Etiket: ve

  • Şişkinlik şikayeti olanlar dikkat

    Şişkinlik şikayeti olanlar dikkat

    Fermente edilebilir kısa zincirli karbonhidratlar adı verilen ve insanların sindirimi için daha zor olan belirli bir karbonhidrat grubunun kısaltması olan FODMAP, tam olarak Fermente edilebilir, Oligosakkaritler, Disakkaritler, Monosakkaritler ve Polioller anlamına geliyor. FODMAP diyeti, kişilerde huzursuz bağırsak sendromuna veya ince bağırsakta bakteri miktarının artmasına sebep olan gıdaların hangisinin tetikleyici olduğunu tespit etmeye yarıyor.

    Bu rahatsızlığın nasıl tespit edilebileceği hakkında bilgi veren Uzm. Dyt. Beyza Vural Öten, “Yemek yedikten hemen sonra pantolonunuz sıkmaya başlıyor, çok fazla yemediğiniz halde şişkinlik oluşuyorsa, bu şikayetlerin arkasında yatan sebeplerden birinin de SIBO, yani ince bağırsaktaki zararlı bakteri artışı olabilir” dedi.

    “Zayıflama diyeti değil, tedavi amacı güden bir diyettir”

    Uzm. Dyt. Beyza Vural Öten, “FODMAP diyeti genellikle bağırsakla ilgili rahatsızlıklara sebep olan sindirimi zor mayalanabilir, belirli karbonhidratları içeren gıdaların kişinin diyetinden uzaklaştırılmasını hedefleyen bir diyet ekolüdür. Düşük FODMAP diyeti, sindirimi rahatsız edici gıdaları ortadan kaldırarak bağırsak zarınıza kendini onarma şansı verir ve bağırsak florasının sağlıklı dengesinin yeniden onarılmasına yardımcı olabilir. Belirtileriniz düzelirse, gelecekte hangi gıdaların sınırlanacağını belirlemek için düşük FODMAP diyetini kullanabilirsiniz” şeklinde konuştu.

    Düşük FODMAP diyetini kimlerin yapabileceğini anlatan Uzm. Dyt. Beyza Vural Öten, “Düşük FODMAP diyetine ihtiyaç duyulan semptomlar; bağırsaklarda kramp, ishal, bulantı, gaz ve şişkinliktir. Uzun süreli uygulanması gereken bir diyet değildir. Zayıflama diyeti değil, tedavi amacı güden bir diyettir” ifadelerini kullandı.

    Düşük ve yüksek FODMAP içeren gıdalar

    FODMAP diyetinin mutlaka diyetisyenlerle planlanması gerektiğini vurgulayan Uzm. Dyt. Öten, yüksek ve düşük FODMAP içeren gıdaları, ayrıca FODMAP diyetinin basamaklarını sıraladı. Yüksek FODMAP içeren gıdalardan bahseden Öten, “Yasak sebzeler grubunda, enginar, kuşkonmaz, pancar, brokoli, brüksel lahanası, lahana, sarımsak, pırasa, soğan, karnabahar var. Tahıllarda ise buğday, arpa, çavdar ve bunlardan yapılan unlu mamullerde mevcut. Kuru baklagillerde fasulye, nohut, mercimek, bezelye, soya fasulyesi; sütte, inek, keçi ve koyun sütü ve de bunlardan elde edilmiş süt ürünleri ve peynir ürünlerinde ise lor, çökelek, ricotta içermekte. Meyvelerde ise karpuz, şeftali, Trabzon hurması, mango, armut, ham muz, kuru meyveler, meyve suları, kayısı, elma gibi meyvelerde mevcut. Düşük FODMAP içeren gıdalar ise sebzelerde; havuç, marul, kabak, balkabağı, biber, kereviz, yeşil soğan, pazı, domates. Tahıllar da, pirinç, mısır, kinoa, yulaf ve bunlardan üretilen unlu mamuller. Süt ve süt ürünlerinde, laktozsuz sütler ve yoğurtlar, ezine, tulum, parmesan gibi gıdalarda mevcut. Meyveler ise olgun muz, yaban mersini, kavun, üzüm, kivi, limon, portakal, papaya, çilek, mandalina gibi meyvelerde düşük miktarda FODMAP mevuttur” ifadelerini kullandı.

    FODMAP diyetinin basamakları

    Uzm. Dyt. Beyza Vural Öten, FODMAP diyetinin basamaklarını ise şöyle anlattı: “4-6 hafta aralığında yüksek FODMAP içeren gıdalar elimine edilir. Daha sonra hangi besinlerin sizin için sorunlu olduğunu tespit etmek için yavaş yavaş yeniden tanıtılır. Her üç günde bir herhangi bir belirtiye neden olup olmadığını görmek için birer birer FODMAP içeren yiyecekler eklenir. Semptomlara neden olan yiyecekleri belirledikten sonra, o gıdalardan mümkün olduğunca kaçınarak diğer yiyecekler normal olarak tüketilir” dedi.

