Etiket: Yargıtay

  • Yargıtay’dan karar: Karı-koca eşit kusurlu sayıldı

    Yargıtay’dan karar: Karı-koca eşit kusurlu sayıldı

    Bir boşanma davasının temyiz müracaatını değerlendiren Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, kendi özel görüntülerini başka erkeklerle paylaşan ve kayınvalidesine hakaret eden kadın ile bağımsız konut sağlamayan ve eşine şiddet uygulayan erkeğin eşit kusurlu olduğuna hükmetti.

    Aile Mahkemesine başvuran davacı koca, eşinin özel görüntülerini başka erkeklerle paylaştığını öne sürerek boşanma davası açtı.

    Davalı kadının, eşinin annesine (kayınvalidesine) ‘geri zekalı’ diye hakaret ettiğine dikkat çeken Aile Mahkeme kararında, ortak çocuğa kötü davrandığı, çok sayıda erkekle telefonda yazıştığı ve bu erkeklere özel görüntülerini göndermesi sebebiyle sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği vurgulandı. Mahkeme, davanın kabulüne karar verdi.

    Kararı davalı kadın istinafa götürdü. Bölge Adliye Mahkemesi, davalı kadının bu kusurlu davranışları yanında, davacı erkeğin eşine şiddet uyguladığı, evden çıkmama konusunda baskı yaptığı ancak yine de kadının ağır kusurlu olduğu gerekçesiyle, davalı kadının kusur belirlemesine yönelik istinaf başvurusunun kabulüne karar verdi. Davalı kadın bu kararı da temyiz edince devreye Yargıtay 2. Hukuk Dairesi girdi.

    Emsal nitelikte bir karara imza atan 2. Hukuk Dairesi, kayınvalideyle aynı evde yaşamaya zorlamayı kusur saydı.

    Kararda, “Davalı kadının, eşinin annesine ‘geri zekalı’ diye hakaret ettiğine yönelik tanık beyanının zamanı belli olmayan soyut beyan niteliğinde olduğu ortadadır. Kadının çok sayıda erkekle telefonda yazışması ve özel görüntülerini göndermesi vakıasının ise güven sarsıcı davranış niteliğinde olduğu, davacı erkeğin mahkemece belirlenen ve gerçekleşen kusurlu davranışları yanında, bağımsız konut temin etmediği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre, boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekir. O halde davalı kadının ağır kusurlu olduğu kabul edilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir” denildi.

    “TARAFLAR EŞİT KUSURLUDUR”

    Boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu eş yararına maddi ve manevi tazminata karar verilemeyeceği belirtilen kararda, “Davacı erkek yararına Türk Medeni Kanunu’nun 174/1-2 maddesi koşulları oluşmamıştır. O halde davacı erkeğin maddi ve manevi tazminat isteğinin reddine karar vermek gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz. Toplanan delillerle, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı kadının daha ağır kusurlu olmadığı, her hangi bir geliri ve malvarlığının bulunmadığı, boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği gerçekleşmiştir. O halde, davalı kadın yararına geçimi için uygun miktarda yoksulluk nafakası takdiri gerekirken isteğin reddi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir” ifadeleri kullanıldı.

  • İstifa öncesi başka işe girmek suç değil

    İstifa öncesi başka işe girmek suç değil

    Milyonlarca özel sektör çalışanını yakından ilgilendiren bir karara imza atan Yargıtay, istifa öncesi başka bir iş ayarlamanın yasaya aykırı olmadığına hükmetti.

    Yüksek Mahkeme, fesih için haklı sebepleri bulunan bir işçinin, fesih tarihinden sonraki işsizlik sürecini ve geçim koşullarını nazara alarak, fesihten önce başka bir işe başvurmuş olması ve bu başvurusunun kabul edilmesi feshin kötü niyetli olduğu sonucunu doğurmayacağına dikkat çekti.

    Bursa’nın İnegöl ilçesinde özel bir şirkette çalışan İ.K., net 2 bin 500 TL maaş alırken banka hesabına bin 750 lira yatırıldığını, kalan kısmının elden verilmesine itiraz etti.

