Etiket: uzman

  • Uzmanlardan kombi bakımı uyarısı

    Uzmanlardan kombi bakımı uyarısı

    Van’da, son zamanlarda doğal gaz kullanımında artış yaşandığını belirten uzmanlar, kullanım ve tesisat temizliği konusunda vatandaşlara önemli uyarılarda bulundu. Havaların soğuması ve kış mevsiminin yaklaşmasıyla birlikte vatandaşların ısınma araçlarından olan doğal gaz kullanımına başladığını ifade eden kombi bakım ve teknik servis uzmanları, kombi bakımı ve korsan servislere karşı vatandaşları uyardılar.

    Her yıl düzenli yapılan kombi bakımlarının önemli olduğunu belirten uzmanlar, bunun vatandaşların cebine yansıdığını söylediler. Kombi bakımlarının çok önemli olduğunu ve bunun mutlaka yetkili servis tarafından yapılması gerektiğini belirten Bosch Termoteknik Yetkili Servisi ve Özvan Teknik İşletme Yetkilisi Haluk Terzioğlu, kombilerin kış boyunca çalışan bir cihaz olduğu için yılda bir defaya mahsus bakımlarının yapılması gerektiğini vurgulayarak, “Bazı bölgelerde suyun kireçli olmasına bağlı olarak farklılık gösterebiliyor. Ama bir kombi cihazının mutlaka yılda bir bakımının yapılmasını tavsiye ediyoruz. Aksi taktirde cihaz üzerinde bulunan bazı değerli parçalar, tozdan ve pislikten kaynaklı zarar görebilir” dedi.

    “Kombi bakımı yapılmaması faturalara negatif yansır

    Her yıl düzenli yapılan kombi bakımının vatandaşların cebine de olumlu yansıdığının altını çizen Terzioğlu, “Kombi cihazın yanma basınçları çok önemli. Yanma basınçları esnasında içerdeki toz ve pisliğin durumuna bağlı olarak içerde düzgün yanma olmayabilir. Bu da faturalara negatif yansır. Her kombi bakımı esnasında içerdeki toz ve pislikler temizleniyor. Ayrıca değişmesi gereken parçalar değişiyor ve verimli bir şekilde yanma ayarları görüldükten sonra müşterilere cihazın kullanması söyleniyor” ifadelerini kullandı.

    “Kombi bakımı cihazın ömrünü 12 yıl uzatır”

    Kombi bakımlarının mutlaka yetkili servisler tarafından yapılması gerektiğini belirten Terzioğlu, “Bir kombi bakımı ortalama 40 dakika sürüyor. Fakat 2-3 yıl bakım yapılmamış bir kombi ise 1,5 saat sürüyor. Biz kombi bakımlarının yetkili servislerden yapılmasını istiyoruz. Çünkü yetkili serviste yedek parçasından tutun her malzemeyi bulabiliyorsunuz. En azından şikayet edebileceğiniz bir kurum olduğunu unutmayın. Ama özel servisler öyle değil. Özel servislerde orijinal yedek parça bulmaya bilirsiniz. Ayrıca bir problem olduğunda şikayet edebileceğiniz bir yer de yok. Özvan Teknik olarak vatandaşlarımızdan hangi marka olursa olsun kombi bakımını yapmalarını tavsiye ediyoruz. Düzenli bir şekilde bakımı yapılan bir kombi cihazının ömrü en az 12 yıl uzar” diye konuştu.

    Havaların soğuması ile birlikte kombi bakımlarında taleplerin arttığını ifade eden Terzioğlu, “Havaların soğumasıyla birlikte telefonlarımızda çağrı artışları meydana geldi. Bilinçli tüketici zaten bir ay öncesinden kombi bakımlarını yapmıştı. Biz her sene müşterilerimize kış gelmeden, sonbaharda kombi bakımlarını yaptırmalarını tavsiye ediyoruz. Çünkü kış mevsiminde yoğunluktan dolayı sıkıntı yaşayabilirler” dedi.

  • Kolon kanserine karşı uyarı

    Kolon kanserine karşı uyarı

    Batman’da özel bir hastanede görev yapan Op. Dr. Eyyup Öner, vatandaşları kolon kanseri konusunda uyardı. Kolon kanserinin erken fark edilmesi halinde hastaların tamamen kurtulabileceğini söyleyen Dr. Öner, kontrollerin mutlaka yapılması gerektiğini söyledi.
    Hastaların kolon kanserine yakalanmaması açısından günlük yaşamda uzun süreler hareketsiz kalmamaları ve yedikleri yemeklere dikkat etmesinin önem arz ettiğini belirten Dr. Öner, “Aile bireylerinde kolon kanseri teşhisi olan insanlarında dikkat etmesi gerekiyor. Kolon kanseri, kalın bağırsakta anormal kötü hücrenin çoğalması, bunun sonucunda kalın bağırsağı tam tıkaması ve kalın bağırsak tıkanıklığıyla hastanemize başvuran hasta gruplarıdır. Kolon kanseri için risk faktörlerine baktığımızda, hareketsiz yaşam, çok yağlı ve etli yemeklerin tüketilmesi nedenleri sayılabilmektedir” dedi.

    “Tanı konulduğu yaştan itibaren 10 sene geriye gidilerek hastanın tarama grubuna girmeleri gerekmekte”

    Bunun dışında ailesel yani genetik olarak kanser vakaları bulunmakta olduğunu aktaran Dr. Öner, “Aile bireylerinde kolon kanseri teşhisi konulan hastalarda, aile bireyinin tanı konulduğu yaştan itibaren 10 sene geriye gidilerek hastanın tarama grubuna girmeleri gerekmektedir. Kolon kanseri şikayetleri karın şişliği, büyük abdesti rahat yapamama, büyük abdest yerinde kanama gibi şikayetlerdir. Kolon kanserine erken tanı koyulması halinde şifa ile sonuçlanabilecek küratif olarak sonuçlanmaktadır. İleri evrede kolon kanseri alan hastalarda ise medikal onkoloji takibine girip, kemoradyoterapi işlemlerine maruziyetleri olabilmektedir” diye konuştu.

