Etiket: Yargıtay

  • İstifa eden işçiye Yargıtay’dan kötü haber

    İstifa eden işçiye Yargıtay’dan kötü haber

    Milyonlarca çalışanı yakından ilgilendiren bir karara imza atan Yargıtay 9. Hukuk Mahkemesi, iş akdini fesheden işçinin haklı nedenle de olsa ihbar tazminatı talep edemeyeceğine hükmetti.

    Prime dayalı çalışan satış elamanı, primlerinin ödenmediği ve maaşının resmiyette aldığı ücretin altında gösterilmesini gerekçe göstererek istifa etti. Kıdem ve ihbar tazminatı talep eden işçi, işverenden olumsuz cevap alınca İş Mahkemesi’nin kapısını çaldı.  Tazminat ve işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek bayram tatili ücreti, fazla çalışma ücreti ve hafta tatili ücreti alacağını talep etti.

    Davalı işveren ise davacının işe izinsiz ve mazeretsiz olarak gelmemesi sebebi ile hakkında tutanak tutulduğunu, iş akdinin haklı sebeple feshedildiğini, davacının herhangi bir alacağının bulunmadığını savunarak, davanın reddini istedi.

    Bilirkişi raporu doğrultusunda karar veren Mahkeme; davanın kısmen kabulüne hükmetti. Kararı davalı avukatı temyiz etti. Dava dosyasını yeniden inceleyen Yargıtay 9. Hukuk Dairesi emsal nitelikte bir karara imza attı.

    Yargıtay kararında; davacının, primlerin ödenmesini ve sigortasının gerçek ücret üzerinden yapılmasını istediğini, kabul edilmediği hatırlatıldı.

    Kararda şu ifadelere yer verildi: “Davacının tespit edilen ücretine göre sigorta primlerinin kendisine ödenen ücretten gösterilmediği ve davacının iş akdini bu nedenle haklı nedenle feshettiği anlaşılmıştır. Davacının aldığı ücretin sigorta kayıtlarına yansıtılmaması 4857 sayılı Yasanın 24/II-e hükmü gereği işçiye iş sözleşmesini haklı nedenle fesih imkanı verir. Ancak haklı nedenle dahi olsa iş akdini fesheden taraf ihbar tazminatı talep edemeyeceğinden, davacının ihbar tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Mahkeme hükmünün bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir.”

  • Yanlış adres bildiren yandı

    Yanlış adres bildiren yandı

    Yargıtay, dava ve icra gibi yasal takiplerde tartışma konusu olan tebligat yöntemi için önemli bir karar verdi. İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, kişinin beyan ettiği adrese bildirim yapılmasının ardından, tebligat gerçekleşmezse başka bir bildirim yöntemine gidilmeden, Mernis adresine yapılan bildirimin yeterli olacağı görüşüne vardı. Karara göre, mahkeme ve icra gibi konularda alacaklı veya muhataplar adres bildirecek, eğer bu adres doğru çıkmazsa, Mernis adresine bildirim yapılması yeterli sayılacak.

    Resmi Gazete’de yayınlanan kararda, Yargıtay Hukuk Daireleri’nin tebligat yöntemi konusunda farklı kararları bulunduğu gerekçesiyle yapılan bir başvuru üzerine konunun ele alındığı belirtildi.

    Uygulamada, önce tarafların bildirdiği adreslere, bu adreste muhatabına ulaşılamazsa, sisteme kayıtlı adresine ikinci bildirim, bu adreste de ulaşılamazsa mavi zarfla Mernis adresine bildirim yapılıyor. Tartışma konusu yapılan bu uygulama, bildirim süresini uzattığı, gibi kişilerin yanlış adres bildirmesi nedeniyle alacak veya davalarda da sorun yaratıyordu.

    Yargıtay, dairelerin farklı uygulamalarını gidermek için konuyu ayrıntılı olarak ele aldı. İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, yurtiçi ve yurtdışındaki vatandaşların da artık güncel adres kayıtları olduğuna dikkat çekerek, Mernis gibi sistemler sayesinde geçmişte olduğu gibi, kişilere ulaşmada sorun yaşanmadığına dikkat çekti. Kurul, bir dizi yasal düzenleme sonrasında artık 3 aşamalı bir tebligat yönteminin gereksiz olduğu sonucuna vararak, 2 aşamalı, yani önce kişinin bildirdiği adrese, bu adres doğru çıkmazsa, Mernis adresine mavi zarfla tebligatın yeterli olduğunu karara bağladı. Kurulun bazı üyeleri karara karşı çıktı.