    EKSİK SİGORTA PRİMLERİ İÇİN MAHKEMEYE BAŞVURDU

    Sigorta priminin aldığı maaşın altından yatmasının haksızlık olduğunu öne süren İ.K., noter kanalıyla istifa etti. İş Mahkemesi’nin yolunu tutan İ.K., sigorta primlerinin ise bankaya yatırılan kısım üzerinden eksik ödendiğini, fazla çalışma ve resmi tatil günlerinde çalışmalarının olduğunu, karşılığının kendisine ödenmediğini ve İş Kanunu madde 24/2/e hükmü uyarınca iş akdi haklı sebeple feshettiğini, davalı tarafça ihtarnamede belirtilen süre içerisinde herhangi bir ödeme yapılmaması üzerine işçilik alacaklarının tahsili hedefiyle dava açıldığını dile getirdi.

    İnegöl İş Mahkemesi, davanın kısmen kabulüne, kıdem tazminatı talebinin reddine, yüzde 15 hakkaniyet indirimi ile fazla çalışma ücretine, yüzde 15 hakkaniyet indirimi ile ulusal bayram ve genel tatil ücretine hükmetti.

    Mahkeme; davacının davalı iş yerinde çalışmakta iken kamu kurumuna atanmak üzere hazırlık işlemleri yaptığı, atanmasına ilişkin sürecin kesinleşmesi üzerine iş sözleşmesini haklı sebeple feshettiğini beyan etmiş ise de gerçek iradesinin başka kurumda çalışma olgusu olduğu sabit olmakla davacının kıdem tazminatına hak kazanamayacağına dikkat çekti.

    Mahkeme kararını hem davacı hem de davalı avukatı istinafa götürdü. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi, tarafların istinaf başvurularının esastan reddine kesin olmak üzere karar verdi.

    İŞÇİLERİN KÖTÜ NİYETLİ OLMADIĞINA HÜKMEDİLDİ

    Kararda, ‘Davacının gerçekteki iş akdinin fesih gerekçesinin memuriyete geçmek olduğu anlaşılmakla kıdem tazminatı talebinin reddi usul ve yasaya uygun bulunmuştur’ gerekçesinde bulunulduğunu, yine fazla çalışma alacakları konusunda istinaf incelemesinde bordroların imzalı olması sebebiyle bordrolar detaylı olarak incelenmeden hüküm tesis edildiğine kanaat getirdi.

    Aynı işyerinde çalışan başka bir işçinin istifasını değerlendiren Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi, işçilerin kötü niyetli olmadığına hükmetti.

    Kararı davacı işçi temyiz edince devreye Yargıtay 9. Hukuk Dairesi girdi. Emsal nitelikte bir karara imza atan Daire, istifa eden işçinin başka bir iş ayarlamasının kötü niyetli olmadığına dikkat çekildi. Kararda şöyle denildi:

    “İNSANI KAYGILARDAN KAYNAKLI OLDUĞU ANLAŞILMIŞTIR”

    “Fesih için haklı sebepleri bulunduğunu iddia eden bir işçinin, muhtemel fesih tarihinden sonraki işsizlik sürecini ve geçim koşullarını nazara alarak, fesihten önce başka bir işe başvurmuş olması ve bu başvurusunun kabul edilmesinden sonra, iş sözleşmesini feshetmesi, işverenden kaynaklanan haklı fesih olgusunu ortadan kaldırmayacağı gibi bu feshin kötü niyetli olduğu sonucunu da doğurmaz.

    Zira burada fesih iradesinin doğduğu anda değil de sonradan açıklanması, makul kabul edilebilir insanî kaygılardan kaynaklı olup, işvereni zarara uğratma kastı da bulunmadığından, hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilmesi yerinde olmayacaktır. Hülasa; haklı fesih sonucunu doğuran sebepler işverenden sadır olup, davacı işçilerce bu hak fiilen yeni işe başlanılmasından evvel kullanıldığı gibi fesihten önce iş başvurusu yapılıp kabul edilmesinden sonra kullanılmasının da makul kabul edilebilir insani kaygılardan kaynaklı olduğu anlaşılmıştır.