    “40 yaşından itibaren kontroller aksatılmamalı”

    Kolon kanseri hastalarının ameliyatla kurtulabileceğini ve 40 yaşından sonra kontrollerin aksatılmamasının önemli olduğunu vurgulayan Dr. Öner, “Kolon kanserinin oluşmaması için özellikle hareketsiz yaşamdan hareketli yaşama dönülmesi, sebze ve meyvenin sık tüketilmesi, etli ve yağlı yemeklerin en fazla haftada 1-2 defa tüketilmesi gerekmektedir. Kolon kanseri ameliyatlarında ise kitlenin tuttuğu alanı besleyen ana damarlarla beraber alındığı zaman hastalar şifa buluyor. Dünyada kolon kanseri tarama yaş grupları olarak 40 yaşından itibaren yılda bir defa olmak üzere büyük abdest yerinden gaitada gizli kana bakılması, 50 yaşından itibaren ise 10 senede bir olmak üzere büyük abdestten kamera ile bakılması önem arz etmektedir” şeklinde konuştu.

  • Uzmanlardan araç bakım uyarısı

    Uzmanlardan araç bakım uyarısı

    Hava sıcaklıklarının 40 dereceye kadar yaklaştığı şu günlerde araç motor soğutma sıvılarının önemi artıyor. Özellikle şehir içinde motor ısısı daha da yükselmesi nedeniyle, sıvı aktarım hortumlarına da büyük rol düşüyor. Motorun hararetinin yükselmesindeki en büyük etkenlerden birisinin hortum yırtılması sonrası motor bölümünde yangının çıkabileceğini belirten oto tamirciler ise, periyodik bakımın önemli olduğuna dikkat çekti.

    “Sürekli hortumları kontrol etmekte fayda var”

    Sıcak havaların yaşandığı şu günlerde motordaki küçük sorunların büyük zararlı sonuçlara neden olabileceğini belirten oto tamirci Davut Değer, “Havaların sıcak olmasından dolayı araçların hararetli çalışmasıyla motor bölümünde bulunan hortum patlatabilir. Sıcaktan kaynaklı genellikle hortumlar bayatlar. O yüzden sürekli hortumları kontrol etmekte fayda var. Su radyatörlerinde çürümeler olabilir. Kesinlikle kontrol edilmesi gerekiyor. Eğer bunlarda su kaçağı varsa araçlarda motor bölümündeki conta yakar ve motora büyük zarar verebilir. Örnek vermek gerekirse de, 1 liralık iş 10 liraya kadar çıkabilir, bu da müşterimizin cebine zararı olur” dedi.

    “Bakım denildiği zaman sadece, yağ bakımı olarak düşünmeyin”

    Bakımların ihmal edilmemesi gerektiğine dikkat çeken tamirci Davut Değer, “Hava ve yağ filtresi yakıt için bir faydası olur. Ama havalar çok ısındığı için benzin hortumlarını kontrol ettirmek daha mantıklı. Sürücülerin ise bu tür sıcak havalarda, benzin kokusuna dikkat etmeleri gerekiyor. Aracın aşırı hararet yapmasından kaynaklı, yolda kalan müşterilerimiz oluyor. O nedenle yaz bakımları da çok önemli. Bazen büyük masraflar açabiliyor. Bakım denildiği zaman sadece yağ bakımı olarak düşünmeyin radyatör, antifriz, hortumlar olarak düşünün. Araç bakım fiyatları ise bin 500 liradan başlıyor, 7 bin liraya kadar yükseliyor” şeklinde konuştu.

    “Sürücülerin yazlık bakımlarını aksatmamalarını öneriyorum”

    Aracının bakımını aksatması sonucu aracında hasar meydana gelen Mustafa Yeşilaslan ise, “Sabah işe gitmek için aracın marşına bastığımda motorun yüksek sesle çalıştığını fark ettim. O nedenle ustamın iş yerine geldim. Serviste ön çalışmalar yapıldıktan sonra araçta yağ soğutucuların ve hararet müşürlerinin arızalı olduğu belirlendi. Bununla ilgili sonuç ise araçta yaz bakımlarının yapılmadığı oldu. Ben diğer sürücülerin yazlık bakımlarını aksatmamalarını öneriyorum” diye konuştu.

  • Genç yaşlarda kalp krizi arttı

    Genç yaşlarda kalp krizi arttı

    Uzmanlar, genç yaşlarda kalp krizinin arttığına dikkat çekiyor. Mardin Artuklu Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Bölümü Doktoru Fethullah Kayan’a göre, kalp krizi riskini artıran faktörler arasında sigara, alkol ve madde bağımlılığı gibi kötü alışkanlıklar yer alıyor. Ayrıca, yaş, hipertansiyon, kontrolsüz diyabet, yüksek kolesterol düzeyleri, ailesel genetik yatkınlık da kalp krizi riskini etkileyen faktörler arasında bulunuyor.

    Kalp krizinin belirtileri arasında göğüs ağrısı, çene, sol kol ve sırtta yayılan ağrılar, nefes darlığı, bulantı, kusma ve soğuk terleme bulunmaktadır. Özellikle 45 yaşın üzerindeki kişilerin bu tür semptomlarla karşılaştıklarında derhal acile veya ilgili bir sağlık birimine başvurmaları önerilmektedir.

    Covid-19 aşısının kalp krizi riskini arttırdığına dair bilimsel veriler bulunmamaktadır. Genç yaşlarda kalp krizlerinin artışıyla aşı arasında doğrudan bir ilişki tespit edilmemiştir. Bu nedenle aşı olmayan kişilere aşı olmaları önerilmektedir, çünkü aşının kalp krizi riskine olumsuz bir etkisi olduğuna dair kanıtlar yoktur.

  • Zayıflama çayı canından ediyordu

    Zayıflama çayı canından ediyordu

    İstanbul’un Kartal ilçesinde yaşayan 48 yaşındaki Hatice Barutçu, 90 kilo olunca öneriler üzerine kullandığı zayıflama çayı nedeniyle az kalsın canından oluyordu. Hızla kilo veren Barutçu, dayanılmaz karın ağrısı ve şişkinliği nedeniyle doktora başvurunca karaciğer yetmezliği nedeniyle yoğun bakıma alındı. Hayati tehlikesi olan Barutçu, acil çağrıyla Adana’da kadavradan bulunan karaciğerle hayata tutundu.

