularınızı unutmanıza neden olacak çok özel bir durumunuz varsa hatırlatma isteyebilirsiniz. Telefonla randevu alma işini acil durumlar dışında son güne bırakmamanızı öneririz. Tatillerinizi ve uzun süreli seyahatlerinizi tedavinizin gidişatına göre ayarlamanız iyi olur. Tedavinin bazı dönemlerinde doktorunuza sormadan plan yapmamalı ve uzun süre ortadan kaybolmamalısınız. Aksi halde tedavi zarar verici hale gelir.

    Sabır: Genellikle 10 gün süren alışma döneminde sabırlı olmanız gerekmektedir. Ağrı kesici almanızı tavsiye etmemekle birlikte, zor durumda kalındığında aspirin dışındaki ağrı kesiciler kullanılabilir. Ortodontik tedavi disiplin, titizlik ve iş birliği isteyen, kuralcı, uzun ve zor bir tedavidir. Çünkü dişlere uygulanan kuvvet kontrolsüz kalırsa, kemikleri ve diş köklerini eritici etki gösterebilmektedir.

  • “40 yaşından sonra yılda bir kez mamografi yaptırılmalı”

    “40 yaşından sonra yılda bir kez mamografi yaptırılmalı”

    Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Demircan, kadınların meme kanserine karşı kendilerini kontrol etmeye 20 yaşından sonra başlaması gerektiğini belirterek, “40 yaşından sonra mutlaka düzenli olarak da mamografi yaptırılmalılar” dedi.
    Ekim ayının Meme Kanseri Farkındalık Ayı olması nedeniyle ‘Meme Kanserinde Doğru Bilinen Yanlışlar” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirildi.

    Moderatörlüğünü Pembe İzler Kadın Kanserleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Seral Çelik’in yaptığı söyleşinin uzman konukları Acıbadem Adana Hastanesi doktorları Prof. Dr. Orhan Demircan, Prof. Dr. Sinan Yavuz, izleyicilere erken teşhisi için neler yapılması gerektiğine dair bilgiler verdi. 5 yıl önce meme kanseri tanısı alan muhtar Nevin Dinçer ise hastalık deneyimini anlattı. Çok sayıda izleyicinin katıldığı farkındalık söyleşine Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar ve eşi Nuray Karalar da katıldı.

    “40 yaşından sonra yılda bir kez mamografi yaptırılmalı”
    Söyleşide meme kanseri ile ‘doğru bilinen yanlışlar’ olduğuna dikkat çeken Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Demircan, meme kanserinden ilk adımın, düzenli tarama testleri yaptırılması olduğunu belirterek, şunları söyledi:
    “Meme kanseri, sık görülen bir kanser türü. Her 8 kadından biri, bu hastalıkla tanışıyor. Bu yüzden düzenli taramalar yapılması çok önemli. Taramalar, meme kanserinin erken teşhisini sağlıyor. Erken teşhis edilen meme kanserinin ise tedavi başarısı çok yüksek. Fakat toplumda doğru sanılan yanlışlar çok yaygın.

    Örneğin, mamografi yaptırırsam çok radyasyon alırım. Oysa alınan radyasyon miktarı, Amerika’ya uçuş sırasında alınan radyasyon kadar. Mememde kanserli bir kitle varsa mamografi çektirirken uygulanan bu kitlenin tüm vücuda dağılmasına yol açar gibi yanlış inanışlar çok. Bunlar tarama testlerinden uzaklaştıran yanlış bilgiler. Bilgi, doğru kaynaklardan öğrenilmeli.”

    Kadınlara her ay düzenli olarak kendi kendine meme kontrolü yapmalarının meme kanseri teşhisinde önemli rol oynadığını söyleyen Prof. Dr. Demircan, “Her ay kadınların kendi kendine yaptıkları meme kontrolü, kadınların bedenini iyi tanımalarını sağlıyor. Böylece memede gördükleri bir farklılığı daha çabuk fark edebiliyorlar.

    Kendi kendine kontrolün 20 yaşından sonra başlamalı. 40 yaşından sonra mutlaka düzenli olarak da mamografi yaptırılmalı. Mamografi, çok küçük bir odağın bile erkenden tespit eden bir tarama yöntemidir. Böylece, kanser odağı yayılmamışken tespit ediliyor ve tedavisinde çok büyük başarı sağlanıyor” dedi.

    “Kalıtsal kanser türleri, tüm meme kanserlerinin yalnızca yüzde 10’u”
    Meme kanserine karşı alınacak önlemler olduğunu ama yüzde yüz korunmanın mümkün olmadığını söyleyen Tıbbı Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Yavuz, “Meme kanserine karşı bizi yüzde yüz koruyacak sihirli bir formül yok. Sağlıklı beslenme, egzersiz gibi meme kanseri riskini düşürecek bazı önlemler alabiliriz” dedi.

