Yargıtay Başkanlığı görevine 24 Mart 2020’de seçilen Mehmet Akarca’nın 4 yıllık görev süresi pazar günü dolmuştu. Yüksek Mahkeme’nin 4 yıl boyunca görev yapacak yeni başkanını belirlemek için 25 Mart’ta saat 08.00 itibarıyla Yargıtay üyeleri sandık başına gitti. Seçimin ilk beş turunda hiçbir adayın 348 olan Yargıtay üye sayısının salt çoğunluğu olan en az 175 oyu alamaması üzerine bugün altıncı tur oylama yapıldı. Altıncı tur oylamada Mehmet Akarca 131, 3. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Kerkez 98, 3. Ceza Dairesi Başkanı Muhsin Şentürk ise 99 oy aldı. Yine salt çoğunluğun sağlanamaması üzerine seçim yedinci tur oylamasına kaldı.
Etiket: Yargıtay
-
Üçüncü turda da sonuç çıkmadı
Mehmet Akarca, Yargıtay Başkanlığı görevine 24 Mart 2020’de seçilmiş, 4 yıllık görev süresi dün itibarıyla dolmuştu. Bu çerçevede, Yüksek Mahkemenin 4 yıl boyunca görev yapacak yeni başkanını belirlemek için Yargıtay’da sandık kuruldu ve sabah 08.00 itibarıyla Yargıtay üyeleri sandık başına gitti. Seçimin üçüncü turunda Yargıtay Başkanı Akarca 110, Hukuk Genel Kurulu Başkanı Adem Albayrak 22, 3. Ceza Dairesi Başkanı Muhsin Şentürk 96, 3. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Kerkez 96, 12. Hukuk Dairesi Başkanı Ayhan Tuncal ise 10 oy aldı. Adayların hiçbirinin 348 Yargıtay üyesinin salt çoğunluğu olan en az 175 oyu alamaması nedeniyle seçimlere dördüncü ve beşinci tur oylamasıyla devam edilecek.
Dördüncü ve beşinci turlarda ise en çok oyu alan iki aday yarışacak. Üçüncü tur sonuçlarına göre ise iki adayın eşit almasından dolayı dördüncü ve beşinci tur Mehmet Akarca, Ömer Kerkez ve Muhsin Şentürk arasında yarın yapılacak. -
Yargıtay’da başkanlık seçimi bugün
Yargıtay Başkanlığı görevine 24 Mart 2020’de seçilen Akarca’nın 4 yıllık görev süresi bugün sona eriyor. Bu çerçevede, Yüksek Mahkemenin 4 yıl boyunca görev yapacak başkanını belirlemek için 348 Yargıtay üyesi bugün sandığa gidecek. Akarca dahil Yargıtay üyelerinin her biri başkan adayı olabilecek. Adayların seçilmek için 348 üyenin salt çoğunluğunun oyunu alması gerekecek. Hiçbir adayın salt çoğunluğu sağlayamaması halinde seçimlere devam edilecek. Dördüncü ve beşinci oylamalarda da salt çoğunluk sağlanamaması halinde yeniden adaylık başvurusunda bulunanlarla seçimler tekrarlanacak. Bu seçimlerde üye tamsayısının salt çoğunluğunun hazır bulunması gerekecek.
Başkanlık için 5 aday yarışacak
Başkanlık için, Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, Yargıtay 3. Ceza Dairesi Başkanı Muhsin Şentürk, 3. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Kerkez, 12. Hukuk Dairesi Başkanı Ayhan Tuncal, Yargıtay 1. Başkanvekili ve Hukuk Genel Kurulu Başkanı Adem Albayrak yarışacak. Oylama ise saat 08.00’de başlayacak.
-
Yargıtay’da seçim 25 Mart’ta
Yargıtay Başkanlığı görevine 24 Mart 2020’de seçilen Mehmet Akarca’nın 4 yıllık görev süresi doluyor.
Bu kapsamda, Yüksek Mahkeme’nin 348 üyesi, 25 Mart’ta 4 yıllığına görev yapacak başkanı belirlemek için sandığa gidecek. Yargıtay üyelerinin her biri başkan adayı olabilecek, seçilmek için adayların, 348 üyenin salt çoğunluğunun oyunu alması gerekecek.
