Etiket: yargı

  • Yargılamaları uzatan memurlara hapis tehlikesi

    Yargılamaları uzatan memurlara hapis tehlikesi

    Adil yargılanma hakkı çerçevesinde yer alan ‘makul sürede yargılanma hakkı’ gereğince, yargılamaların makul süre içinde yapılması gerekiyor. Davaların uzun sürmesinden dolayı yargılama konusundan bağımsız olarak, makul sürede yargılanma hakkının ihlali sonucu da doğabiliyor. Bu konuda yaşanan mağduriyetlere istinaden Yargıtay 5. Ceza Dairesi, 11.03.2024 tarihli karar ile görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına sebep olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlilerinin, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı hükmünü verdi.

    “Yargılamaların makul süre içinde yapılması gerekmektedir”

    Kararı değerlendiren Avukat Buket Nurşah Tekışık, “Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkı çerçevesinde düzenlenmiştir. Anayasamızın 36/1. Maddesinde ‘Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir’, Anayasamızın 141/4. Maddesinde ‘Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir’ ve AIHS’in 6/1. Maddesinde “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir’ hükümleri yer almaktadır. Adil yargılanma hakkı çerçevesinde yer alan ‘makul sürede yargılanma hakkı’ gereğince, yargılamaların makul süre içinde yapılması gerekmektedir. Davaların uzun sürmesi, yargılama konusundan bağımsız olarak, başlı basına makul sürede yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurmaktadır. Hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AIHM), hem de Anayasa Mahkemesi (AYM) uzun yargılama sebebi ile makul sürede yargılanma hakkı ihlal edilen başvuruculara ciddi miktarlarda tazminat ödemektedir. Yargılanma aşamasında Mahkemenin yazmış olduğu müzekkerelere uzun süreler içerisinde cevap gelmemektedir. Bu durum da duruşmanın sürekli bir sonraki celseye atılmasına sebebiyet vermektedir. Yaşanan bu elem durumlar neticesinde Yargıtay 5. Ceza Dairesi 11.03.2024 tarihli kararında: memurların müzekkerelere zamanında cevap vermeyerek yargılamayı aksatmaları ve bu aksamanın kişilerin mağduriyetine sebep olması nedeniyle; memurların işlerini aksatmalarını ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğuna karar vermiştir” dedi.

    “Üç aydan, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”

    Görevi kötüye kullanma suçunun gerçekleşebilmesi için iki şart aranmakta olduğuna değinen Tekışık, “Görevi kötüye kullanma suçu; kamu görevlisinin görevi kapsamındaki bir işi yapmaması, ihmal etmesi veya geciktirmesi suretiyle görevinin gereklerine aykırı hareket etmesidir. Kamu görevlisinin görev gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme gösterme, yani görevi ihmal şeklindeki görevi kötüye kullanma suçu 5237 sayılı TCK’nın 257/2. Maddesinde düzenlenmiştir. Madde metni şu şekildedir; ‘Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’ Görevi Kötüye Kullanma suçunun gerçekleşebilmesi için iki şart aranmaktadır. İlk olarak, kamu görevlisinin görevin gereklerine aykırı hareket etmesi veya görevin gereklerini yapmakta ihmal veya geciktirme göstermesi suretiyle suçun unsurlarının gerçekleşmesi gerekir. İkinci olarak ise; unsurları gerçekleşen suçun cezalandırılabilmesi için objektif cezalandırılabilme şartlarının gerçekleşmesi gerekir. Objektif cezalandırılma şartları, kamu görevlisinin suç teşkil eden fiili sebebiyle kişilerin mağduriyete uğraması veya kamunun zararına sebep olunması ya da kişilere haksız bir menfaat sağlanmasıdır. Bu iki şartın gerçekleşmesi neticesinde görevi kötüye kullanma suçundan söz edebiliriz. İşbu Yargıtay Kararı neticesinde görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için gerçekleşmesi gereken iki şartın da gerçekleştiğinden söz edebiliriz” diye konuştu.