    Meme kanserinin kalıtsal geçişli bir hastalık olduğunu belirten Prof. Dr. Sinan Yavuz, “Bazen aileden geçen genler, bu hastalığa yol açabiliyor. Ama tüm meme kanserleri arasında bu oran, sadece yüzde 10-15 kadar. Yani, ailesinde hiç meme kanseri olmayan kadınların bu hastalığa yakalanma oranı çok yüksek.

    O nedenle kadınlar ailemde meme kanseri yok, taramalarımı geciktirsem bir şey olmaz diye düşünmesinler” diye konuştu.
    Meme kanserinin oluşmasında rol oynayan bazı genlerin bilindiğine de dikkat çeken Prof. Dr. Yavuz, bu genlerin tespit edilebildiği de belirtti. Kanserin tedavisinin muldisipliner bir yaklaşımla yapılması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Yavuz, “Kanserin tedavisi, patoloji, radyoloji, genel cerrahi, tıbbi onkoloji, radyasyon onkolojisi gibi birçok uzmanın birlikte çalışmasını gerektiriyor.

    Bu uzmanlar hastanın tanısından tedavisine kadar her aşamasında hasta için en iyi yöntemi belirliyor. Böylece tedavi başarısının ve hastanın yaşam kalitesinin yükseltilmesi sağlanıyor. Bugün bu tip multidisipliner yaklaşımla çalışan meme merkezlerinin sayısı artıyor” dedi.

    “Kendi kendime kontrol ederken elime bir kitle geldi”
    2019 yılında kendi kendini muayene ederken eline bir kitle geldiğini belirten Nevin Dinçer, hastalık deneyimini şöyle anlattı:
    “Eşimle İstanbul’a gitmiştik. Duş sırasında mememde bir kitle fark ettim. Hemen eşimle doktora gittik, muayeneler, mamografi, biyopsi derken bir meme kanseri olduğu tespit edildi.

    Tedaviyi memleketimde Adana’da olmak istedim. Tekrar geri döndük. Hocalarımızla tanıştık. Hocalarım da bu süreci o kadar iyi anlattılar ki, ben de adapte oldum ve büyük bir sorun olarak görmedim. ‘Atlatacağım, iyileşeceğim’ diye düşündüm. Öyle de oldu. Sosyal hayattan hiç kopmadım. Bankadan emekli olmuştum, şimdi Kurtuluş mahallesinin muhtarlığı yapıyorum. Kadınlara korkmayın, kontrollerinizi ihmal etmeyin, hastalanırsanız da umudunuzu asla yitirmeyin diyorum” diyerek düşüncelerini ifade etti.

    “Bilgi, en büyük güç”
    Dernek olarak 10 yıl önce meme ve jinekolojik kanserler konusunda toplumsal farkındalığı artırmak ve bu hastalıklarla mücadele eden kadınlarla yol arkadaşlığı yapmak için yola çıktıklarını söyleyen Pembe izler (Pİ) Kadın Kanserleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Seral çelik, izleyenlere bilginin en büyük güç olduğunu belirterek şunları söyledi:

    “Birçok kadın meme kanseriyle tanışıyor. Ülkemizde genç yaşta meme kanseri hasta sayısı da yüksek. Bu hastalıklara karşı bilgi, en büyük güç. Derneğimizdeki pek çok hastalık deneyimi olan kadının hikayesi, bir yakınının ‘mamografi çektirdin mi?’ uyarısıyla ya da meme kanseriyle ilgili bir yazıyı okumasıyla, bir videoyu izlemesiyle başladığını biliyoruz. Biz dernek olarak erkek ya da kadın tüm topluma bu hastalıklarla ilgili uzmanlarımızla birlikte bilgi vererek, erken teşhise dikkat çekmeye çalışıyoruz.

    Çünkü bir hastalık, yalnızca hastayı değil, ailesini, arkadaşlarını yani çevresindeki pek çok kişinin hayatını etkiliyor. Hasta yakınları da hastalar için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Bunun için tüm toplumun bilgilenmesi, hem erken teşhisinde hem de bu hastalıklarla mücadele edilmesinde çok önemli bir rol oynuyor.”Söyleşi sonrasında Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın eşi Nuray Karalar, tüm katılımcılara teşekkür ederek, konuşmacılara çiçek verdi.

  • Deprem uzmanı Baki: “Beklenen artçı deprem daha meydana gelmedi”

    Deprem uzmanı Baki: “Beklenen artçı deprem daha meydana gelmedi”

    Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının (AFAD) internet sitesinde yer alan bilgiye göre, saat 09.31’da merkez üssü Pazarcık olan 5 büyüklüğünde sarsıntı kaydedildi. Depremin 7 kilometre derinlikte meydana geldiği öğrenilirken deprem Gaziantep, Adana ve Osmaniye’de de hissedildi.

