Etiket: Yargıtay

  • Yargıtay’dan haftalık izin kararı

    Yargıtay’dan haftalık izin kararı

    Yargıtay, haftalık iznin bölünemeyeceğine hükmetti.

    Özel bir şirkette çalışan işçi, işten çıkarılınca İş Mahkemesi’nin yolunu tuttu. Davacı işçi, davalı şirkete ait yurt içi ve yurt dışı projelerinde çalıştığını, haftanın yedi günü 08.00-22.00/23.00 saatleri arası ve dini bayramların ilk günü hariç tüm genel tatillerde çalıştığını, davalı işverence iş sözleşmesinin haksız olarak feshedilmesine rağmen işçilik haklarının ödenmediğini belirterek bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etti.

    Davalı şirket avukatı davacının şirketin farklı inşaat projelerinde görev aldığını, projelerin tamamlanması ile iş sözleşmesinin de sona erdiğini, brüt ücret hesaplamasında yurt dışında çalışan işçi olduğu dikkate alınması gerektiğini, emsal ücret araştırmasına gerek olmadığını öne sürdü.

    Avukat, iş sözleşmesinde ücretinin belirlendiğini, buna göre bordrolar düzenlendiğini ve banka kanalıyla ödemelerin yapıldığını, bordro ve banka kayıtları birbirini teyit ettiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etti.

    Mahkeme, davanın kısmen kabulüne hükmetti. Kararı davalı şirket istinafa götürdü. Bölge Adliye Mahkemesi, itirazı reddetti. Davalı şirket kararı temyiz edince devreye Yargıtay 9. Hukuk Dairesi girdi.

    “24 SAATTEN AZ İZİN KULLANILMAMIŞ SAYILIR”

    Emsal nitelikte bir karara imza atan Yüksek Mahkeme, haftalık iznin bölünmesi halinde kullanılmamış sayılacağına dikkat çekti.

    Kararda şu ifadelere yer verildi: “Hafta tatili izni kesintisiz en az yirmi dört saattir. Bunun altında bir süre haftalık izin verilmesi durumunda, usulüne uygun şekilde hafta tatili izni kullandığından söz edilemez. Hafta tatili bölünerek kullandırılamaz. Buna göre hafta tatilinin yirmi dört saatten az olarak kullandırılması halinde hafta tatili hiç kullandırılmamış sayılır.

    Somut olayda, İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının haftanın yedi günü çalıştığı kabul edilerek hafta tatili alacağı hesaplanmıştır. Davacı tanıkları haftada bir gün pazar günleri tatil günleri olduğunu, fakat işin durumuna göre hafta tatilinde de çalıştıklarını beyan etmişlerdir. Dosya çerçevesinde davacının hafta tatili çalışma iddiasına ilişkin olarak tanık beyanı dışında yazılı belge bulunmamaktadır. Dosyadaki mevcut delil durumuna göre, davacı tanık beyanlarının ispata elverişli açık ve net olmadığı dikkate alındığında hafta tatili çalışması iddiasının ispatlanamadığı anlaşılmakla, davacının hafta tatili alacağı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulü hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.”

  • Canan Kaftancıoğlu’nun parti üyeliği düşürüldü

    Canan Kaftancıoğlu’nun parti üyeliği düşürüldü

    Canan Kaftancıoğlu’nun siyasi parti üyeliğinin düşürüldüğü açıklandı.

    Yargıtay, yerel mahkemenin Türk Ceza Yasası’nın 53. maddesine göre “parti yöneticisi olmasına kısıtlama” getirilmesini öngören cezay onadığı için Canan Kaftancıoğlu’nun siyasi parti üyeliği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düşürüldü.

    İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında Yargıtay 3. Dairesi’nin beş ayrı suçlamadan verilen mahkumiyet kararının üçünü onamasıyla 4 yıl 11 ay 20 günlük hapis cezası kesinleşmiş ve Kaftancıoğlu’na siyasi yasak getirilmişti.

    CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geçtiğimiz günlerde, “Siyasi yasak kararını tanımıyoruz. Canan Kaftancıoğlu İstanbul İl başkanımızdır” demişti.