    “Mağduriyet, sadece ekonomik zararı ifade etmez”

    Avukat Buket Nurşah Tekışık, “Görevi kötüye kullanma suçunun faili kamu görevlisidir ve kamu görevlisinin görevi çerçevesinde olan bir fiil işlemesi gerekir ya da Yargıtay kararındaki gibi ihmal ile görevini ihmal etmesi de suçu isnat ettiği anlamına gelecektir. Mağduriyet, sadece ekonomik zararı ifade etmez. Kişinin ekonomik, sosyal, siyasi ve medeni her türlü şahsi haklarının ihlal edilmesi mağduriyet kavramı içerisinde değerlendirilir. Örneğin; vekalet aldığı davanın hiçbir duruşmasına katılmayan avukat, müvekkilinin savunma hakkını kullanmasını engelleyerek mağduriyetine sebep olduğundan görevi ihmal suçunu işlemiş olacaktır. Bu sebeple Yargıtay Kararında bahsedilen memurun ihmal ile görevini yerine getirmemesi, yargılamanın süresini uzatacağından tarafları maddi ve manevi mağdur edecek ve ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunu oluşturacaktır” ifadelerine yer verdi.

  • “Yargıyı tehdit etmek kimsenin hakkı da haddi de değildir”

    “Yargıyı tehdit etmek kimsenin hakkı da haddi de değildir”

    Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Esenyurt Belediye Başkanı hakkında yürütülmekte olan adli soruşturma ile ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ve yargı mensuplarının hedef gösterilerek tehdit edilmesi ve etki altına alınmaya çalışılmasının asla kabul edilemez olduğunu belirtti. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğunu belirten Tunç, “Yargıyı tehdit etmek kimsenin hakkı da haddi de değildir” ifadesini kullandı.

    Tunç, anayasanın 138. maddesine göre hakimlerin görevlerinde bağımsız olduğuna dikkati çekerek şunları kaydetti:

    “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez. Başlatılan bir soruşturma veya kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar, savcı, hakim ve mahkemeleri etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunmak suretiyle adil yargılamayı etkilemeye çalışmak hukuk devleti ile bağdaşmaz. Bağımsız yargıya müdahale anlamına gelen bu tür çirkin söylem ve davranışlar hukuk devletinde asla korunamaz.”

  • “9. Yargı Paketi kabul edildi”

    “9. Yargı Paketi kabul edildi”

    Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, 9. Yargı Paketi’nin TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul edildiğini ifade ederek, önümüzdeki günlerde de TBMM Genel Kurulu’nda görüşüleceğini aktardı. Tunç, kanun teklifinin “yargısal süreçleri hızlandırma, suçla etkin mücadele sağlama, ceza adalet sistemini ve hukuki güvenliği güçlendirme, temel hak ve özgürlüklerin korunması ve genişletilmesini sağlama” gibi alternatif çözüm yöntemlerinin alanlarını genişleteceğini belirtti. Kanun teklifinin 39 maddeden oluştuğunu aktaran Bakan Tunç, “20 farklı kanunda değişiklik yapan 39 maddeden oluşan kanun teklifinin milletvekillerimizin takdiriyle uzlaşı içerisinde Gazi Meclisimizde kabul edileceğine yürekten inanıyorum. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye Yüzyılı’nı adaletin yüzyılı yapmak için kararlılıkla çalışmaya devam edeceğiz” ifadelerine yer verdi.

  • 8.Yargı Paketi TBMM’de kabul edildi, Neler değişecek?

    8.Yargı Paketi TBMM’de kabul edildi, Neler değişecek?

    Kamuoyunda “8. Yargı Paketi” olarak bilinen Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Adalet Komisyonunda kabul edildi.

    Birçok önemli değişikliğin yer aldığı teklif, TBMM Genel Kurulu’na gidecek. Teklifin yasalaşması halinde uzun yargılama süreleri ile ilgili manevi tazminat talepleri, Anayasa Mahkemesi’nden (AYM) önce Adalet Bakanlığı’na bağlı Tazminat Komisyonu’na yapılacak.