    “6,6 büyüklüğünde deprem ile o bölge rahatlar”
    Depremden sonra İhlas Haber Ajansı’na konuşan Jeofizik Mühendisleri Odası Genel Merkez Onur Kurulu Üyesi Jeofizik Yüksek Mühendisi Melih Baki, “Yaşanan deprem bir artçı depremdir. Hareket eden Kahramanmaraş, Malatya ve Bingöl arasındaki 2. blok yerine oturmadı. Bu blok yerine oturuncaya kadar artçılar devam edecek. Beklediğimiz artçı deprem meydana gelmedi. 7,7 ve 7,6’lık depremlerin artçısı 6 büyüklüğünde bir depremdir. 6 ile 6,6 arasında büyüklüğünde bir deprem meydana gelirse o bölge uzun bir süre rahatlayacaktır” ifadelerini kullandı.

    Öte yandan, Melih Baki, her duruma hazırlıklı olmak gerektiğini ve önlemlerin alınmasını istedi.

  • Uzmanlardan havuz uyarısı

    Uzmanlardan havuz uyarısı

    Sıcak havaların bunaltıcı etkisinden kurtulmak için birçok vatandaş kendilerini yüzme havuzlarına atıyor. Uzmanlar ise bakımı yapılmayan havuzların enfeksiyon bulaşma riskine karşı dikkat edilmesi gerektiğini belirtiyor. Yaz aylarında bakteri, parazit veya mantarların üremelerinin arttığını söyleyen uzmanlar bunun sonucunda bulantı, ishal ve kusma şikayetleri konusunda uyarıyor. Kreş çağındaki çocukların ve yaşlı hastaların özellikle dikkat etmesi gerektiğini ifade eden Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Doğaç Uğurcan, “Kreş dönemindeki 3-4 yaş gruplarındaki çocukların ya da yaşlı hastaların özellikle 75-80 yaş üstü hastaların daha dikkatli olması gerekiyor. Çünkü bunların çoğu ishal, bulantı, kusma yaptığı için vücudun su kaybetmesi sonucu kişilerde halsizlik, ateş yüksekliği gibi şikayetler olabiliyor, yemek yemeleri bozulabiliyor” şeklinde konuştu.

    “Yaz aylarında enfeksiyonların, bakterilerin, parazitlerin ve mantarların üremeleri artıyor”

    Yaz aylarının gelmesiyle havuza olan ilginin arttığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Doğaç Uğurcan, “Yaz aylarında enfeksiyonların, bakterilerin, parazitlerin ve mantarların üremeleri artıyor. Özellikle havuz gibi durgun su kaynaklarında yüzmek, burada vakit geçirmek bakterilerin bizim vücudumuza geçmesine bize bulaşmasına neden olabiliyor. Kapalı havuzlar, küçük havuzlar, buralara gelen kalabalık insan toplulukları, özellikle küçük çocukların buraya rağbet etmesi nedeniyle bir enfeksiyon kaynağı olabiliyor. Bu bulaşma ağız yoluyla olabileceği gibi solunum yoluyla bulaşma şeklinde ya da gaita yolu dediğimiz idrar dışkı yoluyla enfeksiyonlar bulaşabiliyor” diye konuştu.

    “Adenovirüsü, rota virüsü gibi virüsler havuz yoluyla bulaşabiliyor”

    Birçok enfeksiyonun havuz yoluyla geçebildiğini ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Doğaç Uğurcan, “Özellikle de ishal yapan, ateşle seyreden özellikle küçük çocuklarda çok gördüğümüz, anasınıfı çağında 4-5 yaş ya da ergenlik döneminde havuza giren çocuklarda bu şikayetler yaz aylarında artıyor. Bunlar neler olabilir dediğimizde bakteriler, tifo, dizanteri ya da paraziter amip dediğimiz kanlı ishal yapan etkenler olabileceği gibi biraz daha hafif geçen viral enfeksiyonlar örneğin adenovirüsü, rota virüsü gibi virüsler havuz yoluyla bulaşabiliyor. Genç kadınlarda idrar yollarını tutan mantar enfeksiyonları, candida dediğimiz enfeksiyonlar havuzlardan, havuz sonrası özellikle soyunma odaları, ortak tuvaletlerden de bulaşma söz konusu olabiliyor” dedi.