    Bu hakkın dürüstlük kuralına aykırı kullanıldığının kabul edilmesi hakkaniyet ve adalet ilkesi ile de bağdaşmayacağından, uyuşmazlığın Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi’nin kararı doğrultusunda giderilmesine karar verilmiştir.”

  • Milyonlarca işçiyi ilgilendiren fazla mesai kararı

    Milyonlarca işçiyi ilgilendiren fazla mesai kararı

    Bir satış temsilcisinin fazla mesai davasının temyiz müracaatını değerlendiren Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, fazla mesainin ispatında diğer delillerle birlikte telefon GPRS kayıtlarının da delil olarak değerlendirilmesi gerektiğine hükmetti.

    Bir ilaç firmasında ilaç ve tıbbi tanıtım mümessili olarak çalışan genç, ayrıldığı iş yerinden fazla mesai alacağı olduğu gerekçesiyle İş Mahkemesi’nin yolunu tuttu.

    Mahkeme, davacı satış temsilcisinin hafta içi 07.30 da çalışmaya başlayıp akşam saat 22.00 ye kadar çalıştığını, cumartesi günleri de 08.00 den saat 14.00’e kadar çalıştığını, fazla çalışma ücretinin ödenmediğini ileri sürerek alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini istedi.

    Davalı şirket sahibi ise davacının mesaisini kendisinin ayarladığını, prim alacağını daha fazla yükseltmek için kendi isteği ile fazla çalışmasının fazla mesai olarak kabul edilemeyeceğini, kendisine prim ödendiğini ve primlerin muhtemel fazla mesai alacağından mahsubu gerektiğini savunarak; davanın reddine karar verilmesini talep etti.

    Mahkeme; fazla mesai ücreti alacağının reddine karar verdi. Kararı davacı satış temsilcisi temyiz edince devreye Yargıtay 9. Hukuk Dairesi girdi. Emsal nitelikteki kararda, GPRSS kayıtlarının fazla mesaiyi ispatta delil sayılacağı belirtildi.

    Kararda şu ifadelere yer verildi:

    “Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp ispatlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır. Somut olayda, dosya kapsamından, davacının sabit ücret+ kotaya bağlı prim usulü ile çalıştığı anlaşılmaktadır. Mahkemece fazla çalışma yaptığının davacı tarafça ispat edilemediği gerekçesiyle talep reddedilmişse de davacının fazla çalışmalarının daha fazla prim elde etmeye yönelik olarak yapıldığı davalının zımnen kabulündedir. Davacıyla yapılan iş sözleşmesi 8. maddesinde çalışma sürelerini işverenin belirleyeceği, 12. maddesinde ise işçinin ziyaret planlarını işverene sunmak ve buna uymak zorunda olduğu düzenlemesi mevcuttur. Davacı delil olarak telefon, GPRS kayıtları, işverene sunduğu raporlar ve tanık beyanlarına dayanmış, telefon GPRS kayıtları ile raporlamalar bir arada değerlendirildiğinde fazla çalışma alacağının ispat edeceğini belirtmiştir. Davacı tanıkları davacıyı programında belirttiği gün ve saatte görmüş kişiler olup davacı işi gereği pek çok doktor ve eczacı ile gün içinde kısa süreli tanıtım ve satış amaçlı görüşmektedir. Telefon GPRS kayıtları celbedilmediği gibi davacı tanıklarının davacıyı kısa süre görmüş olduğundan beyanlarına itibar edilemeyeceği ve davalı tanık beyanlarında davacının çalışma süresinin 44 saat olup yasal süreyi aşmadığı dolayısıyla fazla çalışmanın ispat edilemediği gerekçeleriyle reddi isabetsiz olmuştur. Mahkemece davacıya ait delil kısmında bildirilen telefon GPRS kayıtları, araç kayıtları, işverene haftalık sunulan raporlar celbedilerek tüm deliller birlikte değerlendirilerek fazla çalışma alacağı hakkında hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yazılı gerekçeyle talebin reddi isabetsiz olmuştur. Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten bozulmasına oybirliğiyle karar verildi.”