-
İcra takibindeki alacaklılara Yargıtay’dan faiz müjdesi
İçtihat Bülteninden edinilen bilgiye göre, 2 yıl önce bir alacaklı vekili, icra dosyasına gelen paranın paylaştırılması sırasında hazineye bırakılan nemanın müvekkilinin hakkı olduğunu ileri sürerek, icra müdürlüğü işleminin iptalini talep etti.
İlk Derece Mahkemesi. şikayeti reddetti
İlk Derece Mahkemesi, müdürlükçe elde edilen faiz gelirinin alacaklıya ödenmesinin yasal bir dayanağı bulunmadığından bahisle şikayetin reddine karar verdi.
Bunun üzerine şikayetçi alacaklı vekili kararı istinafa götürdü. Bölge Adliye Mahkemesi, Harçlar Kanunu’nun 36/1. maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesi kararının yerinde olduğu belirterek, başvurunun esastan reddine hükmetti.
Karar alacaklı vekili tarafından temyiz edildi. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonra görüş değişikliği giderek içtihatında şu ifadelere yerdi.
“492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 36. maddesinin birinci fıkrası, “mahkemeler hakimler, Cumhuriyet savcıları ve icra iflas daireleri tarafından adli ve idari işlemlerle takip işlemlerinden dolayı herhangi bir sebeple alınmış olan paraların bankaya yatırılması halinde bu paralara ait faiz, ikramiye ve sair menfaatleri devlete aittir.”, ikinci fıkrası ise, “Şüyuun giderilmesi neticesinde hasıl olan para ve tereke paraları ile kısıtlı veya gaip adına bankaya yatırılan paralar yukarıdaki fıkra hükmünden müstesnadır” hükmünü amir iken, söz konusu iki düzenleme de, Anayasa Mahkemesinin 04.5.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 05.4.2023 tarih ve 2023/48 E. – 2023/72 K. sayılı kararı ile, anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir. Daire içtihatları, İİK’nın 140 vd. maddelerinde sıra cetveline itiraz edilmesi halinde icra müdürlüğünce alacaklılara ödenmeyen paranın nemalandırılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmadığı ancak yine de sıra cetveline itiraz edilmesi sebebiyle alacaklıya ödenmeyen paranın icra müdürünce banka hesabına yatırılması sonucu elde edilen faiz geliri varsa, alacaklıya ödenmesinin yasal dayanağı olmayıp, nemalandırma sonucu elde edilen paranın Hazineye ait olduğu yönünde iken, kararın dayanağı olan Harçlar Kanunu’nun 36. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının Anayasaya aykırı olduğundan bahisle iptali nedeniyle, oluşan bir nema geliri varsa bunun hak sahiplerine ödeneceği yönünde görüş değişikliğine gidilmiştir.
Buna göre, her ne kadar İlk Derece ve Bölge Adliye Mahkemelerinin karar tarihlerinde söz konusu kanun hükmü iptal edilmemiş olup yürürlükte olduğundan, kararlar Dairenin eski içtihatları gereğince yerinde ise de; şikayete konu müdürlük kararının dayanağı olan kanuni düzenlemenin, temyiz incelemesi aşamasında, 04.5.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 05.4.2023 tarih ve 2023/48 E. – 2023/72 K. sayılı Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmesi nedeniyle, verilen iptal kararının henüz kesinleşmemiş eldeki şikayette uygulanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Hal böyle olunca; İlk Derece Mahkemesince şikayetin kabulü ile şikayete konu müdürlük kararındaki nema tutarının Hazineye irat kaydına dair kısmının iptaline karar verilmesi gerektiğinden, Bölge Adliye Mahkemesi kararı ortadan kaldırılarak İlk Derece Mahkemesi kararı bozulmuştur.” -
Yargıtay üyeliğine 4 yeni isim
Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlanan HSK Genel Kurulu kararınca, Yargıtay üyeliğine İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcı Vekili İhsan Kamil Akçadırcı, Ankara Cumhuriyet Savcısı Hasan Yılmaz, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar ve Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Akça seçildi.