    “Kreş dönemindeki 3-4 yaş gruplarındaki çocukların dikkatli olması gerekiyor”

    Enfeksiyon kapıldığı zaman havuzdan sonraki 1-2 gün içerisinde kendini belli ettiğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Doğaç Uğurcan, “48 saat içinde başlayan, 38-39 derecelerde bir ateş yüksekliği, akabinde devam eden bulantı, kusma, ishal, özellikle kanlı ishal şikayeti olması havuzdan bir enfeksiyon, bir mikrobun vücudumuza girdiğinin belirtisi olabilir. Normalde sağlıklı bir yetişkin böyle bir enfeksiyonu kısa bir sürede atlatır. Enfeksiyon 3-4 gün içerisinde kendiliğinden geçebilir. Kreş dönemindeki 3-4 yaş gruplarındaki çocukların ve yaşlı hastaların daha dikkatli olması gerekiyor. Çünkü bunların çoğu ishal, bulantı, kusma yaptığı için vücudun su kaybetmesi sonucu kişilerde halsizlik, ateş yüksekliği gibi şikayetler olabiliyor. Yemek yemeleri bozulabiliyor. Küçüklerin ve yaşlı hastaların böyle durumlarda mutlaka bir doktora başvurmasında fayda var. Ama sağlıklı bir yetişkinde eğer bir şikayet yoksa düzenli beslenerek, su içerek kendileri atlatabiliyor. Doktorlar antibiyotik tedavileri verebiliyor çeşidine göre. Çünkü çok fazla virüs ve bakteri var. Hangi tanı konduysa ona göre bir antibiyotik tedavisi verilebiliyor” ifadelerini kullandı.

    “El yıkama alışkanlığına ve kişisel hijyenimize de dikkat etmemiz lazım”

    Bunlardan korunmanın en önemli yollarından birisinin el yıkama alışkanlığı olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Doğaç Uğurcan, “Tuvaletler, ortak kullanılan duşlar, soyunma odaları buralardan da geçiş söz konusu olabiliyor. El yıkamak, havuzun temizliği, klorlanması, havuzun içinde su akışının olması devridaim olması ve günlük bakımlarının yapılması gerekiyor. Denizde böyle bir enfeksiyon riski oldukça düşük. İmkanı olan insanlar için denize girmek biraz daha avantajlı ama havuza giriyorsak da bu günlük bakımlara, havuzun klorlanmasına oldukça dikkat edilmesi gerekiyor. El yıkama alışkanlığına ve kişisel hijyenimize de dikkat etmemiz lazım. Kalabalık havuzların dinlendirilmesi yani aynı anda yüzlerce kişi değil de grup grup havuzlara girilmesi koruyucu bir yöntem olabilir. Bu şekilde dikkat ederek özellikle yaz aylarında temmuz, ağustos, eylül aylarında havuzdan bulaşan enfeksiyon hastalıklarından korunmak mümkün olacaktır” şeklinde konuştu.

  • Yola çıkacaklara uzmanından uyarı

    Yola çıkacaklara uzmanından uyarı

    Kurban Bayramı’na sayılı günler kala vatandaşlar tatil planlarını yapmaya başladı. Bayramda kimisi ailesinin yanına gitmek için kimi vatandaşlarda tatil yapmak için tatil beldelerine gitmeyi planlıyor. Yapılan planlar dâhilinde vatandaşların bir bölümü kendi araçlarıyla yola çıkacaklar. Uzun yollara çıkılmadan önce yapılacak bakımlar adeta hayati önem arz ediyor. Özellikle gereğinden fazla yükün araca yüklenmesi fren mesafesini arttırırken, yakıt tüketimi de arttırıyor. Sürücülerin yükün yanı sıra yağ, antifriz suyu, şanzıman yağlarının, fren hidrolikleri gibi aksamalarının bakımlarını yaptırmadan yola çıkmaması öneriliyor.

    “800 -900 kilogram geçmeyecek bir şekilde olursa daha rahat bir yolculuk olur”