  • Yargıtay kolonyayı silah saydı

    Yargıtay kolonyayı silah saydı

    Tartıştığı kişinin üzerine kolonya dökerek yakan sanığın aldığı mahkumiyet ‘eksik ceza’ nedeniyle bozuldu. Yargıtay eylemin silah sayılan eşya ile gerçekleştirildiğine karar verdi.

    Yargıtay 3. Ceza Dairesi, tartıştığı kişiyi kolonya dökerek çakmak ile yakma teşebbüsünde bulunan sanığın davasında kolonyayı silah saydı.

    Tartıştığı kişinin üzerine kolonya dökerek yakan kişi, şikayet üzerine polis tarafından gözaltına alındı. ‘Kasten yaralama’ suçundan Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açılan sanık mahkum edildi.

    Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı cezanın az olduğu gerekçesiyle kararı temyiz edince devreye Yargıtay 3. Ceza Dairesi girdi.

    Emsal nitelikte bir karara imza atan Daire; sanığın kolonya dökerek, çakmak ile yaraladığına ilişkin ikrarı ile sanığın eylemini silahtan sayılan eşya ile gerçekleştirdiği sabit olduğuna dikkat çekti.

    Kararda şöyle denildi: “Oluş, dosya kapsamı, katılan ve tanığın aşamalardaki beyanı ile uyumlu doktor raporu ve kabule göre; sanığın katılanının üzerine kolonya dökerek, çakmak ile yaraladığına ilişkin ikrarı ile sanığın eylemini silahtan sayılan eşya ile gerçekleştirdiği sabittir. Buna rağmen, sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86/3-e maddesinin uygulanmaması suretiyle eksik ceza tayini bozmayı gerektirmiştir. Savcının temyiz sebepleri bu itibarla yerinde görülmüş ve mahkeme kararı oy birliği ile bozulmuştur.”

  • Haftalık izin toplu kullanılır mı? Yargıtay’dan karar

    Haftalık izin toplu kullanılır mı? Yargıtay’dan karar

    Milyonlarca özel sektör çalışanını yakından ilgilendiren bir karara imza atan Yargıtay, hafta tatili izninin toplu olarak kullandırılamayacağına hükmetti. Yüksek Mahkeme, hafta tatili izninin toplu olarak kullanıldığı durumda işçiye ayrıca 0,5 yevmiye daha ücret ödenmesinin gerektiğine dikkat çekti.

    İşten çıkarılan işçi, kıdem ve ihbar tazminatı ile fazla mesai ücretini tahsil etmek için İş Mahkemesinin kapısını çaldı. Davalı patron, davanın reddini istedi. Mahkeme, davanın kabulüne karar verdi. Karar, davalı şirket avukatı tarafından temyiz edildi.

    Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, davalı tarafından dosyaya hafta tatili izinlerinin toplu şekilde kullandırıldığına dair bir kısım belgeler sunulduğuna dikkat çekti. Bilirkişi raporunda, hafta tatilinin toplu kullandırılabileceğine ilişkin hüküm bulunmadığı, bu belgelerdeki izinlerin bir kısmının 1 günden fazla olduğu, ilgili olduğu dönemde 1’er hafta tatili günü şeklinde hesaplama dışı tutulduğu hatırlatıldı.

    4857 sayılı İş Kanunu’nun 46’ncı maddesinde, işçinin tatil gününden önce aynı yasanın 63’üncü maddesine göre belirlenmiş olan iş günlerinde çalışmış olması koşuluyla, yedi günlük zaman dilimi içinde yirmi dört saat dinlenme hakkının bulunduğu vurgulandı.

    Yargıtay kararında şöyle denildi:

    “İşçinin hafta tatili gününde çalışma karşılığı olmaksızın bir günlük ücrete hak kazanacağı hüküm altına alınmıştır. Hafta tatili izni kesintisiz en az yirmi dört saattir. Bunun altında bir süre için haftalık izin verilmesi durumunda, usulüne uygun şekilde hafta tatili izni kullandığından söz edilemez. Hafta tatili bölünerek kullandırılamaz. İşçinin toplu olarak izin kullandığı dönemde çalışması karşılığı olmayan 1 yevmiye tutarındaki ücretin de davacıya ödendiği dikkate alındığında davacıya sadece 0,5 yevmiyesi kadar ödeme yapılmalıdır. Buna göre de, mahkemece davacının toplu olarak kullandığı izinlerin hafta tatilinden sayılmayan ve fiilen çalışılmayan her bir günü için, 0,5 yevmiye üzerinden hesaplama yapılmalı ve bu suretle davacının hafta tatili alacağı belirlenmelidir. Anılan hususun gözetilmemesi hatalı olup bozma sebebidir. Mahkeme kararının bozulmasına oy birliği ile hükmedilmiştir.”