    AYM’nin iptal ettiği bazı düzenlemeler de iptal gerekçelerine göre yeniden hazırlandı. Buna göre, “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” fiili müstakil bir suç haline getirildi. Bu fiili gerçekleştiren kişi hem işlediği suç hem de örgüt adına suç işlemiş sayılacak ve ayrı ayrı cezalandırılacak. Hükmün geriye bırakılması kararlarına karşı da temyiz yoluna gidilebilecek.

    Hapis cezasının infazı re’sen vasi atama sebebi olmayacak, hükümlünün istemesi gerekecek. Düzenlemeyle ayrıca adli para cezalarında da değişiklik yapılacak.

    İşte birçok önemli değişikliğin yer aldığı 8. Yargı Paketi’nde öne çıkan düzenlemeler

    “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme fiili müstakil bir suç sayılacak; bu fiili gerçekleştiren kişi hem işlediği suç hem de örgüt adına suç işlediği için ayrı ayrı cezalandırılacak.

    Suçla daha etkin mücadele edilebilmesi ve caydırıcılığın sağlanması amacıyla bir günlük adli para cezasının alt sınırı 20 liradan 100 liraya, üst sınırı 100 liradan 500 liraya yükseltiliyor.

    İcra ve İflas Kanunu’na göre bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerince verilen nihai kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilecek.

    Kesinleşmiş hapis cezasının infazı amacıyla ceza infaz kurumunda bulunan ergin bir kişi, isteği üzerine kısıtlanacak veya kendisine kayyum atanacak.

    Devlet güvenliğine ve anayasal düzene karşı işlenen suçlar bakımından, silahlı örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi ayrıca 5 yıldan 10 yıla kadar hapisle cezalandırılacak.

    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ilk derece mahkemesi sıfatıyla bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay tarafından verilmesi halinde temyiz yoluna gidilebilecek. İstinaf ve temyiz yolunda karar ve hüküm, usul ve esasa ilişkin hukuka aykırılıklar yönünden incelenecek.

    Yakalama ve tutuklama işlemlerinin yanı sıra adli kontrol işlemlerine karşı, kanunda öngörülen başvuru imkanlarından yararlandırılmayan kişiler, tazminat isteminde bulunabilecek.

    Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama, silahlı örgüt, terörizmin finansmanı suçlarının bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde kayyım atanmasına karar verildiğinde, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kayyum olarak atanabilecek.

    Yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla yapılacak manevi tazminat taleplerini Tazminat Komisyonu karara bağlayacak.

    Anayasa Mahkemesinin bazı kararları uyarınca uzun yargılamadan kaynaklı ihlal iddiaları bakımından daha kolay erişilebilir, hızlı işleyen ve birincil nitelikte bir başvuru yolu oluşturuluyor ve ilgiliye Tazminat Komisyonuna müracaat imkanı tanınıyor.

    Özel nitelikli kişisel verilerin işlenme şartları, güncel ihtiyaçlar ve Avrupa Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğü nazara alınarak yeniden düzenleniyor.

    Deprem bölgesinde sanayi altyapısının güçlendirilmesine yönelik destek ve uygulamaların süresi bir yıl daha uzatılacak.”

  • Sosyal medyadan hakaret edenlere ceza

    Sosyal medyadan hakaret edenlere ceza

    Yeni yargı paketiyle beraber ‘hakaret’ suçlarında değişiklik yapılması gündem de. Değişiklikle birlikte artık hakaret dosyalarında uzlaşma şartı aranmayacak. Avukat Fırat Bilici, hakaret suçunun normal şartlarda, 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası olduğunu, alenen sosyal medyadan işlenmesi halinde ise cezanın 1 bölü 6 oranında arttırıldığını vurguladı.