    Eskişehir’de otomobil tamirciliği yapan Seyfi Apaş, uzun yola çıkacak vatandaşları uyardı. Bakımın yolculuk konforunu ve güvenliğini artıracağına değinen Apaş, “Kesinlikle hepimiz yola çıkacağız. Bayram, tatil veya aile ziyaretleri için yola çıkacağız. Bunun için öncelikle aracımızla gideceksek, bazı periyodik bakımların olması gerekiyor. Örneğin sıvı bakımları, sıvı bakımları dediğiniz nedir? Yağ bakımı, antifriz su bakımı, işte şanzıman yağlarının, fren hidrolikleri gibi bakımların kesinlikle yapılması gerekir ki yolda mağdur olmayalım. İkincisi, lastik havalarımızı kontrol etmemiz gerekir. Bunun haricinde aracımızın yük durumuna dikkat etmemiz gerekiyor. Biliyorsunuz havalara artık ısınmaya başladı, lastikler, fren bakımları ya da en azından balataların kontrol edilmesi gibi bakımları olursa daha iyi olur. Araçların bir kapasitesi vardır, 800 -900 kilogram geçmeyecek bir şekilde olursa daha rahat bir yolculuk olur. Bunu daha dikkat edilmesi gereken şeylerdir. Ağırlık en çok fren mesafesini etkiler. Burada işte ani bir durman gerektiğinde duramazsın. Kazaya sebebiyet verir. Yani bugün şehir dışına çıktığımız zaman 90-100 kilometre süratle gidiyoruz ama burada bir fren mesafesi gerekir. Bayram trafiği yoğun, aracın arkasına fazla yaklaşırsın. Fren mesafesi uzadığı zaman duramazsın, bu da kazaya sebebiyet olur. Onun için mümkün olduğu kadar fazla yük koymadan lastik havalarını, frenleri kontrol ettirerek yola çıkarsak daha iyi olur. Araçtaki yük durumuna göre yakıtımız artar. Yani aracın şöyle söyleyeyim, kapasitesinden fazla yük attığımız zaman bu arabanın işte dördüncü viteste gideceği yerde vites düşersin, çekiş düşük olur. Çekişi düşük olmasa yakıtı arttırır haliyle bu arabada klima kullanacağız. Yaz günü bu yakıtı bir miktar daha arttırır” dedi.

  • Uzmanı uyardı: Yaz ishaline dikkat

    Uzmanı uyardı: Yaz ishaline dikkat

    Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nde görevli Dr. Öğr. Üyesi Mahmut Ekici, çocuklarda sıklıkla görülen ve günlük yaşamı olumsuz etkileyen yaz ishali ile ilgili açıklamalarda bulundu. İshale yakalanmış bir çocukta ishalin yanı sıra kusma, ateş, karın ağrısı, halsizlik, iştahsızlık gibi diğer durumlarında görülebileceğini ifade eden Ekici, “Komaya kadar gidebilen etkilenmeler söz konusu olabilmektedir” dedi.

    Genel olarak, her zamankinden daha sık ve daha yumuşak dışkılamanın ishal olarak tanımlandığını belirten Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nde görevli Dr. Öğr. Üyesi Mahmut Ekici, “İshale yakalanmış bir çocukta ishalin yanı sıra kusma, ateş, karın ağrısı, halsizlik, iştahsızlık vb gibi diğer durumlar da görülebilir. İshalin en önemli sorunu, gerek gaita ile gerekse de kusma yoluyla meydana gelen sıvı ve elektrolit kayıplarıdır. Bilindiği üzere normal yetişkin bir insanın vücudunun üçte ikisi sudan ibarettir. Çocuklarda ise yaş küçüldükçe su oranı daha da artmaktadır, örneğin yeni doğmuş bir bebeğin vücudunun yüzde 75’i sudan ibarettir. İshal ve kusma ile vücutta su kaybının meydana gelmesi ve su-elektrolit dengesinin bozulması çocukları derhal etkilemekte ve hemen belirti vermektedir. Susama, halsizlik, ciltte kuruluk ve solukluk, gözyaşı azalması, ağız kuruluğu, küçük bebeklerde bıngıldakta çökme, şuur durumunda ise komaya kadar gidebilen etkilenmeler söz konusu olabilmektedir” dedi.

    “İshallerin çoğunda antibiyotik kullanımına gerek yoktur”

    Hastalığın belirtilerini sıralayan Dr.Mahmut Ekici, “Enfeksiyonlar, besin alerjileri, antibiyotik kullanımı, toksinler, hormonlar, stres, ve benzeri durumlar. Bunların içinde en sık sebep olarak enfeksiyonları görüyoruz. Enfeksiyon etkenleri olarak ise virüsler (örneğin adenovirüs, rotavirüs, norovirüs, vb), bakteriler, protozoonlar, parazitler ve mantarlar görülmektedir. Çocuklardaki ishallerin en sık sebebi enfeksiyonlardır, bu enfeksiyonlar içinde ise en sık etkenler ise viral etkenlerdir. Bilindiği üzere viral enfeksiyonlarda antibiyotikler kullanılmamaktadır. Dolayısı ile, çocuklardaki ishallerin çoğunda antibiyotik kullanımına gerek yoktur. Yaz ishallerinde adenovirüsler sık görülmektedir. Rotavirüs ise her ne kadar daha çok kışın ishal yapsa da nadiren de olsa yazın da ishal etkeni olarak görülebilmektedir. Bakteriler içinde ise E.coli bakterisi, Salmonella bakterisi, Şigella (Shigella) bakterisi, C.pylori ile diğer etkenlerden Amip (E.histolytica) sık görülmektedir. Bunların yaptığı ishallerin önemli bir özelliği kanlı ishal ve kramp tarzı şiddetli karın ağrısı yapmalarıdır. Bu etkenler söz konusu olduğunda çoğunlukla antibiyotik kullanılmaktadır” ifadelerini kullandı.