  • Sağlıklı yaşamın sırrı ‘Nar’

    Sağlıklı yaşamın sırrı ‘Nar’

    Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut, şu sıralar tezgahlarda eksik olmayan nar ile ilgili bilinmeyenleri kaleme aldı. Anavatanı İran olmak üzere Güneydoğu Anadolu’yu da kapsayacak şekilde Ortadoğu, Kafkasya ve Hindistan’ın kuzeyinde görülen tropikal ve subtropikal iklimin meyvesi olan narın bilinen en eski meyvelerden biri olduğunu belirten Karabulut, narın yaklaşık 4 bin yıldır insanlık tarafından tanınan bir meyve olduğunu ifade etti.

    Hititlerden günümüze kadar Anadolu’nun binlerce yıllık tarihinde kesintisiz olarak takip edilen bir meyve olan narın, kilimler üzerindeki motiflerden mimarî unsurlara ve kutsal metinlere kadar her alanda kendisini gösteren bir öğe olduğunu kaydeden bitkilerin Profesörü Aysun Bay Karabulut, “Antik mitolojilerden yaşayan halk efsanelerine dek uzanan geniş kronoloji hattı üzerinde ilgi çekici bir söylence kültürüne kaynaklık eden nar yüzlerce yıldan beri hayat, rüya tabirleri, sağlık, uzun ömür, doğurganlık, güç ve cesaret, bereket, bilgi, ahlak, ölümsüzlük ve maneviyatın sembolü olarak insan imgelemini beslemiştir” dedi.

    Anadolu’da nar ile ilgili onlarca hikaye anlatıldığını ve Kuran’ı Kerim’de de adının 3 kez geçtiğini ifade eden Karabulut, çekirdek, su ve kabuk olmak üzere üç kısımdan meydana gelen narın güçlü bir antioksidan kaynağı olduğunu dile getirdi.
    Karabulut, nardaki antioksidan aktivitesinin yüzde 92’lik bir kısmını içeriğinde bulunan ve sayıları elliye yakın olan fenolik bileşikler oluşturduğunu ve yapılan araştırmalar ile antioksidan miktarının diğer bütün meyve sularından daha fazla olduğunu gösterdiğini de ifade etti.

    Bir bardak nar suyunda mevcut olan antioksidan miktarının on bardak yeşil çay ya da portakal suyunda bulunanla aynı miktarda olduğunu da belirten Karabulut, “Muhteviyatında 124 çeşit farklı fitokimyasal olduğu bilimsel araştırmalar tarafından ortaya konmuş olan narda, ayrıca protein, karbonhidrat, kalsiyum, fosfor ve demir gibi maddeler ile B1, B2 ve C vitaminleri de bulunmaktadır. Yine meyvenin ağırlığının yarısını meydana getiren kabuk kısmında meyveye antimutajenik, antioksidan ve antibakteriyel özellikler veren maddeler vardır. Sağlıklı yaşamın sırrı ve uzun yaşam için gerekli olan omega 5 içererek kalp ve ruh sağlığı için önemli bir antioksidan olduğunu da not edelim.” ifadelerine yer verdi.

    Türkiye’de 15’ten fazla çeşidi bulunan narın sanayi, ticaret ve eczacılık açısından eşsiz bir meyve olduğunu da ifade eden Prof. Dr. Karabulut, “Kabuğunun özel yapısından dolayı yapısını ve besin değerlerini 4-6 aya kadar koruyabilen nadir meyveler arasında olan nardan kök boya, nar şerbeti, nar ekşisi, pekmez, şurup, likör, merhem, şampuan, duş jeli, krem ve gıda katkı maddesi gibi birçok ürün yapılmakta. Ayrıca hediyelik eşya yapımından mimarlık ve süsleme sanatına kadar pek çok alanda kullanılmaktadır” dedi.

    Antik mitolojilerde ve halk hikayelerinde güzellik kaynağı olarak görülen narın içeriğindeki güçlü antioksidanlarla cildi koruduğunu ve canlılık verdiğini de kaydeden Prof. Dr. Karabulut, narın sağlıktaki faydalarını ise şöyle sıraladı:

    “Çekirdeğinin yağı ile de adeta bir tür gençlik iksiri rolü üstlenmektedir. Orta yaşlarda yaşlanmanın geciktirilmesinde önemli etkileri vardır. Nitekim nar çekirdeği yağından kırışıklık giderici, cilt yenileyici ve ölü hücreleri arındırıcı kozmetik ürünlerinin yapıldığını biliyoruz. Bu çerçevede narın köselemsi kabuğunun öğütülerek biraz da su katılmak suretiyle elde edilecek karışımın kirli cildi temizleyeceğini ve tene göz alıcı bir parlaklık kazandıracağını belirtelim. Yine nar çekirdeğinde bulunan bir yüksek antioksidan çoklu doymamış yağ asidi olan punikik asidin antikanserojen olmasının yanında nörokoruyucu etkiler ürettiğini de not edelim.”