    “Para cezası ödenip bu suçtan yargılanma yapılmadan kurtulunacak”

    Hakaret suçunun son zamanlarda revaçta olduğunu ve bunun savcılıklarda ki iş yükünü arttırdığını aktaran Avukat Bilici, “Son zamanlarda özellikle çok fazla şikayet olunan bir suç olmaya başladı. Bu durumdan da savcılıklarda baya bir iş yükü olmaya başladı. Bundan dolayı yeni düzenleme yolda yeni yargı paketi içerisinde içerisine bu işlenmiş vaziyette. Yeni yargı paketinde hakaret suçlarını ön ödeme kapsamına almayı düşünüyorlar. Ön ödeme de basit tabiriyle artık bir para cezası ödenip bu şekilde bu suçtan hiç yargılanma yapılmadan kurtulunması gündem de, ancak tabi kanunlaşması geçtikten sonra bunun detaylarına bakabileceğiz. Bunun anayasaya aykırı mı olacak yoksa anayasaya uygun mu olacak nasıl bir düzenleme olacak daha tam belli değil” ifadelerine yer verdi.

    YENİ YARGI PAKETİYLE BİRLİKTE SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN HAKARETTE ARTIK UZLAŞMA ŞARTI ARANMAYACAK. PARA CEZASI VERİLECEK OLAN DOSYALARDA, CEZAYI ÖDEYEN ŞAHIS HAKKINDA DAVA AÇILMAYACAK. (BURAK CAN EKİZOĞLU/ANKARA-İHA)
    Yeni yargı paketiyle birlikte sosyal medya üzerinden hakarette artık uzlaşma şartı aranmayacak. Para cezası verilecek olan dosyalarda, cezayı ödeyen şahıs hakkında dava açılmayacak.

    “Daha çok ünlü kişiler ve siyasiler şikayetçi”

    Hakaret dosyaları hakkında konuşan avukat Bilici, en fazla şikayetin ünlü kişiler ve siyasilerin olduğunu belirterek, “Düzenlemenin metnine bakıldığında ilk başta biraz sıkıntılar olacağı gündem de, bunlar net bir şekilde ortada görünüyor. Hakaret suçunu işleyen önce tabii ki sosyal medyanın daha yoğun kullanımından dolayı insanların şikayetleri de artmaya başladı. Daha çok ünlü kişilerin, siyasilerin bu konuda şikayetleri olmaya başladı. Dolayısıyla yargılamada da bir sıkıntı olmaya başladı. Normal vatandaşlarda normal bir hakarete maruz kaldıkları zaman kendi dosyalarını yıllarca beklemek zorunda kalıyor. Bu da tamamen yükün getirdiği yoğunluktan kaynaklanıyor” diye konuştu.

    Avukat Fırat Bilici konuşmasını şu ifadelerle tamamladı:

    “Hakaret suçu hayatımızda hep olacak kaldırılması bir söz konusu değil, ön ödeme kapsamına alınması mevcut. Günlük olarak belli bir para cezası belirlenecek. Kişi bu miktarı ödedikten sonra cezalandırılmayacağı gündeme gelecek.”

  • “Yargımız titizlikle ele alacaktır”

    “Yargımız titizlikle ele alacaktır”

    Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Türkiye Belediyeler Birliği ve Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği’nin düzenlediği “İzler Silinmeden” sergisinin açılışına katıldı. Programda konuşan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, Kıbrıs Adası’nın tarihi önemine değinerek, “Kıbrıs adasının genelinde Türk izlerini gözler önüne seren ‘İzler Silinmeden’ sergisinin hayırlara vesile olmasını diliyorum. Kıbrıs Adası, coğrafi konumu sebebiyle tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, farklı etnik ve dini grupları kendi içinde barındırmıştır. Bu sebeple çok zengin bir tarihi mirasa ve çok renkli toplumsal ve kültürel çeşitliliğe sahiptir. 1571 ve daha öncesinden adadaki Türk ve İslam değerlerinin tarih, kültür, edebiyat ve arkeoloji, antropoloji verileri ışığında yaşatılmasına önem vermekteyiz. Kıbrıs adasının asli unsuru olan Kıbrıs Türkleri’nin geçmişine ışık tutan bu çalışmayı destekleyen Türkiye Belediyeler Birliği ve Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği’ne özellikle teşekkür ediyorum. Bu güzel proje bir örnek teşkil ediyor. Buna benzer başka projeleri de beklediğimi ifade etmek istiyorum” ifadelerine yer verdi.