    “Tedavide kaybedilen su ve elektrolitlerin yerine konması en temel unsurdur”

    Hatalıktaki enfeksiyon riskini değinen Ekici; “Enfeksiyon etkenleri bulaşıcı olduğu için çoğunlukla hasta olan bir bireyle temas etmekten (ortak malzeme ve tuvalet kullanımı, ortak yaşam alanlarında bulunma vb) veya kontamine olmuş bir besinle beslendikten sonra ishal etkeni bulaşır. İshale yakalanmış her çocuk doktora götürülmelidir. Çünkü devam eden ishal ve kusmalar ile klinik tablo çok kısa süre içinde derinleşebilmektedir. Tedavide kaybedilen su ve elektrolitlerin yerine konması en temel unsurdur. Bu amaçla bol su içilmeli, ishal için hazır satılan elektrolitli solüsyonların doktor tavsiyesine göre kullanılması gerekmektedir. İshal süresini kısalttığı bilimsel olarak ispatlanmış probiyotikler ve çinko kullanılmalı, bu amaçla mutlaka doktor tavsiyesine uyulmalıdır. Viral etkenlerde antibiyotik kullanımına gerek yoktur ancak bakteriyel etkenlerde doktorun önermiş olduğu antibiyotiği kullanmak gerekir. Lifli ve yağlı besinlerden kaçınmalı, lifsiz ve yağsız besinler kullanılmalıdır. Bu amaçla yoğurt, tuzlu ayran, yağsız pirinç lapası, yağsız makarna, yağsız erişte, ekmek içi, muz, kabuğu soyulmuş elma, yağsız beyaz et, yağsız kırmızı et, vb yenilebilir. Korunmada en önemli etken genel temizlik (hijyen) kurallarıdır. Besinler temiz su ile bol yıkandıktan sonra yenmeli, ishale yakalanmış birey ile ortak malzeme kullanılmamalı ve bu bireyler ortak yaşam alanlarından hastalık etkeni geçene kadar uzak durmalıdır. Her beslenme öncesi eller temiz su ile yıkanmalıdır. Aşısı bulunan etkenlere karşı çocuklar, ailenin izni dahilinde, aşılanmalıdır” ifadelerine yer verdi.

  • Uzmanından kanser taraması uyarısı

    Uzmanından kanser taraması uyarısı

    Kanser hastalığına dikkat çekmek için açıklamalarda bulunan Manisa Şehir Hastanesi Tıbbi Onkoloji Hekimi Doç. Dr. Engin Kut, “1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası’dır. Bu vesileyle farkındalık oluşturmak için şunları belirtmek istiyorum. Kanser büyük oranda çevresel faktörler, beslenme ve yaşam tarzına bağlıdır. Bunların hepsi değiştirilebilir nedenlerdir. Bu nedenle sigara ve alkolden uzak duralım. Yeterli ve dengeli beslenelim. Düzenli fiziksel aktivite yapalım. Güneşin zararlı ışınlarına uzun süre maruz kalmaktan kendimizi koruyalım. Yine kanser erken teşhis edildiği sürece tedavi edilebilir bir hastalıktır. Bu nedenle yılda bir cilt muayenesini, 40 yaşından itibaren kadın hastalarımıza meme taramasını, 50 yaşından itibaren ise herkese kolorektal kanser açısından bağırsak kanseri taramasını önermekteyiz. Bazen bir gün bile çok şey değiştirir. Bu nedenle kansere değil hayata şans verelim.” dedi.

  • Uzmanından ‘kısırlık’ uyarısı

    Uzmanından ‘kısırlık’ uyarısı

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Naziye Gürkan, vajinal akıntı hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Vajinal akıntının normal olduğunu, çünkü vajinanın doğal olarak ıslak olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Naziye Gürkan, “Enfeksiyonları önlemek için de hafifçe asidik bir yapıdadır. Fizyolojik vajinal akıntı şeffaf kokusuz ve kadını rahatsız etmeyecek boyuttadır ve kaynağı rahim ağzı ve vajina girişindeki bezlerle birlikte vajen epitel döküntüleridir” diye konuştu.