  • Gebelik dönemindeki doktor ihmaline tazminat

    Gebelik dönemindeki doktor ihmaline tazminat

    S.A. ile N.A. çifti, yıllardır hayalini kurdukları bebeklerinin sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmesi için özel bir sigorta şirketine ‘Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi’ düzenletti.

    Sigorta çerçevesinde anne adayı S.A.’nın muhtelif hastanelerde muayenesi ve gebelik dönemi takip altına alındı. Bütün süreç, özel bir hastanede görev yapan kadın doğum uzmanı doktor Ş.K. tarafından takip edildi. Aylar sonra beklenilen doğum gerçekleşti. Anne ve baba, Umut ismini verdikleri bebeğin down sendomlu olduğunu görünce soluğu mahkemede aldı.

    Asliye Ticaret Mahkemesi’nde anne S.A., baba N.A. ve bebek Umut A. adına dava açıldı. Davacılar, doktorun genel olarak kötü uygulaması yapılması gereken testleri yapmaması ve sonuçları hakkında bilgi vermemesi sonucunda down sendromunun hamilelikte teşhis edilmediğini, küçük Umut’un down sendromlu olarak doğduğunu öne sürdü.

    Davalı sigorta şirketinin doğum uzmanını tıbbi kötü uygulamalarına ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi ile maddi ve manevi zarardan doğan sorumluluğunu üstlenmiş bulunduğunu ileri süren davacılar, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 10 bin TL işgöremezlik ve bakıcı ücreti, 60 bin TL çocuk için manevi tazminat davacı anne ve baba için ayrı ayrı 30 bin TL manevi tazminat olmak üzere toplam 130 bin TL’nin avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etti,. Davacılar, ıslah dilekçesi ile tazminat talebini arttırdı.

    Davalı sigorta şirketi avukatı ise sigorta şirketinin poliçe sorumluluk limitinin 400 bin TL ile sınırlı olduğunu, sorumluluklarının sigortalının kusuru ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu davacıların söz konusu kusuru ve zararı ispat etmesi gerektiğini, tazminatın fahiş olduğunu savunarak davanın reddine istedi.

    Mahkeme; davacı annenin 13 haftalık gebelikte iken üçlü testin doktor tarafından istendiği hasta kayıtlarında olmasına rağmen testin sonucu hakkında dokümanın dosyada mevcut olmadığına dikkat çekti.

    Kararda; gebeliğin takibinde hekim ve hastane ihmalinin olduğu, bu sürecin sonunda davacı Umut A.’nın down sendromlu olarak doğduğuna; Umut A.’nın down sendromuna bağlı olarak gelişen fonksiyon kısıtlıkları ve arazları çerçevesinde, meslekte kazanma gücündeki azalma oranını yüzde 100 olarak bulunduğu hatırlatıldı.

    Davacı Umut A. tarafından, davalı aleyhine açılan maddi tazminat davasının kabulü ile, 280 bin TL maddi tazminatın 16/01/2015 dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, davacılar tarafından, davalı aleyhine açılan manevi tazminat davasının kabulü ile, davacı Umut A. için 60 bin TL, davacı S.A. için 30 bin TL ve davacı N.A. için 30 bin TL olmak üzere toplam 120 bin TL manevi tazminatın 16 Ocak 2015 dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verdi. Karara karşı davalı avukatı istinaf kanun yoluna başvurdu. Bölge Adliye Mahkemesi, itirazın reddine hükmetti. Davalı şirket kararı temyiz edince devreye Yargıtay 11. Hukuk Dairesi girdi.

    Yargıtay kararında, gebelik döneminde doktorun ihmaline dikkat çekildi. Kararda şu ifadelere yer verildi:

    “Gebelik takibiyle ilgili tüm hasta kayıtlarının eksiksiz şekilde dosya çerçevesine alınmasından sonra yapılacak değerlendirmeye göre bir sonuca varılması gerekmekle eksik incelemeye dayalı karar verilmesi doğru olmamıştır. Davacılar vekili, dava dilekçesinde sigorta şirketinden manevi tazminat da talep etmiştir. Dosya çerçevesinde bulunan Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi incelendiğinde, ilk sayfasında poliçe limitlerine dair açıklamaya ve prim tutarına, devamında ise Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarına yer verildiği görülmüştür. Ancak poliçede özel şartların olup olmadığı ve manevi tazminat taleplerinin de poliçe çerçevesinde teminat altına alınıp alınmadığı anlaşılamamıştır. Teminat tutarının manevi tazminat için de geçerli olduğuna dair düzenlemeye yer verilmiş ise de; poliçenin teminat çerçevesinde manevi tazminat klozunun da ayrıca ve açıkça dahil edilip edilmediğinin ve sigortalı tarafından ödenen primler hesaplanırken manevi tazminat klozunun gözetilip gözetilmediğinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Bu durumda, davalı tarafça sigorta poliçesi eksiksiz olarak dosyaya sunulduktan sonra mahkemece bu yöne ilişkin bir değerlendirme yapılarak sonuca varılması gerekirken, manevi tazminat klozunun varlığı ya da yokluğu hususunda hiçbir değerlendirme yapılmamış olması doğru görülmemiş, kararın bu yönüyle de davalı yararına bozulması gerekmiştir. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozularak ortadan kaldırılmasına oy çokluğu ile karar verilmiştir.”

  • Yargıtay’dan Kadir Şeker kararı

    Yargıtay’dan Kadir Şeker kararı

    Konya’da sevgilisini dövdüğünü düşündüğü kişiyi engellemek isterken öldürdüğü gerekçesiyle Kadir Şeker’e verilen 12 yıl 6 ay hapis cezası Yargıtay’dan döndü. Şeker’in cezasında ‘daha fazla indirim’ yapılması gerektiği belirtildi. Yerel mahkeme Yargıtay’ın bozma kararına uyarsa ve ilk kararındaki gibi Şeker’in cezasında iyi hal indirimi uygulanırsa verilen ceza 10 yıla düşecek.

    Şeker, Konya’da Ayşe Dırla’ya şiddet uygulayan Özgür Duran’a müdahale etmek isterken Duran’ı bıçaklayarak ölümüne sebep olmuştu. Mahkeme, Şeker’i ‘kasten öldürme’ suçundan müebbet hapis cezasına çarptırmış, suçun tahrik altında işlendiği gerekçesiyle ceza 15 yıla çevrilmiş, iyi hal indirimiyle de 12 yıl 6 aya düşürülmüştü.

    Verilen bu karara yapılan itirazın ardından dosya İstinaf Mahkemesi’ne gönderilmişti. Yapılan itirazı inceleyen Konya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi, Şeker’in aldığı 12 yıl 6 ay hapis cezasını hukuka uygun buldu ve kararın temyiz edilmesi sonrasında dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi.

    Yargıtay 1. Ceza Dairesi, dosyayla ilgili olarak yapılan temyiz incelemesini tamamladı. Daire, Kadir Şeker’in cezasını fazla bularak bozdu. Kararda, maktul Duran’ın Kadir Şeker’e küfür ettiğine, üzerine yürüyerek tokat attığına ve boğazını sıkarak yaraladığına işaret edildi.

  • Başkasının malına el koyan yandı!

    Başkasının malına el koyan yandı!

    Bir binanın dükkan bölümünde yer alan sığınak, yan taraftaki kiracı tarafından kullanılmaya başlandı. Mülk sahibinin şikayeti üzerine ortak alanı kullanan şirket hakkında soruşturma başlatıldı.

    Soruşturma sonrası başkasına ait olduğunu bildiği yerde ekonomik fayda sağlayan şirket sahibi hakkında dava açıldı. Davacı mülk sahibi, zemin kattaki dükkan bölümünde yer alan sığınağın haksız işgali nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak 62 bin lira tazminat talep etti.

    Davalı şirket sahibi, davanın reddini savundu. Mahkeme, davanın kabulüne hükmetti. Davalı, kararı istinaf etti. Bölge Adliye Mahkemesi mahkeme kararını kaldırdı. Bunun üzerine davacı mülk sahibi, kararı temyiz edince devreye Yargıtay 8. Hukuk Dairesi girdi.