    “Medeniyetimiz bir şehir medeniyetidir”

    Türk medeniyetinin şehirlere önem verdiğini belirten Yılmaz, “Bizim medeniyetimiz bir şehir medeniyetidir. Tarih boyunca iz bıraktığımız şehirlere baktığımızda, asırladır örülen şehircilik tasavvurunu görebiliriz. Ahmet Hamdi Tanpınar medeniyet inşa eden geçmişimizi ‘cedlerimiz inşa etmiyorlar, ibadet ediyorlardı’ diyerek tarif ediyor. Kültürümüzün ince ruhunu yansıtan şehirlerimize uğrayan gezginler ‘Türkler, şehirlere adeta ruhaniyet veriyor, taş ellerinde canlanıyordu’ diye tarif ediyorlar. Tarihimizin ayrılmaz bir parçası olan Kıbrıs adası da bu yaklaşımın, bu tarihi tecrübenin örnekleriyle doludur. Baf Kalesi, Baf Ulu Camii, Hala Sultan Tekkesi, Larnaka Ebubekir Paşa Su Kemeri, Larnaka Kalesi, Limasol Cankurtaran Kalesi, Limasol Köprülü Hacı İbrahim Ağa Camisi, Lefkoşa Bayraktar Cami ve Silahtar Su Kemerleri gibi nice eser adada bulunan kültürel mirasımızın değerli birer parçasını oluşturmaktadır” dedi.

    “Yarım asırdır Kıbrıs Türkü’ne izolasyonu reva gören bir zihniyetin kültürel mirasımıza bakış açısının da sağlıklı olmayacağı açıktır”

    Kültürel mirasın korumasının tüm insanlığın sorumluluğunda olduğunu söyleyen Yılmaz, KKTC’ye yapılan izolasyonun sağlıklı olmadığını belirterek, “Bu kültürel ve doğal mirasın korunması, tanıtılması ve gelecek nesillere aktarılması, ülkelerin olduğu kadar uluslararası toplumun da sorumluluğu altındadır. Unutmayalım ki bunlar sadece bizim değil insanlığın mirasıdır. Kıbrıs’ın güney tarafında bulunan pek çok Türk-İslam eserinin kaderine terk edildiği ve hak ettiği değeri görmediğini üzüntüyle takip etmekteyiz. Yarım asırdır Kıbrıs Türkü’ne izolasyonu reva gören bir zihniyetin kültürel mirasımıza bakış açısının da sağlıklı olmayacağı açıktır. Adada bulunan kültürel varlıkların yaşatılması konusunda Türk tarafının ayrımcılığa uğraması asla kabul edilemez. Bu vesileyle UNESCO başta olmak üzere uluslararası toplumu Kıbrıs adasının tümündeki zengin kültürel mirası yaşatmak için katkı vermeye davet ediyorum” ifadelerini kullandı.

    “2024 yılı Türkiye-KKTC İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması için karşılıklı çalışmalarımızı sürdürüyoruz”

    2024 yılında Türkiye ile KKTC arasında işbirlikleri için çalışmaların devam ettiğini söyleyen Yılmaz, “2024 yılı Türkiye-KKTC İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması için karşılıklı çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Her yıl olduğu gibi bu yıl da kalkınma projelerinden turizm desteklerine, enerjiden ulaştırmaya, eğitimden sağlığa pek çok başlıkta desteklerimiz olacak. Daha önce Kalkınma Bakanlığı yapmış bir arkadaşınız olarak şunu ifade etmek isterim. Kalkınma sadece ekonomiden ibaret değil. Ekonomik büyüme, ekonomik gelişme elbette kalkınmanın olmazsa olmazı ama kalkınma kavramı bunu aşan bir kavram. Kalkınma dediğimizde bir taraftan sosyal adalet, sosyal refah, diğer taraftan çevre konuları ve bunları tamamlayan kültürel, sanatsal etkinlikler ve gelişmeler, bütün bunlar kalkınmanın birer unsuru. Dolayısıyla İktisadi ve Mali İşbirliği Protokollerimizi çalışırken bu geniş kalkınma perspektifiyle bu dokümanlarımızı oluşturma niyetindeyiz. Kültür alanına da özellikle eğileceğimizi ve konuda yeni iş birliği alanlarını hep birlikte ele alacağımızı buradan özellikle vurgu yapmak istiyorum” şeklinde konuştu.