    “Enfeksiyon varsa kötü koku olur”

    Vajina duvarından dökülen hücrelerin katılımıyla vajinada ıslaklığın sağlandığını ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Gürkan, “Vajinal ıslaklık, sağlıklı cinsellik için gerekli bir durumdur. Akıntı, enfeksiyona bağlı bir durumsa renkli, kötü kokuludur. Pürülan, sarı, yeşil bol miktardaki akıntılar enfeksiyon akıntılarıdır ve tedavi gerektirir. Kaşıntı, yanma, sızı, şişlik ve ağrıya sebep olabilir. Vajinanın asit seviyesi, hormonal değişiklikler, doğum kontrol hapları, cinsel uyarılma şeffaf akıntıya neden olur. Bu akıntı ile birlikte herhangi bir vajinal şikayet olmaz ve miktarı pedi dolduracak kadar değildir. Patolojik akıntılar koyu sarı, gri, yeşil, kesif beyaz, kahverengi veya kırmızı kanla karışık olabilir” şeklinde konuştu.

    Vajinal akıntı türleri

    Vajinal akıntı türlerini sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Gürkan “Doğurganlık akıntısı: Reglinizden iki hafta önce olur ve çiğ yumurta beyazı gibi görünür. Islak ve kaygandır, kokmaz veya kaşınmaz. Kahverengi mukus: Bu, genelde reglinin başlamasına veya bitmesine işaret eder. Sadece bir günden uzun süredir vajinada beklediğinden rengi değişmiştir. Kalın, beyaz ve kalıp halinde akıntı: Bu genelde vajinal maya mantarı, diğer adıyla ‘kandidiaz’ enfeksiyonudur. Oldukça yaygındır, flora sistemindeki bakteri dengesizliğinden kaynaklanır. Diyabet, kemoterapi ve antibiyotik kullanımı sonucu oluşabilir. Kaşındırıcı akıntı: Genelde mantar enfeksiyonuna işaret eder. Beyaz süt kesiği gibidir, sıklıkla vajinada yanma, sızı ile birliktedir. Balık kokulu akıntı: Bu genelde bakteriyel vajinit denen bir enfeksiyona işaret eder. Kötü kokulu, köpüklü, yeşil/sarı/beyaz akıntı: Genelde cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon ajanı olan Trichomonas belirtisidir. Yine bol mukuslu sarı renkli akıntılarda Gonore (bel soğukluğu) olabilir. Bu tür akıntıların kontrol ve tedavi edilmesi önemlidir” ifadelerini kullandı.

    “Kısırlık sebebi olabilir”

    Vajinal akıntıya yol açan başka bir etkenin ise chlamidyalar olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Gürkan şunları söyledi:

    “Bol akıntıya neden olur. Ayrıca tüplerde tıkanma oluşturarak ilerleyen yıllarda kısırlık sebebi olabilir. Chlamidya, gonore, trichomonas, sifilis, HIV, genital herpes cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasındadır. Bu nedenle partnerle birlikte tedavi edilmelidir. Vajinada tampon veya yabancı cisim unutulması durumunda da sarı renkli, kanlı, kötü kokulu akıntı olabilir. Daha sonra içeriğinde ince kanamalar olabileceği gibi kanlı akıntı şekline de dönüşebilir. İlişki sonrası kanama ile birlikte olabilir. Rahim ağzı yarasına bağlı akıntılar ilaç tedavisiyle geçmez. Sadece yaranın dondurulması veya yakılması işlemiyle tedavi sonucunda düzelir. Henüz regl olmamış kızlarda yapışkan, sarıya çalan beyaz vajinal akıntı son derece normaldir. Vücudun ergenlik çağında değişmeye başlamasıyla bu akıntılar da başlar. Endişelenmeye gerek yoktur. Test sonucuna göre doktor hangi ilacı vereceğine ve antibiyotik gerekip gerekmediğine karar verir. Tedavi planlanırken akıntı nedenine göre partnere de tedavi verilebilir. Ayrıca vajinal tabletler ve kremler, ağızdan alınan ilaçlara eklenebilir. Tedaviden sonra kontrol analizleriyle hastalığın tam geçip geçmediği takip edilir. Günümüzde uygulanan vajinal ACP, PRP ve lazer uygulamaları tedaviye yanıt alınamayan ve tekrarlayan vajinal enfeksiyonlarda alternatif tedavi seçenekleridir.”

  • Uzmanlardan “Seçim psikolojisi” uyarısı

    Uzmanlardan “Seçim psikolojisi” uyarısı

    Seçim süreci ile sonuçlarının seçmen ve adaylar üzerinde psikolojik etkiler oluşturduğunu belirten uzmanlar, pazar günü gerçekleştirilecek 31 Mart yerel seçimleri öncesi uyardı. Uzm. Klinik Psikolog Aybige Üstüner, kişilerin bu süreçlerde sakin kalabilmesinin önem taşıdığını ifade etti. Üstüner, seçim süreçlerinde belirsizlik duygusunun kişilerin ruh halini etkilediğini söylerken, kazanan ve kaybeden adaylarda oluşabilecek durumlara yönelik konuştu.