    Kararda, özetle “Muhatabın bilinen son adresine tebligatın iade edilmesi, adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinin bu adresten farklı olması halinde, adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine Mernis adresi şerhi verilerek tebligat yapılması yeterlidir” denildi.

  • Eşine ‘salak’ diyen kadına nafaka yok

    Eşine ‘salak’ diyen kadına nafaka yok

    Bir boşanma davasının temyiz müracaatını değerlendiren Yargıtay 2. Hukuk dairesi, eşine ‘Salak mısın, sen erkek misin, bana karışamazsın’ diyen kadını ağır kusurlu buldu. Boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu eş lehine yoksulluk nafakasına hüküm edilemeyeceğine dikkat çeken yüksek mahkeme; bu yöndeki Aile Mahkemesi kararını bozdu.

    Bir süredir geçimsizlik yaşayan genç çift, Aile Mahkemesi’ne müracaat ederek karşılıklı boşanma davası açtı. Davacı – karşı davalı koca, eşinin sürekli olarak anne babasına; “Bu eve bir daha gelmeyin, sizden nefret ediyorum, kocamı sevmiyorum” şeklinde sözler söylediğini kaydetti. Kendisine de; “Sen kimsin bana karışamazsın, sen salak mısın, sen erkek misin” şeklinde mesaj attığı gerekçesi ile davalı-karşı davacı kadının tam kusurlu olduğunu öne sürdü.

    Davalı – karşı davacı kadın ise eşinin kendisini ailesinin yanına bıraktığını ve bir daha almadığını öne sürdü. Mahkeme, davacı- karşı davalı erkeğin davasının kabulüne davalı-karşı davacı kadının davasının reddine karar verdi. Kadının temyiz müracaatını değerlendiren Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, olayda erkeğin de kusurlu olduğu gerekçesiyle mahkeme kararını bozdu.

    Yeniden yapılan yargılamada mahkeme, tarafların karşılıklı boşanma davalarının kabulüne karar verdi. Tarafların kesinleşen kusurlu davranışlarına göre evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında eşit kusurlu oldukları gerekçesi ile davalı karşı davacı kadın yararına yoksulluk nafakasına hükmetti.

    Kararı bu kez davacı – karşı davalı erkek temyiz edince devreye yine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi gidi. Geçtiğimiz günlerde kararını açıklayan Yüksek Mahkeme, kadının daha kusurlu olduğuna hükmetti. Yargıtay kararında şöyle denildi: “Kesinleşen kusurlu davranışlara göre evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında davalı-karşı davacı kadın ağır kusurludur. Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu eş lehine yoksulluk nafakasına hükmedilemez. Davalı-karşı davacı kadın yararına Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesi koşulları oluşmamıştır. Bu husus gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. Mahkeme kararının bozulmasına oy birliği ile hükmedilmiştir.”

  • Yargıtay ‘zibidi’ kelimesini hakaret saymadı

    Yargıtay ‘zibidi’ kelimesini hakaret saymadı

    Sosyal paylaşım sitesi hesabından, bir kişi için kullandığı ‘zibidi’ kelimesi için sanık sandalyesine oturan genç, ‘Hakaret’ suçundan mahkum edildi. Davanın temyiz müracaatını değerlendiren Yargıtay ise, Türk Dil Kurumu’nun ‘zibidi kelimesini ‘gülünç olacak derecede kısa ve dar giyinmiş olan’ şeklinde tanımladığı gerekçesiyle sanık hakkında verilen mahkumiyet kararını bozdu.

    Sosyal paylaşım sitesi Facebook hesabından eleştirdiği bir kişi için, ‘zibidi’ kelimesini kullanan genç, evine gelen mahkeme tebligatıyla hayatının şokunu yaşadı. ‘Hakaret’ suçlamasıyla 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkan sanık, ‘hakaret’ suçundan mahkum edildi.

    Sanık avukatının temyiz müracaatını değerlendiren Yargıtay 18. Ceza Dairesi ise emsal nitelikte bir karara imza attı. Yüksek mahkeme; Avrupa ülkelerindeki benzer davaları örnek gösterdi.

