Etiket: Yargıtay

  • Yargıtay üyelerine mazbata töreni

    Yargıtay üyelerine mazbata töreni

    Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) tarafından 12 Ekim 2022’de Yargıtay’a seçilen 10 yeni üyenin mazbata töreni yapıldı.

    HSK’da yapılan törene Adalet Bakanı ve HSK Başkanı Bekir Bozdağ da katıldı.

    Törende konuşan Bakan Bozdağ, “Bugün Kurulumuz tarafından en son Yargıtay üyeleri seçilen sayın üyelerimizin hem mazbatalarını teslim etme hem de cübbelerini burada giymeleri maksadıyla toplanmış bulunuyoruz. Evvela Yargıtay’a seçilen her bir arkadaşı gönülden tebrik ediyorum. Görevlerinde başarılar diliyorum. Umarım ki meslek hayatlarının bundan sonraki kısmında bundan önceki gibi başarılarla dolu geçer. Sağlıklı sıhhatli başarılı yıllar diliyorum” dedi.

    Konuşmanın ardından Bakan Bozdağ, Yargıtay üyeliğine seçilen şehit Tuğgeneral Sezgin Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’a mazbatasını verdi.
    Törende, Necmi Apaydın, Deniz Gül, Alpaslan Azapağası, Sırrı Topluyıldız. Döndü Deniz Bilir, Ali Murat Soylu, Abdullah Alacahan, Nurullah Bodur. Hamit Yelken de mazbatalarını aldı.

  • Apartman aidatı ödemeyenin sayacı sökülemez

    Apartman aidatı ödemeyenin sayacı sökülemez

    Kat maliklerinden aidatları tahsil edemeyen site yönetimi, genel kurulda ilginç bir karar aldı.

    Aidatını iki ay ödemeyen site sakinlerinin sıcak su sayacının sökülmesi kararlaştırıldı. Kararın yasalara aykırı olduğunu öne süren bir site sakini, 1. Etap Toplu Yapı 11. Blok Malikler Genel Kurulu’nun “iki ay üst üste aidat ödemeyen kat malikinin sıcak su sayacının sökülmesine” ilişkin kararın iptaline karar verilmesi için 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin yolunu tuttu.

    Mahkeme, site genel kurulunun aldığı kararın iptaline hükmetti. Site yönetimi, mahkeme kararına itiraz edince devreye Yargıtay 5. Hukuk Dairesi girdi. Emsal nitelikteki kararda şu cümlelere yer verildi;

    “Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş. Hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlar ile yasal gerektirici sebeplere göre, verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığından yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün onanmasına oybirliğiyle karar verildi.”

  • Ayakkabıların kapı önüne bırakılmasına Yargıtay kararı

    Ayakkabıların kapı önüne bırakılmasına Yargıtay kararı

    Apartmanlarda ve sitelerde ortak kullanım alanı olarak sayılmasa da binada kapı önleri ortak geçiş alanı olarak değerlendiriliyor. Daire kapısı önüne kat malikleri ve kiracıların ayakkabı ya da herhangi bir eşya koyması mahkemelik olabiliyor. Apartmanlarda kapı önlerinde ayakkabı bırakmak kat maliklerinin ortak kararı ile yasaklanabiliyor.

    Bu yasaklama hükmü yönetim planına da işlenerek genel bir kural haline dönüştürüyor. Bu yönde karar alındıktan sonra kat malikleri ve kiracılar kapı önlerinde ayakkabı bırakamıyor. Bu karar alındıktan sonra kapı önüne ayakkabı bırakmak kanunen yasaklanmış bir hale geliyor. Daire kapısı önüne ayakkabısını koyan komşu hakkında diğer kat malikleri müdahalenin önlenmesi talebiyle Sulh Hukuk Mahkemesi’nde dava açıyor. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin yolunu tutan bir apartman yöneticisi, binada kiracı olarak oturan kişinin, merdiven boşluğuna ayakkabılık koymasından şikayetçi oldu.

    Davacı apartman yöneticisi; kiracının merdiven boşluğuna koymuş olduğu ayakkabılığın ve ana yapının teras betonuna dikmiş olduğu çanak antenin kaldırmasına, bağımsız bölümdeki balkon tamiratının yaptırılmasına, bodrum katta sığınağa koymuş olduğu odun kömür ve yanıcı maddelerin kaldırılmasına karar verilmesini dava etti. Mahkemece; davanın kısmen kabulüne, davalı tarafından merdiven boşluğuna konulan ayakkabılığın kaldırılmasına, bodrum katta bulunan sığınağa konulan eşyaların kaldırılmasına, ana yapının teras betonuna konulan anten direğinin kaldırılmasına hükmetti.