    Prof. Dr. Ender Dulundu, bu tarz çay ve ilaçlar kullanılmaması konusunda vatandaşları uyardı.
    Fazla kilolarından şikayetçi olanlar çözüm için çeşitli yollar arıyor. Ancak bu yollar her zaman sağlıklı ve güvenilir olmadığı gibi sonu ölümle bitebiliyor. İstanbul’un Kartal içesinde yaşayan 48 yaşındaki Hatice Barutçu de sağlıksız beslenince 90 kiloya ulaştı. Fazla kilolarından kurtulmak isteyen genç kadın, öneri üzerine aktardan zayıflama çayı alarak kullanmaya başladı. 1 ay içinde 20 kilo veren Barutçu, bu kez sağlık sıkıntılarıyla karşı karşıya kaldı.

    Yaklaşık 1 ay kullandığı zayıflama çayı genç kadında mide ağrıları, karın şişkinliğini beraberinde getirdi. Prof. Dr. Ender Dulundu’ya başvuran Hatice Barutçu’ya karaciğer yetmezliği tanısı konuldu. Uzun soluklu bir sürece giren Barutçu, ölümle burun buruna geldi. Bütün tedavilerine rağmen nakil olmadan iyileşemeyen genç kadın, yoğun bakım servisine alındı. Hayati tehlikesi olan Barutçu, Adana’dan bulunan karaciğerle hayata tutundu. Prof. Dr. Dulundu, zayıflamak için öneriler üzerine çeşitli çaylar ve ilaçlar kullanmak isteyenleri uyardı.

    “Zayıflamak için bir takım çaylar ve ilaçlara başvuruluyor, açıkçası bunlar çok tehlikeli yollar”
    Hareketsiz yaşam tarzının, spordan uzak kalmanın ve stresin fazla kilo almaya neden olduğunu; aşırı kilolanmanın ve obezitenin insan sağlığını tehdit eden bir problem olduğunu belirten Prof. Dr. Ender Dulundu, “Obezite pek çok hastalığın sebebidir. Özellikle kanser hastalıklarının da en önemli sebepleri arasında obezite, sigara ve alkol kullanımını sayabiliriz. Geçmişte karaciğer sirozunun en önemli sebepleri arasında hepatitleri sayarken günümüzde karaciğer yağlanması ve buna bağlı karaciğer kanserleri ön plana çıkıyor.

    Sonuçta kalp, tansiyon, kalp damar hastalıkları, eklem hastalıkları ya da kanser gelişimiyle ilgili olarak pek çok hastalığın ana sebebi olarak obeziteyi sayabiliriz. Ülkemizde maalesef obezite açısından dünyada bu oranın hızla arttığı ülkeler arasında bulunuyor. En önemli sebepleri arasında söylediğim gibi dengesiz beslenme, hareketsiz yaşam tarzı. Tabii böyle olunca özellikle genç jenerasyonda da bu kilo alma ciddi bir problem halinde karşımıza çıkıyor.

    Özellikle yaz dönemi öncesinde bahar aylarında başlamak üzere herkeste bir kilo verme ve yaza daha fit bir şekilde girme gibi düşünceler beliriyor. Bu anlamda da tabii dengeli beslenme ve spor yaparak problemi aşabilmek varken işin kolayına kaçıyoruz. Ne yapıyoruz orada? Zayıflama çayları ve kilo vermek için kullanılan birtakım ilaçlara başvuruyoruz. Açıkçası bunlar çok tehlikeli yollar. Hekim kontrolünde olmadıktan sonra bu tür zayıflama çaylarının ve kilo vermek için kullanılan ilaçların alınmasını önermiyoruz.

    Yakınınız veya bir arkadaşınız bu zayıflama çayını ya da ilacını kullanmış olabilir ve onda bir problem gelişmemiş olabilir. Ancak bu sizde bir sıkıntı gelişmeyeceği anlamına gelmiyor. Nitekim bu sebeple kilo vermek için kullanılan zayıflama çayları nedeniyle karaciğer nakli yapmak zorunda kaldığımız hastalarımız bile oldu. Sonuçta karaciğere özellikle olumsuz etkilerinden dolayı hastalarda karaciğer yetmezliği tablosu gelişmektedir.

    Bu hastalar ilaç tedavisiyle toparlayamamaktadır. Son dönem karaciğer yetmezliği tablosuna girerek, karaciğer nakliyle sonlanan sürecin içerisine giriyorlar. Tabii orada karaciğer nakliyle tedavi edilebilecek bir yöntem olmakla beraber, her insan nakil olabilecek şansa da erişemiyor. Çünkü ülkemizde organ bağışı yetersiz.

    Bu nedenden dolayı yapılan nakillerin yüzde 75’i canlıdan canlıya yapılıyor ancak acil durumlarda canlı vericiden uygun nakil bulunamadığında kadavra için acil çağrı yapmak durumunda kalıyoruz. Fakat o sınırlı sürede organ çıkmadığı için hastaları kaybedebiliyoruz. Bu sonuçla yüz yüze kalmamak adına dengeli beslenme ve bu tür zayıflama ilaçlarından ve çaylarından uzak durmak en sağlıklı yol olacaktır” dedi.

    “Şuursuz ilaç kullanımından ve zayıflama çaylarından uzak kalınmasını tavsiye ediyorum’’
    Zayıflama çayı nedeniyle karaciğer yetmezliği yaşayan hastası hakkında konuşan Prof. Dr. Ender Dulundu, “Hatice Hanım bize kilo vermek için bir arkadaşının kendisine önerdiği zayıflama çayını kullanmak sonucunda karaciğer yetmezliği tablosuyla geldi. Bu tablodan sıyrılması için her türlü medikal tedaviyi uyguladık ancak maalesef vücudu buna yanıt vermedi. Sonuçta karaciğer nakli olmak zorunda kaldı.

    O dönemde şanslıydı kendisi acil çağrı yaptığımızda Adana’dan bir organ çıktı. Nakil ekibimizin bir grubu Adana’ya giderek o organı bağışlayan kişiden aldı. Biz burada karaciğer naklini gerçekleştirdik. Kendisini hayata döndürdük ancak şansız bir olay sonucunda organ bulacak kadar şanslı olması her hastanın aynı şansa sahip olacağı anlamına gelmiyor. Dolayısıyla bu pozisyona düşmemek için şuursuz ilaç kullanımından ve zayıflama çaylarından uzak kalınmasını tavsiye ediyorum” ifadelerini kullandı.