    “Başkasının malını kullanmanın bedeli olmalı”

    Emsal nitelikteki kararda, bir başkasına ait olduğu bilinen yeri kullanarak ekonomik fayda elde etmenin bir karşılığı olması gerektiği vurgulandı. Kararda şöyle denildi:

    “Dava, ortak alanlara vaki el atma nedeniyle ecrimisil talebine ilişkindir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden haksız işgal edildiği iddia edilen alanların mimari projesinde sığınak ve su deposu olarak gözüktüğü anlaşılmaktadır. Bir kimsenin başkasına ait olduğunu bildiği taşınmazı, hukuki bir dayanağı olmadan kendi malı gibi kullanması ve dolayısıyla ekonomik yarar sağlamasının bir karşılığının olması gerekir. Bu bakımdan bu yeri kullanan kişi hak sahiplerine haksız işgal tazminatı ödemek zorundadır. Haksız olarak kullanılan taşınmazın ekonomik tahsis amacı itibarıyla gelir elde etmeye özgülenmemiş olması sonuca etkili değildir. O halde Bölge Adliye Mahkemesince projesinde ortak alan olarak belirlenen sığınak ve su deposunun ortak alandan çıkartılarak gerek bizzat, gerekse kiraya verilmek suretiyle davalılar tarafından kullanılıyor olması halinde el atılan alan ve davacıların hisseleri nazara alınarak ecrimisil talep edilebileceği gözetilerek inceleme yapılması gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir.”

  • Yargıtay’dan emekli ikramiyesi kararı

    Yargıtay’dan emekli ikramiyesi kararı

    Vefat eden Z.G. isimli vatandaşın emekli ikramiyesi yasal mirasçılarına devredildi. Vefat eden Z.G.’den alacaklı olan kamu kurumu, emekli ikramiyesinin iadesi için icra takibi başlattı.

    Mirasçıların itirazı üzerine takip durduruldu. Kamu kurumu bu kez 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’ne müracaat etti. Davacı kurum avukatı, borçlu olan miras bırakan Z.G.’in mirasının en yakın yasal mirasçılarının tamamı tarafından 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararıyla reddedildiğini hatırlattı.

    Mirasçıların avukatı, davacının alacağını takip ettiği icra dosyasında haciz konulan murisin emekli ikramiyesi ve maaşının terekeye (ölen ya da gaipliğine karar verilen kişilerin mal varlığı, hak ve borçlarının tümüne verilen ad) dahil olmadığını belirterek, mirasçılara ait olduğunun tespitini ve terekenin bu şekilde tasfiyesini savundu.

    Mahkeme; iflasın kapanmasına hükmetti. Karar, mirasçıların avukatı tarafından; emekli ikramiyesi ve maaşının terekeye dahil olmadığı gerekçesiyle temyiz edildi.

    Emsal nitelikte bir karara imza atan Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, emekli ikramiyesinin mirasçılar tarafından alınmasını yerinde buldu.

    Kararda; ölenin en yakın yasal mirasçılarının tamamı tarafından reddolunan mirasın sulh mahkemesince iflas hükümlerine göre tasfiye edildiği hatırlatıldı. Tasfiye sonunda arta kalan değerler, mirası reddetmemişler gibi hak sahiplerine verileceğinin vurgulandığı kararda, “5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 89/10. maddesinde, Sosyal Güvenlik Kurumunca tahakkuk ettirilmiş veya ettirilecek emekli ikramiyelerini almadan ölenler ile ölüm tarihinde aylığa müstahak dul ve yetim bırakmadan ölen iştirakçilerin ikramiyelerinin kanuni mirasçılarına ödeneceği düzenlenmiştir. Emekli Sandığınca yapılan toptan ödeme, mirasçılara ait olduğu için terekeye eklenmez, Kanun gereği mirasçılara verilen bir para olduğu için tenkis davasına konu teşkil etmez. Somut olayda, miras bırakan Z.G. 02.06.2011 tarihinde vefat etmiş, en yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından miras reddolunmuştur. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’nın yazısında belirtildiği üzere, Z.G.’e kamu emeklisi olması nedeniyle 40 bin lira emekli ikramiyesi tahakkuk ettirilmiştir. Mahkemece, emekli ikramiyesinin Kanun gereği hak sahibi mirasçılara ait olmasına karşın tereke çerçevesine dahil edilerek tasfiyeye tabi tutulmuş olması doğru görülmemiş ve hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir” denildi.