    “İsias oteline ilişkin dava başladı, yargıya güveniyoruz”

    6 Şubat depreminde aralarında KKTC’den gelen sporcularında bulunduğu 72 kişinin hayatını kaybettiği İsias Otel davası hakkında konuşan Yılmaz, “Bu etkinlik vesilesiyle 6 Şubat depreminde yıkılan ve 35 KKTC genç sporcusunun da hayatını kaybetmesine neden olan İsias Oteline ilişkin de birkaç şey söylemek istiyorum. Bu konuda biliyorsunuz dava başladı. Çok sayıda tutuklu veya tutuksuz yargılanan sanık söz konusu. Burada yargıya güveniyoruz. Yargımız titizlikle bu konuyu ele alacaklardır. Diğer tüm deprem bölgesine ilişkin yargılamalarda olduğu gibi hukuki bir süreç gerçekleşecektir. Biz de bu hukuki süreci yakından takip edeceğiz. Bu vesileyle 6 Şubat depremlerinde kaybettiğimiz 50 binden fazla canımıza ve tabi ki şampiyon meleklere cenabı Allah’tan rahmet diliyorum. Yakınlarına, sevenlerine taziyelerimi iletmek istiyorum ve sabır diliyorum” ifadelerine yer verdi.

    Konuşmasının ardından Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve beraberindeki kişiler, Güney Kıbrıs’ta kalan Osmanlı-Türk eserlerinin izlerinin silinmeden belgelenmesi amacıyla düzenlenen ve 127 esere ait fotoğraflar içeren sergiyi gezdi.

  • Ekrem İmamoğlu’nun yargılanmasına devam edildi

    Ekrem İmamoğlu’nun yargılanmasına devam edildi

    İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında Beylikdüzü Belediye Başkanı olduğu dönemde ihaleye fesat karıştırdığı iddiasıyla iddianame düzenlenmişti. İmamoğlu ve 6 belediye çalışanının yargılandığı davanın ikinci duruşması görüldü. Büyükçekmece 10. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada taraf avukatları hazır bulundu. Duruşmada cumhuriyet savcısı sanığa davetiye tebliğ edilmesine rağmen sanığın duruşmaya gelmekten imtina ettiğinin anlaşıldığını söyleyerek Ekrem İmamoğlu hakkında zorla getirme kararı çıkarılmasını talep etti. Sanık Ekrem İmamoğlu’nun avukatları ise bu talebin yersiz olduğunu söyleyerek ara kararını açıklayan mahkeme, sanığın son kez mazeretli sayılmasına karar vererek zorla getirme talebinin reddine hükmetti. Öte yandan iddianamede yer alan iddiaların incelenmesi için 3 Sayıştay denetçisinin görevlendirilmesine karar verildi. Duruşma 25 Nisan 2024 tarihine ertelendi.

    Duruşma çıkışında gazetecilerinin sorularını yanıtlayan Ekrem İmaoğlu’nun Avukatı Kemal Polat, “Konunun uzmanlarına sevk edilmesi de olumlu çünkü belediyelerin mali açıdan denetlen inceleyen kurumdur konun uzmanıdır bekleyeceğiz. Dosya bilir kişiye gittiği zaman zaten en az bir 90 gün sürenin geçmiş olması gerekecek. Mahkemede bunu göz önünde bulundurdu. Nisan sonunda doğru kalmasının nedeni de 31 Martta yerel seçimlerden sonra itiraz süreçleri ve adliyelerin durumu göz önüne alındığında makul” dedi.