    Sanığın sözlerindeki ifadelerin rahatsız edici boyutta olduğunun vurgulandığı kararda, “Somut olayda, sanığın facebook internet sitesinde yazmış olduğu yorumlarının bütünü bir arada irdelendiğinde, doğrudan katılanı hedef alarak, kendisine hakarette bulunmak kastıyla hareket etmeyip, eleştirme amacı güttüğü ortadadır. Yine yorumlarda geçen ‘zibidi’ kelimesinin, Türk Dil Kurumu’ndaki anlamının, ‘gülünç olacak derecede kısa ve dar giyinmiş olan’ şeklinde tanımlanmıştır. Kelimenin hakaret unsuru içermediği, yorumlarda geçen diğer sözlerin de, muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici, kaba ve nezaket dışı hitap tarzı niteliğinde olduğu, dolayısıyla hakaret suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı gözetilmeden, sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi,
    Kanuna aykırıdır. Sanık avukatının temyiz sebepleri yerinde görüldüğünden Asliye Ceza Mahkemesi kararının bozulmasına oy birliği ile hükmedilmiştir” denildi.

  • Baret takmadı hem işinden hem tazminattan oldu

    Baret takmadı hem işinden hem tazminattan oldu

    Tam 7 senedir çalıştığı maden şirketinde hakkında ‘baret takmıyor’ tutanağı tutulduktan hemen sonra kovulan işçi, yargıya başvurdu. İş Mahkemesi, ‘İşveren 7 senedir neredeydi’ derken Yargıtay, baret takmayan işçinin tazminatsız kovulmasının önünü açtı.

    Özel bir maden şirketinde 7 senedir çalışan işçi, iddiaya göre baret takmayarak iş güvenliğini tehlikeye düşürdüğü gerekçesiyle tazminatsız kovuldu.

    3. İş Mahkemesi’nin yolunu tutan davacı, iş akdinin haksız ve tek taraflı olarak sonlandırıldığını, iş akdinin feshinden sonra çalışmasının karşılığı olan kıdem ve ihbar tazminatının ödenmediğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ve ulusal bayram genel tatil alacaklarının davalıdan tahsilini talep etti.

    Davalı işveren; davacının çalışma hayatı boyunca çok sayıda hata yaptığını, disiplin kurallarına uymadığını, bu hataları sebebiyle hakkında tutanaklar tutulduğunu, savunmasının istendiğini ve disiplin cezası verildiğini, iş güvenliğini tehlikeye sokmak fiilinin cezayı gerektiren haller arasında olduğunu savundu.

    Davacı işçinin sara hastalığı sebebiyle baş ağrısına sebep olduğu gerekçesiyle baret takmadığına dikkat Mahkeme; davacının baretin baş ağrısına sebep olması sebebiyle takmadığını bildirdiğine, baret takmamanın işyeri güvenliğini tehlikeye düşürdüğü, fakat davalı tarafın 7 yıl 10 ay 17 gün çalışan davacı için fesihten birkaç gün önce tutanak düzenlemeye başladığına vurgu yaptı.

    Davacıdaki bu hastalık dikkate alınarak başka bir tehlikesiz bölümünde çalıştırılma imkanı araştırılmadan işten çıkarıldığı, feshin haklı sebebe dayanmadığı gerekçesiyle davacının kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin kabulüne karar verdi. Kararı davalı şirket temyiz edince devreye Yargıtay 9. Hukuk Dairesi girdi.

    Yargıtay kararında; işverenin, özen borcu kapsamında işçiyi her türlü tehlikeden korumakla mükellef olduğunu, işçinin de sadakat borcu kapsamında kendisini, işvereni, iş yerini ve işyerinde çalışan diğer işçileri korumakla sorumlu olduğu vurgulandı. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 417/II. Maddesinde, ‘işveren iş yerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür’ hükmünün aldığı hatırlatıldı.

    Çalışanların da işveren tarafından verilen eğitim ve talimatlar doğrultusunda işyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kullanmak, bunların güvenlik donanımlarını doğru olarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek konusunda sorumlulukları olduğu dile getirildi.