  • Yargıtay’dan günlük kiralık ev kararı

    Yargıtay’dan günlük kiralık ev kararı

    Günlük kiralık evden kombi çalan 3 sanığın aldığı mahkumiyetlere yaptıkları itiraz Yargıtayca reddedildi.

    İddiaya göre üç kadın, üç günlüğüne eşyalı kiralık evi kiraladı.

    Evden ayrılırken 22 bin lira değerinde sıfır kombiyi ve iki adet nevresim takımını alan üç kadın kayıplara karıştı.

    Evden kombi çalındığını gören ev sahibi, durumu polise bildirdi. Yapılan incelemede evi kiralayan kadınlar yakalandı.

    Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanan kadınlar, çeşitli oranlarda mahkumiyete çarptırıldı. Karar sanıklar tarafından temyiz edildi.

    Karara yapılan itirazı değerlendiren Yargıtay 15. Ceza Dairesi, emsal nitelikte bir karara imza attı.

    “GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA”

    Kararda; eşyalı kiralık evden hırsızlık ‘güveni kötüye kullanma’ olarak değerlendirildi. İtirazları reddeden yüksek mahkeme; suçun cezasının 6 aydan 2 yıla kadar hapis ve adli para cezası olduğuna dikkat çekti.

  • Yargıtay’dan emsal gizli ayıp kararı

    Yargıtay’dan emsal gizli ayıp kararı

    Bursa’da bir iş insanı 2009 senesinde sıfır bir otomobil aldı. Üç yıldır sorunsuz kullanılan otomobil, 2012 yılında seyir halindeyken aniden stop etti. Aracın yeniden çalışmaması üzerine çekici yardımı ile servise çektirilen otomobilde, servis incelemesi sonucunda motor bloğunun pistonların vurması sonucu iki yerden delindiği belirlendi

    Servis onarımı tamamlayarak hasar bedelinin yüzde 60’ının davalı tarafından karşılanacağı bildirildi. Aracı servisten çıkarmak için ödemek zorunda kaldığı 9 bin 737 TL’nin tahsilini isteyen iş insanı Bursa 2. Ticaret Asliye Mahkemesi’nin yolunu tuttu.

    Davalıya gönderilen ihtarname ile ödenen bedelin iadesinin istendiğini, ancak davalı tarafından bir cevap verilmediğini ileri sürerek onarım bedelinden dolayı ödemek zorunda kaldığı paranın ödeme tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etti. Davalı bayi ise süresinde ayıp ihbarı yapılmayarak davacının ayıba karşı tekeffülden doğacak haklarını kaybettiğini öne sürdü.

    Mahkeme garanti belgesinin incelenmesinde garanti süresinin iki yıl olduğu, ikinci el satışlarında dahi garantinin geçerli olduğunun belirtildiği, aracın garanti süresinin 15 Haziran 2011 tarihinde dolduğu, altı aylık zaman aşımı süresinin de dolduğu, dava zaman aşımı süresi geçmiş olsa da arızanın tamirinin garanti çerçevesinde yapılması kabul edildiğinden zaman aşımı def’inde bulunulamayacağına dikkat çekti.

    Ayıp ihbarının yapılmamış olması iddiasının da ileri sürülemeyeceği, arızanın motorun içerisinde ve teslimden üç yıl sonra meydana gelmesi nedeniyle arızanın olağan kontrol ile tespitinin mümkün olmadığı, davacı tarafından da aracın servisine müracaat edildiğinden ayıp ortaya çıkar çıkmaz ihbarın yapılmış olduğu hatırlatıldı. Aracın motorunun garanti çerçevesinde ve müşteri memnuniyeti çerçevesinde değiştirildiğinin anlaşıldığı, belgede motorun tamir bedelinin yüzde 60’ı oranında değiştirildiğinin yazılı olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü paranın davalıdan tahsiline karar verildi. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, kararı bozdu. Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi, ilk kararında direndi. Davalı şirket kararı temyiz edince bu kez devreye Yargıtay Hukuk Genel Kurulu girdi.