    İddianameden

    İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında Beylikdüzü Belediye Başkanı olduğu dönemde şartları karşılamayan bir firmaya ihale vermek suretiyle ihaleye fesat karıştırdığı iddiasıyla soruşturma başlatılmıştı. Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma sonunda hazırlanan iddianamede, İçişleri Bakanlığı ‘ihbar eden’ olarak, Ekrem İmamoğlu, Cem Ülken, Fidan Gül, Hasan Çetin, Hilal Çuhadar, Mehmet Hepgül ve Türkan Demirel Dişisağlam ise ‘şüpheli’ sıfatıyla yer almıştı. İddianamede 2015 yılında Beylikdüzü Belediye Başkanlığı tarafından ‘Kültür Merkezlerinde Personel Çalıştırılması ve Kültür Sanat Organizasyonları Hizmet Alım İşi’ ihalesinde, sanıkların fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ettikleri aktarılmıştı.

    Düzenlenen iddianamede, “Şüphelilerin ihale alıcısı bir firma lehine ancak kamu zararına neden olacak şekilde, ihaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olmayan kişilerin ihaleye katılmasını sağlamak ve teklif edilen malları, şartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olmadığı halde, sahip olduğundan bahisle değerlendirmeye almak eylemlerinde bulunarak kamu kurumu statüsüne haiz Beylikdüzü Belediye Başkanlığının 250 bin 86 TL fazladan para ödemesine ve neticede 250 bin 86 TL tutarında kamu zararına neden olarak üzerlerine atılı ‘ihaleye fesat karıştırma’ suçunu işledikleri anlaşılmıştır” ifadeleri kullanılmıştı.

    Bilirkişi raporunda ise idare tarafından kanuna aykırı şekilde yüklenici ile ek sözleşme yapıldığı, yükleniciye KDV dahil 250 bin 86 TL tutarında haksız fazla ödeme yapılarak kamu zararına sebep olunduğu belirtilmişti. Öte yandan şüpheliler tarafından teknik şartnamede açıkça belirtilen niteliklere sahip olmayan firma lehine ihalenin sonuçlandırılması eyleminin suç teşkil ettiği, sanıkların katılım koşulu ile teknik şartnamede aranan kriterleri sağlamadığı, sabit olan ilgili firmanın bu durumunu fikir ve eylem birliği içerisinde hareket etmek suretiyle diğer ihale isteklilerinden gizleyerek ve ihale isteklilerini hataya düşürmek suretiyle suçun maddi unsurunun gerçekleştiği aktarılmıştı.
    İddianamede, “Soruşturmaya konu yapılan ihale sürecinde işin sürdürebilirliği noktasında ihaleye katılım koşulu ile teknik şartnameye yeterlilik koşulunu ilk aşamada dahi sağlayamayan firmanın lehine ihalenin sonuçlanmasının bir sonucu olarak, firmanın idare ile yaptığı 19 Şubat 2016 tarihli sözleşmenin 14/3. maddesine açıkça aykırı şekilde firma lehine olacak şekilde fakat kanun ve yönetmeliklere aykırı olarak ek sözleşme yapılması ile doğan zarar, kamu zararı olarak kabul edilmelidir” denilmişti.
    Hazırlanan iddianamede, İmamoğlu’nun da aralarında bulunduğu 7 kişinin ‘ihaleye fesat karıştırma’ suçundan 3’er yıldan 7’şer yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep edilmişti. Ayrıca 7 kişi hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesi gereğince siyasi yasak uygulanması da istenmişti.

  • Dedikodu yapan işçiye kötü haber

    Dedikodu yapan işçiye kötü haber

    Gece bekçisi olarak çalıştığı işyerinden kovulan genç, İş Mahkemesi’nin yolunu tuttu. Kıdem ve ihbar tazminatı talep eden davacı genç, fazla çalışma ücretlerini de istedi. Mahkemede ifade veren davalı şirket avukatı ise, davacının, talep edilen alacakların zaman aşımına uğradığını, hafta tatili ve genel tatil ücret alacağı bulunmadığını öne sürdü.

    İşveren, davacının işini doğruluk ve dürüstlük kuralına uygun yapmadığını, dedikodu yaparak işçileri birbirine düşürdüğünü, sözlü uyarılara rağmen davranışlarını değiştirmediği için iş sözleşmesinin feshedildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istedi. Mahkeme, davanın kısmen kabulüne hükmetti.