  • Yargıtay’dan hırsız bakıcıya çifte mahkumiyet

    Yargıtay’dan hırsız bakıcıya çifte mahkumiyet

    Yaşlı bir kadının hem bakıcısı hem de kiracısı olan çift, evdeki kasayı açarak içindeki para ve ziynet eşyalarını çaldı. Mahkemenin sadece ‘nitelikli hırsızlık’ suçundan mahkumiyet verdiği sanıklara Yargıtay’dan kötü haber geldi. Yüksek Mahkeme, hırsız karı kocanın ‘konut dokunulmazlığı’ suçundan da mahkum edilmesi gerektiğine hükmetti.

    Hasta ve yaşlı kadının yakınları, annelerine bakmaları için alt kattaki dairede kiracı olarak oturan kadın ve eşiyle anlaştı. İddiaya göre, bakıcı çift, evdeki çelik kasayı açarak içerisindeki 10 bin TL para ile 35 bin TL değerindeki ziynet eşyasını çaldı.

    Yaşlı kadının olayı ihbar etmesiyle başlatılan soruşturmada hırsızlık şüphelisi olarak bakıcı çift gözaltına alındı. 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde ‘Nitelikli hırsızlık ve konut dokunulmazlığı’ suçundan yargılanan çift, ‘hırsızlık’ suçundan ceza aldı. Karara Cumhuriyet Savcısı itiraz etti.

    Dava dosyasını yeniden inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesi, sanıkların ‘konut dokunulmazlığı’ suçundan da ceza alması gerektiğine hükmetti.

    Kararda, “Müştekinin bakıcısı olan sanıkların evdeki kasada bulunan ziynet eşyalarını çaldıkları olayda sanıklar, müştekinin rızası ile konuta girmiş olsalar bile gayrimeşru amaç ile girilmiş olması nedeni ile somut olayda Konut Dokunulmazlığı ihlali suçu da oluşmuştur. Müştekinin kiracısı olan sanıkların evdeki kasa içerisinde bulunan 10 bin TL tutarındaki nakit para ile 35 bin TL tutarında altın ve ziynet eşyalarını çaldıkları olayda; her ne kadar sanıklar, müştekinin rızası ile konuta girmiş olsalar bile gayrimeşru amaç ile girilmiş olması nedeni ile olaydan haberdar olmayan müştekiye yönelik eylemin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 116/1. maddesi uyarınca sabit olduğu gözetilmeden, sanıkların mahkumiyetleri yerine yazılı şekilde beraatlerine karar verilmesi yasaya aykırıdır. Bu husus bozmayı gerektirmiş, Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle bozulmasına oy birliği ile hükmedilmiştir” ifadeleri yer aldı.

  • Yargıtay’dan eşek hırsızı hakkında karar

    Yargıtay’dan eşek hırsızı hakkında karar

    Gündüz vakti, bir ağılın önünde bağlı olan sahipli eşeği çalınmasıyla başlayan yargılamada eşeğin küçükbaş ya da büyükbaş olup olmadığı tartışmaları gündeme geldi. Yıllar süren davaya son noktayı koyan Yargıtay, eşeğin büyükbaş hayvan olduğuna hükmederek sanığın ‘nitelikli hırsızlık’ suçundan cezalandırılması gerektiğine hükmetti. Sanık, 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırıldı.