    Kararda şöyle denildi: “Dosya içeriği, işverence tutulan tutanaklar ve tanık beyanlarına göre davacının davalı işyerinde değirmen katında çalıştığı, İş güvenliği talimat ve tutanağına göre işyerinde baret takmanın gerekli olduğu, davacının baret takmadığı anlaşılmıştır. Davalı işveren tarafından davacının iş sözleşmesi İş Kanunu’nun 25/II-(ı) maddesi uyarınca süresi içinde derhal sona erdirilmiştir. Buna göre davalının iş sözleşmesini haklı nedenle fesh ettiğinin kabulü ile davacının kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin reddi gerekirken yerinde olmayan gerekçe ile kabulü hatalıdır. Kararın bozulmasına oy birliği ile hükmedilmiştir.”

  • Kıskanç eşe tazminatın önü açıldı

    Kıskanç eşe tazminatın önü açıldı

    Eşine karşı güven sarsıcı davranışlarda bulunan erkeklere kötü haber Yargıtay’dan geldi. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, “Kadının aşırı kıskançlığı, erkeğin güven sarsıcı davranışlarından kaynaklanıyorsa kıskançlık kadına kusur olarak yüklenemez. Bu durumda az kusurlu olan kadına tazminat ödenmeli” kararına imza attı.

    Bir süredir geçimsizlik yaşayan karı koca, Aile Mahkemesine başvurarak karşılıklı boşanma davası açtı. Davacı karşı davalı koca, eşinin çok kıskanç olduğunu öne sürdü. Davalı karşı davacı kadın ise eşinin başka kadınlarla görüşerek güven sarsıcı davranışlarda bulunduğunu iddia etti, Aile Mahkemesi, davacı-davalı erkeğin güven sarsıcı davranışlarının olduğu, ayrıca evlilik birliği sorumluluklarını yerine getirmediği; davalı-davacı kadının da güven sarsıcı davranışlarının olduğu gerekçesiyle boşanmaya neden olan olaylarda erkeğin ağır, kadının da hafif kusurlu olduğuna hükmetti.

    Kararı davacı karşı davalı koca istinafa götürdü. Bölge Adliye Mahkemesi, erkeğin evlilik birliğini devam ettirmek istemeyerek evden ayrıldığı ve güven sarsıcı davranışlarının olduğuna, kadının da güven sarsıcı davranışlarının olduğu ve aşırı kıskanç olup eşine baskı yaptığından bahisle tarafların eşit kusurlu olduğuna hükmetti. Erkeğin kusur tespiti ile tazminatlara yönelik başvurusunu kabul eden Bölge Adliye Mahkemesi, kadının tazminat taleplerinin reddine karar verdi. Kararı davalı-davacı kadın temyiz edince devreye Yargıtay 2. Hukuk Dâiresi girdi.

    Erkeğin evden ayrılarak evlilik birliğini devam ettirmek istemediği ve güven sarsıcı davranışlarının olduğunun sabit olduğunun vurgulandığı Yargıtay kararında şu ifadelere yer verildi:

    “Bölge Adliye Mahkemesince kadına kıskançlık sebebiyle eşine baskı yaptığı kusuru yüklenmişse de, kadının kıskançlığı erkeğin süregelen güven sarsıcı davranışlarına tepki niteliğindedir. Bu yüzden kadına kıskançlığın kusur olarak yüklenmesi yerinde görülmemiştir. Evden ayrılarak evlilik birliğini devam ettirmek istemeyen ve güven sarsıcı davranışları bulunan erkek güven sarsıcı davranışları bulunan kadına göre ağır kusurludur. Gerçekleşen bu durum karşısında, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakları zarar gören, mevcut ve beklenen menfaatleri zedelenen az kusurlu davalı-davacı kadın yararına Türk Medenî Kanununun 174/1-2. maddesi gereğince uygun miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Erkeğin kusur belirlemesi ve tazminatlara yönelik istinaf talebinin kabul edilerek kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi yerinde görülmemiştir. Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dâiresinin kararının kusur belirlemesi ve maddi-manevi tazminatlar yönünden bozulmasına oy birliği ile hükmedilmiştir.”

  • Yargıtay’dan maske kararı!

    Yargıtay’dan maske kararı!