    “Hızlı ve sağlıksız kilo vermenin sonucu karaciğer yetmezliğine kadar gitti’’
    Zayıflama çayı kullandıktan sonra yaşadığı sorunları anlatan Hatice Barutçu, “Karaciğer yetmezliği nedeniyle karaciğer nakli oldum. Zayıflama çayı kullandım. Kullanınca 1 ay sonra sıkıntılı dönemlerim başladı. Bu nedenle doktorlara başvurdum. Ender Hoca ile birlikte bir süreç izledik. Nakil oldum o kadar zor ki zayıflama ilacı ve çayını kimseye tavsiye etmem. Sağlıklı kilo versinler. 90 kiloydum zayıflamaya karar vermiştim. Sağlıklı beslenerek kilo vermek zor geliyordu direkt zayıflama çayı kullanarak hızlı kilo vermek istedim.

    Zayıflama çayı kullanırken 1 ay içinde 70 kiloya kadar düştüm. Hızlı ve sağlıksız kilo vermenin sonucu karaciğer yetmezliğine kadar gitti. Bu süreçte zayıflama çayına devam ettim. 1 ay sonrasında rahatsızlıklarım başladı. Karında şişme, mide bulantısı, ağrılar ve yürüyemez hale geldim. Bağışıklık sistemim tamamen düşmüştü. Yerlerde sürünüyordum. Gece ve gündüz uykusu hiçbiri yoktu. Bunların sıkıntısıyla Ender Hoca’ya başvurdum kendisi de bana karaciğer yetmezliğine girdiğimi söyledi.

    Yoğun bakıma alındım. Kısa sürede kadavradan karaciğer bulundu. Ben yaşamayı çok sevdiğim için azim ettim. Yaşayacağım dedim başka da bir şey demedim. Şu anda Allah’a şükür ayaktayım. Nakil olduktan sonra dengeli besleniyorum, yürüyüş yapıyorum ve sağlığıma dikkat ediyorum. Ancak karaciğer nakli olduğum için ömür boyu ilaç kullanmak zorundayım” şeklinde konuştu.

  • Güneş çarpmasını hayatınıza mal olabilir

    Güneş çarpmasını hayatınıza mal olabilir

    Dahiliye Uzmanı Dr. Mehmet Ali Çırnaz, güneş çarpmasının yaşamsal tehdit oluşturabileceğine dikkat çekerek; “Kırmızı, sıcak, kuru bir cilt, mide bulantısı, baş dönmesi, baş ağrısı, çarpıntı, zihinsel karmaşıklıkların eşlik ettiği sürekli bir sıcaklık artışında sıcak çarpması söz konusudur. Eğer acilen tedavi edilmezse yaşamı bile tehdit edebilir” dedi.

    Dahiliye Uzmanı Dr. Mehmet Ali Çırnaz, sıcak havalarda alınacak önemlerle ilgili tavsiyelerde bulundu. Çırnaz, “Sıcağa bağlı sağlık sorunlarının yoğunlaştığı günlerdeyiz. Her şeyden önce sıcağa bağlı sağlık sorunlarının önlenebilir şeyler olduğunu bilmek gerekir. Basit bir sıcak yorgunluğundan hayatı tehdit edici güneş çarpmasına kadar değişebilen bu sorunların neden oluştuğu, kimlerin, ne zaman daha fazla risk taşıdığı, önleyici yöntemlerin neler olduğu bilinirse sıcaktan etkilenme en az seviyeye düşecektir” diye konuştu

    Sıcak yorgunluğunun belirtileri
    Sıcak yorgunluğunun belirtilerine değinen Uzm. Dr. Mehmet Ali Çırnaz, “Sıcak yorgunluğu, aşırı sıcağa uzun süreli maruz kalmaların sonrasında, özellikle sıvı alımı da az olduğunda, birkaç gün sonra ortaya çıkan bir sorundur. Aşırı su ve tuz kaybı sonucu oluşan bu soruna yaşlılar, idrar söktürücü ilaç kullanan hipertansiyon veya kalp hastaları ile sıcakta egzersiz yapanlarda sık rastlanır. Uzunca süren kas krampları, aşırı terleme ve yorgunluk, baş ağrısı, baş dönmesi, bulantı, kusma gibi belirtiler ile birlikte aşırı güçsüzlük ve bitkinlik sorunu varsa sıcak yorgunluğundan kuşkulanmakta fayda var.

    Eğer sık sık nefes alıp vermek ihtiyacı, çarpıntı, fenalık-baygınlık hissi ve soğuk terleme gibi belirtiler ortaya çıkmışsa, sorunun sıcak çarpmasına bile dönüşebileceği unutulmamalı. Özellikle yaşlılarda, kalp veya şeker hastalığı, hipertansiyon sorunu olanlarda tıbbi yardımı erken almakta tereddüt etmemek gerekir. Tıbbi yardım gelene kadar; Dinlenmeli, sıvı almanın (en iyisi su içmektir, enerji içecekleri veya soğuk taze meyve suları da olabilir) iyi geldiği akılda tutulmalı. Bol şekerli sıvılar zararlı olabilir. Soğuk bir duş almak, soğuk su emdirilmiş süngerle ıslanmak Havalandırılmış, gölge, serin bir ortamda kalmak yararlıdır” ifadelerini kullandı.

    Güneş yanmalarına karşı soğuk kompres
    Hava sıcaklığının artması sonucu oluşan sağlık sorunlarının en sık görülenlerinin güneş yanmaları ve sıcak lekeleri olduğuna işaret eden Uzm. Dr. Mehmet Ali Çırnaz, şu bilgileri paylaştı:
    Uzunca bir güneşlenmenin sonrasında, ciltte ağrı, ateşlenme ve su toplamış kabarcıkların oluştuğu görülebilir.