-
Yargıtay’dan ‘yanaktan öpme’ kararı
L.Z. isimli kadın, kızını arkadaşının evine bıraktı. Bir süre sonra L.Z.’nin peşinden koşarak gelen S.T., genç kadını yanağından öperek ‘yanağın tatlıymış’ dedi. Genç kızın şikayeti üzerine S.T. hakkında ‘cinsel saldırı’ suçundan dava açıldı. Mahkeme, sanığın cinsel saldırı suçunu işlediği vicdani kanaatine varılarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102’nci maddesinin birinci fıkrası, aynı Kanun’un 62’nci maddesinin birinci fıkrası ve 53’üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına karar verildiğini duyurdu.
Sanık avukatı, eylemin gerçekleşmediğini, olay yeri olduğu iddia edilen yerin ve zamanın suçun işlenmesine imkan vermediğini, keşif yapılmadığını, sanığın daha önceden benzer suçlardan sabıkası bulunmadığını, tanıkların görgüye dayalı bilgisi olmadığını, somut delil bulunmadan mahkumiyet kararı verildiğini öne sürerek kararı temyiz etti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, sanığa verilen cezayı çok buldu. Kararda söyle denildi:
“Tüm dosya çerçevesine göre sanığın, olay günü reşit mağdureyi tutarak yanağından öpmesi şeklinde sübuta eren eyleminin kısa süreli, ani ve kesintili gerçekleşmesinden dolayı 5237 sayılı Kanun’un 102’nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde düzenlenen sarkıntılık suretiyle cinsel saldırı suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması neticesinde fazla ceza tayini hukuka aykırı bulunmuştur. Sanık müdafiin temyiz isteği yerinde görüldüğünden hükmün oy birliği ile bozulmasına karar verilmiştir.” -
Yargıtay’dan taşımacılık hizmeti verenleri sevindirecek karar
İçtihat Bülteni’nden edinilen bilgiye göre, davacı vekili; davalı ile davacı arasında yazılı sözleşme bulunmadığını, uzun süreli olarak devam eden sözleşmesel ilişki olduğunu, müvekkilinin davalının yolculara verdiği taşıma hizmetinin gerçekleşebilmesi için minibüs tipi aracını sağladığını, müvekkilinin çeşitli yatırımlar yaptığını, davalı standartlarında araçlar temin ettiğini, araçları dizayn ettiğini, ancak davalının tek taraflı olarak ilişkiyi sonlandırmasının müvekkilini zarara uğrattığını belirterek toplam 10 milyon TL’nin davalıdan tahsil edilmesini talep ve dava etti.
Davalı Uber Turkey Yazılım Ve Teknoloji Hizmetleri Limited Şirketi vekili; davacı ile Uber Turkey arasında vekâlet benzeri bir iş görme ilişkisi olmadığını, Uber’in Türkiye’de faaliyet göstermesinin hem fiilen hem de hukuken imkânsız hale geldiğinden TBK madde 136 uyarınca U.B.V’nin borcunun sona erdiğini, destek hizmetlerinin sona ermesinde müvekkilinin ihlali veya herhangi bir kusuru olmadığını, taraflar arasında uygun şekilde kurulmuş ve geçerli bir vekâlet sözleşmesi bulunması gerektiği, somut olayda taraflar arasında vekâlet sözleşmesi bulunmadığı bir vekâlet ilişkisinin var olduğu varsayılsa dahi, davacının benzin gideri, araç servis bakım ve muayene ücreti, kasko ücreti, noter masrafları gibi giderleri Uber Turkey’den talep etmesinin mümkün olmadığını belirterek davanın reddini talep etti.İlk Derece Mahkemesi davayı reddetti
İlk derece mahkemesi, U. B.V. ile Uber Turkey arasında imzalanmış ve davalı Uber Turkey’in U.B.V.’nin temsilcisi olduğunu gösterir herhangi bir sözleşme veya delil sunulmadığı, davacı tarafından davalı Uber Turkey ile arasında bulunduğu iddia olunan sözleşme ilişkisinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın pasif husumet yokluğu nedeni ile reddine karar verdi. İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulundu.