    Yargıtay, maske takmayanlara ‘Kabahatler Kanunu’ uyarınca ceza verilmesine ilişkin 14 Aralık 2020 tarihli kararını kaldırdı. Yargıtay, idari yaptırımların Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 282’nci maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine hükmetti.

    Bolu’da Kovid-19 tedbirleri kapsamında maske takmayan N.K’ye, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 282’nci maddesine aykırı davrandığı gerekçesiyle 900 TL idari para cezası uygulandı. N.K’nin itirazını değerlendiren Bolu Sulh Ceza Hakimliği, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 282’nici maddesi gereğince idari para cezası uygulanamayacağı ve idari yaptırım kararı verme yetkisinin mahalli mülki idari amirine ait olması nedeniyle kolluk tarafından uygulanan idari para cezasını kaldırılmasına hükmetti.

    YARGITAY BOZDU

    Bu karar üzerine Adalet Bakanlığı, dosyayı kanun yararına bozma talebiyle Yargıtay 19’ncu Ceza Dairesine gönderdi. Bakanlığın başvurusunu kabul eden Ceza Dairesi, Bolu Sulh Ceza Hakimliğinin kararını 14 Aralık 2020’de bozdu. Bozma kararında, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda maske takma tedbiri veya yükümlülüğü bulunmadığına işaret edilerek, maske takmayanlara Kabahatler Kanunu’nun 32’nci maddesi kapsamında ’emre aykırı davranış’ nedeniyle para cezası uygulanabileceği vurgulandı.

    YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI İTİRAZ ETTİ

    Yargıtay 19’ncu Ceza Dairesi’nin, 14 Aralık 2020 tarihli kararına, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itiraz etti. İtirazda, maske takmayanlara Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 282’nci maddesinin uygulanacağı ifade edilerek kararın kaldırılması istendi. İtirazı kabul eden Ceza Dairesi, 14 Aralık 2020’de verdiği kararını kaldırarak, maske takmayanlara Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 282’nci maddesi uyarınca ceza yazılabileceğine hükmetti. Ceza dairesi, benzer şekilde verilen tüm kararları iptal etti.

     

  • Yartıgay’dan Bursa’da emsal karar!

    Yartıgay’dan Bursa’da emsal karar!

    Bursa’da, küçük yaştaki hırsızlık zanlısı, çaldığı motosikletle trafik kazasına karıştı. Polisin, hırsızın ehliyetsiz olarak kullandığı motosikletin sahibine yazdığı idari para cezası ise Yargıtay’dan döndü. Yüksek mahkeme; sahibinden izinsiz alınan ve ehliyetsiz kişinin kontrolünde olan araç için aracın sahibine ceza kesilemeyeceğine hükmetti.

    Filmlere senaryo olabilecek olay 2018 senesinde Bursa’da yaşandı. Uzun süredir gözlediği evin önünden motosikleti çalan hırsızlık zanlısı E.Y., kaçmak isterken trafik kazasına karıştı. Olay yerine gelen Bursa Emniyet Müdürlüğü Trafik Denetleme Şubesi ekipleri, motosikletin çalıntı olduğunu, E.Y.’nın da ehliyetsiz olduğunu tespit etti. Hırsızlık olayı tutanak altına alınırken ekipler, motosiklet sahibine de ehliyetsiz araç kullandırdığı gerekçesiyle 2 bin 18 lira idari para cezası kesti. Motorun çalınmasına üzülen vatandaş, yazılan cezayla da hayatının şokunu yaşadı.

    2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na aykırı davranmakla suçlanan motosiklet sahibi, Bursa Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü’nün idarî yaptırım karar tutanağı ile uygulanan 2 bin 18 liralık idarî para cezasının iptali talebiyle Bursa 1. Sulh Ceza Hâkimliği’ne başvurdu.