    Kararı davalı kiracı temyiz edince devreye Yargıtay girdi. Yüksek Mahkeme kararında şöyle denildi:

    “Mahkemece dava konusu taşınmazdaki projeye aykırılıklar bilirkişi raporu ile belirlenip ortak alan olduğu anlaşılan yerlere davalı tarafından yapılan müdahale tespit edilerek müdahalenin önlenmesine ve tayin edilen süre içerisinde eski hale dönüştürülmesine karar verildiğine göre, yazılı olduğu şekilde davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamıştır. Mahkeme hükmünün onanmasına oy birliği ile karar verilmiştir.”

  • Yargıtay’dan sağlıkçıları üzen haber

    Yargıtay’dan sağlıkçıları üzen haber

    Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi’nde bilgi işlem görevlisi olarak çalışan personel, iş sözleşmesine haklı bir sebep bulunmaksızın işveren tarafından son verildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile bir kısım diğer işçilik alacaklarının davalılardan tahsili talebiyle İş Mahkemesi’ne başvurdu. Mahkemede ifade veren davalı kurum, davanın reddine karar verilmesini istedi. Mahkeme, davanın kısmen kabulüne hükmetti. Kararı davalı kurum temyiz edince devreye Yargıtay 9. Hukuk Dairesi girdi.

    İçtihat metni niteliğindeki kararda; icap nöbetinde geçen sürenin fazla çalışma sayılıp sayılmayacağına açıklık getirildi. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda; davacı tanık anlatımlarından hareketle, davacının haftanın 5 günü saat 08.00-17.00 saatleri arasında çalıştığı, bir günü ise saat 17.00’den sonra sabah 8.00′ e kadar icap nöbeti tuttuğu, buna göre davacının haftanın 4 günü 08.00-17.00 saatleri arasında bir saat ara dinlenme ile bir günü ise 24 saat çalışarak haftada 11 saat fazla çalışma yaptığı kabulüne göre hesaplama yapıldığı hatırlatıldı. 24 saatlik çalışmadan ara dinlenme süresi düşülmediği hatırlatıldı. Dosya çerçevesindeki belgelere göre, davacının icap nöbeti tuttuğunda kaç kez göreve geldiği ve görevin kaç saat sürdüğü net olarak tespit edilememekte olup fiili olarak davacının nöbetlerde iş başında geçirdiği sürenin belirlenmesi ve buna bağlı olarak haftalık ne kadar fazla mesai yaptığının tespiti mümkün gözükmediğine dikkat çekildi.

    Davacının icap nöbeti sırasında işyerinde olmadığı evinde veya tercih ettiği başka bir yerde zamanını geçirdiği, çağrılması durumunda göreve gittiği dolayısıyla çağrılmadığı zamanlarda imkanı ölçüsünde serbest hareket edebildiği vurgulandı. Yapılan işin niteliği gereği icap nöbeti esnasında sadece çağrılma durumunda iş yerine gidiliyor olunsa da geri kalan zamanı işçinin tamamen özgür hareket ederek geçirmesi de beklenemeyeceğinin altı çizildi. Yargıtay kararında şu ifadelere yer verildi: “Zira işçi çağrılmaya hazır olarak beklemektedir ve işverence çağrıldığında makul bir süre içerisinde görevi başında olmak zorundadır. Bu anlamda işçi icap nöbeti esnasında şehir dışına çıkamaz veya işyerine uzak bir yere gidemez. Ne var ki; ihtiyaç duyulduğunda işyerine gidilmek zorunda olması icap nöbetinde geçen tüm sürenin çalışma süresinden sayılmasını gerektirmez. Davacının nöbet sırasında işyerine giderek gerçekleştirdiği çalışma sebebiyle geçen süre, çalışma süresinden sayılacaktır. İşyerine gitmesini gerektirecek bir durumun ortaya çıkmaması durumunda ise, uygun bir sürenin çalışma süresinden sayılması hakkaniyet gereğidir. Tüm bu hususlar dikkate alınarak yerleşik hale gelen içtihatlar ile icap nöbetinde fiilen daha fazla çalışıldığı kanıtlanmadığı takdirde, icap nöbetinde geçen sürenin 1/8’nin çalışma süresinden sayılması gerektiği sonucuna varılmıştır. Şüphesiz davacı tarafından kanıtlanan fiili çalışma süresi daha fazla ise bu süre haftalık çalışma süresine eklenecektir. Somut uyuşmazlıkta ise; Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda icap nöbetinde geçen tüm çalışma süresi hesaplanmıştır.