    “Belirsizlikten dolayı çok fazla kaygı ve stres yaşıyorlar”

    Seçim sürecinde kişilerde birçok duygunun aynı anda hissedilebileceğini belirten Uzm. Klinik Psikolog Aybige Üstüner, “Seçim toplum ve ülkemiz adına önemli şeyler barındırıyor. Bu noktada kişi birçok duyguyu beraber hissedebilir, bunlar; öfke, panik, kaygı, belki stres. Birazcık sakin kalabilmek, duygu durumumuzu biraz daha düzenleyebilmek çok çok önemli. Bu duyguları hissetmemizin aslında pek çok sebebi var. Henüz bir belirsizlik olduğu için kimin kazanacağı kimin kaybedeceği bilinmediği için bu noktada insanlar belirsizlikten dolayı çok fazla kaygı ve stres yaşıyorlar. ‘Ya oy vereceğim aday kazanamazsa’ şeklinde belirsizlik bir noktada bizi tahammülsüzlüğe de sürüklüyor” dedi.

    “Büyük şehirlerin adayları daha çok biliniyor, daha fazla sorumluluk hissediyor olabilirler”

    Oy kullanırken kimi zaman vatandaşların sağlık problemi yaşamasıyla ilgili konuşan Uzm. Klinik Psikolog Üstüner, “Sanki tercih ettiği aday seçilmezse hayatının sonu gelecekmiş şeklinde düşünen insanların verdiği tepkiler ve beden duyumları olarak yorumlayabilirim. Ne yazık ki bunları yaşıyoruz, insanlar ciddi heyecanlanıyorlar, çok ciddi kalp sorunları yaşanabiliyor. Bunlar tabi ki doğru değil. Büyük şehirlerin adayları herkes tarafından daha çok biliniyor ve üstlerinde daha fazla sorumluluk hissediyor olabilirler. Daha fazla insanın gözü önündeler ama sonuçta bir seçim olduğunu ve siyasetin ömrü hayatımız boyunca süreceğini, ülke açısından da hep olacağını kabul etmek lazım. Adaylar açısından tabi ki bir kaybeden bir kazanan olacak ama sonrasındaki süreçte neler yapabileceklerini, kendi adlarına nasıl faydalı olabileceklerini düşünmek çok daha faydalı olacaktır. Üzülmeleri, bir şeylerin sonu gibi düşünmeleri ilk noktada normal fakat 1-3 aydan daha fazla sürüyor olması çok da normal olarak kabul edebildiğimiz bir şey değil. Bir noktada bu duygu durumundan çıkıp ‘Bu saatten, süreçten sonra neler yapabilirim, hayallerim, hedeflerim nelerdi ve bu süreçten sonra bunları gerçekleştirmek için nasıl çaba sarf edebilirim’ ya da hangi partiye mensupsa ‘Parti için neler yapabilirim’ belki onun için çabalayabilirler. Kaybeden aday için şunu söylemek isterim; halkı kin, öfke ve düşmanlığa sürükleyecek açıklamalarda bulunmamak lazım. Bu noktada toplum için de çok faydalı bir şey yapmamış oluyorlar. Daha ortamı yatıştırıcı, seçmeni rahatlatıcı bir konuşma herkes için çok daha faydalı olacaktır” şeklinde konuştu.

    “Sosyal medyayı doğru kullanabilmek çok çok önemli”

    “Empati kurabilmek çok önemli” diyerek sözlerini sürdüren Üstüner, “Benim adayım kazansaydı, nasıl davranırdım, karşı taraf nasıl davranıyor, nasıl davransam çok daha iyi olur’ gibi düşünmenin aslında ortamdaki alevlenmeyi biraz daha yatıştırabileceğini söyleyebilirim. Sosyal medya aynı zamanda çok çok büyük bir kamuoyu oluşturuyor, bu noktada da verimli kullanabilmek, seçmene yatıştırıcı bir şekilde davranmak çok daha faydalı olacaktır. Kazanan adayın seçmenlerinde herkes için değil tabi ki ama bir noktada belki çok uç sevinçler, kutlamalar olacaktır. Kaybeden taraf için her şeyin sonu belki hiçbir şey düzelmeyecek, bu saatten sonra hiçbir şey olmayacak gibi bir düşünce ve duygu durumu içine girebilirler, bu noktada anda kalabilmek, gerçekçi düşünmek aynı zamanda kişiye fayda sağlayacaktır. Doğru kaynaklara doğru bilgiye ulaşmak, sosyal medyayı faydalı ve doğru bir şekilde kullanabilmek çok çok önemli” ifadelerini kullandı.