    Köyde bir ağılın önünde bağlı olan eşek, kimliği belirsiz kişilerce çalındı. Olayı soruşturan jandarma ekipleri tespit edilen eşek hırsızını gözaltına aldı. Hırsızlık zanlısı genç hakkında ‘nitelikli hırsızlık’ suçundan Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Mahkemede eşeğin büyükbaş mı yoksa küçükbaş mı? olduğu yönündeki tartışmalar yaşandı. Mahkeme, sanığı 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırdı. Sanık avukatı kararı temyiz edince devreye Yargıtay 6. Ceza Dairesi girdi. Daire üyeleri, olayın nitelikli hırsızlık olup olmadığını tartışmak için eşeğin hangi hayvan grubunda olduğunu gündeme getirdi. Uzun süren tartışmalar sonrası eşeğin büyükbaş hayvan olduğu tespit edildi.

    Eşeği çalmak nitelikli hırsızlıktır

    İlginç bir karara imza atan Kurul üyeleri, sanığın nitelikli hırsızlık olayını gerçekleştirdiğine dikkat çekti. Kararda, Türk Ceza Kanunu’nda esas alınan ‘Yeni suç teorisi’ne göre suçun maddi unsurları; fiil, netice, nedensellik bağı, fail, mağdur ve konu’dan oluştuğu hatırlatıldı. TCK’a göre; hırsızlık suçunun konusu, taşınır mal olduğu hatırlatıldı.

    Kararda şöyle denildi:

    “Sahipli hayvan, taşınır mal (eşya) olarak kabul edildiğinden hırsızlık suçunun konusunu oluşturabilir. Bu itibarla sahipli eşeğin büyükbaş hayvan olup olmadığının öncelikle açıklığa kavuşturulması gerekir. Eşek, tavşan ve benzeri bazı hayvanların büyük veya küçükbaş hayvan sayılıp sayılmaması hususu tartışmalıdır. Bazı müellifler, 5617 sayılı Kanun’un 2. maddesindeki tanıma göre belirlemek gerektiği görüşündedirler.

    Bu görüşe göre; ‘Deve, at, eşek, katır, manda, sığır ve bunların yavruları ‘büyükbaş, ‘Koyun ve keçi ile bunların yavruları’ ise; küçükbaş hayvandır. Kimi müelliflere göre ise ‘Sığır, manda, at, deve, deve kuşu ve domuz’ büyükbaş; ‘Koyun, keçi ve tavşan’ ise küçükbaş hayvandır. Tavuk, horoz, ördek, kaz, hindi gibi kümes hayvanları ile, güvercin, arı, köpek, kedi, papağan büyük veya küçükbaş hayvan değildir.

    Dairemizin çoğunluğu; Et ve Et Ürünleri Üretim Tesislerinin Çalışma ve Denetleme Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelikteki tanımdan hareketle eşeğin, büyük veya küçükbaş hayvan olmadığını kabul etmek yerine, her ne kadar 5617 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış ise de, 5237 sayılı TCK’da da büyük veya küçükbaş hayvanın çalınması fiili, daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâl olarak kabul edildiğinden sözü edilen Kanun’un tanımından hareketle, sahipli eşeğin büyükbaş hayvan olarak kabul edilmesinin daha isabetli olacağı görüşündedir.

    Bu açıklamalardan sonra, 12.04.2015 tarihinde, gündüz vakti, ağılın önünde bağlı olan sahipli eşeğin çalınması fiilinin, TCK’nın 142/2-g bendi kapsamındaki nitelikli hırsızlık olarak nitelendirilmesinde hukuka aykırı bir cihet bulunmadığı değerlendirilmiştir. Sanığın TCK’nın 142/2-g, 31/2. maddeleri gereğince 2 yıl 6 ay hapis cezası üzerinden 5237 sayılı TCK’nın 62. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim uygulandığında sonuç cezanın 2 yıl 1 ay hapis cezası olması gerekirken, 1 yıl 13 ay hapis cezası olarak belirlenmesi suretiyle eksik ceza tayini, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre, sanık avukatının itirazları yerinde görülmemiştir. Mahkeme kararının onanmasına hükmedilmiştir.”

  • Annesinin cenazesine gittiği için kovulan işçiye müjde

    Annesinin cenazesine gittiği için kovulan işçiye müjde

    Annesinin cenazesine gitmek için iş yerini telefonla arayarak bilgi veren işçi, 3 gün devamsızlık yaptığı gerekçesiyle tazminatsız kovuldu. Yıllar süren davaya son noktayı koyan Yargıtay, annesinin cenaze töreni için memleketine giden işçiye kıdem ve ihbar tazminatı ödenmesi gerektiğine hükmetti.