    Kalbin ilacı

    2010 yılında Columbia Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma ile tansiyonu düşürdüğü, kalp ve damar hastalıklarına karşı koruma sağladığı ortaya konan nar, ayrıca damar sertliğini de önlemektedir. Yapılan bir başka araştırma, damar sertliği olan kişilerin düzenli nar tüketmeleri durumunda damar sertliklerinde yüzde 44 oranında bir azalma olduğunu ortaya koymuş, yine bir başka araştırma ise iki hafta boyunca günlük 50 ml nar suyu tüketen tansiyon hastalarının tansiyonlarının yüzde 5 oranında dikkat çekici bir düşüş gösterdiğini kanıtlamıştır. Özellikle Zaghwani olarak bilinen nar çeşidinin meme kanseri hücreleri üzerinde yüksek sitotoksik etki gösterdiği de aynı şekilde bilimsel bulgularla kanıtlanmıştır. Araştırmalar, narın meyve tanelerinin tümör karşıtı özelliklere sahip olduğunu göstermektedir.

    Geleneksel halk tıbbında ortadan ikiye kesildiğinde zarıyla birlikte kalp ve aort damarlarına benzediği ya da taneleri diş tanelerini andırdığı için kalp ve diş hastalıklarına iyi geldiğine inanılan narın bu özelliklerinin bilimsel verilerle desteklendiğini biliyoruz. Kalbi adeta bir ilaç gibi koruma altına alan ve kan şekeri ile kolesterolün istikrarlı bir yapıya kavuşmasında olumlu etkileri gözlenen bu Cennet meyvesi damarları açmakta ve insana ferahlık vermekte, ayrıca diş ve dişeti rahatsızlıklarına iyi gelmektedir. Özellikle ağızda iyice çiğnendikten sonra bir süre bekletilip o şekilde yutulması, sağlıklı bir ağız için son derece olumlu sonuçlar üretmektedir. Dişetlerini güçlendirerek ağız yaralarını iyileştiren nar, bütün bunlara ilave olarak yorgunluk, stres ve hararet gibi durumlara da iyi gelmekte, bağırsak kurtlarının düşürülmesine katkı sağlamaktadır. Suyu idrar arttırıcı, hazmı kolaylaştırıcı ve kuvvet verici olan, ayrıca prostat ve cilt kanserlerine karşı koruyucu kalkan vazifesi gören narın şiresi de sesi açmakta, meyveleri ciğerleri güçlendirmektedir. Kabuğunun sıcak suda demlenmesi yoluyla elde edilecek olan çayın ishali hemen kesmesi ya da eklem ağrılarını azaltması da narın insan sağlığına sunduğu faydalar arasındadır. Çekirdeği kalp krizi riskini azaltmakta, menopoz sıkıntılarına engel olmakta, doğum kontrol haplarının oluşturduğu yan etkilerini gidermekte ve yüksek tansiyonu düşürmektedir.

    Narın özellikle kabuk ve çekirdekleri tarafından sergilenen ve bağışıklık sistemini güçlendiren yüksek antioksidan aktivite, meyvenin kanser de dâhil olmak üzere oksidatif ve inflamatuar bozukluklara karşı güçlü bir koruyucu etki sergilemesini temin etmektedir. Özellikle meyvenin yenilmeyen kabul ve lamel kısımları yenilebilir kısmına oranla çok daha yüksek oranda fenolik madde ihtiva etmekte ve antioksidan aktivite üretmektedir. Nar ağacının sulu ekstraktlarının da yüksek miktarda fenolik bileşen, punikalajin ile galajik asit içerdiği ve bunlarla antioksidan aktivite arasında olumlu bir ilişkinin de gözlendiğini hatırlanacak olursa, meyvenin endüstriyel işlenme sürecinde ortaya çıkan atıkların da israf edilmeden kullanılması gerektiği söylenebilir. Nitekim nar suyu işleme atıklarının içerdiği biyoaktif bileşikler (özellikle de fenolik maddeler), ciddi bir nutrasötik (besleyici özelliklerine ilave olarak sağlık açısından da önemli katkılar üreten maddeler) ve sağaltıcı potansiyel taşımaktadır.