    Kararın her iki taraf avukatınca temyiz edilmesiyle devreye giren Yargıtal 9. Hukuk Dairesi, emsal nitelikte bir karara imza attı. Yüksek mahkeme, mesai arkadaşlarına iftira atarak, onların dedikodularını yapan işçinin tazminatsız kovulmasını yerinde buldu.

    Kararın sadece mesai saatlerinin hesaplanması yönünde bozulmasına hükmetti. Yargıtay kararında şöyle denildi: “Somut olayda; dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 2 bin TL fazla çalışma ücreti talep edilmiştir. Dava dilekçesinde talep edilen fazla çalışma ücretine hükmedilmiş ise de; ek bilirkişi raporunda hesaplanan miktarın uygun bir indirim yapılmadan fazla çalışma ücreti olarak kabul edilmesi, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmadan karar verilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.” denildi.

  • Keyfi işten çıkarma yargıdan döndü

    Keyfi işten çıkarma yargıdan döndü

    Kontrol analisti olarak çalışan işçi, değişen iş şartları sebebiyle pandemi sürecinde işten çıkarıldı. İş Mahkemesi’nin kapısını çalan mağdur işçi, fesih yasağının kaldırılmasıyla birlikte işverence kapı önüne konulduğunu öne sürdü. Herhangi bir evrak tebliğ almadığını, insan kaynakları sorumlusunun whatsapp üzerinden noter ihbarnamesinin ekran görüntüsünü gönderdiğini, feshin usulüne uygun olmadığını, tüm bu nedenlerle feshin geçersizliğine, davacının işe iadesine karar verilmesini talep etti. Davalı şirket avukatı ise; davacının pandemi sebebiyle ücretsiz izne çıkartıldığını, bu durumun davacıya tebliğ edildiğini hatırlattı. ‘Değişen iş şartları ve iş organizasyonunda ihtiyaç bulunmaması’ nedeniyle feshedildiğini, fesih yasağının sonuna gelindiğinde davacının iş görme ediminden faydalanılmaması sebebiyle davacının çıkarıldığını öne sürdü. Davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, tüm bu nedenlerle davacının davasının reddine karar verilmesini talep etti. Mahkeme davanın kabulüne hükmetti. Kararı davalı avukatı istinafa götürdü. Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) Hukuk DAiresi, emsal nitelikte bir karara imza attı.

    Kararda, patronların kafasına göre soyut gerekçelerle personel çıkaramayacağı vurgulandı. Kararda şöyle denildi: “Dosyanın incelenmesinden ispat yükü üzerinde bulunan davalı işverenliğin dosyaya ibraz ettiği evraklarla istinaf dilekçesine konu yaptığı, hususları delillendiremediği anlaşılmıştır. Fesih bildirimindeki fesih sebebi ile bağlı olduğu, fesih bildiriminde fesih sebebi olarak değişen iş şartları ve organizasyonda ihtiyaç bulunmamasının fesih sebebi olarak bildirildiği ancak davalı tarafın iş yerinde bu şekilde bir yönetimsel karar alındığına dair herhangi bir karar norm kadro çalışması yapıldığına dair herhangi bir delil sunulmamıştır. Bu şekilde yasal olarak işletmesel kararını ibraz etmediği gibi bu kararı keyfilikten uzak, tutarlı, sosyal seçim kriterleri dikkate alınarak ve feshin son çare olma ilkesine uygun şekilde ispatlayamadığı ortadadır. İlk derece mahkemesi kararınıj objektif değerlendirmeye dayalı istinaf sebeplerini karşılar yeterli yasal gerekçeye sahip olduğu kanaatine varılarak istinaf müracaatının esastan reddine karar verilmiştir.”

  • Yanardağ’ın yargılandığı davada karar çıktı

    Yanardağ’ın yargılandığı davada karar çıktı

    Bir televizyon kanalında terör örgütü PKK elebaşına ilişkin açıklamaları gerekçesiyle hakim karşısına çıkan Merdan Yanardağ’ın yargılandığı davada ilk celsede karar çıktı.

    Mahkeme, Yanardağ’ı 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırarak tahliyesine karar verdi