    Şu halde; az yukarıda açıklanan ilke doğrultusunda değerlendirme yapıldığında; davacının saat 8.00-17.00 saatleri arasında 5 gün çalıştığı, 1 gün 17.00-08.00 arası icap nöbeti tuttuğu, icap nöbeti tutulan sürenin haftada 15 saat olduğu ve bu sürenin 1/8’inin haftalık 40 saat çalışmaya eklendiğinde 45 saati aşan çalışma bulunmadığı sonucuna varılmaktadır. Açıklanan sebepler ile, mahkemece yöntemince ispatlanamayan fazla çalışma ücreti alacağı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”

    İcap nöbeti nedir, kim tutar?

    İcap nöbeti (ev nöbeti); Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliğinde tanımlanmış , sağlık ve yardımcı sağlık hizmetleri personeli tarafından evde nöbet şeklinde ifa edilen bir nöbet türü olarak tanımlanıyor. Kurum tarafından aylık icap nöbet listesi hazırlanmakta; bu listeye göre, sağlık ve yardımcı sağlık hizmetleri sınıfı personeli kuruma çağırıldıklarında bu çağrıya uyarak çalıştıkları kuruma gelmek zorunda kalıyor. Yataklı tedavi kurumları, seyyar hastaneler, ağız ve diş sağlığı merkezleri, aile sağlığı merkezleri, toplum sağlığı merkezleri ve 112 acil sağlık hizmetlerinin yürütüldüğü yerlerde memurlar ile sözleşmeli statüde görev yapan sağlık ve yardımcı sağlık hizmetleri sınıfı personeli tarafından ifa ediliyor.

  • Yargıtay’dan emsal tefecilik kararı

    Yargıtay’dan emsal tefecilik kararı

    Tefeciden para alan bir vatandaş, mağdur olduğunu öne sürerek mahkemenin yolunu tuttu. Mahkeme, tefecilik yaptığı öne sürülen kişiye ceza yağdırdı. Kararı hem sanık, hem mağdur hem de Vergi Dairesi avukatı temyiz etti. Emsal nitelikte bir karara imza atan Yargıtay 9. Ceza Dairesi, tefeciden para alanın mağdur olmayacağının altını çizdi. Kararda Türk Ceza Kanunu’nun 241. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun kanunun “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü kısmının dokuzuncu bölümünde düzenlendiği gibi suçun mağdurunun tüm toplum olduğu vurgulandı.

    Kararda şöyle denildi:

    “Tefecilik ilişkisinde faiz karşılığı ödünç para alan kişi, iradi olarak faiz ilişkisinin tarafı olmakta olup gerçek anlamda suçun pasif failidir. Ancak kanun koyucu izlediği suç siyaseti gereği tefecilik fiilinin aktif failinin kolayca tespitini sağlamak amacıyla ödünç para alan kişiyi cezalandırmamıştır. Bu halde tefecilik fiilinin pasif faili konumunda bulunan faiz karşılığı ödünç para alan kişinin suçun mağduru olarak kabulüne olanak yoktur. Bu kişilerin fail hakkında şikayetçi olmaları halinde açılan bir kamu davasındaki konumları ihbar eden niteliğindedir ve suçun doğrudan mağduru olmadıklarından davaya katılma hak ve yetkileri bulunmamaktadır. Bu nedenle sanık hakkında tefecilik suçundan açılan kamu davalarına Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 237. maddesine göre suçtan doğrudan zarar görmeyen müştekinin katılma hakkı olmadığı, bu itibarla hükmü temyiz yetkisi bulunmadığından müştekinin temyiz talebinin reddi gerekmiştir.”