    Bakanlık, mahkemenin red kararına ilişkin kanun yararına bozma talebini Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na iletti. Başsavcılık, bozma talebinin değerlendirilmesi için dava dosyasını Yargıtay 19. Ceza Dairesi’ne gönderdi. Daire emsal nitelikte bir karara imza atarak, sahibinden izinsiz alınan ve ehliyetsiz kişinin kontrolünde olan araç için aracın sahibine ceza kesilemeyeceğine hükmetti. Oy birliği ile alınan kararda şu ifadelere yer verildi:

    “Dosya kapsamına göre motosikletin, E.Y. tarafından ehliyetsiz olarak kullanıldığının, karıştığı kaza sonrası tespit edilmesi üzerine, araç sahibi muterize (itiraz eden), aracını sürücü belgesiz kullandırdığından bahisle idarî para cezası uygulanmıştır. Dosya içeriğinden Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nca suça sürüklenen çocuk E.Y. hakkında, muteriz adına kayıtlı motosikleti çaldığı gerekçesiyle iddianame düzenlendiğinin ve söz konusu motosikletin sahibinin rızası hilafına zilyetliğinden çıktığı anlaşılmıştır. Muterizin (itiraz edenin), aracı sürücü belgesiz kişilerce kullanılmasına izin vermekten sorumlu tutulamayacağı gözetilmeden, itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, Bursa 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 05/10/2018 tarihli ve 2018/3030 değişik iş sayılı kararının Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 309/4-d maddesi uyarınca kanun uyarınca bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir. İtiraz eden hakkında, Bursa Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü’nün idarî yaptırım karar tutanağı ile uygulanan 2.018 liralık idarî para cezasının kaldırılmasına oy birliğiyle karar verildi.”

  • Yargıtay’dan emsal bahşiş kararı

    Yargıtay’dan emsal bahşiş kararı

    Hizmet sektöründe bahşişle çalışan milyonlarca çalışana Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nden müjde niteliğinde bir karar çıktı. ‘Bahşiş’ adı altında yapılan ödemelerin ücret mahiyetinde olduğuna dikkat çeken Yüksek Mahkeme; ücretin bahşişle birlikte ödendiği durumda fazla çalışmanın kök ücrete tekabül eden kısmının 1,5 ile bahşiş kısmının 0,5 ile çarparak hesaplanmasının gerektiğine hükmetti.

    Garson olarak çalıştığı restorandan bir dizi haklarının ödenmediği gerekçesiyle istifa eden garson, İş Mahkemesi’nin yolunu tuttu. Kıdem tazminatı, fazla mesai, genel tatil, ücret ve hafta tatili alacaklarının tahsilini talep etti. Mahkemede savunma yapan restoran işletmecisi, işçinin istifa ettiğini, ödenmeyen işçilik alacağı bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etti. Tarafları dinleyen Mahkeme; hafta tatili talebinin reddine, sair taleplerin kısmen kabulüne karar verdi. Kararı her iki taraf avukatı da temyiz edince devreye Yargıtay 9. Hukuk Dairesi girdi.

    Hizmet süresinin taraflar arasında uyuşmazlık konusu olduğunun vurgulandığı Yargıtay kararında; “Mahkemece davacı iddiasına değer verilerek 4 yıl 1 ay 12 gün hizmet süresi kabul edilmiştir. Ancak davacı tanıkları Kasım ve Mehmet ifadelerinde davacının önce komi olarak çalışıp ayrıldığını daha sonra garson olarak çalıştığını bildirmiş, çalışma dönemi ve süresine ilişkin net bir beyanda bulunmamıştır. Bu nedenle hizmet süresinin tanık beyanlarıyla da uyumlu iki dönem halindeki SGK kayıtlarına göre belirlenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır. Ücret taraflar arasında uyuşmazlık konusudur. Davacı işçi garanti ücret ve sürekli bahşiş uygulamasının olduğu işyerinde çalışmaktadır. Bahşiş adı altında yapılan ödeme ücret mahiyetindedir. Mahkemece, davacının süreklilik arz ettiği anlaşılan bahşiş gelirinin çıplak ücrete katılmaması hatalıdır. Fazla mesai alacağının hesap yöntemi uyuşmazlık konusudur. Mahkemece bahşiş geliri nedeniyle fazla mesai alacağına esas ücret 0,5 katsayısı ile çarpılmış ise de işverence ödenen ücretin 1,5; ücrete eklenecek bahşiş kısmının ise 0,5 ile çarpılarak sonuca gidilmesi gerekmektedir. Yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır. Temyiz olunan kararın oy birliği ile bozulmasına hükmedilmiştir” denildi.

  • Yargıtay’dan milyonlarca işçiyi ilgilendiren karar

    Yargıtay’dan milyonlarca işçiyi ilgilendiren karar

    Milyonlarca işçiyi yakından ilgilendiren emsal nitelikteki karar Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nden geldi.