    Oy çokluğu ile alınan kararda şöyle denildi: “Somut uyuşmazlıkta davacı tarafından davalıya yapılan ödeme tarihi 25.05.2012 olup dava 22.02.2013 tarihinde açılmıştır. 6762 sayılı TTK’nın 25. maddesi uyarınca altı aylık dava zamanaşımı süresi dolmuş ise de, alınan bilirkişi raporu ile de sabit olduğu üzere araçtaki motor arızasının üretim kaynaklı olduğu, bu durumda ortaya çıkan gizli ayıp nedeniyle davalının ağır kusurlu olduğu ve ayıbın hile ile davacıdan gizlendiğinin kabulü gerekmektedir. Araçtaki gizli ayıp nedeniyle davalının ağır kusurlu olması durumunda ağır kusur veya hile ile ayıbın tüketiciden gizlenmesi hâlinde zamanaşımı süresinden yararlanılması mümkün olmayıp davalının zamanaşımı def’î yerinde değildir. Hâl böyle olunca, mahkemece verilen direnme kararı açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle yerindedir.”

    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun karar numarasının 2021/1419 Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi olarak tescil edildiği bildirildi.

  • Eşin maaşına el koymak boşanma nedeni

    Eşin maaşına el koymak boşanma nedeni

    Bursa’da, bir süredir geçimsizlik yaşayan genç çift, karşılıklı boşanma davası açtı.

    Aile Mahkemesi, eşinin maaşına el koyarak ekonomik şiddet uyguladığını iddia eden erkeğin boşanma davasının kabülüne, kadın yararına ise yoksulluk ve tedbir nafakasına hükmetti.

    Kararı her iki taraf da istinafa götürdü. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi, kararı onadı.

    Davacı karşı davalı kadın, karşı davanın kabülü, kusur belirlemesi ve tazminatların miktarı yönünden kararı temyiz ederken davalı karşı davacı erkek de kusur belirlemesi yönünden kararı temyiz edince devreye Yargıtay 2. Hukuk Dairesi girdi.

    Emsal nitelikte bir karara imza atan Daire, eşin maaşına el koymayı kusur saydı. Kararda şöyle denildi:

    “Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışlarının yanında davalı-karşı davacı erkeğin eşinin maaşını alarak eşine ekonomik şiddet uygulamak suretiyle de kusurlu olduğu ortadadır. Ancak yine de evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açan olaylarda davalı-karşı davacı erkeğin ağır kusurlu olduğunun anlaşılmasına göre, davalı-davacı erkeğin tüm temyiz itirazları yersizdir.

    Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı-karşı davalı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminat azdır. Açıklanan sebeple, davacı-karşı davalı kadın lehine uygun miktarda maddi ve manevi tazminat takdiri gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.”

  • Maaşa el koymak boşanma sebebi sayıldı

    Maaşa el koymak boşanma sebebi sayıldı

    Bursa’da, bir süredir geçimsizlik yaşayan genç çift, karşılıklı boşanma davası açtı. Aile Mahkemesi, eşinin maaşına el koyarak ekonomik şiddet uyguladığını iddia eden erkeğin boşanma davasının kabulüne, kadın yararına ise yoksulluk ve tedbir nafakasına hükmetti.

    Kararı her iki taraf da istinafa götürdü. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi, kararı onadı. Davacı karşı davalı kadın, karşı davanın kabülü, kusur belirlemesi ve tazminatların miktarı yönünden kararı temyiz ederken davalı karşı davacı erkek de kusur belirlemesi yönünden kararı temyiz edince devreye Yargıtay 2. Hukuk Dairesi girdi.

    Emsal nitelikte bir karara imza atan Daire, eşin maaşına el koymayı kusur saydı.

    Kararda şöyle denildi: “Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışlarının yanında davalı-karşı davacı erkeğin eşinin maaşını alarak eşine ekonomik şiddet uygulamak suretiyle de kusurlu olduğu ortadadır. Ancak yine de evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açan olaylarda davalı-karşı davacı erkeğin ağır kusurlu olduğunun anlaşılmasına göre, davalı-davacı erkeğin tüm temyiz itirazları yersizdir.

    Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı-karşı davalı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminat azdır. Açıklanan sebeple, davacı-karşı davalı kadın lehine uygun miktarda maddi ve manevi tazminat takdiri gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.”