Bölge Adliye Mahkemesi istinaf talebini reddetti
Bölge Adliye Mahkemesi, Uber mobil uygulaması hizmetinin tedarikçisi olmadığı gibi, sözleşmeye taraf olduğunun ispat edilemediği gibi davalı şirketin iştigal konusunun, aracı ulaşım hizmetleri sağlamak konusunda yazılım ve teknoloji desteği ve pazarlama hizmetleri sağlamak olduğu, dava dışı U.B.V şirketinin temsilcisi veya acentesi olduğunun dosya kapsamındaki deliller ile ispatlanamadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verdi. Bölge Adliye Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulundu.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi: “İşin esasına girilmelidir”
Temyiz incelemesi için dosya Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’ne geldi. Temyiz incelemesi neticesinde Yargıtay 6. Hukuk Dairesi emsal bir karara imza attı. Kararda şu ifadelere yer verildi. “U. mobil uygulaması, davacıya kendi aracını kullanarak taşıma hizmeti sağlayabilmesi için bir platform sunmaktadır. Davalının da kabulünde olduğu üzere, davalının faaliyet alanı, dava dışı U.B.V’ye pazarlama ve destek hizmetleri sunmaktan ibarettir. Bu hizmetler çerçevesinde; davalı, davacı gibi Uber mobil uygulamasına kayıt olup yolcu taşıyan kişilerden ve yolculardan gelen sorulara müşteri destek hizmetleri sunmuş, ofis yönetim hizmetlerini gerçekleştirmiş ve operasyon destek hizmeti sağlamıştır. Davalı ile dava dışı U.B.V arasında yazılı sözleşme bulunmasa da, sözleşme ilişkisinin bulunduğu fiili durumdan anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken, davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.”
-
‘Suratsız’ demek hakaret sayılmadı
Ayağındaki rahatsızlık sebebiyle aile hekimine giden B.L., iddiaya göre, doktordan grip için de ilaç yazmasını istedi. Bunun üzerine aile hekimi, muayene etmeden ilaç yazamayınca olanlar oldu.
Öfkelenen hasta B.L., “İlla yüzüne mi hapşırmam lazım, suratsız doktor.” dedi. Sinirlerine hakim olamayan hasta, koridora çıkarak “Bu ne biçim doktor.’” şeklinde sözler sarf etti. Doktorun şikayeti üzerine B.L. hakkında Asliye Ceza Mahkemesi’nde ‘Hakaret’ suçlamasıyla dava açıldı. Mahkeme; sanık hakkında hakaret suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125 inci maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendi, anılan maddenin dördüncü fıkrası, 62 nci maddesi, 50 nci ve 52 nci maddeleri uyarınca 7 bin TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verdi.
Kararı sanık avukatı temyiz edince devreye Yargıtay 4. Ceza Dairesi girdi. Oy birliği ile alınan kararda; sanığın ‘suratsız doktor’ ifadesinin hakaret olmadığı vurgulandı.Kararda şu ifadelere yer verildi: “Sanığın katılan doktora ayağındaki rahatsızlık nedeniyle muayene olduğu muayene sonucunda katılanın kendisine reçetesini yazdığı ortadadır. Ancak sanığın daha sonradan doktordan grip ilaçlarını yazmasını da istediği, bunun üzerine doktorun kendisini muayene etmesi gerektiğini söylemesine rağmen ‘İlla yüzüne mi hapşırmam lazım, suratsız doktor.’ dediği ardından da koridora çıkarak ‘Bu ne biçim doktor.’ şeklinde sözlerine devam ettiği böylece üzerine atılı suçu işlediği mahkemece kabul edilmiştir. Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kamu görevlileri veya sivil vatandaşa yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref, ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövme fiilini oluşturması gerekmektedir.
Olay günü sanığın, katılana söylediği kabul edilen sözlerinin, muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici, kaba ve nezaket dışı hitap tarzı niteliğinde olduğu ve dolayısıyla hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, yasal olmayan ve yerinde görülmeyen gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi, hukuka aykırıdır.”
-
Yargıtay kararı: Banka da sorumlu tutulabilir
Yüksek getirisi bulunan güvenilir bir fon olduğunu ve Fatih Terim gibi isimlerin de bu fona dahil olduğunu ifade ederek aralarında tanınmış futbolcular Arda Turan, Fernando Muslera, Emre Belözoğlu ve Selçuk İnan’ın da bulunduğu 19 kişiyi yaklaşık 25 milyon dolar ile 7 milyon 384 bin lira dolandırdığı iddia edilen banka eski müdürü Seçil Erzan’ın davası sürüyor.