    Zarar karşılansa da önemi yok

    Kararda tefecilik suçunda tefecilik yapan failden faiz, komisyon veya başka adlar karşılığında ödünç para alan kişilerin suçun doğrudan mağduru olmadıkları dile getirildi. Kararda, “Bu kişilerin maddi zararlarının göz önüne alınamayacağı açıktır. Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun ‘Kesin hükümsüzlük’ başlıklı 27. maddesi karşısında yasanın emredici normlarına aykırı olarak düzenlenen bir tefecilik sözleşmesi nedeniyle, sözleşme taraflarının doğrudan veya dolaylı olarak hukuki korumadan yararlanmaları olanaksızdır. Sonuç olarak tefecilik suçlarından kurulan hükümlerde Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 231. maddesinin uygulanmasında, aynı Yasa’nın 231/6-c maddesindeki ‘Zararın giderilmesi’ koşulunun aranması olanaksızdır. Bu açıklamalar ışığında dosya çerçevesi, bilgi ve belgelere göre mahkemece sanığa hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul edip etmediğinin sorulması sonrasında Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 231/5 ve 231/6-a-b madde ve bentleri çerçevesinde değerlendirme yapılması gerekirken ‘Karşı tarafın zararı tanzim edilmediğinden’ gerekçesi ile sanık hakkında Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 231. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi bozma nedenidir. Sanık müdafiinin ve müşteki Hazine vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 321. maddesi uyarınca hükmün bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir” denildi.

  • Delilsiz cezaya iptal yolu açıldı

    Delilsiz cezaya iptal yolu açıldı

    Kuralları hiçe sayan sürücülere yönelik ceza yazma yetkisine sahip fahri müfettişler, karşılaştıkları ihlallerle ilgili sürücülere sürpriz ceza gönderebiliyor.

    Fahri Trafik Müfettişliği Büro Amirliği’ne bağlı bir müfettiş, 2918 Sayılı Trafik Kanunu’ndaki ‘Sürücülerin trafik kazası, arıza, acil yardım, kurtarma, karla mücadele, kaza incelmesi genel güvenlik ve asayişin sağlanması gibi durumlar dışında emniyet şeritlerini kullanmaları’ maddesinin ihlali gerekçesiyle bir sürücüye idari parası düzelendi. Cezaya sürücü, avukatı aracılığıyla itiraz etti.

    İtirazda Fahri Trafik Müfettişliği Büro Amirliği’nce düzenlenen ceza tutanağının Kabahatler Kanunu’nun 25. ve 28/8-b maddesine aykırı tanzim edildiği öne sürüldü. Sulh Ceza Hakimliği, yeterli delil sunulmadığı gerekçesiyle düzenlenen idari para cezasının 5326 sayılı Kanun’un 28/8-b maddesi gereğince kaldırılmasına hükmetti.

    Hakimlik kararında, “Aracın ne şekilde trafik işaretlerine uymadığının belirli olmadığı, idarece eylemi destekler mahiyette herhangi bir fotoğraflama, video gibi delil sunulmadığından ceza hukukunun temel prensiplerinden olan ‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesi gereği itirazın kabulüne karar verilmiştir” denildi.

  • HSK, Yargıtay’a 10 yeni üye seçti

    HSK, Yargıtay’a 10 yeni üye seçti

    HSK Genel Kurulu, boş bulunan Yargıtay üyelikleri için bugün seçim yaptı.

    Yapılan seçimde, HSK Teftiş Kurulu Başkanı Abdullah Alacahan, Adalet Bakanlığı Yüksek Müşaviri Alpaslan Azapağası, Anayasa Mahkemesi Başraportörü Hamit Yelken, hakim Döndü Deniz Bilir, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcısı Sırrı Topluyıldız, HSK Başmüfettişi Necmi Apaydın, Ali Murat Soylu, Deniz Gül, Nurullah Bodur ile 2020’de İdlib harekat bölgesinde rahatsızlanarak şehit olan Tuğgeneral Sezgin Erdoğan’ın eşi hakim Emine Erdoğan Yargıtay üyeliğine getirildi.

  • Kargosu kırık gelenler dikkat

    Kargosu kırık gelenler dikkat

    Ev hanımı S.A., bir internet sitesinden Türk Kahvesi makinesi aldı.

    Büyük bir heyecanla makinesini bekleyen ev hanımı, kargo paketini açınca hayatının şokunu yaşadı. Makinenin kırık olduğunu gören S.A., İlçe Tüketici Hakem Heyeti’ne müracaat etti. Heyet, ürünün değeri olan 199 TL’nin tüketiciye iadesine hükmetti. Karara kargo şirketi itiraz etti.

    Kargo şirketi, kararın iptali için 3. Tüketici Mahkemesi’nde dava açtı. Davacı kargo şirketi, teslim edilen kolinin davalı tarafından herhangi bir ihtirazi kayıt konulmadan teslim alındığını, şirket kusurunun bulunmadığını, hakem heyeti kararının itirazen incelenerek iptalini talep etti.