    Böyle bir durumda o bölgeye hemen soğuk kompres uygulamak veya soğuk su ile ıslatılmış bir süngerle cildi ıslatmak gerekir. Bölgeye nemlendirici losyonlar veya aloe veralı sıvılar sürülebilir. Diş macunu, yemeklik yağ veya başka bir şeyden uzak durmalı, su kabarcıklarını sıkılmamalıdır. Sıcak etkisi ile oluşmuş küçük kırmızı sivilce veya su kabarcıkları varsa o bölgeleri kurutmaya çalışırken pudra, merhem, krem kullanmamaya dikkat edilmelidir

    En tehlikelisi güneş çarpması
    “Güneş çarpması tehlikeli bir durumdur” diyen Uzm. Dr. Mehmet Ali Çırnaz, “Sıcak çarpmasında vücut ısısında sürekli bir artış (10-15 dakikada 40-41 dereceye ulaşabilir) ve bilinç bulanıklığı vardır. Kırmızı, sıcak, kuru bir cilt, mide bulantısı, baş dönmesi, baş ağrısı, çarpıntı, zihinsel karmaşıklıkların eşlik ettiği sürekli bir sıcaklık artışında sıcak çarpması söz konusudur. Eğer acilen tedavi edilmezse yaşamı bile tehdit edebilir.

    Böyle bir durumda: Hasta hemen serin ve gölge bir yere alınmalı, en hızlı şekilde soğutulmalı; mesela soğuk suyun altına sokulmalı, soğuk kompresler uygulamalı. Soğuk bir küvete almak iyi olabilir. Bu işlemle beden ısısı 38 derecenin altına düşene kadar bırakılmamalıdır. En kısa sürede bir acil servise ulaşım sağlanmalıdır. İstemsiz kasılmalar varsa hastayı kendine zarar vermeyeceği bir konuma getirmek gerekir. Yiyecek bir şey vermemeli, solunum yolunu açık tutulmalıdır” ifadelerini kullandı.

    Güneş çarpmasını önleyici yöntemler
    Güneş çarpmasına karşı aşınabilecek önlemlere de değinen Uzm. Dr. Mehmet Ali Çırnaz, şu tavsiyelerde bulundu:
    Hava sıcaklığı aşırı yüksek derecelere ulaştığı, hızlı yükseldiği, uzunca süre yüksek kaldığı taktirde yeterli miktarda sıvı tüketmeli, su içmek için susamayı beklememeli ; özellikle yaşlılara sık aralıklarla su içirilmelidir. Aktiviteyi azaltmak sıcak ortamda egzersiz yapmamak, yapılırsa her saat başı 2-3 bardak su içmek gereklidir. Doktorunuz fazla sıvı almamanızı istediyse, sıcak havalarda ne miktarda ilave edebileceğinizi görüşmekte yarar vardır.

    Sıvı kaybını çoğaltan alkol, kafein ve fazla şeker içeren sıvılardan uzak durmalı; mide krampları yapabildiğinden, çok soğuk içeceklerden sakınmalıdır. Aşırı terleme durumunda, tuz kaybını telafi etmeli, tuz tüketimi sınırlandırılmışsa mutlaka takip eden doktora danışılmalıdır. Güneşten korunmak ,şapka, açık renkli ve ince giyecekler, şemsiye kullanmak ,güneşin etkilerinden koruyucu ürünlerden yararlanmak gereklidir.

    Bu ürünleri cilde, güneşe çıkmadan 30 dakika önce tatbik etmeli, en az 15 faktör içeren ürünleri seçmeli, ürünlerin etkilerinde ‘UVA/UVB koruyucu’ etkilerini görmelidir. Dışarı çıkmak için serin ve güneşi az saatleri kullanmalı: Sabah ve akşam saatleri en uygunudur. Çok gerekli değilse sıcakta dışarı çıkmamalıdır. Dışarı çıkıldığında aşırı efordan uzak durmalıdır. Sık duş almakta fayda vardır.”

    Risk grupları daha dikkatli olmalı
    Güneş çarpması riski yüksek olan kişileri daha dikkatli olması gerektiğinin altını çizen Uzm. Dr. Mehmet Ali Çırnaz, “Çocuklar, 65 yaş üzerinde olanlar, aşırı kilolu ve şişmanlar kalp ve solunum yetmezliği sorunu bulunanlar, hipertansiyonlular, depresyon ve uykusuzluk sorunu yaşayanlar, ağır bedensel güç sarf ederek hayatını kazananlar, bilinç bozukluğu olan hastalar riskli grubun içinde yer almaktadır.

    Sıcak krampları, özellikle güneş altında yapılan ağır fiziksel aktiviteler ve yoğun terlemeyi takiben oluşur. Sebebi tuz ve nem kaybıdır. Özellikle tuzsuz-az tuzlu bir beslenme uyguluyor veya tuz kaybettiren idrar söktürücü ilaçlar kullanılıyorsa daha tedbirli olmalıdır. Kramp oluştuğunda: Hemen istirahate çekilmek ve serin bir yerde dinlenmek, taze meyve suyu veya su içmek, en az 2-3 saat aktiviteden uzak durmak gerekir. Sıcak krampları, sıcak yorgunluğu veya sıcak çarpmasına dönüşebileceği için dikkatli olunmalıdır. Kramplar 1 saat içinde düzelmezse mutlaka tıbbi yardım almak gerekir” diye konuştu.

  • Göz temasından kaçan çocuk pedagog’a görünmeli

    Göz temasından kaçan çocuk pedagog’a görünmeli

    Bingöl Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikolojisi Uzmanı olarak görev yapan Dr. İbrahim Zeyrek, ailelere uyarıda bulunarak, ”Çocuklarınız ile göz teması kuramıyorsanız otizmli olabilir” dedi. Bingöl Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikolojisi Uzmanı olarak görev yapan Dr. İbrahim Zeyrek, otizm konusunda önemli uyarılarda bulundu.

    Amerika’da yapılan araştırmalara göre otizm vakalarında artış yaşadıklarını belirten Uzm. Dr. İbrahim Zeyrek, ”Otizm sıklığı son zamanlarda giderek artmaktadır. 2000’li yılların başlarında her 150 kişiden 1’inde görülürken 2018 yılında her 44 kişiden 1’inde görülüyordu. Ama şimdi her 36 kişiden 1’inde bu artık görülüyor. Bingöl’de de bu sıklık görülmektedir” dedi.