    Yüksek Mahkeme; işçiye kullandırdığı yıllık ücretli iznin hak edilenden fazla olduğunu öne süren işverenin fazladan kullanılan iznin parasal karşılığını isteyemeyeceğine hükmetti.

    Fazla mesai ve yıllık izin ücretlerinin ödemesi konusunda ihtilaf yaşayan işçi ile işveren İş Mahkemesi’ne müracaat ederek karşılıklı alacak davası açtı. Davacı karşı davalı işveren; davalı karşı davacı işçinin, haklı neden olmaksızın işyerini terk ettiğini, davalının doktora sınavlarına hazırlanmak üzere haftada bir gün izin istediğini, fakat davalının yerine çalışacak personel olmaması ve yıllık izin hakkının da bulunmadığından bu talebinin reddedildiğini öne sürdü.

    Davalının kurban bayramından sonra işe gelmediğini, hakkında tutanak tutulduğunu, davalı işçinin noter ihtarnamesi ile taleplerde bulunduğunu ileri sürerek, ihbar tazminatı ve fazla kullandırılan 7 günlük izin ücretinin yasal faizi ile birlikte davalı işçiden tahsiline karar verilmesini talep etti.

    Davalı karşı davacı işçi ise müşteri temsilcisi olarak işe başladığını, ancak sigorta bildiriminin geç yapıldığını iddia etti. Bu durumun düzeltilmesini talep ettiğini, ancak düzeltme yapılmadığını, ayda 10-15 gün fazla çalışma yaptığını, çalışmasının karşılığının ödenmediğini, iş akdini haklı nedenle feshettiğini savunarak asıl davanın reddini istedi. Karşı dava yönünden ise kıdem tazminatı, ikramiye, fazla mesai, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil alacağının davacı karşı davalı işverenden tahsiline karar verilmesi gerektiğini ileri sürdü. Tarafları dinleyen İş Mahkemesi; davalı işçinin 2 yıl kıdemi karşılığında yıllık ücretli izin hakkının 28 gün olduğu, ancak 34 gün izin kullandığı, dolayısıyla hak ettiği yıllık izin süresini 6 gün aştığı, bu durumda davacı işverenin davalı işçiden 6 günlük yıllık izin ücreti almaya hak kazandığına hükmetti.

    Davalı karşı davacı işçi yönünden ise iş akdinin kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona erdiğini ispat yükünün davacı işverene ait olduğu, davacı işverenin bunu ispatlayamadığına dikkat çekti.

    Mahkeme; davalı işçinin işe giriş bildiriminin geç yapıldığı, bu durumda davalı işçinin iş sözleşmesini haklı nedenle fesih hakkı doğduğu, davalı karşı davacının kıdem tazminatına hak kazandığı gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulüne ihbar tazminatı ve fazla kullanılan yıllık ücretli izin alacağının davalı işçiden alınarak davacı karşı davalı işverene verilmesine karar verdi. Karşı davanın ise kısmen kabulüne kıdem tazminatı ve ikramiye alacağının davacı karşı davalı işverenden alınarak davalı karşı davacı işçiye verilmesine hükmetti. Kararı hem işçi hem de işveren temyiz etti. Dava dosyasını inceleyen Yargıtay 9. Hukuk Dairesi emsal nitelikte bir karara imza attı.

    Daire; işverenin fazla kullandırdığını öne sürdüğü yıllık iznin parasal olarak işverence talep edilemeyeceğine dikkat çekti.

    Kararda; “Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere iş sözleşmesi, davalı karşı davacı işçinin haklı feshi ile sona ermiştir. İş sözleşmesi işçi tarafından haklı nedenle feshedildiğine göre, davacı karşı davalı işverenin talep ettiği ihbar tazminatının reddine karar verilmesi gerekirken kabulü hatalıdır. İşverenin işçiye kullandırdığı yıllık ücretli iznin hak edilenden fazla olduğu öne sürülerek karşılığında parasal iade talep etmenin yasal bir dayanağı yoktur. Bu nedenle davacı karşı davalı işverenin davalı karşı davacı işçiye fazladan kullandırdığı 6 gün için talep ettiği alacağın reddi gerekirken kabulü de ayrıca hatalıdır. Temyiz olunan kararın, bozulmasına oy birliği ile hükmedildi.”