    Bir fabrikada gece bekçisi olarak çalışan bir genç, annesi vefat haberini aldı. Cenaze için memleketine doğru yola çıkan bekçi, telefonla iş yerini  arayarak durumu bildirdi. Cenazeden sonra iş yerine dönen bekçi, 3 gün işe gelmediği gerekçesiyle işinden kovuldu. Mağdur olduğunu öne sürerek İş Mahkemesi’nin yolunu tuttu.

    Davacı bekçi, annesinin cenazesine gideceğini davalı şirkete telefonla bildirerek gittiğini, ancak cenazeye gidilen tarihlerde işe gelinmediği gerekçesi hakkında tutanaklar düzenlendiğini ve iş akdinin haksız olarak feshedildiğini ileri sürdü.

    Kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti alacağı, ulusal bayram ve genel tatil alacaklarının davalıdan tahsilini talep etti.

    Davalı iş yeri sahibi ise davacının iş yerine ve amirlerine haber vermeksizin izinsiz ve mazeretsiz olarak 3 gün işe gelmediğinden 4857 sayılı İş Yasası 25/11-g maddesi uyarınca sözleşmenin haklı nedene dayalı olarak feshedildiğini dile getirdi.

    Davacının iş yerinde fazla mesai yapıldığında bu durumun bordrolara yansıtıldığını, yıllık izinlerini kullanan davacının çalıştığı süre boyunca hafta tatilleri ve resmi tatiller ile dini bayramlarda çalışıp yıllık ücretli izinlerini kullandığını beyanla davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savundu.

    Mahkeme, feshin haksız olduğu kanaatiyle kıdem ve ihbar tazminat taleplerinin reddine hükmetti. Kararı davacı temyiz edince devreye Yargıtay 22. Hukuk Dairesi girdi. Yüksek mahkeme, davacının işe gitmediği 3 gün boyunca annesinin cenazesine katıldığına dikkat çekti.

    Kararda, “İşçinin yıllık iznini kullandığını belirterek işyerine gelmemesi, işverence izinli sayılmadığı sürece devamsızlık halini oluşturur. İşçinin işe devamsızlığı, her durumda işverene haklı fesih imkanı vermez. Devamsızlık süresi, ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü ya da bir ayda üç işgünü olmadıkça, işverenin haklı fesih imkanı yoktur. Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davacının annesinin ölümü nedeniyle devamsızlık yaptığı ve bu sebeple işe devamsızlığının haklı sebebe dayandığı anlaşıldığından, işverence yapılan feshin haklı nedene dayanmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Bu maddi ve hukuki olgular nazara alındığında kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin kabulü gerekirken yazılı gerekçeyle reddine karar verilmiş olması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. Mahkeme kararının bozulmasına oy birliği ile hükmedilmiştir” ifadeleri yer aldı.

  • Yargıtay’dan emsal trafik cezası kararı

    Yargıtay’dan emsal trafik cezası kararı

    Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, şirket aracına kesilen trafik cezalarının, işçinin rızası olmadan maaşından kesilemeyeceğine hükmetti.

    Yüksek Mahkeme işçinin şirket aracını kullanırken sebep olduğu trafik para cezalarının işveren şirket tarafından ödenmek zorunda kalınması ve bu tutarların işçinin açık muvafakati olmadan resen mahsubu yoluna gidilmesinin mevzuata aykırı olduğuna dikkat çekti.

    Yıllarca çalıştığı şirketin başka bir ildeki şubesinde görevlendirilmeyi kabul etmeyen satış temsilcisi, şirketin ‘git’ dediği yere gitmediği için işten çıkarıldı.

    İş Mahkemesi, mağdur satış temsilcisinin açtığı alacak davasını yerinde buldu. Kararın temyiz edilmesiyle devreye giren Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, milyonlarca çalışanı ilgilendiren bir karara imza attı.