    ”Göz temasından kaçınan çocukları, çocuk psikiyatrına götürün”
    Uzm. Dr. İbrahim Zeyrek, şu anda 15-16 aylık çocuklarda otizm teşhisi yapabildiklerini kaydederek, ailelere şu uyarılarda bulundu: ‘‘Bir çocuk doğduktan sonra birinci ayda göz teması kurmaya başlar, ama otizmli çocuklarda 2, 3 yaşındaki çocuk göz temasından kaçınıyor, sohbet etmiyor, etkileşime ve iletişime girmiyor. Normal bir çocukta 2 ya da 3 aylık çocukta siz ona güldüğünüzde o da size duygusal olarak katılır ama otizmli çocuklar tepki vermezler.

    İsmi çağırıldığında dönmeyen çocuk varsa, sınırlı ve takıntılı bir halleri varsa bu konuda muhakkak bir çocuk psikiyatrına gitmeleri gerekiyor. Kafasında soru işareti olan ya da anlamlı cümle kuramayan çocukları muhakkak bir çocuk psikiyatristine götürün. Çocuklarda normalde 12 aylıkken tek kelimelik anlamlı kelimeler anne, baba, mama demesini bekleriz.

    2 yaşına geldiğinde artık iki kelimelik cümle kurmasını bekleriz. Bu tipik gelişimde eğer kafada bir soru işareti varsa muhakkak bir uzamana görülmesi gerekir. Bu çocuğa otizm tanısı öncesi birçok hastalığı olmuş olabilir. Zeka geriliği olabiliri gelişim geriliği olabilir ya da otizm olabilir ama buraya gelip bizimle görüşsünler ve önerilerde bulunalım.”

    ”15 aylıkken bile tanı koyabiliyoruz”
    Otizim tanısını 2 ile 3 yaş arasında koyduklarını ifade eden Uzm. Dr. Zeyrek, ”İlerisi çok geç oluyor, özellikle 3 yaş sonrası olursa özel eğitim ve gelişimi açısında geç oluyor. Ama şuanda 18 aylık hatta 15 aylık iken bile tanı koyabilmekteyiz. Otizmin bir ilacı yok, ama otizme eşlik eden hastalıklar için ilaç veriliyor.

    Öfke krizleri, agresiyon sinirliliği, dikkat eksikliği ve aktivite bozukluğu, daha ileriki yaşlarda takıntı, anksiyete, depresyon sık eşlik edebilir. Bunlar için hem çocuğun hem de ailenin yaşam kalitesini arttıracak ilaçlar vere biliyoruz ama otizmin çekirdek belirtisi dediğimiz sohbet edememe, etkileşime girmeme, dil becerilerinin geri olmaması için herhangi bir ilaç yok. Bunun için özel eğitim şartı var. Kaliteli bir özel eğitimle hem çekirdek belirtilerinin tedavisi hem de yaşam becerileri edinme, olumsuz davranışları azaltmaya yönelik özel eğitim almaları gerektiğini öneriyoruz” diye konuştu.

    ”Çocuğuna konduramama ve inkar süreci çok önemli”
    Ailelerin çocuğuna konduramama ve inkar sürecinden biran önce kurtulup kabullenip özel eğitime başlaması gerektiğini vurgulayan Uzm. Dr. Zeyrek, ”Aile bu devrede mikoterapisttir. Bir özel eğitim terapisti var, aile de onun yardımcısı olacak. Aile de gittiği özel eğitimden evde ne yapabilirim demelidir.

    Haftada en az 20 saat eğitim verilmelidir. Aileler gittikleri eğitimden bazı teknikleri öğrenip bilgi sahibi olup farkındalığını arttırıp eğitimi evde de devam ettirmesi gerekiyor. Çocuğuna konduramama, kabul etmeme, inkar süreci çok önemli. Bir günde bir gündür, zaman kaybetmeden biran önce o özel eğitime başlanması gerekiyor.

    Özellikle ailelerin bu konuda hassas davranması gerekir. Doktorunuz otizm teşhisi koyduğu zaman hemen beklemeden eğitime başlaması gerekir, bu geçer, bunu kreşe verelim otizm tek başına geçer demeyin otizm tek başına geçmez. Muhakkak kaliteli bir eğitim alması gerekir, sonraki yıllar geç olabilir. Beyin bir şekillenme yaşıyor ileriki yaşlarda 5 yaşında örnek olarak beyin bir budanma geçiriyor ve bir belgeyi sildiğiniz zaman o belgeyi kurtarılması zor olabiliyor” şeklinde konuştu.

  • Uzmanlardan güneş uyarısı

    Uzmanlardan güneş uyarısı

    Van’ın diğer illere oranla güneşi daha yüksek dozda aldığını belirten Lokman Hekim Van Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. Yavuz Yeşilova, vatandaşlara uyarılarda bulundu. Yaz mevsimi itibariyle vatandaşların serinlemek için Van Gölü’ne girdiğini ifade eden Yeşilova, “Göldeki yansımalarla birlikte güneşin yan etkileri daha fazla olabiliyor.

    Özellikle fiziksel yaşlanma dediğimiz; insanların zamanla gözlerinde, göz kapaklarında ve alındaki çizgiler ve lekeler yüzde 90-95 güneşle birlikte artabiliyor. Bu birkaç günde aldığımız güneş dozuyla alakalı olan bir şey. İlerde çocuklarımızın cildinin erken yaşlanmasını istemiyorsak, düzenli olarak güneş koruyucularını kullanmamız lazım” dedi.

    Vatandaşların gündüz 10.00 ila 17.00 saatleri arası güneşe çıkmaması gerektiğinin altını çizen Yeşilova, “Gündüz 2-3 saatte bir ince bir tabaka şeklinde güneş korucularını mutlaka kullanmalıyız. Yaz aylarında açık renkli elbise giymeli, kol ve bacaklar gibi görünen kısımları ise uzun giymeye dikkat etmeliyiz. Dışarı çıkmamız gerektiğinde şapka takmalı ve gölgeliklerde yürümeliyiz.