    Davalı tüketici ise taşıma işleminden davacının sorumlu olduğunu, ürünün taşıma sırasında kırıldığını, davacının kusurlu olduğunu, hakem heyeti kararının yerinde olduğunu savunarak davanın reddini istedi. Mahkeme; davacı taşıyıcının yolcu ve eşyanın güvenlik içinde taşınmasından sorumlu olduğu, davacı şirketin üzerine düşen edimi yerine getirmediği, dava konusu edilen kargonun nakli sırasında ürünün kırıldığı, davalının kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verdi. Karar aleyhine Adalet Bakanlığı tarafından, davaya konu kahve makinasının hasarlı olarak teslim edildiğine ilişkin fotoğrafların bulunduğu, gönderilen malın teslim alınırken ihtirazi kayıt konulması halinde malın taşıma sırasında hasara uğradığı, ihtirazi kayıtsız teslim alınması halinde ise maldaki hasarın taşıma sırasında oluşmadığı yönünde bir karine oluşturduğuna dikkat çekerek itiraz etti. Bakanlık; eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle kanun yararına bozma yoluna başvurdu. Bakanlığın talebi üzerine dava dosyasını yeniden inceleyen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi emsal nitelikte bir karara imza attı.

    Kararda; taşıyıcının eşyanın taşınmak üzere teslim alınmasından alıcısına teslim edilmesine kadar geçecek süre içinde, eşyanın ziyanından, hasarından veya teslimindeki gecikmeden doğan zararlardan sorumlu olduğu hatırlatıldı.

    Kararda şöyle denildi:

    “Gönderen veya gönderilenin, ziya veya hasar halinde taşıyıcıya karşı haklarını kullanabilmesi için emtia teslim alınırken ihtirazi kayıt koyması, kanunda belirtilen süreler içinde ve kanunda belirtilen şekilde bildirimde bulunması gereklidir. Somut olayda davacı taşıma şirketi, gönderinin alıcısına teslim edildiğini, kargonun alıcısı tarafından herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürülmeden teslim alındığını iddia etmiştir. Davalı taraf, delil olarak fotoğraf ve tanık anlatımına dayanmıştır. Mahkemece, dosyaya sunulan fotoğraflarda taşıma sözleşmesine konu emtianın kırılmış olduğu, davacı kargo şirketinin üzerine düşen edimi tam olarak yerine getirmediği, davalıya atfedilecek bir kusur bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dairemizin yerleşik içtihatlarında kabul edildiği üzere hasar ihbarında bulunulmadığı takdirde, eşyanın sözleşmeye uygun olarak teslim edildiği yönünde taşıyıcı lehine bir karine oluşur. Karinenin, aksini ispat külfeti bu durumda alıcıya düşer. Alıcı olan davalı taraf dosyaya bu yönde fotoğraf sunmuş ve tanık anlatımına dayanmıştır.

    Bu durumda mahkemece davalının sunduğu bu delillerin davacı taşıyan lehine oluşan karinenin aksini ispata yeterli olup olmadığı değerlendirilmeksizin karar verilmesi doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir. Adalet Bakanlığı’nın 6100 sayılı HMK’nın 363. maddesine dayalı konun yararına bozma talebinin kabulü ile hükmün sonuca etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına oy birliğiyle karar verildi.”

  • Kavga eden kapıcıya kötü haber

    Kavga eden kapıcıya kötü haber

    İddiaya göre, kapıcı olarak çalıştığı apartmanda, bir kat malikiyle kavga eden E.D., tazminatsız kovuldu. İş Mahkemesi’nin yolunu tutan kapıcı E.D., binada kaloriferci, konut kapıcısı ve bahçıvan olarak çalışırken iş akdine haksız olarak son verildiğini öne sürdü. Hafta sonu tatilleri ile bayram tatillerinde de sürekli çalıştığını, ancak bu çalışmaların karşılığının kendisine ödenmediğini, ayrıca kalorifercilere verilen 1 kilo yoğurdun da davacıya verilmediğini, parasının da ödenmediğini dile getirdi.

    Davalı işveren ise davacının talep etmiş olduğu alacakların bir kısmının zaman aşımına uğradığını, davacının davalı işyerinde üst üste iki gün mazeretsiz olarak işe gelmemesi sebebi ile haklı sebeple feshedildiğini savunarak davanın reddini talep etti. Mahkeme, davanın kısmen kabulüne karar verdi. Davalı apartman yönetimi, kararı temyiz edince devreye Yargıtay 9. Hukuk Dairesi girdi.