    Satış temsilcisinin kullandığı şirket aracına yazılan trafik cezalarının işçinin maaşından kesildiğine dikkat çekilen Yargıtay kararında şu ifadelere yer verildi:

    “Davacı, davalıya gönderdiği ihtarname ile ödenmeyen 2012 yılı Temmuz ayı ücretini talep etmiş aynı talebini dava konusu etmiştir. Dosyadaki belgelerden Temmuz ayı itibariyle davacının 600 lira kapatılmamış avansı olduğu, bu nedenle Temmuz ayında ödenmesi gereken ücretten 600 lira avans mahsubu yapılmıştır. Ancak davacının şirkete ait aracı kullanırken sebep olduğu trafik para cezaları nedeniyle davalı şirket tarafından ödenmek zorunda kalınan tutarların davacı işçinin açık muvafakati olmadan re’sen mahsubu yoluna gidilmesinin mevzuata aykırıdır. Mahkeme kararının bozulmasına oy birliği ile hükmedilmiştir.”

  • Eşinin kartını iptal ettiren kocaya kötü haber

    Eşinin kartını iptal ettiren kocaya kötü haber

    Emsal nitelikte bir karara imza atan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, eşinin işi ve geliri olmadığını bilen erkeğin eşinin kredi kartını iptal ettirmesinin manevi tazminatı gerektirdiğine hükmetti.

    Aile Mahkemesi’ne müracaat eden Y.B., eşi O.B.’den boşanmak istedi.

    Davacı kadın, evlilik birliği kurulduktan sonra davalının küfür ve hakaret ettiğini, sadakatsiz davrandığını, toplum içerisinde küçük düşürücü söz ve eylemlerde bulunduğunu öne sürdü.

    Davalı koca O.B.’nin sürekli boşanma isteğini dile getirdiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, 6 bin TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 500 bin TL maddi, 500 bin TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etti.

    Davalı koca O.B., tüm iddiaları inkâr etti. Kendisinin ilk, davacının ise ikinci evliliği olduğunu, davacının evliliğin ilk gününden itibaren maddi taleplerde bulunmaya başladığını, düğünün hemen ardından takılan takıları bozdurarak banka hesabına yatırdığını dile getirdi.

    EŞİNİN İŞİ VE GELİRİ OLMADIĞI HALDE İPTAL ETTİRMİŞ

    Mahkeme, tarafların birlikte aldıkları karar ile ayrı yaşamaya başladıkları, erkeğin eşinin işi ve geliri olmadığını bildiği halde kredi kartlarını iptal ettirdiği, giderlerini karşılamadığına dikkat çekti.

    Boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin tam, kadının ise kusursuz olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, kadın eş yararına bin TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 20 bin maddi tazminat ödenmesine, manevi tazminat talebinin ise davacının kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte kusurlu bir davranışın varlığı ispatlanamadığına hükmetti.

    KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI

    Kararın temyiz edilmesiyle devreye giren Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, kredi kartı iptal ettirmenin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğuna hükmetti.

    Dava dosyasını yeniden değerlendiren Aile Mahkemesi, ilk kararında direndi. Davacı kadın bu kararı da temyiz edince devreye bu defa Yargıtay Hukuk Genel Kurulu girdi.

    KOCA KUSURLU BULUNDU

    Emsal nitelikte bir karara imza atan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, karısının kredi kartını iptal ettiren kocayı kusurlu buldu.

    Kararda şu ifadelere yer verildi: “Eşinin geliri olmadığını bilen erkeğin, kadının kullandığı kredi kartlarını iptal ettirdiği, giderlerini karşılamadığı, bu nedenle kendisini arayan kayınvalidesine ‘manyak karı’ dediği anlaşılmaktadır. Boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin tam, kadın eşin ise kusursuz olduğu noktasında yerel mahkeme ve özel daire arasında uyuşmazlık yoktur. Somut olay incelediğinde, erkeğin kusurlu davranışları nedeniyle kadının kişilik haklarının saldırıya uğradığı belirgin olup, davacı kadın yararına manevi tazminata hüküm edilmemesi bozmayı gerektirmiştir. Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Yargıtay 2. Hukuk Dairesi bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Mahkeme kararının bozulmasına oy birliği ile hükmedilmiştir.”