    Özellikle 10-15 dakikadan uzun süre güneşe maruz kalmaktan uzak durmamız gerekiyor. Özellikle son zamanlarda akut güneş yanıklarını çok görüyoruz. Göle girip, aşırı derecede güneşte kalan ve güneş koruyucu kullanmayan kişilerde birinci ve ikinci derece yanık şeklinde güneş yanıkları görebiliyoruz. Vatandaşlarımızın bu tür durumlara maruz kalmaması için güneş koruyucu kullanmalarını tavsiye ediyoruz” ifadelerini kullandı.

  • “Koma ve ölümle sonuçlanabiliyor”

    “Koma ve ölümle sonuçlanabiliyor”

    Diyarbakır Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesinde görevli Dahiliye Uzman Dr. Pelin Köprücü Arslan, “Sıcak çarpmasında genellikle şu belirtileri görüyoruz. Yüksek ateş, kuru ve kızarık cilt, kalp atım hızında artış, baş dönmesi, baş ağrısı ve hatta komaya kadar giden hastalarımız olabiliyor.

    Ciddi bir organ hasarına da neden olabiliyor ve ölüme kadar giden hasta sonuçlarını görebiliyoruz” dedi.
    Hava sıcaklığının artması ile kalp, tansiyon, şeker gibi kronik hastalığı olan vatandaşların dışarı çıkarken dikkat etmesi gerektiğini ve günlük en az 2,5 ila 3 litre su tüketmelerini söyleyen Dahiliye Uzman Dr. Pelin Köprücü Arslan, uyarılarda bulundu.

    Diyarbakır’ın çok sıcak bir iklime sahip olduğunu ifade eden Arslan, “Bu sebeple önereceğimiz çok şey var. En çok sıcak çarpması meydana geliyor. Artan nem oranı ile birlikte hastanın vücut ısısını dengeleme metabolizmasında bir sıkıntının meydana gelmesi ile terleme metabolizmasının bozulması ve hastanın ateşinin 40 derece ve üstüne çıkması ile meydana geliyor. Bizim bunu önlemek için, birçok önlemimiz var. Sıcak çarpmasında genellikle şu belirtileri görüyoruz.

    Yüksek ateş, kuru ve kızarık cilt, kalp atım hızında artış, baş dönmesi, baş ağrısı ve hatta komaya kadar giden hastalarımız olabiliyor. Ciddi bir organ hasarına da neden olabiliyor ve ölüme kadar giden hasta sonuçlarını görebiliyoruz” dedi.

    Güneş ışınının dik ve ultraviyolenin en fazla olduğu saatler olan 10.00-16.00 saatleri arasında özellikle çocuk ve kronik hastalığı olanların dışarı çıkmasını önermediklerini aktaran Arslan, “Mecburiyet durumunda çıkacak olsalar dahi şapka, güneş gözlüğü, yüksek koruyucu güneş kremi sürdükten sonra kısa süreli ve gölgelik yerlerden yürümelerini öneriyoruz. Sıcak havalarda vatandaşların sık sık sıvı besin tüketmelerini ve güneşin az olduğu yerlerde yürümelerini öneriyoruz” diye konuştu.
    “Özellikle yaz aylarında yorucu fiziksel aktiviteyi sıcak saatlerde önermiyoruz” diyen Arslan, sözlerini şöyle sürdürdü:

    Spor yapılacaksa bile sabah serinliğinde ya da akşam serinliğinde yapılmasını öneriyoruz. Açık renkli kıyafetlerin giyilmesini öneriyoruz ve susama hissini beklemeden günlük ortalama 2,5-3 litre su tüketimini mutlaka öneriyoruz.

    Çünkü bu önlemler sıcak çarpmasını en aza indirebilmek için. Özellikle kronik hastalıkları olan şeker hastaları, diyabet hastaları, böbrek hastaları ve kronik kalp hastalıkları olan hastalarımızın için yaşlılar ve bebekler nasıl 10.00 ila 16.00 saatler arasında dışarı çıkmalarını önermiyorsak, bu hastalarda bizim riskli gruplarımız. Kronik hastalıkları olmayan dışında diüretik ve antidepresan grubu ilaç kullanan hastaların da sıcak çarpmasına yatkın olduğu biliniyor. Bu hastalarında sıcak çarpmasına dikkat etmesini söylüyoruz.”

    Geçen yıl Avrupa’da sıcak çarpmasından dolayı 60 bine yakın kişinin vefat ettiğini kaydeden Dr. Arslan, “Sıcak çarpması ölümcül de oluyor, olmasa dahi daha sonrasında kalıcı organ hasarı bırakabiliyor. Onun için ne kadar erken müdahale edilirse bizim için o kadar iyi. Erken müdahalede de sıcak çarpması düşündüğümüz hastayı hemen serin bir yere alıyoruz.

    İmkanımız varsa soğuk bir duş aldırıyoruz. Eğer imkanımız yok ise soğuk kompres uyguluyoruz. Koltuk altı, kasık ve dirsek içlerine soğuk uygulama yapıyoruz. Bilinci açık ve sıcak çarpması gerçekleşmiş ise, mümkün olduğunca sıvı alımını öneriyoruz. Hastanın bilinci kapalıysa damar yolunu açıp mümkün olduğunca damar yolundan sıvı takviyesini yapıyoruz” şeklinde konuştu.

  • İş kazaları artıyor, uzmanlar uyarıyor

    İş kazaları artıyor, uzmanlar uyarıyor

    İşçi ölümlerinde dünyada üçüncü Avrupa’da birinci ülke olan Türkiye’de, iş kazaları tüm çabalara rağmen önlenemiyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) raporuna göre Türkiye’de 2022 yılında en az 1843 kişinin hayatını kaybettiği iş kazalarında bu yılın ilk 3 ayında ise 463 kişi öldü. Aynı rapora göre 2023 yılının ilk üç ayında ise iş kazalarından ölen sayısı 463 kişi oldu. 2016 yılında çalışırken ölen sayısı 1970 kişi olurken, 3 yıl boyunca alınan tedbir, yürütülen sıkı denetim ve kontrollerle iş kazalarında ölen sayısı 2019 yılında 1147’ye kadar düşürüldü. 2020 yılından itibaren yeniden artmaya başlayan iş kazalarında ölü sayısı, 2020 yılında 1231 kişiye, 2021 yılında 1382 kişiye ulaştı. İş kazalarının önlenebilir olmasına rağmen her yıl ölü sayısı artarken, ağır bilanço nedeniyle İş Sağlığı ve Güvenliği (İGS) uzmanları da harekete geçti. İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili kuralların insan hayatında trafik kuralları kadar etkili bir kültür olarak yer alması gerektiğini belirten uzmanları alınan basit tedbirlerin işçilerin hayatını kurtarabileceğini belirtti. Sıfır iş kazası sloganıyla yola çıktıklarını anlatan İSG uzmanları iş kazalarının azalması için yoğun çaba sarf ettiklerini, işçilerin, yöneticilerin ve iş verenlerin de kendilerine destek olması gerektiğini vurguladı.