    Emsal nitelikte bir karara imza atan Yüksek Mahkeme, kapıcının herhangi bir apartman sakinine sataşması halinde kovulmasının önünü açtı. Kararda; kat maliklerinin her biri aynı zamanda kapıcının işvereni konumunda olduğu hatırlatıldı. Kapıcının işverene sataşmasının 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/2 d maddesi uyarınca haklı fesih sayılacağı vurgulandı. Kararda, kapıcının bir kat malikine sataşması sebebiyle açılan ceza davasında ceza aldığına dikkat çekildi.

    Kararda şöyle denildi:

    “Somut olayda davacı işçinin çalıştığı sitedeki bir kat malikine yönelik eylemi nedeniyle ceza yargılaması neticesinde, davacı hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Davacının kabul ettiği eyleminin (kat maliklerinin aynı zamanda davacının işvereni konumunda kabul edilmesi gerektiğinden) işverene karşı sataşma olarak kabulü ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/2 d maddesi uyarınca haklı fesih sayılarak kıdem tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken mahkemece gerekçesiz olarak kıdem tazminatı talebinin kabulüne karar verilmesi hatalıdır. Mahkeme hükmünün bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir.”

  • Yargıtay’dan dershaneler için kritik karar

    Yargıtay’dan dershaneler için kritik karar

    8. sınıfa giden iki çocuğunu iyi bir lise kazanmaları için özel bir etüt merkezi (dersane) ile anlaşan veli, verilen hizmeti beğenmedi. Çocuklarının kaydını sildiren veli, ödediği aidatların iadesini talep etti. Tüm teşebbüslerine rağmen parasını alamayan veli, Tüketici Mahkemesi’nin kapısını çaldı.

    Hizmet bedeli olarak nakit 4 bin 200 TL ödendiğini, ancak davalı dershanenin üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediğini öne sürdü. Davalının ayıplı hizmeti nedeniyle çocuklarının akranlarından geri kaldığını ve sınavda başarısız olacağına dair ümitsizliğe kapıldığını, böylece manen de zarar gördüklerini ileri sürerek ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere bin TL manevi tazminat, 3 bin TL bakiye hizmet bedeli olmak üzere toplam 4 bin TL’nin yasal faiziyle davalıdan tahsilini istedi. Davalı kurs merkezi, soyut gerekçe ile kayıt iptalinin mümkün olmadığını savunarak davanın reddini diledi. Mahkeme davanın reddine hükmetti. Davacı kararı temyiz edince devreye Yargıtay 3. Hukuk Dairesi girdi.

    Daire, emsal nitelikte bir karara imza attı. Kurs merkeziyle imzalanan sözleşme tarihinde yürürlükte olan yönetmeliklere dikkat çekilen kararda; “Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği’nin ‘ücretlerin iadesi’ başlıklı 56. maddesinin 2. bendindeki sayılı koşullar somut olayda gerçekleşmemiş olmakla beraber, aynı maddenin 3. fıkrasına göre değerlendirme yapılması gerekmektedir. Söz konusu maddenin 3. fıkrasının (a) bendi uyarınca, öğrenim ücretini yıllık olarak belirleyen okul öncesi eğitim kurumu, ilkokul, ortaokul, özel eğitim okulu, ortaöğretim okullarında ve öğrenci etüt eğitim merkezlerinde öğretim yılı başlamadan ayrılanlara yıllık ücretin yüzde onu dışındaki kısmı iade edilir. Öğretim yılı başladıktan sonra ayrılanlara yıllık ücretin yüzde onu ile öğrenim gördüğü günlere göre hesaplanan miktarın dışındaki kısmı iade edilir. (b) bendi uyarınca öğrenim ücretini ders saati ücreti olarak belirleyen kurumlarda dönem başlamadan ayrılanlara öğrenim ücretinin yüzde onu dışındaki kısmı iade edilir. Dönem başladıktan sonra ayrılanlara öğrenim ücretinin yüzde onu ile öğrenim gördüğü ders saati sayısına göre hesaplanan miktarın dışındaki kısmı iade edilir. Mahkemece, söz konusu Yönetmelik hükmü değerlendirilmemiştir. O halde Mahkemece, anılan Yönetmeliğin 56/3. fıkrasına göre değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. Mahkeme kararının oy birliği bozulmasına hükmedilmiştir.” denildi.