Bursa Barosu avukatlarından Cüneyt Fidan, geçmiş yıllarda da benzer bir dava görüldüğünü söyleyerek o davada verilen Yargıtay kararında bankanın da sorumu tutulduğunu hatırlattı. Yargıtay kararının emsal teşkil ettiğini belirten Fidan, bu kararın Seçil Erzan dosyasına ışık tutacağını ifade etti.
“İlk derece mahkemesi bankayı sorumlu tutmadı, dava Yargıtay’a taşındı”
İlk derece mahkemesinde görülen benzer davadaki kararda bankanın sorumlu tutulmadığı ve konunun Yargıtay’a taşındığını hatırlatan Fidan, “Bildiğiniz üzere son günlerde gündemi oldukça meşgul eden bir konu var. Bir banka müdürü bankanın ismini kullanarak birden fazla kişiyi dolandırması konuşuluyor. Bugün bu konuya değil ancak bu konuya çok benzer daha önceki Yargıtay kararına değineceğim. Yargıtay kararına konu olayda davacılar kuyumcu ve bir banka ile geniş hacimli bir işlem yapmaktalar. Fakat bir süredir ödemeleri elden banka şubesinde yapmaktalar. Çünkü banka müdürü bu yönde talimat vermiş. Davacılar bir süre sonra paralarını geri istediklerinde bir kısmı parasını alabiliyor, bir kısmı yaptığı ödemeden çok daha fazlasını alırken bir kısmı ise alamıyor. Daha sonra bankaya yapılan bütün ödemeler için dava açılıyor. İlk derece mahkemesi vermiş olduğu kararda bankanın sorumlu olmadığını öne sürüyor. Çünkü yapılan işlemlerin banka müşteri işlemleri olmadığı, davacıların kendi hesaplarına para yatırmadığı ve bunu kanıtlayamadıklarını öne sürüyor. Aynı zamanda da bazı davacıların yapmış oldukları ödemeleri kat ve kat fazlasıyla geri aldıklarından bahsediyor, bu nedenle de ilk derece mahkemesi davayı reddediyor. Ayrıca ilk derece mahkemesi vermiş olduğu kararda davacıların söz konusu paraları Türk Lirası olarak verdiklerini ve döviz kurunun altında daha uygun fiyatla döviz almak için verdiklerini belirtmiştir. Nitekim bu davanın her iki tarafının da kabulündedir, bu sebepler de davayı reddetmiştir” şeklinde konuştu.
“Yargıtay kararında bankanın sorumlu olduğuna hükmediliyor”
Geçmişte Yargıtay’a taşınan konuda, Yargıtay’ın ilk derece mahkemesinin kararını bozduğunu ve bankayı da yaşanan olaydan sorumlu tuttuğunu ifade eden Fidan, “İtiraz üzerine konu Yargıtay’a taşınıyor. Yargıtay yapmış olduğu incelemede bu kararı bozuyor ve bankanın sorumlu olduğunu hükmediyor. Yargıtay yaptığı incelemede her ne kadar davacılar banka hesaplarına para yatırmamış olsalar da bu paraları bir banka müdürüne yatırmış olmaları, banka müdürünün bu işlemlerde karşılığında dekontları kaşeleyip imzalı bir belgeyi davacılara vermiş olmasını göz önünde bulunduruyor. Davacıların bu paraları banka çalışanlarına yatırdığını, banka gişe görevlisinin ajanda kayıtlarından da anlaşıldığını ve bu sebeple paranın yatırıldığının kanıtlandığını kabul ediyor. Aynı zamanda işveren sorumluluğu ilkesi çerçevesinde banka müdürünün gerçekleştirmiş olduğu bu hukuka aykırı fiilden dolayı bankanın da sorumlu olduğunu kabul ediliyor” dedi.
“Yargıtay’ın verdiği karar emsal niteliği taşıyor”
Geçmişte görülen benzer davada Yargıtay’ın kararının emsal niteliği taşıdığını belirten Fidan, “Yargıtay kararları bize kanunun uygulamada somut olaylarda nasıl ele alınacağını açıklar. Bahsetmiş olduğumuz Yargıtay kararı da son zamanlarda gündemi meşgul eden bir olaya ışık tutabileceğine inanıyorum. Çünkü Yargıtay kararında hem eski borçlar kanununda hem de günümüz borçlar kanunda yer alan adam çalıştıranın sorumluluğu ilkesinin somut olaylarda nasıl uygulanması gerektiğini anlatıyor” ifadelerini kullandı.