    İş verenlere çağrı

    A Sınıfı İSG Uzm. Mehmet Zafer Arısoy, iş verenlere çağrıda bulunarak, “İş kazalarının önlenebilir olduğu dillendirildikçe işçiler de işveren de kurallara uyuyor. Çünkü bunun hem manevi yükünü, hem de maddi yükünü taşımak istemiyor. Bundan dolayı işverenlerde iş kanununa uyma yönünde bir tavır görüyoruz” dedi. İş kazalarının kayıt altına alınmasıyla, toplu korunma ve kişisel koruyucu donanımlarının da kullanılmasıyla iş kazalarının azalabileceğini aktaran A Sınıfı İSG Uzm. Mehmet Zafer Arısoy, “İş kazaları artmış gibi görünüyor olsa da bunun sebebi hizmet alan iş yerlerinin artması ve kazaların kayıt altına alınmasıdır. Daha önceden kayda alınmıyordu. Kayıt altına alınmasıyla da bu yükseliş yerini düşüşe bırakacaktır. Teknolojiye uyum sağlanmaya ve kişisel koruyucu donanımlar ve toplu önemler alınmaya başladı. Bu malzemelerin, kişisel koruyucu donanımlarının üretimi artmış bulunmakla birlikte işveren kolay ulaşabilmektedir. İş güvenliği uzmanı olarak ta 6331 Sayılı İş Kanunu ve yönetmeliklerini de işverenle birlikte yapmaktayız” ifadelerini kullandı

    “Uzmanlar sahada ve aktif”

    Arısoy, iş güvenliği uzmanlarının ise sıfır kaza sloganıyla her an sahada aktif olarak görev aldığını da hatırlatarak, “Bu bir kültür meselesi ben iş kazalarının düşeceğini umuyorum ama sayısal olarak ölümlü iş kazalarında dünyada 3. Avrupa’da da 1. Sıradayız ve biz hala bunu koruyoruz. Bunu düşürmek sıfır iş kazası sloganını yerine getirmek düsturumuz. Elimizden geleni yapıyoruz. İş güvenliği Uzmanları bilfiil aktif olarak sahadalar. İş sahasında bulunmaları arttıkça inanıyorum ki iş kazaları azalacaktır” ifadelerine yer verdi.

    İşçilere çağrı

    İşçilerin çalışma ortamında alınan tüm önlemlere gerekli ilgiyi göstermeleri halinde hiçbir şekilde zarar görmeyeceklerini aktaran Arısoy, işçilere yaptığı çağrıda ise, “Çalışan işçi kardeşlerimiz bizim için değil, ya da yasalar gerektirdiği için değil, kendi canlarını, ailelerini düşünerek bu iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uymaları, toplu önlemlere ve kişisel koruyucu donanımlara dikkat etmeleri gerekiyor. Bunlara dikkat ederlerse burunlarının dahi kanamayacağını söyleyebilirim” dedi.

    En çok yaşanan iş kazaları

    İSG Uzm. Müslüm Miraç Haykır ise en çok yaşanan iş kazalarının yüksekten düşme ve elektrik çarpmaları olduğunu kaydederek, bu kazaların da dikey yaşam halatları, yatay yaşam halatları, düşüş durdurucular gibi ekipman ve malzemelerle önüne geçilebileceğini ifade etti. İGS Uzmanı Haykır, “İş kazalarının yüzde 99’u engellenebilir. Ülkemizde işverenlerin iş güvenliğine biraz daha sağduyulu yaklaşıp uygun olan gerekli ekipmanları kullandırtması ve takip etmesi iş kazalarının önüne geçecektir” dedi.

    İş güvenliği kuralları kültüre dönüşmeli

    Kuralların sadece iş yerinde değil hayatın her bölümünde yer alması gerektiğini ve eğitimlerin üniversitede olduğu gibi ortaokul, ilkokullarda da yer alması gerektiğini savunan İSG Eğitici Asbest Söküm Uzm. Çetin Özdemir, “Her ne kadar iş anlamında görülse de, iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri içerisine girildiği zaman, hayatımızda yer alması gereken çok önemli bir kültür olduğunu söyleyebiliriz. Aslında iş sağlığı ve güvenliği hayatımızda trafik kuralları gibi yer alması gereken bir kültürdür. Bu kültürün toplumun bütün kesimlerine yansıtılması lazım. Şuan üniversitelerde iş sağlığı ve güvenliği ders konusu olarak okutulmakta bu çok güzel bir yaklaşım. Bunun ortaöğretime ilköğretime kadar indirilmesi, her vatandaşın bu konuya duyarlı hale gelmesi gerekmektedir” şeklinde konuştu.

    “Yetkili olduğumuza dair bir kimlik kartı verilmeli”

    Uzmanların kartları olmadığı için çalıştıkları her hangi bir kurumda veya her hangi bir sosyal aktivitelerde kendilerini ifade etmek adına zorlandıklarını belirterek, koruma kalkanlarının genişletilmesi için bakanlığa çağrıda bulunan Özdemir, “Bakanlığımızdan talep ettiğimiz şeyler biraz bizim korunma kalkanımızın genişletilmesidir. Bunların başında bir kimlik kartımız olmalıdır. Her hangi bir yerde kendimizi ifade etmek için belirli sürelerde vize edilmek üzere bizim bir kimlik kartımızın olması gerekir. Ben dışarıda bir sosyal tesiste kendimi ifade edemiyorum veya bir iş yerine gittiğim zaman sözlü olarak ifade etmek zorunda kalıyorum dolayısıyla yetkili olduğumuza dair bir kimlik kartı verilmelidir” diye konuştu.